Yaklaşık yarım saat sonunda Oğuz geldi ve beni oradan çıkardı. Hiçbir anlamamıştım ama herhalde babam emir vermişti. Zaten Oğuz babamın yani Albay' ın çağırdığını söyledi.
Odasına gittiğimde dışarı çıktığım için bir ton azar işittikten sonra artık gitmemin daha iyi olacağını söyledi. Kapıyı çarpıp çıktım. Şeytan diyordu hiçbir yere gitmiyorum de ama kariyerimi inadımdan bırakmaya niyetim yoktu. Sinirle yürümeye başladım. Parkurun yanından geçmiştim. Aslında iyi bir ter atsam o da iyi gelirdi ama ikinci kez sorgulanmaya gerek yoktu. Bende dikenli tellerin yanına gittim.
' Hayırdır Doktor Hanım. '
' Dolaşmaya çıktım. '
' Buralarda pek bir şey yok ama ileride bir göl var. Görmek isterseniz, fazla uzak sayılmaz. '
Nöbetçi tarif etti. Bugün intikale gidenler etrafın temiz ve sessiz olduğunu bildirmişti. Yani nöbetçi öyle demişti. Bende tel örgüleri geçtim tarif ettiği yere yürüdüm. Ufak bir göldü ama iyi gelmişti. Buralarda hava hala soğuktu. Eriyen kar suları usulca göle akıyordu. Gölün etrafında dolaştım. Akan suya elimi değdirdim buz gibiydi gerçekten. Buraya yaz pek gelmiyordu sanırım. Bir kayanın üzerine oturdum.
Arkamda bir hareketlilik hissedince dönüp baktım. Gelen Ateş' ti. Hızla ayağa kalktım.
' Rahatsız mı ettim?'
' Her şeyi sen mi ayarladın? Beni sorgudan bıraktın, sonra nöbetçiye burayı tarif ettirdin. '
Güldü.
' Fazla mı paronayaksın? Ben ne bileyim sen kiminle ne konuşuyorsun.'
Sivil giyinmişti. Tişört üzerine resmen yapışmıştı ama tabii buraları bildiği için onun üzerinde polar vardı.
' Çok sinirli görünüyordun. Neden bıraktın peki?'
Aslında babam bir şey dedi mi onu öğrenmek istiyordum. Ateş poları çıkarıp omuzlarıma koydu. Adamın poları bile barut kokuyordu. Bu konudan hiç haz etmiyordum ama şu an burası gerçekten serindi.
' Hata yaptığımı düşündüm. O kadarda iyi değildin sonuçta. Adamlar yaralandı ama hiçbiri ölmedi. Ben abarttım sanırım. Mesleki defermasyon. '
' Bu bir özür mü?'
Bir sigara yaktı. Bana da uzattı.
' İçiyor musun?'
' Hiçbir şeye bağımlı olmayı sevmiyorum ama nadiren içiyorum. ' diyerek bir tane aldım. Uzanıp sigaramı yaktı.
' Yüzbaşı olmak için genç görünüyorsun. ' dediğimde
' Biraz susup gölü izleyelim mi?' dedi.
Zaten meraklısı değildim. Sustum. Yaklaşık bir otuz saniye sonra sigarayı attım. Beni birden tuttu ve benimle birlikte göle atladı.
Beni dibe çekiyordu. Beni öldürmeye mi gelmişti? Bir de paronayaksın diyordu. Ondan kurtulup yukarı çıkmaya çalışıyordum ama boşuna bir çabaydı.
Nefesim bitmişti. Ciğerlerim oksijen diye yanıyordu ama silah sesleri duymaya başladım. Ateş dudaklarıma yapıştı. Amacı beni öpmek değildi. Bana hava vermeye çalışıyordu. Ardından kolumu tutup omzuna koydu. Tutmamı anlatmaya çalışıyordu. Yüzmeye başladık. Adamın resmen üzerindeydim. Silah sesleri artıyordu.
Durdu ve bana yeniden nefes verdi. Yüzmeye devam ettik. Ya suyun altında ya da çıkınca ölecektik. Suyun derinliğinin azaldığını fark ettim. Üzerimizde bir karaltı vardı. Bana yukarıyı işaret etti. Ne anlattığını anlamamıştım. Kafamı tuttu. Ve yüzeye çıkardı. Kayanın altında göl ile az bir mesafe vardı. Böylece nefes alabildim. Ateş hala suyun içindeydi. Suya daldım. Ve ona işaret ettim. Ateş' te nefes alıp geri döndü.
Sonunda silah sesleri durdu. Ateş beklememi işaret etti. O gidince tekrar kayanın altında nefes aldım. Birden pantolonumdan tutup çekildim. Beni çanta gibi gölün kenarına koydu.
' Buradan gitmemiz lazım. '
Hızla ayağa kalktım. Ateş beni kolunun altına aldı. Tellerin diğer tarafına geçirdi. Nöbetçinin yanına bıraktı. Geri dönüyordu.
' Sen nereye tek başına? '
' Orada bana ait bir şey var. Sen git. Titriyorsun. '
' Poları mı diyorsun? Manyak mısın?'
' O askeriyenin malı ve ben onlara asla bırakmam. Sen odana git ve üzerini değiştir. '
Tabii ki dediğini yapmadım. Ateş iki dakika sonra elinde polarla geldi. Tekrar omzuma koydu. Zaten buralar o kadar değildi. Eriyen kar suları göl ve etrafının soğuk olmasına neden oluyordu.
' Yürü inatçı doktor yürü. '
O an fark ettim ki poların göğüs kısmında bayrak vardı. Aniden kalkınca omzumdan düşmüş olsa da Ateş onu yerde bırakmamış tek başına geri dönmüştü.
' Nasıl yaklaştılar bu kadar? Nasıl cesaret ediyorlar. Ve niye kimse gelmedi?'
' Orada olduğumuzu nöbetçi dışında bilen yoktu ve tam nöbet değişimi saatinde yaptılar. Yani yeni gelen nöbetçi de bilmiyordu. Diğeri sesleri duyup haber verene kadar da kaçtılar. '
' Amaç ne peki?'
' Gözdağı vermek. Buraya kadar gelebiliriz güvende değilsiniz demek. Sanki biz burada güven içinde bebekler gibi uyumak için bulunuyoruz. '
Askeriyeye girdiğimizde Buğra koşup yanımıza geldi.
' Komutanım nerdesiniz siz?'
' Ne oldu?'
' Baskın komutanım. Baskın. Karakola. Bu kez durum çok ciddi. '
' Tim hazır mı?'
' Hazır. '
Ateş beni bileğimden tutup revirin önüne sürükledi.
' Bende geleceğim. '
' Yok sen burda şarkı söyleyeceksin. Malzeme topla Hazal. Sadece bir dakikan var. '
İçeri daldım. Elime geçeni bir çantaya attım ve dışarı çıktım. Ateş beni bileğimden tutup sürüklemeye başladı ve resmen arabaya fırlattı. Yola çıktık. Bu kez arka arkaya altı yedi araç vardı. Durum sandığımdan daha ciddiydi. Islak olmam şu an düşüneceğim son şey bile değildi. Poları üzerime giyiverdim. Sırf düşmesin diye.
....
Bir süre sakin bir şekilde gittik. Ateş çok sinirli görünüyordu. Yol boyunca ağzını bıçak açmadı. Sonra birden durdu. Silah sesleri geliyordu. Ve ilerde bir duman bulutu vardı. Havada barut ve duman kokusu. Arabadan indi. Bende indim. Aramızdaki arabalarda durmuştu. Selçuk yanımıza geldi. Bana ters ters baktı ama konuşmadı.
' Yol çok dar. Havan topu var adamlarda. Tek sıra gidersek kekliği düz ovada avlarlar.' dedi Ateş.
Araçlar kurşun geçirmezdi ama karşıdaki silahlarda hafife alınacak gibi değildi. Çok daha güçlü araçlar vardı ama her askeriyeye düşmüyordu. Genelde sınırlara veriliyorlar diye biliyordum çünkü daha çok ihtiyaç oluyordu. Aslında burada da bir tane vardı ama hız keseceği düşünülmüş olmalıydı. Çünkü epey hızlı gelmiştik. Gerekli görüldüğü durumlarda çağırılıyor olmalıydı. Onu bekleyebilirdik ama çıkan dumanlar hayra alamet değildi.
' Onu getirmemeliydin. ' dedi Selçuk bana bakarak.
' Başka doktor varsa söyle Selçuk. Nerene soktuysan çıkar. Lazım çünkü. '
' Yapacak tek şey var. ' dediğinde. Selçuk kendi aracına gitti. Ateş kapıyı açtı. Sırt çantası aldı. Açtı. İçinden bir şey çıkardı. Bu kar maskesiydi. Kafasına taktı. Üzerine bir yelek giydi. İki silah alıp beline taktı. O sırada Selçuk geldi. O da aynı şekildeydi.
' Gazamız mübarek olsun. ' dediler. Ateş birine el işareti yaptı. Buğra araçtan inip geldi. Ateş ve Selçuk yürümeye başladı. Yeleklerinin arkasında Göktürkler yazıyordu. Bense öylece donup kalmıştım.
Buğra beni arabaya bindirdi. Kendi de bindi.
' Onlar nereye gidiyor?'
' Çemberi yarmaya. '
' İki kişi mi? Burda bu kadar asker varken. '
' Hazal. Soru sorma. Merak etme. Kurcalama. '
' Ya o sizin kıymetli komutanınız değil mi? Niye hiçbiriniz gitmiyorsunuz?'
Kafamda onlarca soru vardı ama hepsi zamansızdı. Silah sesleri şiddetlendi. Patlama sesleri gelmeye başladı. El bombası sesiydi bunlar. Yeleğe asılı el bombalarını görmüştüm. Tepemize bir atak helikopteri geldi. Ama epey yüksekte duruyordu. Uçaksavar mesafesini hesap etmiş olmalıydı ve biri atladı. Serbest düşüşteydi hala. Artık paraşütü açması gerekiyordu. Açmıyordu. Ölecekti. Gözlerimi dikmiş izliyordum. Paraşütü geç açtı. Ama yere yakınken havada takla attı. Böylece düşüş hızını azaltmış olsa da yine de sert inmişti. İndiği gibi paraşütü çıkardı. Aracın önüne geldiğinde onda da kar maskesi olduğunu gördüm. Buğra dışarı çıktı. Bende çıktım. Bana baktı. Kafasını çevirdi. Elindeki telefona baktı. Sırtından çıkardığı kask ve yeleği Buğra' ya verdi.
' Sivili giydir. Arkaya geç. Oğuz' u gönder. '
Onun dediğini yaptık. Aslında itiraz etmiştim. Kimsede çelik yelek yoktu. Doğu benim yaralılar için önemli olduğumu söyledi. Araca binerken helikopterden atlayanın yeleğinin arkasında da Göktürkler yazdığını gördüm. Oğuz öndeki aracın şoför koltuğuna geçti. Maskeli adam ise aracın üstüne. Üstüne mi? Dalga mı geçiyordu. Oğuz hareket etti. Bizde peşinden belli bir mesafe koruyarak gidiyorduk. Maskeli asker ise arabanın üzerinde resmen etrafı tarayarak ilerliyordu. Bu adam gerçekten manyaktı. Ya da bu Göktürkler' in tamamı manyaktı. Artık yıkıntılar görünüyordu ki durduk.
Aracın kapısı açılınca Ateş' i gördüm. Onu gözünden tanımam hiç zor olmamıştı. Gerçi üç seçenek vardı şu an.
' Yolda barikat var. Teker teker gideceksiniz. '
O arada maskeli asker ve Oğuz' un çoktan gittiğini fark ettim. Ateş öndeki arabadan bir çanta çıkardı.
' Kusura bakma Doktor Hanım ama bunu taşıman lazım. '
Beni arabadan çıkardı. Çantayı sırtıma yükledi. Yere yapışacak gibi oldum. Bu çanta en az benim kadar ağırdı. Herkes teker teker gidiyordu. Buğra ve Doğu çantadan bir şeyler aldı ama en fazla bir iki kilo azalmıştı.
' Hazal iki adım sağa üç adım sola gideceksin. Sakın dümdüz gitme. Beni anladın mı?'
Kafamı salladım. Bu alışık olduğum bir şeydi.
' Allah'a emanetsin Hazal. '
' Sende Yüzbaşı. '
' Hadi ve kusura bakma. '
' Bakmam. '