Kiraz
Sıcaktı, Allah'ım sıcağı çok seviyorum.
Daha çok sarıldım yorgana.
- Yeter ya dökeceğim suyu kafandan aşağı, o olacak.
Ahhh rüyamda beni rahat bırakmıyordu bir türlü zebani. Dürtüyor bir de. Pis zebani git buradan.
Ayağımın aşağı çekilmesiyle birden sıçrayarak uyandım.
- Ne oluyor yaaaa
Kafamı kaldırıp etrafıma baktım. Kafam kazan gibiydi. Elimle başımı sıkıştırıp durdum.
- Yeter ya ölüm uykusu mu bu? Mert yanıma oturunca kendimi tekrar yatağa attım. Yatak çöktü pezevenk.
Aniden tekrar dikleştim. Aklıma gelen sahneyi gözümün önünden silmeye çalıştım.
Ömer beni kucağında yatağa bırakacaktı, onu bırakmayınca birlikte yatağa uzandık. Bu nasıl heybettir yiğidim yatak çöktü off beee diye bağırdım. Bağırdım, hatırlıyorum kesinlikle bağırdım. Rüya olmalı, Allah'ım ne olur rüya olsun.
- Gözler böyle büyüdüğüne göre dün geceyi hatırlamaya başladın demek.
- Mert sus
- Vallahi susmam diyerek kahkaha attı.
- Mert sus
- Makbule Anne sence de Ömer çok yakışıklı değil mi?
Sesimi taklit ederek bağırıyordu. Yastıkla yüzümü kapattım. Onu da söyledim hatırlıyorum.
- Offf göte bak ya...
Hayır Allah'ım al canımı. Onu da hatırlıyorum. Götü güzeldi ama adamın. Yataktan kalktım.
- Nereye? Daha bitmedi... dedi Mert.
Kendimi duş başlığı ile boğmaya gidiyordum. Başka türlü bu işten kurtulamam.
Kolumdan tutup yanına çekti.
- Gel buraya öyle çabuk ölemezsin. Hala kahkaha atıyordu. Hain dost. Kardeş değil kalleş.
- Bırak beni ben ölmeye gideceğim.
- Olmaz, daha dalga geçmeyi bitirmedim.
Merte sarıldım. Kafamı göğsüne gömdüm.
- Hatırladıklarım doğru olamaz değil mi?
- Hepsi doğru diyerek kahkaha attı.
- Sen neyin peşindesin? Gülme...
- Eğlenmenin peşindeyim.
Göğsüne vurdum. Ahh diyerek kendini yatağa bıraktı. Şovmen pislik.
Kahkahasının bitmesini bekledim.
Oooo benim hatırladıklarımın birazı doğruysa ben bir daha Ömer'in yüzüne bakamam. Korkuyla Mert'in yüzüne baktım.
- Abim evde yok, sabah bir sinirliydi görmen lazım. Ben bile korktum.
- Yalan atma.
- Yalan atılmaz, söylenir.
- Mert diyerek kolunu yumrukladım.
Gülerek kendini yatağa bıraktı. Kollarını kafasının arkasında birleştirmiş, bana bakıyordu.
- Rezil oldum dedim dudağımı bükerek.
- Yok be o kadar da değil. Daha rezil şeyler gördüm.
- Mesela...
- Aklıma gelmiyor ama kesin görmüşümdür.
Ağlama numarası yaparak banyoya gittim. Bu sefer arkamdan gelmedi ama kahkahası kulaklarımda çınlıyordu.
- Benden öyle kolay kurtulamazsın diyerek bağırdı.
Yarım saat aynada kendine o kadar kötü olamaz, sakin ol, sen güçlü bir kızsın diye söylendikten sonra duş alıp odaya gittim. Kendi kendime hala söyleniyordum. Sen güçlü bir kızsın, sakin ol, dolabı açtım. Benim kıyafetlerim yoktu. İçeride Bihter Ziyagil abiyelerine benzer elbiseler, gecelikler, tuhaf iç çamaşırları vardı.
Odaya baktım. Evet bizim odamızdı. Yani Ömer'in odası ama ben de burada kalıyordum. Bu dolaptaki elbiseler benim değil. Bornozun kuşağını iyice bağladım. Makbule Anneye sormak için aşağı indim. Kapıdan seslendim ama duymadı. Bornoz uzundu, bu yüzden çekinmedim. Mertle kardeş gibiydik.
- Anne diye seslendim. Salona kadar gelmiştim.
- Mert onu arkadaşına bırak ... bu ne hâl ...
Ömer karşımda sinirle bana bakıyordu. Cümlesi yarıda kaldı. Öğle güneşi yüzüne vuruyordu. Takım elbise giymişti. Beni baştan sona süzdü. Bornoz iki benden büyüktü, her yeri kapalıydı ama yine de yüzümün yandığını hissettim.
- Böyle mi iniyorsun aşağıya?
- Annene bakmıştım ben.
Elimle boynunu kapattım.
- Dolapta bir şeyler olmuş. Benim kıyafetlerim yok. O yüzden aşağı indim.
Bana doğru bir adım attı.
- Annem arkadaşına gitti, bu gece gelmez. Üstelik sorumun cevabını almadım.
- Ne sorusu?
Bir adım daha gelince geri gittim. Salon çok büyüktü ama nefesim kesilmişti. Dar geliyordu salon.
- Böyle mi iniyorsun aşağıya? Mert görebilirdi.
Gözleri tüm vücudumdaydı. Lann açıkta bir yer yok, bu neye bakıyor?
- Açıkta bir yer mi var?
- Kapalı da gayet çekici.
- Ne demek istiyorsun sen?
- Dün gece şunu fark ettim.
Şerefsiz, dün geceden bahsetmese ölürdü. Ona sinirle baktım.
- Sen güzel bir kız değilsin. Çirkinsin ama çekicisin.
Anlamaz gibi yüzüne baktım. Bu bana iltifat mı etti yoksa hakaret mi?
Çirkin de değilim. Çekici ne ya?
- Ne saçmalıyorsun sen?
- Bence sen anladın ne demek istediğimi.
Yoo anlamadım yemin ederim. Yutkunarak yüzüme baktı. Sonra beni orada bırakıp merdivenlere doğru ilerledi.
- Heyyy arkasından gittim. Elbiselerim yok, Ömer Bey bana çirkin dedi, zaten açım, bu kadar yeter.
Kolundan tuttum, dönerken benim kolumdan tuttu ve beni duvarla arasına sıkıştırdı. Gözlerimi sonuna kadar açtım. Yüzüme bakıyordu. Özellikle dudağıma. Aramızda inanılmaz bir durum vardı. Sanki zaman durmuştu. Onun gözlerini takip ediyordum. Nefesim duruma uygun bir şekilde ağırlaşmış, sanki ses çıkarmak istemiyordu.
Her şey ağır çekimde ilerliyordu. Gözleri aşağı kaydı. Kolumu çektiği için boynum açılmıştı. Diğer kolumla hemen boynumu kapattım. Yüzüm yanıyordu. Beni bıraktı. Gözlerini kapatıp bir saniye kadar bekledi. Ben tepki veremiyordum.
- Lütfen odana git.
Sesi emir kipinden çok farklıydı. Sesi ihtiyaç doluydu. İlk defa bu tonu ondan duydum. Kendinden korkuyordu sanki. Yüzüne bakamadım. Ben de kıpkırmızı olmuştum. Koridorda ilerleyip odama geldim.
Neler oluyor?
Sırtımı kapıya yasladım. Nefesim maraton koşmuş gibi sıkışmıştı. Elimi kalbime koydum. Ondan nefret ediyoruz, sakın beni yarı yolda bırakma...
.
.
.
( Ömer )
Mert'in odası benim odamın yarısı kadar ama daha fazla eşya var. Ne kadar düzensiz? Eşya yığını olmuştu odası. Kiler niyetine kullanılır aslında.
Duvarın önünde durdum. Ergen liseli kızlar gibi tüm duvarını iplerle dolamış, mandallarla Kirazla olan fotoğraflarını aşmıştı. Ellerim cebimde tek tek fotoğraflara bakıyordum.
Kirazın fotoğrafını görünce aletim kendini belli etti.
- Sakin ol koçum, yeri değil şimdi.
Bana bir haller olmuştu. O kızdan nefret ediyordum. Gerçek anlamda sağlam bir nefretti. Mert'in tüm kariyerini mahvetmiş, başımıza açmadığı bela kalmamıştı. Daha bu sabah karakolda ifade vermiş ve onun yüzünden dövdüğüm şerefsiz beni şikayet etmesin diye avukatlar anlaşmaya gitti.
Beynim ve mantığım ve kalbim okeydi. O kızdan nefret ediyordum ama aletim buna karşıydı. Evlendiğimizden bu yana ona bir haller olmuştu. Kirazı tuhaf bir şekilde sahipleniyor ve yatağımda istiyordum. Sanırım aklımı kaybetmiş ve aletimle yönetiliyordum.
Fotoğraflara bakarken Kayseri'de ikisinin güldüğü bir fotoğrafı elime aldım. Samimi bir gülümsemesi vardı. Mert'e gülüyordu. İçimi daha önce tatmadığım bir duygu kapladı. Dün gece de aynı şey olmuştu. O adam Kirazı taciz ettiği zaman kendimi tutamadım. Herhangi bir kadın tacize uğrasa yine aynı şeyi yapardım ama içimde hissettiğim öfke ve yıkım farklıydı. Farklıydı ve ben buna alışık değildim.
Elime aldığım fotoğrafı yerine bıraktım. Sebepsizce dün gece aklıma geldi. Onu kucağıma almıştım. Kollarını boynuma doladığı zaman zaman durmuştu ve tüm sinirim yerle bir olmuştu. Kokusunu içime çektim. Kendi kendine mırıldanıyordu. Küçük hanım götümü çok beğeniyormuş meğer. Kendi kendime sırıttım ta ki onu yatağa götürdüğüm zaman beni bırakmadı ve birlikte düştük. Altımda ince vücudu çırpınıyordu. Dolgun kadınlara alışıktım, dolgun ve seksi.
Altımda ince, narin ve tatlı bir kadın vardı. İsteseydim onu öpebilirdim. O da istiyordu bunu gözlerinde gördüm ama bana yakışmazdı. Daha önce hep kadınlar bana gelmişti, kendi istekleriyle. Sarhoş bir kadınla asla olmadım ve bu kadar düşmeyeceğim.
Telefonumun çalmasıyla dikkatim dağıldı. Annem arıyordu.
- Alo
- Oğlum nasılsın?
- İyiyim anne sen nasılsın?
- İyiyim Mine Teyzen ve Mertle oturuyorduk. Siz de gelin bak en sevdiğin yemekleri yapmış. Seni göremeyince çok üzüldü.
- Anne işlerim var. Eve dosya almaya geldim. Öğle vakti kısır partisi yapamam.
- Anneni kırmaya değer mi? Sen hep çalışıyorsun. Bir günü de bize ayır.
Salak mısın oğlum? Kadın hasta. İçim yanıyordu hastayım dediği günden bu yana. O adam gittiği günden bu yana anneme ve Mert'e bir aile olmaya çalıştım. Mert daha bebekti, ben ise okula gidiyordum. Bize taktığı onca borcu annem tek başına ödemesin diye okuldan sonra peçete satar, ayakkabı boyardım. Annem anladığı zaman bana çok kızmıştı. Ona destek olacağımı ve artık bu evin Reisinin ben olduğumu söylemiştim. Annem işe gittiği zaman Mert'e bakar, biraz büyüdüğüm zaman özel ders verirdim.
Hiç çocuk olmadım. Hep ailenin yükünü sırtımda taşıdım ve şimdi kendimi başarısız gibi hissediyordum. Mert'e güzel bir gelecek sağlamak için çalışıyordum. O çalışmasa bile asla paraya ihtiyacı yoktu ama bu onu mutlu etmezdi biliyorum. Bu yüzden kendi işi olmalıydı. Annem ise hasta olmuştu. Onlara iyi bakamadım. Derin bir nefes alıp telefonda bekleyen anneme döndüm.
- Geliyorum anne.
- Kirazı da al gel benim aslan oğlum. Neşeyle konuşup durdu. Sonra cevabı beklemeden kapattı. Ahh şu kadınlar.
İstemeden odama doğru ilerledim. Artık Kirazın işgal ettiği ve annemin bir türlü gerçekten evli olmadığımızı anlamaması üzerine akşamları gizlice girip sabah erkenden çıktığım oda.
Uykusu çok ağırdı. Her akşam kanepede uyuyor, her sabah erkenden ayrılıyordum. Annem erken uyanır. Başka odada kalmam onu mutsuz edecekse bir ömür kanepede uyurdum sıkıntı değil.
Sakin ol oğlum. O kızı güzel bile bulmuyorsun. Kapıyı çaldım. Sonra cevabı beklemeden açtım.
- Kiraz acil...
Allah'ım bu gerçek mi? Bu kız beni delirtmek istiyor.