1.Bölüm: Onurlu Gece
Karan, sabahın ilk ışıklarıyla perde arasından süzülen güneş ışıklarıyla uyandı. Aynanın karşısına geçip uzun bir süre kendine baktı. Saçlarını düzelttikten sonra oturdu ve bir süre gülümsedi. Bugün onun için onur verici bir gün olacaktı. Japonya’daki kimsenin halledemediği işi tek başına şirketle anlaşıp halletmişti. Onlarca toplantının ardından ödül günü gelmişti. Heyecanla duş aldıktan sonra alt kata, ailesinin yanına indi. Herkes masadaydı. Cemre ve Melis’e bakarak ikisinin de yanağından yavaşça öptü ve yerine oturdu. Annesi ona gururla bakarken, babası da takdir eder gibi bakarak konuşmaya başladı.
“Bu işi başararak beni ve ailemizi çok mutlu ettin. Japonlarla anlaşmak çok zor, kolay kolay kabul etmezlerdi şartlarımızı. Sayende şirketimiz adını daha fazla duyuracak. Senin gibi bir oğlum olduğu için gurur duyuyorum. Aynı şekilde kızlarımla da gurur duyuyorum. Sizin gibi bir aileye sahip olmak beni her geçen gün onurlandırıyor,” dedi ve Karan’ın elini sıktı.
Sonra kahvaltılarına devam ettiler. Karan, ailesinin özenle yetiştirdiği bir adamdı ve kendisi de bunun farkındaydı. Kahvaltıdan sonra kız kardeşlerini alışverişe çıkarmak istedi. Üçü birlikte kapıya çıkıp özel araçlarına bindiler. İstanbul’un kalabalık sokaklarından hızla geçerek kendileri için özel olarak tasarlanan elbiseleri denemeye gittiler. Karan, her kardeşiyle özenle ilgilenirken, onların giydikleri kıyafetleri puanlayarak, istedikleri her şeyi almalarına yardımcı oluyordu. Neyse ki iki kız kardeşi de gece giymek için kıyafetlerini seçmişti. İkisi de birbirinden güzel ve saygılıydı. Çevresindekilerin imrenerek baktığı bu aile, bugün herkesin önünde, Karan sayesinde o büyük ödülü alacaktı. Hep birlikte akşama doğru dışarıda yemek yedikten sonra eve geçtiler.
Eve döndüklerinde, annesi ve babası evde hazırlıklarını bitirmişlerdi bile. Karan, hızlıca odasına çıkıp simsiyah takım elbisesini giydi. Binlerce dolara aldığı parfümünü sıktı. Sonra Cemre ve Melis’e bakmak için odalarının kapılarını çaldı ve yavaşça seslendi:
“Dünyanın en güzel kızları hazırlar mı acaba?”
Cemre gülümseyerek cevap verdi: “Evet, abicim, hazırız!”
Karan, kapıyı açtığında kardeşlerini öyle görünce adeta büyülenmiş gibi bakmaya başladı.
“Vay be, bu ne şıklık! Bu gecenin en güzelleri olacağınıza yemin mi ettiniz?” diyerek gülmeye başladı.
Melis, koşarak abisinin kolundan tutarak sordu: “Abi, bu gece Ada da mı bizimle ödül törenine gelecek?”
Ada, Karan’ın annesinin en yakın arkadaşının kızıydı. Karan’ın annesi, küçüklüklerinden beri Ada ve Karan’ı birbirleriyle konuşmaları için elinden geleni yapmıştı ve sonunda başarmıştı. Ada, çok güzel, alımlı, zarif ve zengin bir ailenin tek çocuğuydu. Ona da aynı şekilde, küçüklüğünden beri Karan’ı yakıştırdıkları için, Ada içten içe Karan’a aşık olmuştu. Artık birliktelerdi. Karan, ailesini kırmamak için yaklaşık üç aydır Ada’yla sevgili olmuştu. Aklını işe vermekten pek Ada’ya odaklanamasa da Ada’yı beğeniyordu. Karan, gülümseyerek Melis’e bakıp,
“Adasız ödül törenine gidersek annem öldürür bizi,” dedi ve hepsi aynı anda gülmeye başladı.
Melis ne kadar gülse de Ada’yı yapmacık ve şımarık buluyordu, asla abisiyle yakıştıramıyordu ama annesinin sözünün üstüne söz söyleyemezdi. Herkes hazırlandıktan sonra hep beraber evin kapısına geçtiler. Ev demek az kalır; burası kocaman bir villaydı. Bu eve bakınca tam bir mutlu aile tablosu çizilebilirdi; o derece huzurlu ve mutlu bir ailelerdi. Sonra herkes araçlarına bindi. Karan’ın annesi, Seher Hanım, Karan’a bakarak:
“Oğlum, sen kendi aracına geç, Ada’yı sen al, beraber gelin. Annesiyle gelmesinler, seninle gelse daha iyi olur. Hem herkes sevgili olduğunuzu artık görür,” dedi.
Karan da annesini kırmayarak: “Peki canım, sen nasıl istersen öyle olsun,” diyerek kendi aracına geçti ve Adaların evine doğru yola çıktı.
Adaların evi de tıpkı Karanlarınki gibi kocamandı; çünkü onlar da en az Karanlar kadar zengindi. Ada’yı da aldıktan sonra ödül töreninin yapılacağı otele doğru geçtiler. Ödül töreni, otelin bahçesinde olacaktı. Her şey özenle hazırlanmıştı. Otele vardıklarında Karan araçtan inerek Ada’nın kapısını açtı. Ada da derin yırtmaçlı straplez elbisesiyle araçtan indi. Karan, Ada’nın elini tutarak:
“Çok şıksınız, hanımefendi,” diyerek içeri doğru ilerledi. O anda tüm magazin oradaydı ve onların fotoğrafını çekerken, Ada Karan’ın elini kendi beline doğru götürdü ve yürümeye devam etti.
Otelin bahçesine girdiklerinde herkes oradaydı ve ödülün verilmesine yarım saat kalmıştı. Herkes yerine geçtikten sonra, Ada Karan’ın annesine bakarak:
“Seher teyzeciğim, her zamanki gibi çok şıksınız,” dedi ve gülümsedi.
Seher Hanım da Ada’ya bakarak:
“Sen de her zamanki gibi muhteşem olmuşsun, kızım,” dedi.
Yarım saat çabuk geçti ve Karan, ödülünü almak üzere sahneye çağırıldı. Bu yılın en iyi iş adamı olarak seçildikten sonra, ödülünü alıp inerken alkışlarla karşılandı. Bugün onun için en onurlu gün olacaktı. Ailesinin yanına geçtikten sonra, biraz daha otelde kaldılar. Sonra eve gitmek için otelden ayrıldılar. Karan, Ada’yı eve bıraktıktan sonra biraz işleri olduğunu ve ailesinin onu beklememelerini söyledi.
Ada’yı eve bırakmak için yola koyuldu. Yolda Ada, Karan’a bakarak:
“Hayatımda gördüğüm en karizmatik adam olabilirsin,” diyerek gülümsedi.
Karan da gülümseyerek,
“Öyle mi? Teşekkür ederim. Sen de bir o kadar güzelsin,” dedi ve Ada’yı evine bıraktı. Arabadan inmeden önce dudağından yavaşça öptü. Daha ileri gitmeden arabadan inip kapısını açtı ve tekrar arabasına bindi.
Herkesten gizlediği evine doğru yola koyuldu. Bu mükemmel ailenin ardında, kimsenin bilmediği Karan’ın gizli hayatı, sır gibi saklanıyordu. Neyse ki gece yaklaşmıştı ve Karan, diğer hayatına "Boran" olarak devam edebilecekti. Eve geçip kıyafetlerini değiştirdikten sonra, sıradan insanların arasına karışmak için evden çıktı…