YARDIM

1330 Words
Vahşi yüzbaşı işte. Keşke onu babama şikayet etseydim. Saçma sapan şeyler için ceza veren birinin ceza alması iyi olabilirdi. Bu nasıl bir saygısızlıktı. Doktor olabilirdim ama bu bu kadar erkeği uygunsuz vaziyette görmemi normal gösteren bir şey değildi. Acaba kendi ailesinden biri ya da sevgilisi doktor olsaydı yine bu kadar rahat olur muydu? Revire yürüdüm. Sabah sabah uğraşamazdım bu vahşiyle. Revir son derece karışıktı. İlaçlar rastgele sıralanmış bazıları öylece fırlatılmıştı. Hatta bazılarının tarihi geçmişti. Son kullanma tarihi yakınlaşan ilaçları ücretsiz dağıtmak için sağlık kurumlarına göndermek bu kadar zor olmamalıydı. Burayı tek başına düzenlemem günler alırdı ama ilk saatte babamdan yardım istemek istemiyordum. Selçuk ise sanırım bana hala öfkeliydi. Bir yerden başlamam lazımdı. Bir süre sonra babamdan mesaj geldi. ' Öğle yemeği saat 12 ile 1 arasında. Kaçırmamanı tavsiye ederim. ' Tavsiye edermiş. Bir tek güzel kelime yazsa ne olurdu acaba? Kızım bile yazmamıştı. Saate baktığımda 12' ye on vardı. Zaman burada hızlı geçiyordu. Bir kaç düzenleme daha yaptım. Revirden çıktım. Yemekhaneyi sordum. Sıra vardı ama hemen bana yer açılmıştı. Askeriye deki tek kadın olmanın avantajları vardı ama ben bu yemekleri nasıl yiyecektim? Hepsinin üzerinde yağ yüzüyordu. En azından salata olsaydı ama yoktu. Zaten fazla çeşitte yoktu. Sanırım dışardan yemek söyleyemiyorduk. Arkamda bekleyenleri düşünerek her şeyden biraz aldım artık hangisini yiyebilirsem şansımaydı. Sabah kahvaltısı yapmadığım için çok açtım. En öndeki masaya oturdum. Selçuk Yüzbaşı gelip masama oturmak için izin istedi. Sonra babam geldi. İçeri girmesiyle gür bir ' Dikkat! ' sesi duyuldu. Askerler ayağa kalkıp selama durdu. Babam ' Rahat! ' diyinceye kadar öyle beklediler. Babam yemeğini aldı. En baştaki masaya tek başına oturdu. Yemeğe başlayacağım sırada Selçuk beklememi söyledi. Bütün askerler yemeklerini alıp yerlerine geçtiğinde askerlerden biri ayağa kalktı. Diğerleri de kalktı. Otur kalk yapmaktan yemek yemeye başlayamamıştık. ' Tanrımıza hamdolsun!' ' Tanrımıza hamdolsun!' 'Milletimiz varolsun!' 'Milletimiz varolsun!' 'Afiyet olsun!” ' Sağ ol! ' Herkes oturdu. Yemeğe başladık. Arada yemek soğumuştu. Benden önce alanların kesin buz gibi olmuştu ama herkes alışık olmalıydı ki kimseden ses çıkmadı. Gerçi nasıl çıkacaktı? ' Beğenmedin galiba yemeği. ' ' Sadece çok yağlı. Alışık değilim. ' ' Merak etme kilo alamazsın burada. ' ' Öyle bir kaygım yok zaten. Sadece bir doktor olarak bu kadar yağlı yemeğin ne kadar sağlıksız olduğunu biliyorum. ' ' Yakabildiğin sürece yağ sağlıklıdır. Tabii sen soğuklara kalmayacağın için önemini bilemezsin. ' ' Sen bana laf mı sokuyorsun? ' ' Hayır sadece merak ediyorum. Neden yurt dışı? Yani tamam orda eğitim almışsın ama çalışmak için ülkene dönmeyi seçebilirdin. ' ' Evim ve hayatım orada. ' ' Baban burada. ' ' Bu konuda konuşmak istemiyorum daha fazla. Sana afiyet olsun. ' diyerek kalktım. O sırada yan masada oturan Ateş' le göz göze geldik. ' Arkanı temizleyecek insanlar yok burada. Yemeğin bittiyse boşlarını geri bırakacaksın. ' Selçuk' a sinir olmuştum. O sinirle unutmuştum ama böyle mi hatırlatılırdı? Neden insan gibi konuşmayı bilmiyordu? ' Sende biraz nazik olabilirsin ama nerede. ' ' Nazik. ' ' Kelime anlamını bile bilmiyorsun değil mi? ' Aniden ayağa kalktı ve bir tek adımla karşıma dikildi. Bir şey söyleyeceğini sandım ama o omzuma çarparak geçti. Masadan boşlarımı aldı. ' Buradaki insanlar senin boşlarını toplayamayacak kadar yorgunlar ve seninde içinde bulunduğun vatanı korumak için yoruluyorlar. Bana nezaket öğretmek yerine kendin emeğe saygıyı öğren. Ayrıca senin burda beğenmeyip bıraktığın bu yemeğe hasret kaç asker var biliyor musun? ' Cevap vermemi beklemeden yürüyüp geçti. Kendi boşlarınıda alıp ikisini birlikte tezgah üzerine bıraktı. Gitti. Herkese böyle vahşi olduğunu bilmesem üzerime alınırdım. .... Revire döndüğümde vahşiyi görmeyi beklemiyordum. ' Benimle ne derdin var?' ' Ne derdim olabilir? Geçici insanlarla uğraşmam. ' ' O yüzden mi söylediklerin yetmedi buraya kadar geldin? ' Cevap vermek yerine soyunmaya başladı. Ne yapıyordu bu? Beni çıplak erkek görme meraklısı falan mı sanıyordu. O kadar hızlı soyundu ki hipnotize olmuş gibi onu izliyordum. ' Pansuman için geldim. İşini yapsan da gitsem. ' Doğru ya yaralıydı. Pansuman malzemeleri almak için dolaba doğru yürürken dayanamadım. ' Senin pansuman için gelmeni beklemiyordum. Kadınlara karşı bir düşmanlığın var. ' ' Düşmanlığım olduğunu nereden çıkardın? Sende buraya ait olmadığını yakında anlayacaksın. ' ' Sen benim hakkımda ne biliyorsun ki böyle yargılarda bulunuyorsun?' ' Sana en fazla bir ay veriyorum. O da bir daha buradan ayrılmazsan dış görevin olmazsa. Bir ay sonra Buradan gitmemiş olursan yanıldığımı kabul edip sana yemek ısmarlayacağım. ' ' Yemek basit olmadı mı yüzbaşım? ' ' Tamam ayrıca burada olduğum her gün yemeğini ben getirip götüreceğim. Hadi yap şu pansumanı. ' Sargıyı açtım. Yara iyi görünmüyordu. ' En son ne zaman pansuman yaptın? ' ' Yapmadım. Hastanede yaptılar. ' ' Sen bordo bereli değil misin ? Takım arkadaşın övünüp duruyordu. ' ' Yasak. ' 'Ne demek yasak. ' ' Albay yasakladı. ' ' Ceza olsun diye mi? ' Babam böyle bir ceza nasıl verirdi? Nasıl bir askerinin yarasının iyileşmesine engel olurdu? ' Öyle denebilir. En son görev esnasında kurşun içerdeyken üzerine dikiş attığım için kendimin de adamlarımın da benim yarama bakmamız yasak. ' ' Kurşun içerdeyken dikiş atmak mı? Neden böyle bir şey yaptın ki?' ' Çatışma ortasındaydık. Ne kan kaybedecek lüksüm ne de çıkaracak zamanım vardı. ' ' Aslında mantıklı bir açıklaması varmış. ' ' Evet. Geri döndüğümde de çıkarmayı unutmasaydım. ' ' Ne!' ' Alt tarafı iki gün kurşunla yaşadım. ' ' Enfeksiyon yapmıştır. Nasıl unutursun ? Hiç mi hissetmedin? ' ' Sen meraklı birisin anlaşılan ama hikaye bu kadar. Günlerce uykusuz kalmıştık. Unuttum. Evet enfeksiyon kaptı ve bu nedenle nerdeyse mesleğimden oluyordum. ' ' Enfeksiyon nedeniyle mi ?' ' Kolunu kaybeden bir asker göreve devam edemez. Doğal olarak. Artık pansumanı yapsan. İşim gücüm var. ' Pansumanı yaptım. Sargıyı yeniledim. Teşekkür bile etmeden çıkarken kapıda birileri vardı. ' Oooo. Anlayalım. ' Ateş onları ittirdi. ' Almayalım lan ayağımın altına. ' ' Komutanım sesiniz dışarı geliyordu. Şahsen yıllardır bizimle bu kadar konuşmadınız. ' ' Zevzeklik etme Doğu. Nasıl bir yerde görev yaptığını anlamasını istedim hepsi bu. Biz gideceğiz ama buradaki insanların doktora hala ihtiyacı olacak. Kalmayacaksa gelecek olana engel olmasın. Kalacaksa da alışsın. ' ' Kalır mı sizce Komutanım?' ' İnadına kalacak gibi görünüyor. ' ' Sizi duyuyorum haberin olsun.' dememle kapıyı hızla çekip kapattılar. Hepsi birbirinden öküzdü. .... Hızla kapıyı açtım. Arkalarından seslendim. ' Hey! Bana yardım edeceksiniz' Hepsi birden döndü, üstelik som derece senkronize bir şekilde ama konuşan Doğu oldu. ' Neden?' ' Dedikodumu yaptığınız için.' ' Git şikayet et.' ' Böyle olmayacaktı. Onları ikna etmenin başka yolunu bulmalıydım' 'Çünkü siz bordo berelisiniz. İlaçlardan anlarsınız. Burası çok karışık. Kimden yardım alabilirim başka? ' Neyse ki ilgilerini çekmeyi başarmıştım. Ateş 'e baktılar. Ateş başıyla onay verdi. Hepsi revire geldi. Ateş sandalyeyi çevirdi. Oturdu. ' Oturmaya mı geldin? ' ' Birinin emir komutayı idare etmesi gerekiyor. ' ' Burada patron benim. ' ' Benim askerlerime sadece ben emir verebilirim. Şimdi yardım istiyor musun istemiyor musun? ' Bir az önce görevimi yaparken fark etmemiştim ama bu adam kan ve barut kokuyordu. Adımlarını alıp gidecek biri olduğunu kısa sürede anlamıştım. Bu nedenle konuyu uzatmadım. Bütün ilaçları raflardan indirmiştik ki Ateş 'in telefonu çaldı. Uzun konuşmadı. Telefonu kapatınca ' Görev emri .' dedi. Bir kaç dakikadır gülen askerler birden buz gibi oldu. Resmen hazır ola geçtiler. Dikkatle Ateş' i dinliyorlardı. ' Yakınlarda bir çatışma çıkmış. Etrafı kontrol etmek için intikale çıkmış bir grup askerimiz çatışma ortasında yalnız. Hızlı hareket edeceksiniz. Harekatı Gölgesiz yönetecek. ' ' Komutanım siz?' ' Yaram nedeniyle bugünlük komutanınız Yüzbaşı Canpolat Benimle bizim frekans üzerinden irtibata geçeceksiniz. Orada ne olup bittiğini bilmek istiyorum. Takım komutanınız ile de irtibatta kalmayı ihmal etmeyin. ' ' Emredersiniz Komutanım! ' der demez fırlayıp çıktılar. Yine senkronize bir şekilde hareket etmişlerdi. ' Bana ihtiyaç var mı ?' ' Macera seviyorsun anlaşılan ama o kadar da değil. Açık alanda çatışma ortasına doktor gitmez. Biz seninle ilaçları düzenleyeceğiz. Kimin ne durumda geleceği belli olmaz. ' Adam kesinlikle vahşiydi ama timine çok önem verdiği kesindi. Aklı onlarda kalacaktı. Telsizden ayarlamalar yaptı. Masanın üzerine koydu. ' Başlayalım Doktor Hanım ' ' Başlayalım Yüzbaşı Bey. ' Gülümsedi. Güzel gülümsüyordu ama nadir güldüğü belliydi. Yüz hatları bile alışık değildi. Bu adamla başbaşa kalmıştım. Umarım beni de emir eri sanmazdı. Zaten geçinemiyorduk.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD