KARAR

1356 Words
Ateş geldiği yöne gitmişti. Bize ateş edilmesini engellemek için uğraşıyordu ama yine de bir şey olur onu aşarlar diye tedbirli olmamızı istemişti. Eskiden bina olan ve artık sadece yarısı ayakta kalmış yere koştum. Tabii bu ağırlıkla ne kadar koştum denebilirse. Yolda gördüğüm görüntülerin tarifi yoktu. Kısa süre sonra Ateş ve Selçuk geldi. ' Çanta nerede? ' İşaret ettim. Girer girmez çıkarmıştım çünkü yaralılar vardı. Önce durum tespiti yapmaya çalışıyordum. O sırada içeri yeni bir yaralı getirdiler. Onu karşıladım. Durumu hiç iyi görünmüyordu. O sırada Selçuk' un sesini duydum. ' Seni rapor edeceğim Ateş. Ne demek sivile patlayıcı taşıtmak! Ya isabet alsaydı. Hiç mi düşünmedin? Nasıl böyle bir sorumsuzluk yaparsın?' Aniden döndüm. Çantada patlayıcı mı vardı? Şu an bunu düşünmek için doğru zaman değildi. ' Kavga etmeyi kesin ve bana reviri bulun. Getirdiklerim buradaki kişilere asla yetmez. ' Benim çantamı Oğuz getirmişti. Çünkü öndeki araçtaydı. Her şey aklımın alamadığı kadar kötüydü. Revirde dolaplar devrilmişti. Elimdeki malzeme azdı. Revirde sağlam kalanda fazla bir şey yoktu. Daha önce aynı araçlarla çemberin içinden geçtiğimiz halde şimdi neden geçemediğimizi bu durum anlatmaya yetiyordu. Atak gelmişti ama ateş etmemişti. Sadece bir kişi getirmek için gelmesi mantıklı değildi ama içimden bir ses gelen Ateş ve Selçuk' un arkadaşıydı gizli geldi diyordu. Kimseyi hastaneye götüremezdik. Bazılarına ağrı kesici veriyordum sadece. Elimden başka bir şey gelmiyordu. Bu çaresizlik aklımı kaçırmama neden olacaktı. Kaçınılmaz sonu görüyor ama öylece bekliyordum. Sadece acılarını azaltabiliyordum. Çatışma devam ediyordu. Yardım edecek kimse yoktu. Sadece bir asker. Bir er. Elinden geleni yapıyordu. Hepsi arkadaşıydı ve o benden beter durumda bile olabilirdi. Birden kafama bir silah dayandı. Yolun sonuna gelmiştim sanırım. Yine de kafamı dimdik tuttum. ' Bum. Bu kadar basit. Yanlış yerdesin Hazal. ' ' Adım sesini duymadım. Gölgeni görmedim. ' Yanındaki asker konuştu. ' Dua et ki görmedin. Komutanım gölgesinin üzerine düştüğü kimse hayatta değil boşuna gölgesiz demiyorlar. Kimse son anına kadar göremez gölgesini. ' Gelen Selçuk' tu. Bir asker yardım etmişti. Bacağından yaralıydı. Onunla ilgileneceğim sırada konuştu. ' Yardıma geldim. Nasılsın?' ' Bilmiyorum. Yarana baksaydım. ' ' En azından ağlarken bulmadım. ' ' Onunda sırası gelecek sanırım. ' Selçuk çantadan iğne ve ip aldı. Önce kendi yarasını dikti. Sonra yaralılara dikiş atmaya başladı. Biz atıyorduk atmasına da yeniler geliyordu. Üstelik hepsi tek parça gelmiyordu. Yeni bir asker getirdiler. Kolu kopmuştu. Yatırdılar. Artık bez bile bulamıyordum. Üzerimdeki poları çıkardım. Baskı yapmaya başladım. ' Kolunu görebildiniz mi?' Cevap gelmedi. ' Bulmaya çalışın. ' ' Mektup. Cebimde. Lütfen. Kardeşime. Verin. ' Cebinden mektubu aldım. Kanlanmıştı. Arka cebime koydum. ' Mektubu aldım ama sakın pes etme. Birlikte vereceğiz. Kardeşinle tanışmak istiyorum. ' Gözünden yaş aktı. Cevap vermiyordu. ' Pes etme. Sakın pes etme. Diren. ' Bastırabildiğim kadar bastırıyordum. Gözlerini araladı. ' Affetsin. Dönemedim. ' dedi ve gözleri kapandı. ' Hayır. Kardeşinin sana ihtiyacı var. Ölemezsin. Kendine gel asker. Kendine gel. ' Gözümden yaş akmaya başladı. Arkamdan bir ses duydum. ' Er Vay Vay. ' Kafamı hızla çevirdim. Bu helikopterden atlayan adamdı. Maskesini çıkardı. ' Öldü. Başında ağlayacak mısın? Yoksa diğerleri ile mi ilgileneceksin? ' Donup kalmıştım. Kolumdan tutup kaldırdı. ' Erdağ bu halini görseydi senden utanırdı. ' Sesim titriyordu. ' Sen benim abimi...' ' Aynı harp okulundaydık. Şimdi işine dön. Sonra da buradan ayrıl. Burası için çok zayıfsın. ' Ona cevap vermedim. Berbat haldeydim. Yaralılar ile ilgilenmeye devam ettim. Kulağımda abimin sesi vardı. Benimle Er Vay Vay diye o dalga geçerdi. Silah sesleri azaldı. Ne kadar zaman sonra durdu bilmiyorum. Yaralılar ve ölüler taşınmaya başlandı. Yere düşen kanlı poları aldım. Gözüm helikopterle gelen o askeri aradı ama yoktu. Muhtemelen daha önce tanıyordum. Abimin arkadaşları bize gelirdi. Özellikle başka şehirden gelmiş olanlar. Abim anne yemeği yesinler diye her hafta birilerini toplar getirirdi. Tabi ya her hafta gelenler değişse de bir kişi hep sabit kalırdı. Nasıl tanıyamamıştım? O Soykan' dı. .... Askeri araca bindirilirken Ateş elimden poları almaya çalıştı. ' O bana ait. ' ' Artık değil. Sana yenisini temin ederim.' ' O biraz zor. Zaten döner dönmez kaçarsın. ' ' Vermiyorum. ' Ateş aracı çalıştırdı. ' Senden beklediğimden iyi dayandın aslında. ' Ona cevap vermedim. ' Orada gördüklerini kimseye söylemeyeceksin. ' ' Helikopter ile gelen asker. O Soykan...' ' Hangi helikopter?' ' O kadarını anladık. Görmedim, duymadım. Burada başka kimse yok.' ' Sen Soykan' ı nerden tanıyorsun? ' Cevap vermedim. Askeriyeye ulaştığımızda Ateş yol verdi. Diğer araçlar geçti. Biz geri döndük. ' Nereye gidiyoruz?' Cevap vermedi. Fazla gitmedik zaten. Durdu. Kafama silah dayadı. ' Cevap ver. Önce Selçuk sonra Soykan. Sen onları nerden tanıyorsun?' ' Neden bana değil onlara sormuyorsun?' ' Sormadığımı kim söyledi? Belki sadece ne kadar dürüst olduğunu anlamaya çalışıyorum. ' Gözlerine baktım. Üzeri kan ve barut kokan adama. Herkesten şüphe edebilecek biriydi söz konusu vatan olduğunda. Bütün askerlerine sonuna kadar güvenir ama aynı zamanda sonuna kadar şüphe ederdi. ' Soykan abimin okuldan arkadaşıydı. Yıllar sonra ilk kez gördüm. ' ' Seni benim sorgumdan kurtaracak kadar samimiyetiniz var ama ilk kez gördün öyle mi?' Beni o mu kurtarmıştı? ' Ben gerçekten ilk kez gördüm. Selçuk haber vermiştir belki bilmiyorum. Ben abim ölünce yurt dışına gittim. Bir daha görmedim onun arkadaşlarını, göremedim. Bilmiyorum belki de abimin hayatta olmadığının yüzüme vurmasından kaçmak istedim. Ben sandım ki onları yaşarken görünce isyan ederim. Abim öldü onlar hayatta diye isyan ederim ama bugün anladım ki onların hayatta olması beni mutlu edecekmiş. Onları böyle başarılı görmek gurur verecekmiş. ' Ağlamaya başladım. Ateş kolunu omzuma attı. Beni göğsüne yatırdı. Göğsü kan barut ve güven kokuyordu. Hiç bulamadığım güveni nefret ettiğim barut kokusunda bulmak nefret ettiğim bir şeydi. Ve ikinci kez başıma geliyordu. ...... Ne kadar ağladım bilmiyorum. Ateş hiçbir şey demedi. Askeriye geri döndüğümüzde babamın çağırdığını öğrendik. Odasına gittiğimizde Selçuk ayakta bekliyordu. Babamın gözlerinden ateş çıkıyordu. ' Hazal' ı oraya hanginiz götürdünüz?' Ateş son derece sakin bir şekilde ' Ben. ' dedi. ' Askeri hekim olmayan sadece geçici bir süre bize yardım etmeye gelmiş bir sivili ateş hattına götürmeye benden izinsiz nasıl karar verirsiniz.' Ateş' ten önce atladım. ' Ben gitmek istedim. ' Babam daha da delirdi. ' Sen küçük hanım. Eşyalarını topla. Geldiğin yere geri dönüyorsun. ' ' Hiçbir yere gitmiyorum. ' ' Anlamadım. ' Elimdeki kanlı poları masasının üzerine koydum. ' Ben burada ülkemin gencecik insanları can verirken hiçbir yere gitmiyorum. ' ' Eninde sonunda gideceksin Erva. Bir kaç gün için mi laf ediyorsun?' Gözlerimi ona diktim. Kararım kesindi. ' Yarın askeri hekim olmak için ya da bir şekilde burda kalmak için ne gerekiyorsa yapacağım. Herhalde Albay Tuğrul Bıçakçı' nın biricik kızına birileri bir kolay yol gösterir. ' İlk kez babamın rütbesini kullanıyordum. O da babama karşı olmuştu. ' Gideceksin. ' ' Evet gideceğim ama geldiğim yere değil. Nereye görevlendirilirsem oraya. ' ' Erva. Yapma kızım. Sen bana annenin emanetisin.' ' Ben kararımı verdim. Üzerimde kanı olan bütün vatan evlatları üzerine söz veriyorum ki yaşadığım süre boyunca bu ülkeden dışarı adım atmayacağım. İstediğin kadar uğraş baba. ' ' Abine benziyorsun. Asker olmasını istemediğimde abinde böyle dikilmişti karşıma. ' Bunu ilk kez duyuyordum. Babam abimin asker olmasını istememiş miydi? Oysa ben yıllarca onun yolundan gitmek istemediğim için beni sevmediğini düşünmüştüm. Babam yenilgi ile baktı. ' Peki ama sen nereye gidersen her zamanki gibi Gökhan' da seninle gelecek. Annede babada vatansever olunca evlatlarının başka türlü olması mümkün olmuyormuş demek ki. ' Sadece kafamı salladım. Babam öfkeyle Ateş' e döndü. ' Sen Ateş Özdemir. Soruşturma geçireceksin. Bu süre boyunca silahını ve sana zimmetli her şeyi teslim edeceksin. Ve emin ol o süreyi bütün yetkilerimi kullanarak uzatacağım. Sen bir sivili bilerek ve isteyerek tehlikeye attın.' Benden alamadığı öfkesini Ateş' ten çıkaracaktı. Ateş Selçuk' a baktı. Sonra kafasını geri babama çevirdi. ' Bu bir Göktürkler operasyonudur. Operasyon gizliliği hakkında size detay vermeme gerek olmadığını düşünüyorum Albay' ım. ' ' Siktirin gidin lan! Defolun! ' Ateş ve Selçuk' un arkasından odadan sıvıştım. Babam barut gibiydi. Ateş yürürken aniden döndü. ' Albay' ın kızı öyle mi?' ' Tekrardan memnun oldum Yüzbaşı Özdemir. Ve bunun aramızda bir sır olarak kalacağını söylememe gerek yok sanırım. ' Ateş yürüyüp gitti. Selçuk' la yan yana yürürken sanki yürüdükleri yer sallanıyordu. Aniden dayanamadım. Arkalarından yetiştim. ' Peki ya Göktürkler?' İkisi de sanki komut vermişim gibi birlikte döndü. Sertçe gözlerime baktı. ' Peki tamam sustum. Sadece diyecektim ki...' Ama bir insana bu kadar sert bakılmazdı. ' Of tamam sustum. '
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD