(Mert)
- Anne abimin odadan bir gidişi vardı. Resmen Kirazdan etkilenmiş, kudurmuş tavuk gibi sağa sola çatıyordu. Aşağı inip iki saat spor yaptı. Sonra odaya geldi. Görmen lazımdı.
- Ömer kolay kolay etkilenmez, emin misin Mert ?
Şimdi adamın pantolonundan fırlayacaktı aleti diyeceğim olmayacak. Sonuçta karşımda annem vardır. Bu olmaz başka ne diyeyim. Boğa gibi kızgın görünüyordu. Yok o da olmaz.
- Anne eminim ya, erkekler anlar bu konuları.
- Ay hadi inşallah Mert. Ömer uslansın istiyorum. Eee Kirazı da kendi kızım gibi severim. Çok yakışıyorlar.
- Oğlun inşallah uslanır.
- Abin o senin. Hep birlikte uslandıracağız. Neyse kapıdan çıkışını ve odaya girince Kirazı düşünmesini tekrar anlatsana.
- Krallll. Evet en heyecanlı yeri orası işte. Baktım boğuşma sesleri geliyor dedim bunlar kesin hoopp ayak sesleri sus Kiraz geliyor.
İkimiz de susarak merdivenlere baktık. Kiraz hanım sonunda uyandı. Bakalım bugün abimle onları hangi aşk oyunu bekliyor.
( Kiraz )
Odaya gelmediğine göre ben de rahat bir uyku çekeyim dedim. Sonuçta kendi gelmedi. Sabah uyandığımda da yoktu. Yatak tuhaf bir şekilde fazla dağınık ve sıcaktı. Hazırlanıp aşağı indim. Makbule Anne ve Mert fısır fısır konuşuyordu. Beni görünce sustular.
- Günaydın güzel gelinim benim.
- Günaydın anne.
İyi alıştım haa ikinci günden anne vay canına.
- Benim prensesim nasıl oldu belin.
- İyiyim Mert sağol.
- Abim çıktı, seni uyandırmaya kıyamamış.
Annesinin yanında dediğine bak ya. Sinirle Mert'e baktım.
- Asma o suratını bugün çok özel birgün.
Abin ölüyor mu ne özeli?
- Evet kızım terzim gelecek ahh alışveriş zamanı, en sevdiğim zamanlardan biridir.
Bunu biliyorum. Tabi Mertin annesi tam bir alışveriş canavarıdır. Aslında eşi vefat edince böyle olmuş. Ben hatırlamıyorum, Mert öyle diyordu.
- Terzi buraya mı gelecek dedim.
- Evet kızım buraya gelecek. Ömer şuan dışarı çıkmamızın uygun olmadığını söyledi.
- Niye uygun değilmiş ?
O mu karar verecek ne zaman çıkacağıma? Bu adam kendini ne zannediyor?
- Şu ağa bozuntusu adamlar yüzünden. Sizin evlenmenizi kaldıramamış olabilir.
- Haklı dedim koltuğa oturarak. Ne kadar istemesem de çok haklı hatta.
- Üzülmek yok leydiler, ben yanınızdayım. Bugün alışveriş zamanı.
Sonraki saatler çok eğlenceli geçmişti. Yemek, terzinin gelişi, kumaş ve kıyafet seçimi, sohbet...
Hayatım kül kedisinin annesinin evinden çıkması ve prensese dönüşme yolunda ilerliyordu.
Ne kadar istemesem de Makbule Anne ve Mert bana da kıyafet diktirmişti. Onlara yeterince yük olmuştum. Bu durum hoşuma gitmiyordu ama ses etmedim. Çok mutlu görünüyorlardı. Kendi ailemden görmediğim sevgiyi başkasından görmek ilginç geliyordu. Makbule anne benim annemden daha samimiydi.
Terzi birkaç kıyafet bırakmıştı benim için. İkisi de denemem için ısrar edince odaya çıkıp giyindim. Elimdeki elbise siyahtı. Fermuarı kapatıp aynada kendime baktım. Sıfır yaka elbise üzerime tam oturmuştu. Hatta beni güzel göstermişti. Saçlarımı tepeden topladım. Yüzümde hiç makyaj yoktu ama yine de kendimi beğendim. Hatta çok beğendim. Aşağı inmek için kapıyı açtığımda kafamı çarptım. Birden bir el belimi sardı.
- Ayy kafam
Kafamı kaldırdım. Ömer tüm heybetiyle gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Gözleri daha da koyulaşmıştı sanki.
- Bilerek mi yapıyorsun ?
- Ne saçmalıyorsun ?
Neyi bilerek yapıyorum. Bu adam ne saçmalıyor yaaa. Belimi daha sıkı tuttu. Resmen adama yapışmıştım. Vücudunda bir kıpırdanma oldu sanki, tuhaftı.
Birden beni bıraktı. Elbiseme bakıyordu. Elbisemin önünü elimle kapattım. Kendi kendime bakarken boynum daha kapalı gelmişti gözüme.
- Banyo yapacağım sakın gelme odaya diyerek sinirle beni geçip odanın kapısını kapattı. Mal bu adam ya. Ayağımda terlik, üstümde siyah elbisem saçlarımı toplamış aşağı iniyordum. Deli adam ne olacak?
- Off be bu ne güzellik böyle Kiraz hanım.
Mert ayağa kalkarak elimi tuttu ve öptü. Kahkaha atmamak için kendimi tuttum.
- Benim gelinim hep güzeldi. Sen bakamamışsın.
Yüzüm kızarmıştı. Utanarak Makbule Anneye baktım. Bu kadın dünyadaki en büyük şanslarımdan biriydi. En büyüğünü de o doğurmuştu. Mertim, can dostum.
- Ömer yukarı çıktı hemen hasta mı?
- Ruh hastası dedi Mert. Gülmemek için dudağımı ısırdım.
- Abin hakkında düzgün konuş. Mert dudağına fermuar çekiyor gibi yaptı.
- Kızım git bir bak.
Neee ben mi?
- Çok yorgunmuş banyo yapacağım dedi.
Neye bakayım Makbule Anne? Tövbe Allah'ım.
- Dur ben geliyorum dedi ve kalktı kadın. Neyse beni göndermedi ya. Gerisi beni ilgilendirmez.
- Seni yemeğe mi çıkarsam, bu elbiseyi giydin boşuna gitmesin.
- Saçmalama Mert, altı üstü elbise işte.
- Kızım bir elbise neleri değiştirir bilemezsin.
Koltuğa oturdum. Bir oflama sesi geldi.
- Annem abimi zorla aşağı indiriyor herhalde.
- Makbule Anneden korkulur. İstediği zaman çok despot biri oluyor.
- Ahh bir bilsen dedi Mert içini çekerek.
- Hadi kızım hazırlan Ömer seni yemeğe götürecekmiş.
Önce Ömer'e sonra Mert'e baktım. Ömer'in suratı sirke satıyordu. Mert şokla bize baktı. Tekrar aynı şekilde baktım yok yanlış duymadım.
- Hep birlikte evde yerdik ne gerek var.
- Olur mu kızım yeni evlendiniz, bizim yüzümüzden zaten baş başa kalamadınız. Bak çok üzülüyorum bu duruma.
- Sultan'ım kaç kere Üzülme dedim ben sana diye gürledi Ömer.
Mert kaşıyla git git diyordu.
- Ayakkabım yok ama dedim. Güzel bahane. Elbisenin altına giyecek ayakkabım yok.
Ömer gelip elimi tuttu. Vücuduma sanki elektrik çarpmıştı.
- Gel bakalım kül kedisi, sana yolda bir ayakkabı alırız.
Beni çekiştiriyordu. Ben de kendini geri itiyordum. Makbule Anne ve Mert bize bakıyordu. Onlara gülümseyip tekrar Ömer'e döndüm.
- Benim çocuklarım ne güzel oldular.
Dışarı çıkınca elimi tamamen çektim.
- Bekle bir babet falan giyeyim ya. Böyle çıplak ayakla mı çıkacağım? İlk defa tam olarak yüzüne baktım. Saçları ıslaktı, banyo yapmış, her zaman giydiği takım üstünde yoktu. Daha rahat ve spor takılıyordu. Deri mont almıştı üstüne. Belli ki çıkmayı planlıyordu zaten.
- Gel buraya sana ayakkabı alacağım dedim diyerek birden beni omzuna attı. Şaşkınlıkla çığlık attım. Burnum sırtına değiyordu.
- Bırak beni ne yapmaya çalışıyorsun sen?
- Ne kadar konuşuyorsun bir susmadın ya?
- Şuna bak adam kaçırıyor bir de sus diyor.
- Seni bu aralar fazla kaçırdım ama senin de gönlün var gibi. Her seferinde peşimden geliyorsun.
- Ne alaka? Tam sırtına vurdum. Kalçamda hissettiğim tokatla irkilip çığlık attım. Şaşkınlıktan dilimi yutmuştum. Tuhaf bir şekilde kanımda arzu akıyordu. Bu adam beni etkilemeye nasıl cüret eder?
- Ne oldu sustun bakıyorum?
Utancımdan konuşamadım. Neler oluyor sana Kiraz? Kendine gel bu adam seni bir lokmada yutar.
Arabanın kapısının sesi geldi. Beni bırakınca yüzüyle aramda hiç mesafe kalmayacak şekilde göz göze geldik. Beynime kan gitmiş olması lazımdı. Bana bakıp yutkundu.
- Bu kadar etkilenme ufaklık, altı üstü bir şaplak. Burnuma dokunup kapıyı kapattı. Whatttt, ufaklık mı?
O ses tonu da neydi?
Yanıma oturduğu zaman ses çıkaramadım. Arabayı sürerken bazen bana bakıp sırıtıyordu pislik. Hiç konuşmadık. Telefonunu alıp bir şeyler yazdı. Araba kullanıyorsun sence de kızlar bekleyemez mi? Hayır kaza falan yapacak, al başına bela. Zaten alnımda sargıyla geziyordum. Bir de beynimi kaybedeceğim o olacak.
Arabayı durdurdu. Etrafıma bakındım ama hiçbir yeri tanımıyordum. Arka kapı açıldı. Arabaya esmer bir adam girdi.
- Hayırdır Ömer içindeki kadını keşfetmeye mi karar verdin? Waaaw bu afet de kim?
Adam deli galiba?
- Bi sus be Kenan. Ne kafa ütüledin? Ver şu ayakkabıyı.
Paketi elinden alarak bana verdi. Ben hala Kenan denen adama bakıyordum. Elini yüzümün önüne getirip şıklattı. Burnundan soluyordu. Az önce keyifden dört köşeydi, dengesiz bu adam ya.
Ona ters ters baktım. Paketi açmaya koyuldum.
- Hanımefendi ile tanıştırmayacak mısın?
- Müstakbel karım dedi sinirle. Adam kahkaha attı. Ben ayakkabıların güzelliğine bakıyordum. Ayağıma giymek için eteği biraz yukarı kaldırdım. Ömer arabayı çalıştırmaya başlamıştı.
- Siz bu Ömer'in şakalarını bilmezsiniz. Arkamı dönüp adama baktım.
- Şaka yapmıyor.
İmza attık karı kocayız. Kağıt üzerinde ama evet karı kocayız.
- Ömer hayatta evlenmez. Kamera nerede, el sallayayım.
Arkadaşları da bunun gibi mal çıktı. Keşke evlilik cüzdanını getirseydim.
- Ayakkabılar çok güzel teşekkür ederim dedim. Gerçekten çok beğendim. İnce detaylar vardı ve elmas gibi parlıyordu.
- Yakıştı bence de kül kedisi dedi.
- Ömer sırıttı mı? Kafamıza taş yağacak. Kırmızı kar yağma ihtimali de var.
Ben ikisine bakıyordum.
- Kenan diye uyardı.
- Alnına ne oldu?
- Kaza dedi Ömer.
- Araba deyip sustum. Tam tüm olayı anlatacaktım.
- Arabada ne kazası oldu gençler. Oooo yeni evliler sizi. Hayvan yavaş olsana. Pis pis sırıttı sonra.
- Kenan diye bağırdı Ömer.
- Sustum, sustum dedi ama hala gülüyordu. Yeni evlenmeyle araba kazasının ne alakası var?
- Nereye gidiyoruz?
- Gidince görürsün dedi Ömer.
- Kulübe gidiyoruz yenge. Çok eğleneceğiz.
Ömer sert bir bakış attı. Sinirle oflayarak arabayı sürmeye devam etti.
Yarım saat yol sürmüştü. Kenan ve Ömer ara ara konuşuyordu. İş arkadaşı olduğunu öğrendim. Kafa dengi biriydi.
Önünde ultra ışıkların olduğu, koca koca adamların korumalık yaptığı bir yere geldik. Ömer önünde durup indi. Ben inceliyordum hala. Kapımı açtı.
- İnmeyecek misin?
- Burada iyiyim dedim. Daha önce böyle bir yere gelmemiştim.
- Saçmalama gel buraya diyerek kolumdan tutup beni arabadan çıkardı.
Valeye anahtarı verip beni içeri sürükledi. Kolumu hayvan gibi tutuyordu. Kenan arkamızdan geliyordu. İçeri girdikçe ses yükseliyordu. Kulaklarımı kapatmamak için kendimi zorladım. Ben sakin yerlerin insanıydım. Bu kadar gürültü bana göre değildi.
Ömer kulağıma eğildi.
- Sen Kenanla kal geliyorum.
Kenana işaret etti, hemen yanıma gelmişti. Beni yönlendirdi. Ömer arkasına bile bakmadan ilerledi. Tek başıma hiç tanımadığım insanların yanında bıraktı beni.
- Yenge sen gel diyerek beni bir masaya oturtturdu. Pistte insanlar dans ediyordu. Hiçbir zaman böyle rahat olamayacaktım. Onları izlerken aklıma bunlar geliyordu.
- Sana içecek alıp geliyorum.
- Dur ben içmem dedim ama beni dinlemedi. Tek başıma koca kalabalığın arasında kalmıştım.
Etrafı izledim. Elbisem buradaki kızların giyimine göre fazla mütevazıydı. Üst katın balkonuna baktım. Bir kadın Ömer'in koluna dokunuyordu. Sarı saçları uzundu. Buradan bile ay gibi parlıyordu.
Ömer sinirle onu dinliyordu. Tuhaf bir duygu tufanı vücudumu sardı. Çok tuhaftı.
- Getirdim dedi önüne ismini, cisminin bilmediğim bardakta bir sıvıyı.
Elime alıp koca bir yudum aldım.
- Yenge yavaş su değil o.
Çok serindi, iyi gelmişti. Geri kalanı da içtim. O kadar kötü değildi tadı. İlk boğazımı yaktı ama şimdi hoşuma gitmişti.
- Bir tane daha dedim.
- Emin misin, bence beklemelisin.
- Eminim dedik kocaman gülümseyerek. Yerinden kalktı. Maalesef ki bu son kalkışı değildi. Üst üste üç kadeh içtim ve Kenan hayır dese de sen gitmezsen ben giderim diyerek onu gönderdim.
Biraz midem bulanmıştı. Ayağa kalkmaya çalıştım ama başaramadım. Bir kez daha tüm gücümü toplayarak ayağa kalktım. İnsanların içinde ilerlemeye başladım. Tam düşeceğim sırada biri kolumu tuttu.
- Aman dikkat.
Kafamı kaldırdım. Topukluyla yürümek ne zaman bu kadar zor olmuştu?
- Sana dikkat.
Tam odaklanamıyordum.
- Yardım etmemi ister misiniz?
- Yooo diyerek elimi çektim yine düşecektim. Bu sefer belimden tutarak beni kendine çekti. Göğsüm göğsüne değince sıcaklık artmıştı. Adam birden daha sıkı tutmaya başladı ve ter, alkol ve parfüm kokusu burnuma doldu. Bu benim midemi daha çok bulandırıyordu.
- Bırak beni dedim elimden geldiğince.
- Bırakırsam düşersin dedi kafasını yaklaştırarak. Gülümsüyordu.
- Kollarıma inen melek diyerek dudağımın kenarını öptü. Şaşkınlıkla onu itmeye çalıştım ama gücüm yetmiyordu.
Adımı duydum sonra bir de yere kapaklandım. Adam beni bırakmaya karar verdi sanırım....