RENKLERİM

3008 Words
4 yıl önce "Bir şeyler içmek ister misin?" diye sordum. arabadan inmeden hemen önce alaycı ve rahatsız edici bir tarzda gözlerime bakan Taner ise "Beni odana davet etmekten çekinmiyor musun?" diye sordu. Gerginlikten bir kahkaha attım. Bu adam gerekten kendini bir şey sanan o züppelerdendi. Tamam hakkını vermem gerekiyordu yakışıklı ve iyi bir arkadaştı fakat, sadece orada kalmalıydı daha fazlasını talep edersen kalbini fena kıracak karakterdeki adamlardandı. Her ne kadar kahkahamı kontrol altına almakta zorlansam da bir şekilde kendimi toparladıktan hemen sonra "Odama girebilecek adamlardan değilsin. Otelin barını kastettim" diyerek teklifimi açıkladığımda bana o kadar yaklaştı ki bir anda arabanın yandığını falan düşünmedim dersem yalan olurdu. Taner, dudaklarımız arasında milimlik boşluk bırakırken, beni sarmalayan kokusunu içime çektim. sandal ağacı ve okyanus gibi konuyordu. Kokusunda kadınlık hormonlarını harekete geçiren bir aroma olup olmadığını gerçekten merak ediyordum. Çünkü bedenime dokunduğu anda kendinden geçecek gibiydi. Bunu yaparken bedenime dolan hazzın verdiği hisle gözlerimi kapatmamak için neredeyse savaşmıştım. Lanet olası gıcık adam resmen baş döndürücü kokuyordu. Hatta karşı konulmaz derecede yakışıklıydı. Gözleri kahvenin en koyu tonunda, kirli sakalı ve keskin yüz hatlarıyla nefes kesiciydi. Sarı saçlarımdan bir tutam elinde doladı ve gözlerini gözlerime sabitleyerek, "Odana ne tür adamlar girebiliyor?" diye sordu. Bu soru karşısında yapmam gereken belliydi suratına bir tokat atmak fakat, neredeyse bedenim felç geçiriyor gibiydi. Odama ve yatağıma daha önce bir adamı almamıştım. Gerçi kalbime de almamıştım. Onun için neredeyse tam anlamıyla bakireydim ve bu onun için resmen dalga geçme malzemesi olacaktı. Buna fırsat veremezdim. Burada uzun süre kalacaktım ve beni her gördüğünde bunu malzeme konusu edemezdi. Onun için alayla sırıttım ve "Bana güzel bir gece yaşatabilecek türde adamlar" diyerek sorusunu yanıtladım. Sözler ağzımdan çıkar çıkmaz ne kadar büyük bir hata yaptığımı hissetmiştim. Gözleri daha çok kararan Taner bana fazlasıyla karanlık bakıyordu. Sanki içimde onun için göğüs kafesimi delercesine atan kalbimi görüyormuş gibi hissediyordum. Aklından ne geçiyordu bilmiyorum fakat dudaklarına yerleşen sırıtma her kadının karşısında soyunmasına yeterdi. Taner tüm bedenimi ele geçiren bir sesle, "Güzel gecelerin formülünü bilirim" dedi. Bedenim kontrolden çıkmak üzereydi ve kontrolden çıkarsa kesinlikle toparlamam imkansızdı. Aradaki çekimin kaybolması için kendimi biraz uzaklaştırıp, "Geceye anca barda bir içki ile devam edebiliriz. Oda bu öfkeli hüznün için" dediğimde bir an duraksadı. Öfkesi gözlerinden okunuyordu. Bunu etrafındakiler görmüyor olabilirdi fakat ona dikkatli bakan her kadın gözlerindeki karanlığı, güvensizliği ve öfkeyi görebilirdi. Her ne kadar kırıcı kendini beğenmiş bir adam olsa da kesinlikle iyi biriydi. Fakat bir nedenden kadınlara karşı acımasız bir öfkesi vardı. Taner sanki onda bir şey fark etmiş gibi birkaç saniye donuk baktı ve ardın garip bir havaya girerek gözlerini kısarak "Tamam, sert içerim" dediğinde ise şaraptan başka hiçbir şey içmeyen ben sırıtmaya çalışarak "Sert severim" diye karşılık verdim. Gözleri ürkütücü bir şekilde kararan Taner kalbimin ritmini bir anda bozmuştu ve buna karşılık kaçmaktansa ona karşı sürüklenmeye başlamıştım. Nefes alamayacak durumdaydım ve Taner arabayı durdurup içinden çıktı ve birkaç adımda gelen valeye anahtarını fırlatıp, benim kapımı açacak olan adamı engelledi. Ardından kapımı açtı ve "Bakalım ne kadar sert takılıyorsun? "Diyerek arabadan inmemi sağladığında otelin barına doğru yürümeye başlamıştık. Zaten her şey bu ana kadar gayet eğlenceli gelmişti. Nedenini bilmediğim bir cesaretin ilk içkimin adını dahi bilmediğim, Taner tarafından söylenen küçük bir bardakta gelen sıvıyı içmemle kaybolduğunu hissetmiştim. İçki boğazımı yakarak bedenime yayıldığında damarlarımda kan yerine ateşin dolandığını hissediyordum. Tam o kadehin etkisini yavaşlatmışken önüme konulan ikinci kadeh ile neredeyse bir ateş bombasına dönmüştüm. Bedenim alev alev yanıyordu ve üzerimdeki ceket bana hiç ama hiç yardımcı olmuyordu. Ter sırtımdan aşağıya yol alırken ceketimi çıkarmıştım. İçimde parlak saten askılı bir bluz vardı. Kendimi övmeyi sevmem ama göğüslerim bu bluzu hatırı sayılır bir cömertlikte dolduruyordu. Taner'in dikkatini çekebilecek hatırda üstelik. Tam dört kadeh içmiştim. Fakat her ne kadar bedenimin kaynadığını hissetsem de bilincim yerindeydi. Saat baya geç olmuştu ve yarın fazlasıyla yoğun bir gün geçireceğimden artık burada sonlanması gerekiyordu. Taner ile gece boyu konuşmak istemiştim ama her ne sorduysam tek kelimelik cevaplar harici sinir bozucu espriler ile gıcık edilmiştim. Bu rahatsız edici bir tarz olmasına rağmen bu geceki durumu karşılığında ona takılmamaya karar vermiştim. Ta ki "Bu gecelik bu kadar yeter, yarın uzun bir gün olacak. Ben odama çıkmalı ve dinlenmeliyim" dediğimde kararan bakışları, ciddiyetle çıkan sesi eşliğinde "Hala odana girebilecek tiplerden olmadığımı mı düşünüyorsun?" diye sormasına gülümseyerek, "Kesinlikle "cevabını verdim. Kendimi bulunduğum tabureden kalkmaya zorladığımda bir anda Taner'in kollarında buldum. Başım fazlasıyla dönüyordu. Ayakta durmam neredeyse imkânsızdı. Taner eğlenceli bir sesle "Emin misin?" diye sorunca dolanan dilim eşliğinde "Sanırım kapıya kadar götürmene izin verebilirim" karşılığını verdim. Taner dudaklarına yerleştirdiği ve neredeyse öperek almak isteyeceğim sırıtması eşliğinde "Gel bakalım" dedi ve beni kucağına aldığında başımın ne kadar daha hızla dönebileceğini hayal etmeye başladım. Lanet olsun bu adam tam anlamıyla baştan çıkarıcı kokuyordu. Asansöre binip odamın kapısına geldiğimde beni yere bırakması için kıpıdandım ve beni ayaklarımın üzerine bıraktığında kapıdan destek alıp, çantamdan çıkardığım kart anahtarımı buldum ve gözlerine gülerek bakıp, "Teşekkür ederim" dediğim anda bana ateşe teslim olmuş gözleri eşliğinde bakıp, "Sabaha sakla" diyen Taner'in daha ne dediğini anlamadan dudaklarını dudaklarımda hissetmem bir olmuştu. Dudaklarının o yumuşak dokusu tüm bedenimi titretirken, bedeninden bedenime geçen ateş neredeyse yanmamı sağlıyordu. Elimden aldığı anahtar ile tek hareketle açtığı kapıyı ileriye itti. Beni hiç güç kullanmadan tek kolu ile kaldırıp, içeriye girdiğinde yine ayağı ile kapıyı kapattı. Her şey o kadar hızlı ve karşı konulmaz ilerliyordu ki resmen dudaklarının zevk saldırısına uğramıştım. Karşı koymak istiyorum ama bedenime verdiği zevke karşı duramıyordum. Nefes almama bile izin vermiyordu. Topuklu ayakkabılarımın avantajı ile onunla aynı boydaydım ve bana istediğini yapmakta serbest kalan elleri neredeyse bayılmamı sağlayacak şekilde bedenimde dolanıyordu. Dudakları anlık dudaklarımdan ayrıldığında "Taner" diye fısıldadım. Taner ayaklarımı beline doladı ve beni havaya kaldırdığında ondan yüksekte kalmanın verdiği avantaj ile gözlerine baktım. Durdurulamayacak kadar tutkulu ve ateşliydi. Karşı koyamayacağım bir ateş bedenime hücum etmişti. Hem yanıyor hem de korkuyordum. Bu tutkulu bakışların ardında sadece seks vardı. Aşk ikimizden de fazlasıyla uzaktı. Ona karşı koyamıyor oluşum içkinin etkisindendi. Onun içinde sıradan bir gecenin arzusuydu. Bu gecenin sabahında bana aşkla bakan bir adam olmayacaktı. Daha önce hiçbir adamla öpüşmemiştim bile ve beni sevmeyen gecelerin adamına ne kadar karşı konulmaz olsa da hayatımın ilk gecesini hediye edemezdim. O beni ve kalbimi sevecek bir adamın olmalıydı. Bu düşünceleri aklımda geçirdiğim anda sırtım yatağın serin ve yumuşak dokusu ile buluştu ve Taner'in dudakları bedenimle...Ne olacağını, nasıl olacağını bilmediğim bir şekilde donup kaldım. Kesinlikle bana tecavüz edecek birine benzemiyordu. Dur dersem kesinlikle duracaktı ama ona bakire olduğumu söylemeden nasıl durmasını isteyecektim. Hayatımın sonuna kadar bu adamın diline malzeme olmak istemiyordum ki eteğimin içine hızla giren eli ile açıkta kalan bacaklarım ile beynimde yaşanan şok bir oldu. Bir anda titredim ve "Heyy dur dur!" diye bağırdığım anda zorda olsa duran Taner, benimle göz göze geldi ve ben tedirgin çıkan ses tonum ile "Yapamam dur" diye söylendim. Taner kaşlarını çattı, gözlerime, üzerimi düzeltme çabalamama baktı ve örtmeye çalıştığım bacaklarımı süzdü. Ardından şaşkınlığın ürkütücü tonunu yüklediği bakışları eşliğinde "Sen bakire misin?" diye sordu. Bundan utanmam mı gerekiyordu bilmiyorum? Ama cevap vermekten korkmuştum. Yataktan kalkma çabalarımı kolaylaştırmak adına hızla üzerimden kalktı ve bana şaşkınca bakmaya devam ederek, "Daha önce kimseyle birlikte olmadın mı?" diye sordu. üstelik sanki bu insanlık suçuymuş gibi. Ben bedenimdeki sarhoşluğu atarak ama kısık çıkan sesimle "Seni ilgilendirmiyor? Sadece yapamam" dedim ve yataktan kalktığım gibi oturur bir şekilde geri düştüğüm esnada göz göze geldiğim Taner, biraz sert çıkan sesi ile "Bakiresin ve daha önce kimse ile" diye devam edeceği esnada öfkelenerek, "Evet, bakireyim. Hayatımın en özel gecesini verebileceğim bir erkek ile tanışmadım. Sevmediğim ve beni sevmeyen birine de vermek istemiyorum. Evet, kimse ile öpüşmedim ve tamamen bakireyim!" diye bağırdım ve öfke ile ayağa kalkarak, "Bundan utanmam mı gerekiyor?" diye sordum. Bakışları donuklaşan Taner birkaç saniye bana baktıktan hemen sonra "Özür dilerim" dedi ve hızla kapıya yöneldi. Kapıyı açıp tam çıkacağı esnada ise "Bu utanacağın bir durum değil" diyerek odadan ayrılmış ve ardından kapanan kapıya dakikalarca bakmıştım. Nefes nefese kalmış bedenimi sakinleştirmeye çalışırken oturduğum yatakta saniyeler öncesini hatırlamış ve içimdeki utancın verdiği öfkeyle, "Pislik herif" diye mırıldandım. Bundan sonrasında elinde fazlasıyla koz vardı ve onunla karşılaşmamak için elimden ne geliyorsa yapmam gerekmişti. gerçi o geceden sonrasında onu bir daha görmemek işimi fazlasıyla kolaylaştırmıştı. Şimdiki Zaman Sabah koşuları sadece vücudun değil, aslında zihninde açılması için en önemli sporlardandı. Bedenim neredeyse yanıyordu ve her yerimin ağrımasına aldırmadan hızlıca koşuyordum. Tüm kaslarım yeter dercesine ağrırken daha hızlandım. Daha hızlandım ve nefes almamı zorlaştıran koşumda yavaşlama zamanı geldiğini anladığım anda kademe kademe yavaşladım. Yıllar önce yaşadığım bu anın gerçekten her saniyesi ile aklımda olması beni iyice deli etmişti. Tamamen durduğumda ise neredeyse nefes almakta zorlanıyordum. Bacaklarım sızlıyor ve ciddi bir şekilde suya ihtiyacım vardı. Saatime baktığımda çoktan 6:40 olduğunu gördüm ve bugün fazlasıyla uzağa geldiğimi gördüğümde azımdan bir küfür savurdum. Evet onu daha önce görmüştüm. O beni görmese bile ben onu uzaktan bile olsa görmüştüm. Fakat iki gün önce kendinden emin karşı konulmaz çekiciliği ve lanet olası dudakları ile bana sanki onun için değerliymişim gibi bakması beni nasıl bir tehlikenin beklediğini gösteriyordu. Ondan olabildiğince uzak durmazsam hayatımın sonuna kadar kalbimi yakacak bir ateş ile yanacağım kesindi. Onun için ellerimi dizlerime yerleştirerek eğildim ve derin derin nefesler alarak ciğerlerimi rahatlattım. "Sadece üç ay Nazlı, sen neleri başardın Taner Ilgaz bunların yanında hiçbir şeydi. Sadece işine odaklan ve bitsin " diyerek kendime güç vermeye çalışıyordum. Kalbim içimde tüm duvarlarını yıkarcasına atarken sanki bana sırıtıyormuş gibi hissediyordum. Buna son vermek adına doğruldum ve yavaş adımlarla duş alıp hazırlanmak için evime doğru yürümeye başladım. Eve girdiğimde bir kahkaha sesi vardı ve derin bir nefes aldım. Bu kız gerçekten s*x bağımlısı falan olmuştu. Bu kadarı artık görmezden gelinemeyecek boyuttaydı. Onu her ne kadar seviyor olsam da kurallarım vardı. Onunla rahatsız olduğumu konuşmuş ve gerekli hassasiyeti göstermesini istemiştim. Artık konuşma olmasına gerek yoktu ve gün içinde birkaç siteden ev ilanlarına bakarak bütçeme uygun evler bulmaya çalışırdım. Biraz bütçemi kullanmam gerekecekti ama yine de her sabah bu rezilliğe katlanmak zorunda kalmayacaktım. Odama geçip spor kıyafetlerimi çıkardım, duşumu alıp hazırlandım ve şirkete gitmek için evden çıktım. Yaklaşık bir saat sonrasında ise mesleğimdeki ilk işimde bana verilen masanın başına geçmiş dahil olabileceğim projeleri gözden geçiriyordum. Her birinin başında Taner Ilgaz vardı. Öğrendiğim kadarıyla tüm projeleri yakından takip ediyordu. Her bir ayrıntıyı dikkatle takip ediyor ve inceliyordu. Bunu proje ortak maillerinden anlamak fazlasıyla kolaydı. Ben incelemelerimi yaparken masamın başına gelen genç ve güzel bayana baktım. En fazla 25 yaşındaydı ve asistan olduğu her halinden belli oluyordu. Gözlüklerimin üzerinden ona baktım ve kız "Taner Bey seni odasında bekliyor. Tüm stajyerleri ilk gün yanına çağırıyor ve içinde bulunmak istedikleri projeleri soruyor. Umarım bir çalışma yapmışsındır." Diye sorduğunda gülümsedim ve "Evet hazırım." Dediğimde kız bana kafasını sağladı ve bana yolu göstermek adına yürümeye devam etti. Birkaç dakikanın ardından Taner Ilgaz'ın odasında önünde 5 proje ile oturuyordum. Büyük bir mimari restorasyon çalışması vardı ve bu hiç ama hiç bana hitap etmiyordu. Modern bir plaza mimarisi vardı, burada iç mimarlık çalışması yapılacaktı ve bunu da istemiyordum. Projeler içerisinde bilgisayarda incelediğim ve burada olmayan taş ev projesini bakındım ama yoktu. Bu arada her ne kadar kendisinden hazzetmesem ki bu koca bir yalandı çükü onu gördüğüm andan bu yana bedenimi terk etmeyen bir haz vardı. Bununla baş etmekte bile zorlanıyordum. Fakat Taner odaya girdiğimden bu yana bir profesyonelce davranıyordu ve bu benim için çalışma alanı yaratıyordu. Oluşan sessizliği Taner, "Hangisi için çalışmak istersin. Her biri 4 aya kalmaz bitecek fakat çok fazla bölümünde yer alabilirsin" dediğinde masamı projelerden kaldırıp onunla göz göze geldim. Lanet olsun bu hatayı yapmamalıydım çünkü o karanlık bakışları ile beni öyle dikkatli izliyordu ki bakışlarımı bakışlarından çekmem neredeyse imkansızdı. Birkaç saniye gözlerine baktım ve yutkunarak bakmaya devam ettim. Garip bir durum vardı. Yıllar önce tanıdığım adam sertti. Bakışı hatta gülümsemesi bile sertti. Bakışında korku vardı fakat şu anda gözlerine baktığım adamın bakışlarında bir yer arayan his vardı. Karanlıkta kalmak istemiyor ve bir ışık arıyormuş gibi hissettiriyordu. Bir an kapıldığım bu duygu selinin içinden hızla çıkarak, "Ben projeler klasöründe bulunan başka bir projeyi inceliyordum. Çok güzeldi ama burada mevcut değil. Mümkünse o projede yer almak istiyorum." Dediğimde kaşlarını çatışını ve aklından tüm projeleri geçirdiğini gözlerimin önünde resmen gördüm. Ardından bana "Tüm projeler burada "dediğinde ise kaşarını çatan ben oldum. Ardından "Hayır bir proje daha var "diyerek direttim. Sonrasında hızla "Eski Fransız taş evi restorasyon" dediğimde gözlerinde tanıdık bir öfke belirdi. Yanlış bir şey söylemiş olduğumu ise o anda fark ettim. Yerinden kalktı ve ofisinden çıkarken "Gel benimle" diye emrettiğinde peşine takılmıştım. Taner sert ve hızlı adımlarla rüzgâr gibi personellerin çalıştığı ofis bölümüne geçtiğinde ise herkesin gözleri kocaman olmuştu. Benim oturduğum masaya gidiyor gibiydi hatta gibisi fazla oraya gidiyordu. Kesinlikle yanlış giden bireyler vardı. Bu normal bir şey değildi ve tam masamın başında durup gözlerime sert bir şekilde bakarak, "Göster" dediğinde yutkundum. O an kalbime yüklenen korku ile neredeyse bayılmak üzere olduğumu hissettim. Oda hissetmiş olacak ki gözlerini saniyelik kapattı derin bir nefes aldı. Hemen sonrasında ise daha sakin çıkan sesi ile "Bana projeyi gördüğün klasörü göster" diye söylediğinde yerime geçtim ve incelediğim klasörü açtım. Tıkladığım klasörün içinden çıkan şemalar, resimler ve bilgiler bilgisayar ekranını doldurduğunda hemen arkamda duran bir patlamaya hazır bomba olduğunu fark ettim. Burada yanlış olan her ne ise sebep olan kişinin şimdiden son duasını etmeye başladığını umuyordum. Taner Ilgaz yanımdan hızla giderken, "Bir saate odamda ol" dedi ve hızla yürümeye devam etti. Ben onu çok tanımıyordum aslında. Ne kadar öfkeli olur, neye kızar ve nasıl sakinleşir bilmiyordum. Bunları bilmem gerekmiyordu fakat onun şirketinde staj sürem bitene kadar çalışacaktım. Her ne kadar ondan nefret ediyor olsam da araştırmalarıma göre işinde çok başarılı ve donanımlıydı. Bulunduğum ofiste bir saat içinde iki kişi tüm eşyaları toplanmış ve sanırım fazlasıyla suçla kapı önüne konulmuştu. Kulaktan dolma duyduğum bazı konular ise her ikisinin de rakip firmaya proje bilgilerini satmaya çalıştığı ve bunun için tüm dünyanın girişi için engellenen dosyaları online ortamda açık bırakmalarıydı. Böylelikle kimse onlarda şüphelenmezdi. Çünkü onlar bilişim bölümünden arkadaşlardı ve sanırım şirket bilgilerini sızdırmakta fazlasıyla rol almışlardı. Bir saatin ardından kalbimdeki heyecan ve aklımdaki deli sorularla nasıl bir yol izleyeceğimi bilemeden Taner Ilgaz'ın odasının önündeydim. İçeriden yükselen bir ses yoktu fakat ofis içinde öylesine büyük bir gerginlik vardı ki her bir personel gözlerini üzerimde gezdiriyormuş gibi hissediyordum. Birçoğu benim stajyerden fazlası olduğumu falan düşünüyordu ve bu oldukça rahatsız edici bir durumdu. Derin bir nefes aldım ve kapıyı çaldım. Birkaç saniyenin içinde içeriden girmem için onay geldiğinde kapıyı açıp içeriye girdim ve o lanet olası kahverengi gözlerle bakışlarım buluştu. Kahve rengi gözleri severdim. Esmer ve bakışları hoş erkekler her zaman hiç sevgilim olmamasına rağmen hoşuma giderdi. Dün gece saçlarımı kızıla boyamıştım. Üniversite yıllarımda da kızıldı ve kızıl saç hayata karşı savaşımı temsil ederdi. Bir durum ile uzun bir süre savaşmam gerekiyorsa saçlarımı kızıla boyar ve kendimi bu şekilde motive ederdim. Eğer öfkemin beni kontrol etmesine izin vereceğim bir döneme gireceksem sarı favorimdi. Üniversitenin son senesi artık okuldaki herkes beni tanımış ve mesafemi anladığından beni rahat bıraktıklarında rahatlık rengim kahverengi olmuştu. Hayatımda tek bir kere saçlarımı siyah renge boyamıştım. oda annemin kanserden kaybettiğim dönemdi. Şimdi ise yine savaşa giriyordum. Taner Ilgaz'ı kalbimden uzak tutma savaşı. Ona, bu bakışlarına, bana hissettirdiği bu duyguya karşı direnmem ve savaşmam gerekiyordu. Adım adım masasına yaklaşırken yerinden kalktı ve oda bana doğru yürüyerek tam karşımda durdu. Değişen bakışları daha yumuşak ve daha bir derindi fakat ben gardımı çok da almıştım. Taner, "Yarın 7:30'da seni alırım. Valizini iki haftalık hazırlaman gerekiyor. İki haftanın sonunda tekrar buraya geleceğiz fakat bir hafta sonra tekrar gidip daha uzun süre kalmamız gerekiyor. O proje Marsilya sahilinde ve buraya fazlasıyla uzakta. Henüz başlamayan bir proje ve ince işçilik istiyor. " Dediğinde gözlerim kocaman oldu. Bu karşılık kesinlikle beklemediğim bir durumdu. Panikle "Seninle birlikte mi?" diye sorduğumda sırıttı ve masanın bizim tarafındaki kısmına gayet poz verircesine oturup, ellerini göğsünde birleştirdi. lanet olsun çok seksi, çok yakışıklı ve üzerine atlamalık bir adamdı. "Özel bir proje ve üzerinde sadece ben çalışıyorum. Mademki tercihin bu proje benimle çalışacaksın" dediğinde içimde biriken nefesi sesli bir şekilde içimden salarken bakışlarını benden bir saniye olsun ayırmıyor oluşu hiç ama hiç toparlanmama yardımcı olmuyordu. Taner, "Bir sorun mu var?" diye sorunca gözlerine benimle dalga geçip geçmediğini sorarcasına baktım. Dalga falan geçmiyordu ve oda benimle bir savaşa girdiğini açık bir şekilde gösteriyordu. Başımı iki yana salladım ve "Sorun yok yarın 7:30'da hazır olurum. Adresimi insan kaynaklarına vermiştim." Dediğimde başını onaylarcasına salladı ve "Kızılda yakışmış" diye sorduğunda bakışlarımdaki öfke geri geldi ve kendimi biraz daha iyi hissetmemi sağladı. Bende onun gibi ellerimi göğsümde birleştirdim ve "Evet bir savaşa veya mücadeleye girdiğimde rengim kırmızıdır ve saçlarım kızıla boyanır" dedim kaşlarını sanki merakını gidermişçesine havaya kalktı ve ellerini her iki yanına indirerek masayı kavradığında bakışlarındaki eğlenceli ton geri gelmişti. Lanet olsun adam gerçekten büyüleyiciydi. "Savaş boyalarımı sürdüm diyorsun yani?" diye sorduğunda ise tek kaşımı kaldırmam cevabını almasına yeterli olmuştu. Derin bir nefes aldı ve gülümseyerek, "Hayatının renkleri hangileri, seni ilk tanıdığımda saçların sarıydı, buraya geldiğinde kahve rengi, şimdi kızıl" diye sorduğunda ise kelimeler kontrolsüz bir şekilde dilimden döküldü ve "Sarı öfkemi, kahve sakinliğimi, kızıl ise hırsımı savaşımı temsil eder" dediğimde birkaç saniye bana tamda kalbime ulaşan bir bakışla baktı. Saniyeler neredeyse acı verici boyuta ulaştığında ise "Mutluluğunun rengi yok mu?" diye sordu. Bir an durdum ve öyle bir rengin olup olmadığını düşündüm. Hayatım hakkında hiçbir fikri yoktu. Hayatta bir başına olan bir kadının mutluluğu tatmamış olması garip değildi. Onun için aklıma gelen küçük bir kız çocuğunun pembe tül elbisesinin güzelliği ile gülümsedim ve "Şeker pembesini çok severim" diye söyledim. Gözlerinde beliren ışıltı ile kalbimi eriten bir gülümseme eşliğinde "Çılgınca bir seçim fakat yakıştığından eminim" dediğinde ise yutkundum. Ben emin değildim çünkü daha önce hiç ama hiç denememiştim. Onun için "Bir fikrim yok, hiç denemedim" diyerek verdiğim karşılık ile bakışlarındaki ışık bir anda söndü ve yerini alan duyguya daha fazla katlanmak dahi istemedim. Bu duygunun adı acımaydı ve ben bana acınmasından hiç ama hiç hoşlanmazdım. Onun için, "Renklerimi öğrendiğinize göre yarın için hazırlık yapmam gerekiyor. Sanırım insan kaynakları kalan işler için beni bekliyor." Dedim ve tek kelime etmesine izin vermeden kapıya doğru yürüdüm ve tam çıkacağım anda "Bir gün seni pembe renkte saçlarla göreceğim prenses" dediğinde ona hiç bakmadım. Bakarsam ne hissedeceğimi biliyordum ve tek kelime etmeden kendimi hızla odanın dışına attım ve kapıyı ardımdan kapatırken kalbimin atışının beni neredeyse bayıltmak üzere olduğunu fark ettim. Lanet olsun bu adama üç ay boyunca nasıl dayanacağım konuşunda çalışmalara başlasam iyi olacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD