Nefes kesici bir otelin yine nefes kesici görsellikteki davet salonunda elimde kadehim etrafı izlerken aynı zamanda Taner’in görüşmelerini de takip ediyordum. Davetlilerin çoğunu tanıyor olması şaşırtıcıydı. Tamam fazlasıyla zengin ve iyi bir mimar olabilirdi fakat 7 yılda böylesi bir çevre edinmek için adından baya bir söz ettirmek gerekiyordu. Salona girdiğimiz andan bu yana beni yanından an olsun ayırmamış ve tüm görüşmelerini yanımda yapmıştı. Onu dinleyen herkes sanki yıldızmış gibi ona bakıyor ve söylediklerine katıldıklarını belirten memnun gülümsemelerle dinliyorlardı. Yemek sakin geçmiş ve herkes içkilerini almak için masaların aralarında dolaşan garsonları kollarken ben ikinci kadehime geçmiştim bile. Bakışlarım Taner’in elindeki bardağa gittiğinde ise sadece su içiyor olması dikkatimden kaçmamıştı. Hatırladığım kadarıyla o gece fazla sert şeyler içmişti ve içkiye karşı bünyesi fazla sağlamdı. O gece ona ayak uydurmak adına çok sert içmiştim ve sabahında bunun bedelini gün boyu zonklayan bir beyin ile ödemiştim. Onu izlerken bakışlarımız buluştu ve tüm bedenimi saran ateşin geri geldiğini hissettim. Birkaç adım uzağımdaydı ve beni kendine çekerek elini belime sarıp kulağıma eğildi ve
“Hızlı gidiyorsun kızıl yavaşla istesen” diye söylendiğinde elimdeki kadehe baktım ve ona gülümseyerek,
“Henüz ikinci bardağımdayım ve garsonun getirdiği her ne ise mükemmel sen neden içmiyorsun?” dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı ve beni tepeden tırnağa süzdükten hemen sonra elimdeki bardağa baktı. Hızla elimden bardağı aldı ve koklarken gözlerinde fışkıran öfkenin nedenini merak etmedim desem yeriydi. Bir şeyler garipti fakat yine de bedenimin kontrolü bendeydi. Taner sert ama bir o kadarda kısık bir sesle
“Sana bunu getiren garson hangisi? “Diye sordu. Etraftakilerin fark etmemesini istercesine bir tavrı vardı. Bunun nedeni neydi çözemiyordum garsonlar herkese içki dağıtıyordu. Bakışlarım ile garsonu aradım fakat bulamadım. Tereddüt ile bakışlarımı Taner ile buluşturdum ve
“Sanırım şu anda göremiyorum” dediğimde Taner elindeki bardağı hemen önümde duran masanın üzerine bıraktı ve beni belimden kavrayarak yavaşça terasa doğru yürütmeye başladı. Tedirgin ve bir o kadar da sinirliydi.
“Gel biraz hava alalım” dedi ve birkaç saniye içinde terasa çıktığımızda derin bir nefes aldım. Başım dönmeye başlamıştı ve bir yerlere tutunma ihtiyacım vardı onun için her ne kadar sonrasında bana döneceğini bilsem de Turan’ın gözlerine bakıp,
“Sana sarılmam gerekiyor” diye söylendim. Lanet olsun bunu değerlendireceği kesindi ve gülümseyen yüzü bunu destekliyordu. Taner
“Bundan şikayetçi olacağımı sanmıyorum Kızıl” diyerek cevap verdiğinde beni kollarına çekti ve ona sıkıca sarılıp dönen başımı durdurmaya çalıştım. Lanet olsun ki aldığım her nefeste kokusu başımı daha sert döndürüyordu. Taner elini sırtıma yerleştirip kontrolü ele alırken
“Gözlerini kapat kızıl, birazdan sana bir kahve bulacağım” dediğinde söylediği talimata uydum ve gözlerimi kapadım. Birkaç saniyenin içinde kendimi daha iyi hissediyordum. Taner Ilgaz’ın kollarında başımı göğsüne yaslamış bir şekilde duruyordum ve bu gerçekten inanılmazdı. Tüm benliğinle mükemmel hissettiriyordu. Fakat aynı hissi onda hissetmiyordum. Şu anda Taner’den hissettiğim tek his öfkeydi ve bunun nedeni ise içtiğim içkiyi bana kim verdiyse onu bulamama nedeniydi. Konuyu ve aklından geçenleri değiştirmek adına
“Sen neden içmiyorsun elinde su vardı sanırım” diye sordum. Bu onu benimle konuşmaya itecekti ve konu biraz olsun aklından çıkacaktı. Taner beni daha sıkı sardı ve
“Alkol problemim vardı 2 yıldır tedavi oluyorum ve içmemem gerekiyor” dediğinde ise kalbimin içimde parçalandığını hissettim. Karşı karşıya kaldığı ihanet felaketti. Her insanı uçurumun kenarına getirebilirdi. Fakat karşımda duran ve sarıldığım bu mükemmel bedene ve her ne kadar ona kızsam da işinde bu kadar başarılı olan bir adama yaptırdıkları için o iki pisliğe gerçekten lanet okuyordum. Herkes ihanet edebilirdi aslında bir kadın sevdiği erkeğe bir erkek sevdiği kadına bunun nedeni biten aşk sevgi istek diyebilirdik. Birçok bahane bulabilirdik fakat bir abinin kardeşine böylesi bir ihanet için hiçbir bahanesi nedeni olamazdı.
“Bana karşı fazla dürüst davranıyorsun” dediğimde Taner saçlarımın üzerine bıraktığı öpücüğün ardından sakin çıkan ses tonu eşliğinde
“Güzel şeyler yaşamadım ve düzelmeyi seçtim. Çoğu kişi bu yolu seçmiyor. Yaşadıklarımdan ve bunca durumdan çıkardığım tek ders kim olursa olsun dürüst olmak.” Dediğinde arkadan uğursuz bir ses
“Alkol tedavisi olduğunu söylediklerinde inanmamıştım” diye söylendi ve gözlerimi açmasam bile kim olduğunu anlamam zaman almadı. Taner’in sıkılan kolları yaklaşmakta olan öfkesini hissettiriyordu. Ben kollarındayken döndü ve gözlerimi açtığımda birkaç detay haricinde karşımda Taner’in bir kopyasının olduğunu görmek ve bu kadar mükemmel görünen bir adamın karakter yoksunu olduğunu bilmek acı verici olduğunu hissettim. Taner derin bir nefesin ardından,
“Küçük oyunlarınla beni raydan çıkarmaya çalışman sana bir şey kazandırmayacak” dediğinde adam gerçekten mide bulandıran bir sırıtma eşliğinde bir bana ve ardından Taner’e baktığında elindeki kadehten bir dudum aldı. Aklından hiç de güzel şeyler geçmediğini anlamak için beynini okumamıza gerek yoktu. Bakışları ben iyi bir insan değilim diyordu. Ürkütücü ve kendini hiç güvenli hissettirmeyen bakışları vardı. Taner’in bakışları da karanlıktı fakat o bakışlarda ne olursa olsun benden zarar görmezsin hissi vardı. Birkaç saniyelik rahatsız edici sırıtma eşliğinde çekici gelmeyen bir sesle
“Garsonun aptallığı üzgünüm onu sana ikram etmesini istemiştim fakat o stajını bitirmek için yatağından geçme yolunu seçen sürtüğüne verdi” dediğinde duyduğum ile bir anda gözlerimi kocaman açarak
“Sen ne dedin? “Diye haykırdığımda tamamen ayılmıştım. Bu karakter yoksunu pislik bana kim oluyor da sürtük deme cüretini gösteriyordu? Ne zannediyordu iki damla göz yaşı döküp buradan kaçarak uzaklaşacağımı mı? Beni hiç tanımayan karaktersizlerin düştüğü bir hataydı ve bunu ona gerçekten ödetecektim onun için beni sıkıca tutan Taner’in kollarından çıkmaya kalktığım esnada Taner
“Dur Kızıl be..” daha cümlesini bitirmeden bakışlarımla buluşan gözleri bir adım geri gitmesine neden oldu ve ellerini havaya tamam dercesine kaldırıp,
“Senindir kızıl” dediğinde sırıttım ve birkaç adımda Doğan denen karaktersizin dibine kadar gittim. Şaşkın bakıyordu ve böyle bir atağı sanırım Taner’den bekliyordu onun için şaşkınlığı iki katı boyuta ulaşmış durumdaydı. Derin bir nefes aldım ellerimi göğsümde birleştirdim ve onu bakışlarımla süzdükten hemen sonra
“Dünya üzerinde kız kalmamış gibi erkek kardeşinin aşık olduğu nişanlısını yatağa atıp üzerine birde evlenen karakter yoksunu sen mi benim girdiğim yatağın nedenini sorguluyorsun?” Dediğimde dişlerini sıkması, bakışlarındaki nefretin gün yüzüne çıkmasına neden oluyordu. Pislik bir adamdı. Tek bir kelimeye değmeyecek kadar zavallı ve aşağılıktı. Fakat kim olursa olsun azının payını almadan gitmeyecektim. Doğan acınası bir çırpınma ile,
“Bu camia elamanları ile yatanları pek sevmez” diye mırıldandı. Yaptıklarından camianın haberi olmadığı kesindi ve sırıtarak onu tekrar süzdüm. Ardından
“Elemanı ile yatanı kabul etmeyen camia kardeşinin nişanlısını becerenini kabul ediyor sanırım. A dur sanırım hiç kimsenin haberi yok. Ben yanlışlıkla karının aslında Taner’in nişanlısıyken becerdiğin sürtüğün teki olduğunu kaçırsam sanırım itibarın yerle bir olur.” Dediğim esnada öfkeyle bir şey söylemek için hamle yaptığı esnada,
“Sözümü kesme pislik herif! Hala kardeşinin yatağına girenlerin nedenlerini merak edene kadar karının sadece senin yatağında olup olmadığını takip et. Sonuçta nişanlısının abisine kendini becerme izni veren sürtük ilk fırsatta kuzen falan dolaşmaya başlayacaktır. Bir daha da hakkımda tek kelime etmeye kalkarsan seni insan içine çıkılamaz halde rezil ederim. Onun için şimdi müsaade edersen sevgilimin iş davetinde daha zevkli vakit geçirmek istiyoruz. Bu karaktersiz suratını bizden uzak tutsan iyi edersin.” Dediğimde arkamdan yükselen bir ıslık sesi eşliğinde eli belime dolanan Taner
“İşte benim kızım” dedi ve tam saçlarımın üzerine bir öpücük bırakarak beni kendine yasladı birkaç adım geri çekilmemi sağlarken göz kırparak
“Bir şey yapmam gerekiyor prenses” dediğinde şaşkınca ona baktım ve savurduğu yumruğun etkisi ile nerdeyse terasın kapısına yapışan abisi gözlerimin kocaman açılmasına neden oldu. Lanet olsun dev gibi adamı tek yumrukla resmen duvara yapıştıran kolların saniyeler önce bana şefkatle dolanan kollar olup olmadığını düşünmeden edemedim. Taner elini tehdit vari havaya kaldırıp
“Son kez uyarıyorum seni bir daha görmeyeceğim Doğan Ilgaz “dediğinde anda yankılanan sesinin tonundan korkmayan hiç kimsenin olmayacağını hissettim. Yerde burnunu tutan adamın acıdan kıvranmasına aldırış etmeyecek kadar merhametsiz görünüyordu. Onu izlerken tüm bedenimin karıncalandığını hissediyordum. Öfkeli hali o kadar seksi ve bir o kadar çekiciydi. O güçlü kolların tüm bedenimde dolanmasını o dudakların dudaklarımı hapsetmesini istiyordum. Bu kadar içmemeliydim lanet olsun bana ne verdiğini ne kadar sert bir içki olduğunu bilmiyorum fakat bunun sonunda yaşayacaklarımı kestirebiliyordum. Ben ona içimde kabaran arzu ile bakarken Taner bakışlarını bakışlarım ile buluşturduktan hemen sonra
“Bana öyle bakmayı kes Kızıl” diye söylendiğinde sırıtarak
“Nasıl bakıyormuşum?” diye sordum ve Taner elini belime yerleştirip beni tek hamlede çekip göğsüne yapıştırdığında tüm bedenimin ateş ile buluştuğunu hissettim. Dudakları milimlik uzağımdaydı ve onların dudaklarım ile buluşmasını her şeyden çok istiyordum. Tüm bedenim karıncalanıyordu. Taner kararmış bakışlarının eşliğinde
“Sana baktığım gibi “diye söylediğinde bakışlarımın onun bakışlarında gördüğüm ve tüm bedenimde hissettiğim ateş ile bakıyorsam kesinlikle içtiğim o şey içki falan değildi. Onun için
“İçtiğim şey içki değildi?” diye sorduğumda kafasını hayır anlamında sallayarak hemen yerde yatan abisine baktı ve
“Bazı insanları çılgınca şeyler yaptırır, bazılarını öfke nöbetine sokar ilk defa içen içki sanır alışık olanlar ise kokusundan bile tanır” dediğinde onun sadece alkol problemi olmadığını anlamış oldum. İçtiğim her ne ise bende bağımlılık yapacak mı bilmiyorum ama şu anda bu acı dolu adama sarılmak istiyordum. Onu tüm acılarından kurtaracak kadar sıkı sarılmak istiyordum. Tam bu eylemi gerçekleştiriyordum ki
“Doğan?” diye seslenen ve sesinde bir an koku hissettiğim güney aksanlı bir ses ile duraksadım. Tabi ki bu kadın birkaç dakika önce buradaki gerginliğin tek mimarıydı. Samanında bacaklarını nişanlısının abisine açmamış olsaydı iki kardeş bu şekilde düşman olmazdı. Taner elimi kavrayıp dönerken kadın ile göz göze geldi ve kadın bakışlarındaki acı ile Taner’in bakışlarına baktı ve ardından ellerimizi baktığında acıyla gülümseyerek,
“Artık mutlu olmana sevindim” dedi ve ben kadına kaşlarımı kaldırarak baktım. Bakışlarındaki acı ne kadar büyük bir acı yaşadığının göstergesiydi. Gözlerindeki duygu kalbinin de ne kadar acı çektiğini gösteriyordu. Burada başka bir şey vardı başka bir durum ve her ne varsa anlatılmamış ve dinlenmemişti. Taner elimi daha sıkı sıkarken kadının karnına giden bakışlarım doğumun neredeyse her an olabileceğini gösteriyordu. Riskli bir durum olmaması adına Taner’in kulağına doğru
“Gidelim hadi” diye fısıldadım ve kadın ile göz göze geldim. Bana bir şey söyleyecekken Taner beni yürümem için hareketlendirirken aynı zamanda kadına
“Umarım karnındakini hak ettiğine inanıyorsundur ve iyi bir anne olmayı başarabilirsin” diye söylendiğinde o kadının yerinde olmayı ölümüne istemeyeceğimi fark ettim. Lanet olsun bu bir kadına söylenebilecek en ağır laftı. Karnında bir can taşıyan anneye taşıdığı çocuğu için hak edip etmediğini sorgulamak ve iyi bir anne olması konusundaki yorumu. Muhtemelen bu lafların yerine ölmeyi bile tercih edebilirdi.
………………………
Yolculuk fazlasıyla sessizlik içinde geçmişti. Başım öylesine dönüyordu ki Taner beni koltuğa oturttuktan hemen sonra daha rahat etmeme açısından koltuğu gülümseyerek gözlerimin içine bakarken biraz indirdi ve
“Bana bir geceyi hatırlattın Kızıl” diye söylendi. Aynı şeyi ve anı düşünmek güzeldi. Onun sırıtarak gözlerine baktım fakat tek kelime edemedim. Taner ise
“Kapa gözlerini otele gidene kadar dinlen” dediğinde talimatına uydum ve gözlerimi kapadım. Bir daha gözlerimi açtığımda arabadan Taner’in kollarında inişim ve her ne dersem diyeyim beni dinlemeden kollarında asansöre oradan da odama çıkarışıydı. Çantamdan aldığı anahtarım ile kapımı açtığında odanın serin havası tüm bedenimizi sardı. Birkaç adımda beni yatağımın hemen yanında dinlenmeler için koyulan iki kişilik koltuğumun üzerine bırakan Taner’e baktım. Gergin ve hala öfkeli görünüyordu. Sanki bir şeyler içmeye ihtiyacı varmış gibiydi ve sanki yalnız kalırsa teselliyi içki şişesinde arayacakmış gibi hissettiriyordu. Alkol problemi olan insanların kilit anları olduğunu okumuştum. Eğer o anlardan birinin kilidini açar ve birkaç kadeh bir şeyler içerse bıraktığı noktaya daha çabuk geldiklerini yazmışlardı. Ona baktım ve o kilit anlardan birinde eli kilidin üzerinde geziyor gibiydi. Onun için koltukta yanıma oturmuş fakat her an kalkacakmış gibi görünmesine aldırmadan,
“Ona olan öfkeni anlayabiliyorum abini sana tercih etmiş ama sana olan bakışları acı doluydu. Hiç onu dinlemeyi denedin mi? Bana pek aşk evliliği gibi gelmedi” dediğinde bakışlarındaki karanlıktan o an korktum. Yanlış bir zamanda gerçekten yanlış bir soruydu. Onun için hızla
“Tamam sadece konu açmak için söyledim bazı şeylerini doktorunla bile konuşamazsın onun için sormak istedim. İstemiyorsan konuşmayabiliriz” dediğimde derin bir nefes aldı ve
“Ona olan öfkem o pisliği seçtiği için değil, onu seçtiğinde benim çocuğuma hamileydi ve aldırmak için bir saniye bile düşünmedi.” Dediği anda sesli bir şekilde
“Ciddi olamazsın? Senin haberin var mıydı?” diye sordum. Taner derin bir nefes daha aldı ve
“Onunla evlilik kararını bu yüzden almıştım. Hamile olduğunu öğrendiğimde aile olma işlerini daha hızlandırmış ve teklif etmiştim. “Dediğinde aklıma gelen detay ile yüzümü ekşiterek,
“Hamileyken kadınların hormonları tavan yaparmış bunun için seni kullanabilirdi” dediğimde onunla göz göze geldim ve gözlerindeki ateşi neredeyse tüm bedenimde hissettim ve bakışına karşılık
“Tamam sadece senin çocuğuna hamileyken abinle nasıl birlikte oluyordu bunu anlamadım?” dediğimde kaşlarını çattı ve ne demeye çalıştığımı anlamayarak açıklama beklediğini düşündüm. Onun için biraz nefeslendim ve
“Sana hamile olduğunu söylediğinde ve senin evlenme teklifini ettiğinde abini kaybedeceğini biliyor olmalıydı? Hamileyken kadınlar aldatılır genelde aldatmaz. Üstelik sana bakışından fark ettim. Onu korumuyorum yaptığı sürtüklük ama bence bilmediğin kilit noktalar var. Yani kadın senin çocuğunu aldırıp, abinden çocuk sahibi oluyor. Üstelik o çocuğun abinden olmadığının garantisi yoktur. Yani şöyle seninle birlikteyken abin ile de birlikte oluyorsa bebeğinizin hanginizden olduğunu biliyor olma ihtimali zayıf. Eğer abin ile evlenmek isteseydi o çocuğun ondan olduğunu söyler ve aldırmazdı. Bu konuda başka bir şey var ama ne olduğunu bu kafa ile düşünmek istemiyorum.” Dedikten sonra kaçları çatılan söylediklerimi sanki içinde değerlendiriyor gibi görünen Taner2in duruşuna aldırmadan
“Bir çocuğun hayatına istekler üzerine aldırma kararı veren Sürtük olduğu gerçeği değiştirmiyor ama ” diye mırıldandım. Gerçekten ağır sürtüktü. Bir insan bu kadar acımasız bu kadar pislik olabilir miydi? İnanması gerçekten güçtü ve gerçekten şaşkınlık içindeydim. Taner gülümsedi ve kalbimi içimde hoplattığında bir anda gözlerim dudaklarına kaydı ve tüm vücudum karıncalanmaya başladı. Bedenin kontrolden çıkıyordu ve kontrolü elime almak hiç de kolay değildi. Karşımda bu denli baş döndürücü bir seksilik dururken kendimi kontrol edebilmemi zaten kimse beklememeliydi. Bakışlarımı dudaklarından çekip bakışları ile buluşturduğumda ateş içinde yanan bakışlarını ile karşılaştım. Taner neredeyse hırlayan bir sesle
“Bir anlaşma yaptık Kızıl prenses ve şartları fazla zorluyorsun.” Dediğinde oturduğum yerden kendimi ileri doğru iterek biraz daha ona yaklaştım ve dudaklarına tekrar baktım. Yetişkin bir kadınım ve ne istiyorsam onu yapmakta özgürdüm. Bedenime giren her ne ise şu anda beni getirdiği noktada fazlasıyla istek doluydum. Bu gecenin sabahında beni bırakıp gitmeyeceğinden emindim ve bu adamın acısına, gülüşüne, seksiliğine beni sarıp güzel hissettirmesine hayranlığım vardı. Onun için dudaklarımı dudaklarının milimlik yakınına getirip durdum ve
“Sana hala ilkim olma şansın olduğunu itiraf edersem yine arkanı dönüp kaçar mısın?” diye sorduğumda kararan bakışları ile dudaklarıma baktı. Tüm odayı saran ateşte yanmak üzereydik ve buna dur deme gücümün olduğuna kesinlikle inanmıyordum. Taner
“Lanet olsun Kızıl sabahında pişman olacağın şeyler için fazla cesursun” dediğinde dudaklarımı dudaklarına kapattım ve bana karşılık vermesi için bekledim. Saniye geçmeden elini sırtıma doladı ve beni kendine çekerek dudaklarımın derinliklerinde inlememi sağlayacak kadar kayboldu. Öpüşü öyle baştan çıkarıcıydı ki içimde sıkışmaya başlayan organlarımın acısını bile hissediyordum. Nefes dahi almak istemiyordum ki sanki nefesim onun içinden gelecekmişçesine dudaklarımın ayrılmasını istemiyordum. Gözlerim kapalı bir şekilde kontrolü onun ellerine bırakmak için kendimi saldığımda ateşin tüm bedenimi sardığını hissettim. Taner beni hızla kucağına alırken bacaklarım açık bir şekilde üzerine oturmamı sağladı. Ellerini kalçama yerleştirip sıktığında resmen ağzının içine doğru inlemiştim. Dudaklarını dudaklarımdan ayırdığında sanki oda buz kesmiş gibi bir boşluk hissettim ve Taner
“Durmam gerekiyor kızıl” diye fısıldadı ve ben kendimden bile beklenmeyecek bir cesaret ile
“Gerekmiyor” diye fısıldadım. Taner ise ben kucağında hızla oturduğumuz koltuktan kalktı ve sanırım banyoya doğru yürümeye başladığında hala dudaklarım dudaklarının tadına bakıyordu. Geniş süitin tek bir faydası vardı duş fazlasıyla geniş oluyordu. İkimizde duşa girdiğimizde Taner ateşli bir şekilde beni öpüyordu ve ben daha fazlasını istiyordum. Kalbim içimde deli gibi atıyordu ve tüm bedenim onu istiyordu. Taner üzerinde bulunan gömleği açık bıraktığı kısmından tutarak tek seferde tüm düğmeleri etrafa saçılacak şekilde yırttı ve o kusursuz, ağız sulandırıcı kasları gözlerimin önüne serildi. Üzerimdeki elbiseyi parçalayarak üzerimden çıkarmasını beklerken açılan duşun suyu ile küçük bir çığlık attım. Su soğuktu. Öylesine soğuktu ki neredeyse buz dolu küvete girmiş gibiydim ve Taner
“Hadi seni biraz rahatlatalım Kızıl “dedi ve çığlıklar içinde kaçmaya çalıştığım suyun altına beni çektiğinde tamamen sırılsıklam olmuştum. Taner kahkahalar içinde beni durdurmaya çalışıyordu ve o arada azımdan birkaç küfür savurmuş olabilirim. Her duyduğu küfür karşısında
“Çok ayıp senin gibi bir prensese yakışan cümleler değil” diye dalga geçiyordu ve en sonunda öfkeyle dolan gözlerim eşliğinde
“Bunu bana ikinci kez yaşatmış olmana inanamıyorum” dediğimde beni kolları ile sabitleyen ve tüm bedenimi bir anda yumuşatan bakışları eşliğinde beni sakinleştiren Taner,
“Seni nasıl istediğim konusunda hiçbir fikrin yok prenses, fakat bu gece içtiğin şeyin etkisiyle istediğin anda olmayacak. Şu anı ayık bir zamanda yaşıyor olsaydık inan farklı olurdu. Fakat eminim ki gecenin sabahında beni bu odadan kovacaksın.” Dediğinde içimden bir ses onu şu anda kovmam gerektiği konuşunda bağırıyordu fakat Taner bana biraz daha yaklaşıp elini kalbimin üzerine koyduğunda derin bir nefes aldı ve
“Bedenini değil, burayı istiyorum prenses” dediğinde gözümden süzülen yaşın duştan akan suyla dikkatinden kaçmış olmasını diledim. Bu gecenin sabahında ne yaşayacağımı bilmiyordum fakat bu gece tek başıma uyumak istemiyordum. Bu gece bu odada tek başıma olmakta istemiyordum. Onun için gözlerine bakarak,
“Tek kalmak istemiyorum” didem ve o güneşi bile kıskandıran gülüşü eşliğinde,
“Sabah beni oda güvenliğine tacizci olarak teslim etmeyeceğine söz verirsen” dediğinde ise kahkaha atmıştım. Nasıl bir yol izliyor neyi takip ediyor ve nasıl bir ateşle oynadığım hakkında herhangi bir fikrim yoktu. Fakat şu anda tüm kontrol kalbimin elindeydi….