KALBİN SAVAŞI

4509 Words
Sabah olduğunun farkındaydım fakat bedenim hareket edemeyecek kadar yorgun ve bitkindi. Gözlerim resmen birbirine kilitlenmiş gibiydi ve açılmamak için yoğun bir çaba sarf ettiği kesindi. Başım ise bugüne kadar hiç ağrımadığından daha çok ağrıyordu. Tüm beynim bıçak altında gibi hissediyordum. İlk defa içki içmiyordum. Daha öncelerde de akşamdan kalma olduğum zamanlar vardı fakat böylesi bir ağrı ile ilk defa tanışıyor olduğum kesindi. Derin bir nefes aldım ve bedenim buna her ne kadar karşı çıksa da yattığım pozisyonda yan dönerek derin bir nefes aldım. O an içime dolan koku ise tanıdıktı. Sandal ağacı ve yoğun tarçın kokusunun verdiği keskinlik hissi ile resmen büyülenmiş gibiydim. Bu kokudan nefret mi etmem gerekiyordu yoksa ruhuma verdiği etki ile büyülenmem mi gerekiyordu bir fikir yürütemesem de sabahın tahminimce erken olan bu saatlerinde burnuma gelmesinin bilinç altım olduğunu düşünmek istedim. Fakat yine de bu konunun bedenimde uyandırdığı hissi seviyordum onun için mırıldanarak, “Bu kokuyu seviyorum” diye söylendim. Tamda o anda erkeksi bir gülümseme sesi kulaklarıma ulaştı ve birkaç saniye öncesinde açılmamak için resmen kenetlenmiş olan gözlerim beni bile şaşırtacak bir hızla açıldı. Lanet olsun gördüğüm kişi ile hiç açılmamasını dileyebileceğimden emindim. Şu anda yarağımın sağ tarafında muhteşem kaslarını gözler önüne sermek adına üstüne bir şey giymemiş olan ve yüzündeki hadi sevişelim bakışı ile beni içine çeken Taner Ilgaz vardı ve bu hayatta isteyeceğim son şey bile değildi. Bakışlarım durumdan bir hayli mutlu görünen Taner’in bakışlarında birkaç saniye oyalandı ve neler olmuş olabileceğini o arada zihnimden geçirmeye çalıştım. Fakat zihnimden geçenler gerçekten sahne sahne tokat atıyormuş hissi uyandırıyordu. Beni kucağında odaya getirişi resmen üzerine çıkışım ve öpüşerek duşa gitme anlarımın oluşturduğu görüntülerin devamı canlanmasa bile şu anda bulunduğumu andan gidişatı tahmin edebiliyordum. Kalbim göğsümde öyle bir atıyordu ki resmen her bir hızlı atışı beynimde hissediyordum. Taner ise bu halime daha fazla gülümseyerek, “Artık favori parfümüm olacağı kesin” dediği anda yutkundum ve kısık çıkan sesimle “Burada ne işin var?” diye sordum. Lanet olsun gecenin tamamında yaşananları aklıma getirmeye çalışsam da belli bir kısımdan sonrası silikti ve her ne kadar onunla aynı yatakta bulunuyor olsam da kalbimin çatlarcasına atmasına neden olan sonu onun dudaklarından duymak istemiyordum. Hayatımın en özel gecesine dair hiçbir şey hatırlamıyor olmakta istemiyordum. Taner aklımdan geçen soruyu anlamış olacak ki kaşlarını çatarak bana baktı ve “Kendinde olmayan kadından faydalanacak zihniyete sahip bir karaktersiz değilim kızıl, aklından geçenleri anında unut” dediğinde ise derin bir nefes aldım. Karşısında düştüğüm durumdan ötürü sinirlenmiştim. Herhangi bir şey yaşamadıysak yatağımda ne işi vardı onun için bir anda gözlerine öfkeyle baktım. O an yutkunan Taner, “Ne şimdide suçlu mu oldum?” diye söylenince dişlerimin arasından “Yatağımda ne işin var o zaman? “Diye sordum. Taner ise kaşlarını tekrar çatarak şaşkın bir sesle “Çünkü gitmemi istemedin.” Dediğinde ise gözlerini kocaman açma sırası bendeydi ve sıramı kullanıp saniyeler sonrasında yine öfkeyle çıkan sesimle “Yalan söyleme!” diye bağırdım ve Taner kalbimi hoplatan bir kahkahanın ardından, “İnan bana Prenses Yapmamı istediğin şeyler arasında en masum olanı olduğu için kabul ettim.” Dediğinde ise gözlerim daha çok açıldı. Hızla ona vurmaya başlayıp, “Defol! Çık odamdan hemen!” diye bağırdığımda ise hala kahkaha atıyordu. Lanet olsun onu kendime çekip o kusursuz dudaklarda aklımı kaybetmemek adına neredeyse savaşmak zorunda kaldığım doğruydu ve Taner yataktan kalktığında ise yanımda sadece baksırı ile yattığının gerçekliği ile resmen yüzleştim. Bir anda nutkum tutuldu ve kendi üzerime baktığımda ise sadece iç çamaşırlarım ile olduğumu öğrendim. Hızla çarşafı üzerime çekip ona “Kıyafetlerimi sen mi çıkardın?” diye bağırdığımda ise Taner, “Hayır ama onların üzerinde kalması için fazla mücadele verdim diyebiliriz Prenses” dediğinde ise elimdeki yastığı ona fırlattım. Taner tek bir hamle ile yastıktan kurtulurken hala kalbimi hoplatan bir gülümse ile beni süzüyordu. Lanet olsun tüm çarşaf üzerimde kaymıştı ve üst kısmım resmen açıktaydı. Taner’in bakışlarını bakışlarımdan bir saniye bile ayırmadığını fark etmem zor değildi. Fakat bakışlarındaki kararmayı göz ardı etmem imkansızdı. Taner, “Tamam Prenses sabah sporu için gitmem gerekiyor. Kahvaltını buraya söylerim saat 11.00’da kültür bakanlığında toplantımız var. Başlangıç, bitiş ve bu süre içinde çalışacağımız firmaları beyan etmemiz gerekiyor. Lobide buluşuruz.” Dediğinde yutkundum ve bir anda geçiş yaptığı patron durumundan etkilenmiştim. Taner kıyafetlerini alıp banyoya gitti ve birkaç dakika içinde tümünü üstüne giymiş bir şekilde çıktığında resmen nefesim kesilmişti. Lanet olsun bu kadar yakışıklı olması adil değildi. Bu kadar seksi olması da adil değildi. Bana adım adım gözlerini gözlerimden ayırmadan yaklaşması da adil değildi. Smokinin sadece gömleğini giymişti. Gömleğini salaş bir şekilde bırakmıştı. Düğmeleri göğsüne kadar açıktı ve onu sabahın bu saatinde karşısında gören bir kadının kendini kontrol edebileceğine falanda inanmıyordum. Adam resmen yürüyen testosteron yığınıydı ve s*x seni her daim çağırıyordu. Yatağımın kenarına kadar geldi ve komodinin üzerinde duran saatini aldı takmak için ayakta durmak yerine yatağın hemen yakınımdaki kısmına oturum bakışlarını bakışlarımdan bir an olsun ayırmıyordu. Dudağına yerleştirdiği sırıtışı ise aklından geçenleri okumamı zorlaştırıyordu. Taner saatini takma işlemini bitirdiğinde telefonunu da eline aldı ve gözlerini hala diktiği gözlerimden ayırmadan elini yanağıma yerleştirerek, “Başın ağrıyabilir, duşunu ılık yap ve sana göndereceğim ilaçları mutlaka iç.” Şok olmuş gözlerle ona bakıyordum ve bakışıma gülümseyerek, “Kendine geldiğinde aşağıda olacağım” dedi ve yataktan kalkıp koltuğun üzerinde duran ceketini eline alıp saniyeler içinde odadan dışarıya çıktı ve ardından kapanan kapıya sadece baka kaldım. Lanet olsun kalbim nasıl bir hissin denizinde yüzmeye çalışıyordu. Bir anda çok farklı hissetmişti. Aşk dediğin böyle bir şey değildi sanırım. Aynı yatakta neredeyse çıplak uyumuş, gece birlikte olmanın eşiğinden dönmüş ve sabahında tüm bedenlerimizi saran ateşin içinde olabildiğince mesafeli davranmaya çalışmıştık. Ne kadar yabancı olduğum bir durumdu. Çarşafımı bedenime doladım ve açık olan teras kapısına doğru yürüdüm. Terasın korkuluklarına yaslandım ve gözlerimi kapatarak deniz havasını içime çektim. Ne kadar zor bir durumdaydım. Kalbim başka aklım başka bedenim bambaşka şeyler hissediyordu. Kontrolü kaybetmek istemiyordum. Taner Ilgaz çok güçlü, sempatik ama kararlı, duygularında net ve karakterli bir adamdı. Fakat bu kadar güçlü bir adamı bile yerle bir eden nişanlısın ihanetin unutulup unutulmadığından emin değildim. Aşk = Nefret. Bir zamanlar âşık olduğun kadına duyduğun nefretin büyüklüğü ona olan aşkının büyüklüğünden geçerdi. Onu her gördüğünde gösterdiği nefret hissi ona olan aşkının hala kalbinde yer almasından geçiyordu. Üstelik ona ait olan bebeği aldırması ise öfkesinin kininin hiçbir zaman son bulmayacağı anlamına geliyordu. İçimde tuttuğum nefesi sesli bir şekilde verdim ve gözlerimi açtığımda kadının ona nasıl baktığını hatırladım. Nişanlısını aldatacak kadar o pisliğe âşık olduysa o bakışların anlamı neydi? Bakışlarında acı, hüzün, özlem vardı. Nedenini bilmiyorum elbette ama bu hikâyede bilinmeyenler, gizli kalan mecburiyetler olduğuna kesinlikle emindim. Her bir bilinmeyenin hayatımıza bomba gibi düşeceğinden ise kesinlikle emindim. Elimle ağrıyan başımı tuttum ve odama geri döndüm. Banyoya geçtim ve Taner’inde belirttiği gibi ılık bir duş aldım. Bedenime sardığım havlu üzerimdeyken saçlarımı havluya sardım ve tam banyodan çıkacakken çalan kapı ile duraksadım. Kapının ardındaki ses “Oda servisi” diye seslenirken kapıya yöneldim ve kapıyı açmadan, “Üstüm müsait değil siz bırakın ben alırım” diye seslendim ve görevlinin uzaklaşmasını bekledim. Ardından kontrollü bir şekilde kapıyı açtım ve kahvaltının bulunduğu arabayı odanın içine aldım. Üstünde bin bir çeşit kahvaltı vardı ve bunların hepsini yemem gerçekten imkansızdı. Kahvaltı masasının hemen uç kısmında orta boylarda fakat çok da büyük olmayan siyah bir kutu vardı. Kutu pembe kurdele ile bağlanmıştı. Kaçlarımı çatarak kutuya baktım ve öfke ile dişlerimi sıktım. Bu kadar şık bir kutunun içinde maddi anlamada fazlaca değerli bir hediye olmalıydı ve beni bu şekilde görmesine gerçekten kızmıştım. Hızla kutuyu elime aldım ve kurdelesini çekip çıkardım. Siyah kapağını kaldırdığım anda gördüğüm şey ile duraksadım. Bir anda gözlerime hücum eden göz yaşlarım görüşümü kısıtlasa da karşılaştığım hediye ile nefesim içimde kalmıştı. En son ne zaman bu kadar şaşırdığımı düşünsem kesinlikle hiçbir zaman sonucuna varırdım. Kutunun içinde bir kâğıt vardı ve elime alıp yutkundum. Kâğıtta, “Dün gece için teşekkür ederim Prenses, sana aşık olmamam için bana bir neden daha verdin. Aklından neler geçtiğini tahmin edebiliyorum onun için bana güvenmen için sana gerekli olan zamanı vereceğimden emin olabilirsin. Saçlarının renginin duygularını yansıttığını söylemiştin. Bir gün seni gerçekten mutlu edersem bana vereceğin tek hediye saçlarını mutluluğunun rengi olarak söylediğin şeker pembesine boyaman olacaktır.” Notun sonunda adı soyadı yazan Taner ILGAZ’dı. Kutunun içinde Fransa’nın ünlü markalarından olan şeker pembesi rengi saç boyası vardı. Nefesim içimde kalmış kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Aklım devre dışı kalmamaya çabalarken göz yaşlarım gözümden hızla süzülüyordu… ………………………………….. Bir an gelirdi yıllardır kalbinin üstünde bir buz kütlesi taşımaktan yorulurdu insan. Hep soğukta kalmaktan, hep üşümekten pes eder ve o buz kütlesini ateşi ile eritmeye başlayacak bir sıcaklık arardı. Aldığın her nefeste ruhuna baharın geldiğini ve içinde bir süre sonra çiçekler açmaya başlayacağını bilmek gerçekten güzel hissettiriyordu. Her kadının hayatında kendini değerli hissettirecek ve sadece onun mutluluğunu istediğini hissettiren bir adamın olması gerekiyordu. Elimdeki fazlasıyla kaliteli ve pahalı olan şeker pembesi saç boyasına bakarken makyajımı yeniden yapmamı gerektirecek kadar ağladığımı fark ettim. Onun gibi sert bir karakterin bu kadar ince düşünceli olabileceğini hayal bile edemezdim. Her maddi anlamda sıkıntısı olmayan adamlar gibi lüks restoranlarda yemek, pahalı hediyeler ve jestler ile gönlümü kazanmaya çalışacağını falan düşünüyor ve kendimi bu konuda savunmaya hazırlıyordum. Dün gece o kadar sınıra gelmiş olmamıza rağmen bana dokunmamak için elinden geleni yapmaması, bu kadar ince bir hediye ile kalbimdeki yerini almaya çalışmasının beni etkilemediğini söylersem gerçekten yalan olurdu. Göz yaşımı sildim ve elimdeki saç boyasına gülümseyerek, “Bende bana bu rengi boyamam için vereceğin nedenleri çok ama çok merak ediyorum Taner Ilgaz.” Dedikten sonra telefonuma gelen mesaj ile bakışlarım masanın üzerinde olan telefonuma kaydı. Elime alıp mesajın açtığımda “Lobideyim” diyerek tek kelime yazılmıştı ve kimden olduğunu düşünmem bile gerekmiyordu. Gülümsedim ve hızla banyoya geçip gözyaşlarım ile bozulmuş olan makyajımı düzelttim. Bugün önemli bir gündü ve profesyonelliğe geri dönmem gerekiyordu. Her ne kadar 3 aylık bir süre bu şirkette olsam da projenin her bir aşamasında yer alacak ve elimden gelen her şeyi yapacaktım. Yüzümle olan düzeltmelerimi yaptıktan hemen sonra banyodan çıktım ve çantamı alıp lobiye inmek üzere odamı terk ettiğimde kalbimin deli gibi atmasına kaşlarımı çatarak, “Sakin ol bakalım zamanı gelinceye kadar ritmini kontrol etmen gerekiyor” diye söylendim ve asansörün hemen önünde durana kadar seri adımlar ile yürüdüm. Asansörü çağırma tuşuna basıp birkaç dakika bekledikten hemen sonra açılan kapılardan girdim ve lobinin tuşuna bastım. Saniyeler sonrasında asansörün kapısı lobiye açıldığında asansörün hemen karşısındaki koltukta oturan Taner Ilgaz’ın bana gülümsemesi kalbimin bana verdiği sözü bir anda unutmuştu ve bana hayatımın en büyük kazığını atarak içimde resmen depara kalmıştı. Nefesimi saniyelerce tutarak ona ne hissettiğimi anlatmaya çabalasam da işe yaramamıştı. Ben adım adım ona yaklaşırken ayağa kalkması ve elindeki telefonu cebine koymasını sahne sahne izlerken gözlerim bedeninde dolandı. Kesinlikle özel dikim olan takım elbisesinin içinde muhteşem yakışıklı görünüyordu. Bedenini dev gibi gösteren kaslarını yapabilmesi için spor salonunda ne kadar vakit harcadığını her ne kadar sormak istesem de dilimi tutmam gerektiğini düşündüm ve derin bir nefes alarak düşüncelerime son vermeye karar verdim. O kadar uzun boyluydu ki yanına geldiğimde bakışlarımızın bulunması için başımı kaldırmam gerekiyordu. Lenslerimi takmayı makyajımı yaptıktan hemen sonra hatırladığım için takmıyordum ve görüş netliğim oldukça düşüktü. Buna rağmen kalbimi hoplatan gülümsemesini es geçemiyordum. Taner resmen ruhumu okşayan bir ses tonu ile “Hazır mısın prenses? “Diye sorduğunda resmen sesimi bulmak için birkaç saniye savaştım. Ardından sadece başımı evet dercesine salladım ve ardından “Kesinlikle” dediğimde gözlerini kısarak bana bakan Taner “Hala Patronun olduğum konusunda ısrarcı mıyız?” diye sorduğunda kendimi toparladım ve daha dik bir duruşla gözlerine bakarak “Kesinlikle “diyerek cevabımı tekrarladım. Bana bir adım yaklaştığında bakışlarım daha da havaya kalktı. Allah’ım bir insana bu kadar uzun boy verilir mi? Resmen boy ve yakışıklılık yönünden torpil yapılmış gibiydi. Bakışları ile tüm bedenimi yakmaya başladığı esnada bulunduğumuz yeri ve etraftaki insanları hatırlayarak bir adım geri çekildim ve “Kesinlikle birkaç santim daha uzun topuklu ayakkabı almam gerekiyor” dediğimde kahkaha atmasına büyülenmemiş gibi bakmaya çalıştım. Fakat bunun sadece kendimi kandırmaktan ibaret olduğunu hissediyordum. Taner kahkahasının arasından, “Gidelim Kızıl yoksa savaşına katılacağım ve bu içinden çıkmak istemeyeceğim bir zevke dönüşecek” dediğinde ise gözlerimi kısarak ona baktım ve bu benzetmenin dün akşam ile bir alakası olup olmadığını düşünmeden edemedim. Lanet olsun eline böyle bir koz verdiğim için tüm kadınlık hormonlarımdan nefret ediyordum. Her birini aldırma şansımız varsa o doktorum ilk müşterisi olma yolunda ilerleyebilirdim. Dişlerimin arasından, “Dün gece kendimde değildim onun için her ikimizde yaşanan her anı unutuyoruz” dediğimde sırıtarak bana eğilip neredeyse benimle burun buruna gelen Taner, “Üzerime çıkıp kendini bana en seksi halinle sunduğun o anlardan mı bahsediyorsun?” diye sorduğunda cevap beklemeye ihtiyaç duymadan başını sağa sola oldukça yavaş bir şekilde olumsuz bir şekilde sallayarak “Başarabileceğimi sanmıyorum Kızıl Prenses” dediğinde sesi, bakışları beni o gecenin karanlığına geri çekiyormuş gibi hissediyordum. Derin bir nefes aldığımda dudağının kenarına yerleşen varla yok arasındaki sırıtma ile “Gidelim mi?” diye sorduğunda ise yutkunarak hızla başımı evet anlamında sallamak ile yetindim. Bu adam ile konuşabilmek için aramızda duvarlar olmalıydı. Kesinlikle o gözlerin bakışlarıma değmemesi gerekiyordu. ……………………. Toplantının yapılacağı binaya girdiğimizde tüm gözlerin üzerimizde olmasının tamamıyla tek bir nedeni vardı. Oda Taner Ilgaz’dı. Her bir adımında sanki spot ışıklarının altında en ünlü defilede yürüyen bir manken edası vardı ve etraftaki tüm kadınların gözleri üzerindeydi. Toplantı odasına girdiğimizde bizleri bekleyen ve neredeyse tamamı erkeklerden oluşan topluluk bakışlarını üzerimize dikmişti. Yolda Taner bana her bir karakteri en ince detayına kadar anlatmış ve gayet net bir şekilde, “Bu toplantı hatta tüm proje boyunca bir mimarsın. Sana asistanım gözü ile bakabilir, dikkate almayabilir hatta seni dinlemeyebilirler onun için kontrolü elinde tutmaya özen göstermelisin. İstediğin kadar sert olabilir ve sana yapılacak olan her saygısızlıkta frene değil gaza basabilirsin. “Demiş ve buna karşılık olarak, “Torpil istemiyorum diğer personellerin nasıl davranıyorsa belli bir yere kadar sabredebilirim işi berbat etmemek adına” dediğimde daha cümlemin sonu gelmeden “jessica en son katıldığı otel iç dekor toplantısında otel sahibine onu dinlemediği için gayet net bir şekilde kıçına benzeyen otelini adam etmeye çalışırken beni dinle ki işin sonunda oteli mimarlık şirketimize bırakmak zorunda kalma. Dediğini ve adamın tüm çalışanlarının içinde azar yediği için beni arayıp Jessica’yı iki saat şikâyet ettiğini hatırlıyorum” dediğinde gözlerimi kocaman açıp, “İnanmıyorum sen ne cevap verdin?” diye sorduğumda arabayı çoktan durdurmuş ve gözlüklerini gözüne takmaya hazırlanıyordu. O arada gözlerime baktı ve “O zaman sende kıçına benzeyen otelini adam etmeye çalışırken onun söylediğini yap ve dinle dedim” dedi ve gözlüklerini gözüne taktığında gözlüklerin ayna görevini yapan camlarında yansıyan bakışlarıma baktım ve Taner elini çeneme yerleştirerek, “Torpil doğamda yoktur Kızıl. Seni seviyor oluşum kalbimle alakalı işimle değil, bu stajı bitirmek istiyorsan kaldır o güzel kıçını ve toplantıda kendini göster. “Dedi sonrasında ise sanki olağan bir kelime kullanmışçasına tüm artistliği eşliğinde arabadan indiğinde bile azım açık onu izliyordum. Sonunda izlemem son veren olay ise arabanın etrafında dolaşıp kapımı açarak “Beni patronun olarak görmekte zorlanıyorsan kuralları esnetebiliriz kızıl” dedi ve kendimi toparlama vaktimin geldiğini anlamış oldum. Derin bir nefes aldım ve ardından arabadan inip Taner’in gözlüklerinden ötürü gözlerini göremesem de sinsice sırıtarak “Seni ilk tanıdığım zamanlarda bir şey söylemiştim hala aynı fikirdeyim ben bir bakışla yatağa girmem sert çocuk onun için kıçımla fazla bakışmasan iyi edersin” dedim ve suratının aldığı ifadeye bakmadan arkamı dönüp yürümeye başladığımda arkamdan kahkaha attığını duyabiliyordum. Ne zannediyordu beni o kelimelerden utanıp kızarıp yalvaracağımı falan mı? Bu gerçekten fazlasıyla yanlış bir tespitti. Her ne kadar bazı durumlarda deneyimim yoksa da fazlasıyla kitap okumuş ve azımdan çıkanların hesabını tutmayı bırakalı baya olmuştu. Üniversitede bana sarkıntılık eden fazlasıyla züppe azının payını aldıktan sonra bana selam vermeye bile çekinirdi. Onun erkekler ile konuşurken kelimelerimi seçmemem gerektiğini öğreneli fazlasıyla uzun süre olmuştu. Birkaç saniye önce yaşanan bu yarı erotik konuşmayı zihnimden silmeye çaba göstererek duruma odaklandım. Fazlasıyla lüks ve özenli hazırlanmış toplantı salonuna ilk gelen değildik. Tüm toplantıya katılması gereken davetliler buradaydı ve tamamı erkeklerden oluşan bir koloni gibiydiler. Birçoğunun beni tepeden tırnağa süzdüğüne emindim. Hatta birkaçını bacaklarıma bakarken göz teması ile yakaladığımı söyleyebilirdim. Taner masaya tüm karizması ve egosu ile herkesi süzen bir eda ile oturduktan hemen sonra tek tek selamlaşma ile vakit kaybetmeden, “Hoş geldiniz. Fazla vaktimiz olmadığını belirmek istiyorum. Pazartesi itibari ile projeye başlıyoruz. Bunun için işini iyi yapan ve önemle titizlikle takip eden bir ekibe ihtiyacım var.” Dedikten hemen sonra bakışları bana yöneldi. Dudaklarına yerleştirdiği sırıtma eşliğinde gözlerindeki parlamaya eridiğim esnada, “Nazlı Hanım projenin operasyonunda her aşamada denetlemede ve takipte olacak. Her bir sorun, her bir adım kendisi ile paylaşılacak.” Dediği esnada masada bulunan firmalardan biri gayet ukala ve kendini beğenmiş bir tavırla “Bize sizin gibi usta ve başarılı bir mimar ile çalışacağımız söylendi. Her bir sorunda yeterli bir personel olması işimizi biraz daha kolay kılardı. Bir bayan olarak” dedi ve elini bana pardon dercesine kaldırdı ve “Yanlış anlamayın kabalık etmem ama birçok bayan mimar uygulamada fazlasıyla zayıf, birçoğu mimarlığı kitaplardaki ölçülerden ibaret zannediyor ve bu ilerlememizi etkiliyor.” Dedi ve Taner tek kelime etmeden sadece adamı dinliyordu. Elimde her bir firma için yaptığım araştırmalarım bulunuyordu. Restorasyon işlemi ve proje için yapılacak olan her bir işin adım adım listesini çıkarmıştım. 4 aylık süre içinde her 24 saatte bitmesi gereken iş alanını tek tek not almıştım. Onun için fazlasıyla hazırdım ve karşımdaki adam bakışlarını memelerimden çekip kendi kıçına baksa iyi ederdi. Derin bir nefes aldım hemen elimde bulunan gözlük kutumu açtım ardından siyah çerçeveli gözlüklerimi gözüme taktıktan hemen sonra Taner Türkçe olarak adamların anlamayacağı ve duymayacağı bir ses tonu eşliğinde “Ambulans ile uğraşmak istemiyorum Kızıl” dedikten hemen sonra gülümsememeye ve ona bakmamaya özen göstererek, “Söz veremem” dedikten sonra Taner kıkırdadı ve “Kontrol sende Kızıl” dedikten sonra gözlerimi karşımda buraların yırtıcı hayvanı ve vahşi doğanın kıralı olarak adlandırılan aslan edasıyla oturan adama gözlerimi diktim ve bir kitapta okuduğum sözü zihnimden geçirdim. ‘Erkekler güçleri ve konumları gereği kendilerini aslanlara benzetirler fakat erkek aslanların sürülerindeki dişi aslanların avlanması ve onlara bakması sonucu hayatta kaldıklarını unuturlar.’ Diye kelimelere dökmüşlerdi tüm gerçeği. Adamın gözlerinin içine bakarak “Üzgünüm söylediklerinizin üzerinde çok fazla durup size bir şeyler kanıtlamak için uğraşmayacağım. Sonuçta yaptığım araştırmalara göre Fransa’nın en görkemli projesinde yer almışsınız. Başarılı bir kapı dizaynız varmış fakat teknik aksaklıklar fazlasıyla fazla olduğundan proje bitiş tarihi tan 4 defa değişmiş” dedim ve diğer konuklardan boya işlerimize bakan firmanın sahibine dönerek, “Sanırım sizde aynı projede boya rengi konusunda bir aksaklık yaşamıştınız. Projede mimarların kararlaştırdığı rengin yarım ton açığını uygulamış ve mimarın size açmış olduğu bu davada mimarın size bu rengi söylediğini iddia etseniz de sözleşmede açık bir şekilde tonu belirtilen boyayı tüm projeye yeniden uygulamak zorunda kalmışsınız.” Dedikten sonra bir diğer firma sahibine baktım ve bu firma binanın tesisat işlerine bakacaktı. Yani eski boruların tamiri mimari dekora zarar vermeden ince bir işçilik ile yapılacaktı. Gülümseyerek, “Gelelim size en son çalıştığını restorasyon işinde 800 yıllık yapıya yapılacak yenileme işleminde tesisat işi size verilmiş ve hala hatalar için ara ara usta gönderdiğinizi öğrendim.” Dediğimde adamın gözlerini benden kaçırarak boynundaki kravatı gevşeterek sanırım nefes almaya çalışıyordu ve gülümseyerek her birine bir bakış attım ve ardından alaycı bir tavırla “Sanırım bu operasyonlarınızın başında da yıllarını kariyerine adamız erkek personelleriniz bulunuyordu” dediğimde yanımda kendini gülmemek adına baya sıkına Taner’e aldırış etmeden “Onun için bir şeylerde erkek kadın ayrımı yapmadan işimize koyulalım. Tüm çalışmalarıma göre tam olarak 3 ay 15 günümüz var. Bu süreyi aşmadan tüm restorasyon bitmeli ki bu sürenin 50. Gününde iç mimarlar iç dekorasyon için çalışmalara başlayacaklar. O işlemler için farklı bir firma çalışma yapacağından boya boru işleri öncelikli yapılması gerekiyor. Kapılar ve pencerelerin tadilatları zamana göre uyarlanmalı. Özellikle dış kapının yapıldı yüzyıldaki şekline zarar verilmemesi için destek alınmalı” dedikten sonrasında birkaç saatlik daha konuşmalar yapıldı. Kontrolü tam anlamı ile ele almıştım. Çizim tahtasında, elimdeki çizimlerle tüm projenin üzerinden geçmiştik. Her bir firma sahibi notlarını almış önerilerinde bulunmuş tarihler planlara uygulanmıştı. Toplantının sonunda tüm firma sahipleri proje için operasyon sorumlularına vermek adına telefon numaramı kaydetmişti. Tüm talimatlar fazlasıyla anlaşılmıştı. Taner ise toplantı başında yapmış olduğu açılış kelimeleri sonrasında tüm kontrolü bana bırakmıştı. Toplantı boyunca tek kelime etmemiş, hiçbir konuşmaya karışmamış veya proje ile ilgili tek düzeltme yapmamıştı. Her bir adımımı dikkatle izlemiş ve bakışlarındaki hayranlık ve yer yer karanlık hissi işimi bazı noktalarda zorlasa da kendimi kontrol etmeyi başarmıştım. Her bir firma sahibi elimi sıkıp tebrik ederek ve çalışacağımız için mutlu olduğunu ifade ederek salonu terk ederken Taner hala arka plandaydı. Sonuncu firmayı da uğurladıktan hemen sonra toplantı odasının kapısı personel tarafından toparlanmamız adına kapatıldı ve masanın üzerine yaymış olduğum çizimleri evrakları toplamak adına yaptığım hamlede bir anda kolumdan çekildim ve dudaklarım Taner Ilgaz’ın ateş gibi tüm bedenime yakan dudakları ile buluştuğu anda dünya dönmekten vazgeçti. Bedenim kavrulurken kollarım o geniş aralıklı ve güçlü omuzlarına yerleşmişti. Düşmemek adına sıkıca tutuyordum fakat nefes dahi alamıyordum. Taner’in elleri kalçamı kavrarken midemde şimşekler çakmaya başlamıştı ve saniyeler sonra ayrılan dudaklarımızın ardından alnını alnıma yaslayan Taner, “Bu gözlüklerle insan içine çıkmanı yasaklamalılar” dediğinde ise hala nefesimi toparlamaya çalışıyordum. Ne demek istediğini anlamış değildim. Gözlerim bozuktu ve gözlükler daha net görmemi sağlıyordu. Derin derin aldığım nefeslerin ardından biraz olsun kendime gelmiştim ki Taner dudaklarıma küçücük bir öpücük daha bırakıp, “Harikaydın. Tam bir profesyonel gibi idare ettin ve bir şekilde üstesinden geleceğini biliyor olmama rağmen bunda emin olmamı sağladın “dediğinde gözlerine aklını kaybetmişte sanki bulamıyormuşçasına bakıp, “Mesai saatleri içerisinde patronum olacağına dair söz vermiştin” diye söylendim. Taner sırıtarak, “O esnada bu gözlüğü takmıyordun.” Dediğinde ise gözlüğümü hızla gözümden çıkardım ve daha sert bir şekilde çıkan ses tonum, “Hemen ellerini kıçımdan uzaklaştır! Ve sakın bir daha bunu yapmaya da kalkma” dediğimde Taner sırıtmaya devam ederek “Öfkeliyken de ayrı bir çekici oluyorsun Kızıl” dediğinde ise hızla kollarından çıkmıştım. Taner kahkaha atarak benden birkaç adım uzaklaştı ve “Bir üst katta bir görüşmem daha var. Yarım saatimi almaz sen toparlan çıkışta buluşalım” dediğinde ona sadece baka kalmıştım. Bir anda duygu geçişlerinde fazlasıyla profesyoneldi. Ben ise hala ona olan öfkemi atlatamamış saldırmayı planlıyordum. Tek kelime edememiş olmamın verdiği stres ile kafamı sallamış ve odadan çıkışını izlemiştim. Birkaç saniye arkasından kapanan kapıyı izlemiş ardından da evraklarımı toplamaya başlamıştım. Toplanma işlemim bittiğinde odadan çıktım. Toplantı odasının hemen karşı koridorunda bulunan kahve makinasını gördüğümde şükrettim çünkü sabahtan beridir tek bir bardak getirmemişlerdi ve otelde de içmeye vaktim olmamıştı. Acilen bir kahveye hatta daha sert bir şeylere ihtiyacım vardı. Kahve makinasından aldığım kahvenin ilk yudumunu aldığım anda koridorun karşısındaki merdivenlerden inen kişiler ile donup kaldım. Ultra güzel düzgün fizikli ve gerçekten hoş bir sarışın ve onu kolunda taşımaktan fazlasıyla memnun görünen neredeyse 40’lı yaşlarının sonuna gelmiş yerindeyse kart zampara unvanını hak eden Hakan Yıldırım ile karşı karşıya geldim. Onu en son gördüğümde İstanbul’daydı ve üniversitenin son sınıfında aynı zamanda Yılmaz Holdingde okul masraflarımı çıkarmak için asistanlık yapıyordum. Bir ara Fransa’ya yerleştiğini haber almıştım. Aslında bana gönderdiği kartın içindeki notta aynen öyle yazıyordu. “Baba kız olmamızı beklemiyorum ama benim kanımdan olduğun için sorumluluklarımı yerine getirmem gerekiyor. Bundan sonraki süreçte Fransa’da olacağım. Dilediğin gibi kullanmanda bir sakınca yok. “Diye yazan notun bulunduğu zarfta bir de banka kartı vardı. Her ay düzenli olarak para yatacak şekilde talimat verilmiş bir hesaptı ve ben o hesabı sadece 3 ay takip ettim. Babalığını sadece her ay hesabıma yatırdığı 10.000 TL ile yerine getirdiğini düşünen zavallının teki olduğunu anlamam sadece 3 ayımı aldı. O an beni gören ve en az benim kadar şaşkın olan adama öfke ile baktım. Yanındaki kadın bakışmamızı dikkatle izliyordu ve kim olduğum konusunda bir fikri olmadığı kesindi. Kolunda olan kadına birkaç kelime fısıldadıktan hemen sonra adım adım yanıma yaklaştı ve bakışlarındaki ürkekliğe gülmek istedim. Hatta kahkaha atmak daha doğru bir duygu aktarımı olurdu. Hemen karşımda duran adama elimde kahvem ile bakarken elini bana uzatıp, “Nazlı’ydı değil mi?” diye sorunca elimdeki kahveyi suratına fırlatmak ve yüzüne tükürme isteği ile dolup taştım. Lanet olası karşılaşmanın olması gerekmiyordu. Onun için “Kusura bakmayın ben sizin isminiz bile hatırlamadım” diyerek karşılık verdim. Gülümseyerek bana baktı ve “Güzel bir karşılık. İstanbul’dan buraya gelip beni bulma amacını öğrenirsem konuyu hemen uzamadan hallederiz. Olay çıkarmanı istenmiyorum” dediğinde ise gözlerim kocaman oldu. Öfkeyle “4 yıldır Fransa’da yaşıyorum ve buraya seni bulmak için gelmedim çalıştığım firmanın burada toplantısı vardı ve ona katıldım” dediğimde gür bir kahkaha atıp, “Hadi ama senin İstanbul’da bir şirkette sekreter olduğunu biliyorum. Sanırım onunla ilgili bir bölümde okuyordun. Fransa’da 4 yıl yaşayabilmen için baya zengin bir koca falan bulman gerekiyor. Kimin firmasında çalışıyorsun peki” dediği anda dişlerimi sıktım ve cevap hemen ardımda duran tanıdık sesten geldi. Taner, “Benim firmamda “dediğinde karşımdaki pislik adamın bakışları Taner’i buldu ve beklediği bir cevap olmadığını belli eden şaşkınlık bariz görünüyordu. Birkaç saniye sonrasında Taner’e elini uzatıp “Merhaba görüşmeyeli fazla zaman oldu. Nasılsın? Diye sorduğunda Taner elini sıkmamıştı bile buna karşılık ben daha fazla uzamaması adına bir adım daha ona yaklaşıp gözlerime baktım ve “Annemi kaybettiğimde 14 yaşındaydım ve onu hep duruşu, karakteri ve gücü ile hatırlarım. Her zaman seçimlerinde mükemmeldi. Nasıl oluyor da senin gibi bir adamı kalbine layık gördü anlamış değilim?” diye sorduğumda ise net öfkeli bakışları ile karşı karşıya kaldım. Karşıma ilk çıktığında annemi kaybedeli 5 yıl falan olmuştu ve annemin beni ona söylemediğini söylemişti. İnanmamıştım çünkü annemin ölümüne yakın onunla telefonda konuşmalarını dinlemiştim. Sürekli annemin onu istemediğine dair bir şeyler söylemişti ve buna inanmak zordu. Bir kadın sevmediği bir adamdan neden çocuk sahibi olsun ki diye düşünürken Hakan denen adam “Annen umarım öğretmiştir fakat öğretmemiş olma ihtimaline karşılık baban olarak ben öğreteyim” Dediğinde kaşlarımı çattım ve bana daha çok yaklaştı ve neredeyse kimsenin duymayacağı bir ses tonunda “Kendini kaybedecek kadar çok içme sonra hiç tanımadığın bir adamın yatağında gözlerini açabilirsin. Sabahında ne yaptığını anladığında çok geç olabilir.” Yerimde sendelediğimi hatırlıyorum. Gözlerime dolan göz yaşlarımı geri itmekte zorlanıyorum hani beklemediğin bir anda şiddetli bir darbe alırsın da nefesin kesilir ya öyle hissediyordum. Bunu fark etmiş olacak ki Taner elini anında belimde hissettim. Hiçbir şey duymamış olması anlamadığı anlamına gelmiyordu ki karşımdaki insan müsveddesine, “Tek kelime daha edersen yapacaklarımdan ben sorumlu olmam” dediğini uğultu şeklinde hissettim ve elinin belime daha sıkıca sarıldığını hissettim. Tüm bedenime yayılan duygu tanıdık değildi fakat güvende hissettiriyordu. Karşısında yıkılmak istemiyordum. Ayakta durmak istiyordum ve bu adamın yıkıldığımı görmesini istemiyordum. Yutkundum ve karşımdaki adamın gözlerine bakarak, “Bana seni her sorduğumda öğrenmene değerek bir adam değil diye neden dediğini şimdi daha iyi anlıyorum. Onun için annem ile tekrar gurur duydum. En değerli şeyini kalbini senin gibi bir adama vermediği için” dedim ve gözlerimi gözlerinden çektim ve arkamı dönüp hızla yürümeye başladım. Gözlerim dolmuştu ve yanaklarımda süzülen göz yaşlarımın önümü görmeme engel olduğunu hissedebiliyordum. Ama yine de daha da hızlandım ve Taner ardımdan “Nazlı Dur!” diye bağırıyordu fakat buradan hemen çıkmak istiyordum. Nefes almam için dışarıya çıkmam gerekiyordu ve lanet olası asansörleri göremiyordum bile 20. Kattaydık ve çatı için 5 kat daha olduğunu düşünüyordum. Asansöre bitiğimde Taner ile göz göze geldim fakat yalnız kalmaya ihtiyacım vardı ve o asansöre binmeden kapılar kandı. Asansörde tektim ve binanın çatısına çıkabilmek için en sonuncu katın düğmesine bastım. Asansörün kapıları çatı katının merdivenlerine açıldığında çıktım ve koşturarak çıktım ve çatının tam ucuna gelerek bu kattan kimse beni duymayacağı için avazım çıktığı kadar bağırdım. Nefesim tükenene ve içimdeki nefret soğuyana kadar haykırdım. Nefret damarlarımda hiç bu kadar dolanmamıştı. Öfke hiçbir zaman ruhumu bu kadar ele geçirmemişti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD