Karan
O gün sonunda uyanmıştım. Aklım hâlâ o kızıl saçlı kadındaydı. Adını bile bilmiyordum. Acaba gece gittiğimiz mekâna gidip adını sorsam mı diye düşünmüştüm, ama kim nereden bilecekti ki? Bazen mantıklı düşünemiyordum. Çalışmaktan beynim durmuş gibiydi artık.
Yorgunluk içinde telefonumu açıp baktığımda on cevapsız arama vardı. Yedisini babam, üçünü annem yapmıştı. Aramaları görünce birden tedirginleştim. Normalde bu kadar aramazlardı beni. "Ne oldu da bu kadar aradılar?" diye düşünürken hemen babamı aradım.
Babam telefonu açtığında hiç konuşmamı beklemeden hemen:
"Eve gel," dedi.
Ses çok sertti. Onu sinirlendirecek bir şey de yapmamıştım. Acilen kalkıp eve gitmek için hemen şirketten çıkıp arabama bindim. O kadar hızlı sürüyordum ki evde ne olduğunu gerçekten merak ediyordum.
Eve vardığımda kapıyı açıp içeri girdiğimde annemin ağlama sesleri evde yankılanıyordu. Biraz daha ilerledikten sonra iki yabancı adam, amcam ve yanlarında simsiyah saçlı, ağlayan bir kadının daha olduğunu gördüm. Hemen babama dönüp:
"Ne oluyor burada baba? Annem neden ağlıyor?" diye sordum.
Babam bana üzgün bir şekilde bakarken, adamlardan biri bana bakarak:
"Demek meşhur Karan sensin. Bana bak çocuk, amcan olacak haysiyetsiz, toprak davalarından dolayı büyük oğlum Baran’ı öldürdü. Bu artık bir kan davasına dönüştü. Biz de amcanın oğlunu öldürelim dedik, lakin oğlu yoktu. Sonra amcan bize bu işi farklı yollarla çözmemizi istedi ve babanı aradı. Babanla konuştuktan sonra, kızım Sare’yi ailedeki tek bekar erkek sen olduğun için seninle evlendirmeye karar verdik. Eğer kızımla evlenmezsen onu başının tacı yapmazsan, şimdi burada bu amcan olacak adamı öldürmek zorunda kalacağız," dedi.
Bu adam konuşurken, amcamın bir adamı öldürmesinin şokunu bile atlatamadan, zorla beni evlendireceklerini duyunca şok üstüne şok yaşamıştım. Elimi sertçe yumruk yapıp belki de ilk defa o kadar sinirli davranarak duvara vurdum.
"Ne dediğinizin farkında mısınız?" diye bağırdım. "Ben niye tanımadığım bir kadınla evleneyim?"
Ardından amcam bana bakıp:
"Karan, yalvarırım yardım et bana," dedi.
Amcamı canımdan çok severdim ama bu kadınla evlenmek bana çok saçma gelmişti. Bu işi farklı yollarla çözmeyi teklif ettiğimde, adamlar bana alay eder gibi bakarak:
"Ne diyorsun çocuk sen?" dediler.
Onlara yüklü miktarda para vermeyi teklif ettim. Adam bana bakarak birden sinirlenip:
"Sen ne saçmalıyorsun? Sence bizim paraya ihtiyacımız mı var? Kızım İstanbul’da hukuk okuyor, bu sene okulu bitiyordu. Oğlum mühendisti, onlarca şirkete ortaktı. En az sizin kadar zenginiz, merak etme. Sen bilmezsin ama baban ve amcan bizi, babamı iyi tanırlar. Bizim parayla işimiz yok. Amcan bize yalvardı, bu kan davasını böyle bitirmeyi teklif etti, biz de kabul ettik. Eğer istemiyorsan Sare’yle evlenmeyi, hemen şimdi burada bu işi bitireceğiz. Herkes ağzını tutacak ve konu kapanacak," dedi.
Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilemiyordum. Annemin çocukluğumdan beri istediği adayı konuşurken, üstüne daha dün gece saçlarının kızılına aşık olduğum kadını bile unutamamışken, şimdi başka bir kızla evlenmem isteniyordu. Ne diyeceğimi bilemeden amcama baktım.
"Ne yapayım şimdi amca? Ne yapayım baba? Bana bir akıl verin Allah aşkına! Başka yollarla çözülemez mi bu iş? Tek çözüm yolu benim bu kızla evlenmem mi?" dedim.
Babam çok üzgündü ama kardeşinin ölmesine razı gelmiyordu. Bu yüzden bana bakıp kafasını sallayarak:
"Evlen oğlum, kapatalım bu konuyu. Sare de bizim bir kızımız olsun," dedi.
Annem, babamın ağzından çıkan lafları duyunca adeta deliye döndü. Kendini yerlere atarak:
"İstemiyorum ben bu köylü kızı! Ben Ada’yı istiyorum! Ahmet, ne olursun yapma, etme, kıyma oğlumuza! Senin şerefsiz kardeşinin günahlarının bedelini benim oğlum ödeyemez!" dedi.
Babam, annemin amcama "şerefsiz" dediğini duyunca ona:
"Kes sesini Leyla!" diye bağırdı.
Babam belki de ilk defa anneme bu kadar sert bir şekilde bağırmıştı. Durum gerçekten ciddiydi. Annem bir yandan, Sare denen kız bir yandan ağlıyordu. Sonra adamlara dönüp:
"Şimdi biz evlendikten sonra kan davanız bitecek mi?" diye sordum.
Adamlar aynı anda bağırarak:
"Aynen öyle!" dediler.
Biri Sare’nin babası, diğeri de amcası olmalıydı. Ardından amcamın yanına geçerek kolumu onun omzuna atıp:
"Üzülme amca, evleneceğim," dedim.
Babam evleneceğimi duyunca az da olsa rahatlamıştı. Ardından adamlara bakıp:
"Tamamdır, evleneceğiz. Ama bir şartım var; asla bu eve gelmenizi istemiyorum. Kızınızla görüşmek isterseniz dışarıda görüşürsünüz. Onun dışında düğün istemiyorum, sade bir nikah kıyıp bitiririz bu işi," dedim.
Adamlar bana bakıp:
"Sen bizim kızımızı ne sanıyorsun? Koskoca ağa kızına anlı şanlı bir düğün yapmak zorundasınız," dediler.
Babam da bana bakıp ardından:
"Tamamdır, her şey istediğiniz gibi olacak. Yarından tezi yok hazırlıklara başlanacak. Sare kızımızın gelinliğine yarın bakılsın. Mekânı, her şeyi biz ayarlayacağız. Size de otellerimizden birinde yer ayarlayacağız. Hepiniz konuklarınızla orada kalırsınız. Üç gün içerisinde bu iş bitecek," dedi.
Birkaç saatte hayatım değişiyordu resmen. Bu kadın nasıl biri? Ben kimle evleniyorum? Neler oluyor anlayamıyordum bir türlü. Sanki bir kâbusun içinde gibiydim
Konuşma bittikten sonra, başlarını yerden bile kaldırmadıkları kızlarını alıp evden çıktılar. Evde ailemle yalnız kaldığımızda, annem hala ağlıyordu. Anneme yaklaşarak ellerini tuttum.
"Anne, üzülme. Belki de hayırlısı budur. Eğer evlenmezsem amcamı öldürecekler. Amcam, babamın kardeşi. Senin kardeşini öldüreceklerini düşünsene... Bu acıya dayanılmaz," dedim.
Annem derin bir nefes alıp, gözyaşlarını silmeye çalıştı. "Şimdi Ada'ya ne diyeceğim? Henüz sevgiliyken oğlumu başkasıyla nasıl evlendirdiğimizi nasıl anlatırım?" dedi.
"Onu ben hallederim, anne," diyerek telefonumu çıkardım ve Ada'ya mesaj yazmaya başladım. Zaten Ada'yı sevmediğim için rahat bir şekilde ayrılabilirdim. Mesajda şunları yazdım:
"Ada, ben çok düşündüm ama artık devam edemeyiz. Sana arkadaşlıktan öte bir şekilde bakamıyorum. Umarım beni anlarsın."
Ada mesajımı anında gördü. Ne kadar şımarık olsa da, konuyu uzatmadan sadece, "Peki," yazdı ve bitirdi.
Sabah olmasını ne kadar istemesem de, saatler hızla geçiyordu. Bir türlü uykuya dalamıyordum. Kiminle evleneceğimi bile bilmeden nasıl uyuyabilirdim ki? Yavaşça gün aymaya başladı. Hemen duş alıp alt kata indiğimde babamın da uyumadığını fark ettim. Yanına gidip sordum:
"Seni de mi uyku tutmadı, baba?"
Babamın gözleri kıpkırmızıydı. Ağlamış gibiydi. Bana bakıp, "Annen benimle konuşmuyor. Senin hayatını mahvettiğimi söylüyor. Ama bunların olmasını ben de istemezdim. Kader bu, yapacak bir şey yok," dedi.
Babamın omzuna dokundum. "Üzülme baba, her şey hallolacak," dedim.
Sabah saat sekiz civarında, Saren'in babası Reşat Bey babamı aradı ve kahvaltı yapıp gelinlik ve damatlık alınacağını söyledi.
Babam,"Reşat Bey, istediğiniz gelinliği seçin, hesabı şirkete yazarsınız," dedi
Bana bakarak, "Düğün salonu mu tutalım yoksa evin bahçesini mi hazırlatalım?" diye sordu.
"Evin bahçesinde yapmamız daha doğru olur," dedim. Bahçemiz, düğün salonlarından ve kır bahçelerinden bile büyüktü.
Bir süre sonra eve birkaç adam geldi. Ellerinde damatlıklar vardı. Reşat Ağa, giyeceğim damatlığı bile düşünmüştü. Adamlar damatlıkları gösterdi. Hiç özenmeden, denemeden kendi bedenime uygun olanı seçip onları yolladım.
Nikah bahçemizde olacaktı. Her şey konuşulmuştu, davetliler aranmış ve davet edilmişti. Kardeşlerim, ne kadar istemeyerek evleneceğimi bilseler de en güzel elbiselerden almışlardı. Sonunda bu gün de bitmişti. Yarın benim düğün günümdü.
Gece uyumadan önce evden çıkıp gizli evime gittim. Her zamanki gibi yüz makyajımı yaptıktan sonra kızıl saçlı kadınla belki bir daha karşılaşırım umuduyla o mekana gittim. Mekana girer girmez her yer karanlıktı. Kendimi deli gibi hissediyordum. O kadar çok içmiştim ki ayakta duracak halim yoktu. Kendimi dışarı attım, taksiye doğru yürüdüm. O sırada biraz uzakta kızıl saçlı bir kadını iki arkadaşıyla birlikte yürürken gördüm. Koşarak onlara yetişmeye çalıştım.
"Hey!" diye bağırdım.
Arkalarını döndüklerinde beni sapık sanmış olacaklar ki hızla yürümeye başladılar.
"Dur! Bekle!" diye tekrar bağırdım. Nihayet durup bana baktılar.
"Ne istiyorsun be adam?" diye bağırdı içlerinden biri.
"Afedersiniz, ben bir arkadaşıma benzettim. Onun saçları da kızıldı. Çok pardon," dedim ve yürüyüp taksiye bindim. Beni evime bırakmasını söyledim. Sarhoş bir halde eve döndüğümde yastığımda hala o kızın kokusu vardı. Yastığı burnumdan ayırmadan uykuya daldım.
Sabah olduğunda babam defalarca aramıştı. Bugün benim düğün günümdü. Henüz adını bile bilmediğim kızla evlenecektim. Hızla hazırlanıp eve geçtim. Bahçe bile hazırdı. Hemen odaya çıkıp duş aldım ve damatlığımı giydim. Damatlık biraz bol gelmişti ama umurumda bile değildi.
Babamın yanına indiğimde davul zurna çalmaya başlamıştı. Babam, "Kızı otelden almamız gerek," dedi. Bu adetleri hiç bilmiyordum. Mardin’de halamın kızının düğününe gittiğimiz çocukluk anılarım dışında bu adetlerle hiç karşılaşmamıştım.
Babamla beraber otele doğru gittik. Davul zurna eşliğinde içeri girdik. Reşat Ağa’nın yanına vardığımızda, babamın çalışanı yanımızdaki kutuyu açtı. İçinde düğün için alınan altınlar vardı. Sare’yi altınlarla donatmıştık resmen. Ardından, adet olduğu için hiç sevmediğim bu adamın elini öpüp başıma koydum. Sare de babamın elini öptü.
Eve doğru yola koyulduk. Kız tarafı bizden önce bahçeye geçmişti. Bahçede nikah için her şey hazırdı. Eve vardığımızda, Sare bana yaklaşıp, "Benim acilen lavaboya gitmem gerek. Beni lavaboya götürür müsün?" diye rica etti. Onu içeri götürüp lavabonun yerini gösterdim, sonra bahçeye döndüm.
Az sonra Ada geldi. Ailesiyle beraber bana öyle bir bakıyordu ki, sanki öldürecek gibiydi. Yanıma gelip:
"Tebrik ederim Karan. Benden ayrıldıktan iki gün sonra evlenerek beni gerçekten şaşırttın. Ama kendine yakışanı yaptın. Umarım hiç mutlu olmazsın," dedi ve ailesinin yanına geçti. Ada’nın söyledikleri bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu.
Sare’nin ailesinin toplandığı yere baktığımda, ne kadar kalabalık olduklarını fark ettim. Babamın yanına gitmek üzereydim ki, iki gündür aklımdan çıkmayan kızıl saçlı kızı gördüm. O kadar güzel bir elbise giymişti ki, gözlerimi ondan alamıyordum. Hayal mi görüyordum, yoksa gerçekten o muydu?
Yavaşça onun yanına doğru yürürken birden paatt!! diye bir ses geldi. Arkama döndüğümde, yerde kanlar içinde yatan Sare’yi gördüm. Ne olduğunu anlamıyordum. Sare, bana yalan söyleyerek lavaboya gitmek istemişti. Ben bahçeye çıktıktan sonra evin en üst katına çıkıp düğün alanına bakan balkondan kendini aşağıya atmıştı. Her yer kan içindeydi. Elinde sıkıca tuttuğu bir not vardı.
Notu okuduğumda yazan şuydu:
"Özür dilerim baba. Yapamadım. Başka birini deliler gibi severken, sırf kan davası yüzünden sevmediğim bir adamla evlenemedim."
Notu okuduktan sonra elimdeki kağıdı kızıl saçlı kadın çekip aldı. Bu kadın neden buradaydı, neden elimdeki notu aldı, anlamamıştım. Telaşla sorgulayamadan hastaneye geçtim.Hastaneye yetiştiğimizde Sare’nin kalbi durmuştu artık,doktorların tüm müdahalelerine rağmen kurtarılamamıştı. Artık her şey bitmiş gibiydi. Kan davasının sona erdiğini düşünerek rahatlamış gibi hissetsem de, Sare’nin ölümü beni fazlasıyla etkilemişti.
Bütün olanlar bitti diye düşünürken, aslında her şeyin yeni başladığının farkında bile değildim...