7.Bölüm"EVLEN BENİMLE"

1837 Words
O gece, Nilda için hayatının en uzun gecesi oldu. Sabah olduğunda, Mehmet'i göreceği anı iple çekerken kendini tanıyamıyordu artık. Sonunda gece sabaha kavuşmuş, erkenden kalkıp dakikalarca ne giyeceğine karar vermeye çalışmıştı. Sonunda diz üstü kırmızı elbisesini giyip, saçlarını düzleştirdikten sonra hafif bir makyaj yapıp kolyesini taktı. İşte hazırdı. Kahvaltı için mutfağa indiğinde, Behiye'yi kahvaltı hazırlarken buldu. "Annem yok mu?" diye sordu. Behiye, onun neşeyle cıvıldamasından mutluluk duyarak, "Az önce buradaydı. Sanırım telefonla konuşuyor," dedi. "Sahi, bu mutluluğunu neye borçluyuz, bebeğim?" Nilda, buzdolabındaki kahvaltılıkları masanın üzerine yerleştirmekte yardımcı olurken, "Dışarıda işim var. Dönüşte anlatırım," diye cevap verdi. "Annenin uçağı akşam, biliyorsun. Geç kalmazsın umarım." Bir an için annesinin varlığını unuttuğunu düşünüp huzursuzluk duydu. Ama gitmeden onun gönlünü almaya karar verdi. "Öğleden sonra evde olurum, merak etme," dedi ve terasta telefon görüşmesi yapan annesini görmek için mutfaktan ayrıldı. Ayrılırken de yemek masasının üzerindeki vazoda bulunan kasımpatı çiçeklerinden bir tanesini aldı. Terasın kapısına geldiğinde annesinin fısıltıyla söylediklerini işitti. "Şu an için kızıma bir şey açıklayamam. Biliyorsun, babasıyla boşanmamızı kabullenmekte zorluk çekiyor. Bir başkasıyla birlikte olduğumu anlatarak onu daha büyük bir travmaya sürükleyemem." Duyduklarıyla öyle sarsıldı ki elindeki çiçek yere düşerek, sert zeminle buluşurken aklına babası geldi. Bu evliliğin bitmesinin nedeni, annesinin o anda konuştuğu adam olabilir miydi? Gözyaşları art arda akarken annesi onu fark etti. Kadın telefondaki kişiye, "Seni sonra ararım," diyerek kapatırken, Nilda bulunduğu yerden uzaklaşmak için hareket etti. Lakin annesi ondan önce davranarak kızının kolunu tuttu. "Kızım, bir dakika dinle beni!" Nilda, durduramadığı gözyaşlarıyla karşısındaki kadına öfke ve kırgınlıkla baktı. "Demek babamla boşanma nedeniniz buydu? Başka bir adamla ilişkin var!" "Hayır, kızım yanlış anlıyorsun! Biz boşanmaya karar verdikten çok sonra beraberliğimiz başladı. Üstelik başka birisiyle yeni bir hayat kurmak isteyen yalnızca ben değilim." Genç kız şok üstüne şok yaşıyordu. "Ne demek istiyorsun?" dedi öfke kusarak. "Babanın da hayatında yeni birisi var. Anlamıyor musun Nilda? Herkes kendine yeni bir rota çizdi. Artık kabullenmenin vakti gelmedi mi?" Nilda, annesinden kolunu kurtararak, "Bir daha ikinizi de görmek istemiyorum!" dedi. Koşar adımlarla çıkış kapısına gidip vestiyerden çantasını aldığı gibi hızla evden ayrıldı. Belki onların boşanmak istemelerini anlayışla karşılayabilirdi. Ancak daha bu haberi bile sindirmeden başka insanlarla yeni bir hayat kurmalarını kabullenmesi çok zordu. Mehmet'le buluşacağı randevu saatine daha vardı. Doğruca sahile inip banklardan birisine oturdu. Hıçkırarak ağlıyor, mantıklı düşünemiyordu. Her şey bir kâbus gibi geliyordu. Onlar küçük ve mutlu bir aileydi. Hangi ara birbirlerinden bu kadar kopup yabancılaşmışlardı? Ve kendisi bu zamana kadar çevresinde olup bitenleri nasıl fark edememişti? Akan makyajı yüzünden görüşü bulanıklaşırken yüzünü temizlemek için çantasında ıslak mendil aramaya başladı. Bu sırada birisinin uzattığı mendili gördü. Başını kaldırdığında Mehmet'le göz göze geldiler. Genç adam, "Kötü görünüyorsun," dediğinde, hiç düşünmeden ayağa kalkıp onun boynuna sarıldı. "Hiç iyi değilim!" Bir süre, sarıldığı adamın göğsüne başını dayayıp içinde ne var ne yok boşaltıncaya kadar ağladı. Az da olsa rahatladığında Mehmet neler olduğunu sordu. "Seni evden koşarak çıkarken görünce merak edip peşine takıldım." Ailesinin boşanmasından utanan küçük bir çocuk gibi, "Onlar boşandılar ve şimdi ikisinin de hayatında başka birileri var," diyerek olanları gözyaşlarıyla anlattı. "Şimdi sen de bana mantıklı ol diyeceksen lütfen konuşma!" diye eklemeyi de unutmadı. Mehmet, yanında oturan kızın ne kadar acı çektiğini görebiliyordu. Onun bu acılı hâlinden zevk alması gerekirken, aklına kendi anne ve babası geldiği için bu durumdan mutlu olamıyordu. Çünkü Nilda'nın yaşadığı üzüntünün çok daha büyüğünü yaşamıştı. "Seni anlıyorum," dedi sadece. Genç kız şaşırdı. "Beni anlıyor musun? Senin de mi anne ve baban ayrıldı?" Mehmet bir süre sessiz kaldıktan sonra genzini temizleyip, zorlanarak cevap verdi. "Evet, benimkiler de ayrıldı. Ama bizimkilerinki ebedî ayrılık... Çünkü annem hayatını kaybetti. Yani sen bana göre şanslısın. Kabul etmesi zor olsa da bir yerlerde onların nefes aldığını, mutlu olduğunu bileceksin. Yeri gelecek, sevinçlerine ortak olacaksın." Genç adamın annesinin öldüğünü duyduğu an, gözlerini silen Nilda, "Çok üzüldüm. Peki, onu nasıl kaybettin?" diye sordu. Mehmet, elleriyle başını tutarken gözlerini karşılarındaki masmavi denize çevirdi. "Bunları konuşmasak olmaz mı? Her hatırladığımda yeteri kadar acı veriyor," dediğinde ısrar ettiği için özür diledi. Yarım saat kadar, hiç konuşmadan, denizi izledikten sonra genç adam ayağa kalkıp elini Nilda'ya uzattı. "Hadi kalk, bir yerlerde bir şeyler atıştıralım. Henüz kahvaltı yapmadım ve çok açım." Nilda gülümsemeye çalışarak ayağa kalktı. Fakat olanlar yüzünden hiç iştahı yoktu. Karşısındaki adamın anlattıklarından etkilendiği için normal davranmaya çalışarak birlikte karınlarını doyuracak bir kafeye gittiler. Kahvaltının ardından ikisi de her şey normalmiş gibi davranıp önce kiliseye gittiler. Sonra şehirde gezilebilecek birkaç yeri dolaşıp yaşlı sahafın dükkânına uğradılar. Birlikte biraz sohbet ederek, kahvelerini içip birkaç kitap aldılar. Akşam olduğunda Nilda saatine baktı. Annesinin uçağı çoktan havalanmış olmalıydı. Evden çıkarken, cep telefonunu almadığından Behiye'yi arayıp, onun gidip gitmediğini öğrenmek gibi bir imkânı yoktu. Annesiyle yüzleşmek istemiyordu. Ama telefonu olmadığı için her şey şansa kalmıştı. Şansı varsa annesinin gitmiş olmasını diledi. Mehmet'le birlikte evlerinin olduğu sokağa girdiklerinde genç adam arabasını yine iki evin ortasında durdurdu. "Ben yarın dönüyorum. Geçen sefer acil bir durum olduğundan, sana veda edemeden gittiğim için dönmek zorunda kaldım," derken duydukları Nilda'nın beklediği sözler değildi. Bir gün önce onun için döndüğünü söylediğinde, "Demek ki kastettiği buydu," diye geçirdi içinden. Acı bir tebessümle, "Keşke benim de gidecek bir yerim, dönecek bir evim olsaydı," dedi. Genç adam, her şey için ona teşekkür ettikten sonra kısa bir vedayla ayrıldılar. Nilda daha eve girmeden bir yarısının eksildiğini hissetmiş, sanki sevdiği herkes tarafından terk edildiğini düşünmeye başlamıştı. Behiye'nin korku dolu bekleyişi, Nilda'nın nihayet eve dönmesiyle son bulmuştu. Genç kıza sarılıp, şefkatle saçlarını öperken, "Senin için çok endişelendim. Nerelerdeydin?" diye sordu. Nilda ise çevresine bakınarak, "O gitti mi?" diye soruya soruyla karşılık verdi. "Uçağı bir saat önceydi, biliyorsun. Seni görmek istedi ama şu an için doğru zaman olmadığı konusunda onu ikna ettim." Bir yanda ailevi durumu, diğer yanda duygusal yönden sıkı sıkıya bağlanmaya başladığı adamın gidişi, onun için çok ağırdı. Hayattan bezmiş gibi sadece Behiye'ye teşekkür edip, konuşmak istemediğini, dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söyleyerek uyumak için odasına gitti. Nilda, bütün gece sabaha kadar durmaksızın ağladı. Hayatında ilk kez kendini bu kadar yalnız ve kaybetmiş hissediyordu. Sabaha karşı başlayan sonbahar yağmuru aralıksız yağmaya devam ederken pencereye gitti. Perdeyi aralayıp umutsuzca karşı eve baktı. Mehmet uçağının sabah altıyı çeyrek geçe olduğunu söylemişti. Şimdi saat yedi kırk beşi gösterdiğine göre, tıpkı ailesi gibi artık o da yoktu. Ağlamaktan kızaran gözlerini silerken karşı evin camında onu görmeyi beklemiyordu. Önce gördüğünü hayal sanarak bir kere daha gözlerini sildi, kapatıp tekrar açtı. Evet, gerçekti. Gitmemişti! Saatler sonra ilk kez gülümseyerek onu izleyen adama el salladı ve koşarak evden çıkıp karşı evin bahçesinden içeriye girdi. O, daha evin giriş kapısına ulaşmadan kapı açılmış; Mehmet bahçeye çıkmıştı bile. Hiç düşünmeden, koşarak genç adama sarıldı. "Gitmemişsin!" dedi mutlulukla. Mehmet, bir süre sarıldıktan sonra geri çekilip, ellerini genç kızın yanaklarına yerleştirerek, "Gidemedim," diye cevap verdi. "Neden?" Yağan yağmura ve ıslanmalarına aldırmadan, genç adam Nilda'nın dudaklarına uzanıp, usulca öptükten sonra geri çekildi. Gözlerinin içine kararlılıkla bakarak, "Çünkü bana gidecek yerinin olmadığını söylemiştin. Senin gidecek bir yerin, bir evin var aslında. Senin yerin, benim yanım... Farkında değil misin?" dedi. Nilda, onun söylediklerini yanlış anlıyor olabileceğini düşünerek emin olmak için, "Benim yanım derken?" diye karşılık verdi. Duyduklarına yanlış anlam yüklemiş olmamayı diledi içinden. Mehmet, onun sorusuna karşılık gözlerinin içine bakarak tekrar dudaklarına eğildi. Bu seferki öpüşü bir öncekine göre daha tutkulu, daha derindi. Ama fazla uzatmadan geri çekildi. "Evlen benimle!" Şaşkınlık, heyecan, mutluluk, korku... Nilda'nın aynı anda hissettiği o kadar çok duygu vardı ki... Ama şüphesiz en yoğun hissettiği duygu korkuydu. Ne cevap vereceğini bilemeyerek aklına ilk gelen şeyi söyledi. "Ama birbirimizi tanımıyoruz bile! Hakkında hiçbir şey bilmiyorum." Mehmet, onun şaşkın hâlinden faydalanarak, kollarını beline dolayıp iyice kendine çekti. Artık bedenleri tamamıyla birbirine yapışmış, alınları neredeyse birbirine değiyordu. Nilda'nın kalbi, göğüs kafesinde hiç olmadığı kadar hızlı çarparken, Mehmet kararlı bakan siyah gözleriyle sanki onun ruhuna işlercesine hamlesini yaptı. Burnunun ucunu hafifçe burnuna sürterek, "Ama birbirimizi tanımamız için önümüzde bolca vaktimiz olacak," dedi. Nilda, onun yaydığı erkeksi koku ve sarhoşluk hissi uyandıran sözleriyle eridiğini hissetti. Tıpkı ağızda eriyip biten, pembe pamuk şekeri kıvamına gelmişti. Böyle hissetmesi normal miydi? Elbette değildi! Kısa bir an cevap vermeden, gözlerini kapatıp anın tadını çıkartsa da bir an önce uyanmalıydı. Yaşadığı duygu karmaşasından sıyrılmaya çalışarak, güçlükle bedenini ondan ayırıp bir adım geriye çekildi. "Ben... Bilmiyorum." Hâlbuki biliyordu. Aklı, duygularına isyan ederek, arkasına bakmadan, kaçmasını söylerken, kalbi; çığlık çığlığa evet diye bağırıyordu. Mehmet bunun farkında olarak, "Neden? Yoksa bana güvenmiyor musun?" diye sordu. Genç kız onun sorusuyla hafifçe tebessüm etti. "Sorun da bu ya! Sana bir anda güvenmemi nasıl beklersin? Tanışalı sadece iki hafta oldu. Evlenmek..." Mehmet onun cümlesini tamamlamasına fırsat vermeden tekrar Nilda'ya sokuldu. Çünkü fiziksel olarak ona yaklaştığı an bocaladığının farkındaydı. Şimdi bir de düşünmesi için zaman tanıyarak riske giremezdi. Zaten yeteri kadar vakit kaybetmişti. Hayır cevabı almak, sadece amacına ulaşmasını geciktirirdi ki, bunu kesinlikle istemiyordu. Varlığının genç kız üzerinde yarattığı etkiyi kullanarak yüzünü avuçlarının içine aldı. Başparmaklarıyla yanağını okşarken bal rengi gözlerine odaklandı. "Bana karşı hissettiklerin güvenmen için yeterli değil mi? İnsanları tanıma konusundaki hızımı hayal bile edemezsin. Vücut dilinden, bakışlarından, göz göze geldiğimiz her an yanaklarının kızarmasından, karşımda elinin ayağına dolanmasından, kısacası senin her hâlinden bana karşı neler hissettiğini anlayabiliyorum. Ve güven konusuna gelince bana güveniyorsun. Aksi hâlde seni ilk öptüğüm an, çoktan beni tersleyip gitmiş olurdun." Nilda, onun söylediklerinde haklı olduğunu biliyordu. Son zamanlarda hayatı öyle karmaşık bir hâl almıştı ki, karşısındaki adamın söyledikleri, hissettiklerini birebir anlatıyordu. "Biraz zamana ihtiyacım var," diyerek tekrar uzaklaştı. Mehmet, onun kararsızlığına sinirlenerek içinden küfür savursa da sakin görünmek zorundaydı. Pes etmek yerine ürkütmeden üzerine gitmeliydi. Ruhunu daraltan bu evden ve şehirden kurtulmak için son kozunu oynadı. "Ama benim zamanım yok. Bana şimdi bir cevap vermelisin. Seni istiyorum, Nilda! Bunu başka türlü sana nasıl anlatırım? Ben sabırsız bir adamım," dedi ve genç kızın bileğini tutarak elini kalbine yerleştirdi. "Lütfen bana kalbinin ne anlattığını söyle!" Nilda, gözlerine bakan adamdan kendini alamayarak istem dışı, "Evet diyor," dedi. "İşte benim duymak istediğim tam da buydu!" diyen Mehmet, kızı belinden sararak, biraz havaya kaldırıp ayaklarının yerden kesilmesini sağladı ve yağmurun altında kendi etrafında döndürdü. Nilda, onun ani hareketiyle kahkahalar atarken dudaklarından kendiliğinden dökülen evet sözcüğü yüzünden pişman olmamayı diledi. Mehmet, onu yere indirdiğinde ikisi de soluk soluğaydı. Genç adam, zafer kazanmanın mutluluğuyla Nilda'yı hırsla öperken öpücüklerinin arasında, "O zaman bugün evleniyoruz!" dedi ve zorluk çıkartmamasını dileyerek alnını alnına dayadı. "Bugün karım olmanı istiyorum." Sürpriz evlenme teklifinin hemen ardından gelen aynı gün evlenme fikri, fazlasıyla tuhaftı. Ancak Mehmet, Nilda'nın mantığını istediği gibi devre dışı bırakmayı başarmıştı. Genç kız sanki yaşadıkları şakaymış gibi gülerken, "Bu kadar çabuk mu? Sen gerçekten de normal değilsin!" dedi. Genç adam, başını geri çekerek onun şaşkınlıktan irileşen gözlerine baktı. "Evet, bugün! Benden bir dakika bile ayrı kalmanı istemiyorum. Hem belki de beni anormalleştiren sensindir, kim bilir?" dedi ve ekledi. "Ailene daha sonra haber veririz istersen." Aile kelimesini duyan Nilda, durgunlaştı. Sahi, bir ailesi ya da ait olduğu bir yer var mıydı? Kararlarının parçalanmış ailesinin çok da umurunda olmayacağını düşündü. Sonuçta annesinin dediği gibi, ikisi de kendine yeni bir hayat kurmak için çoktan harekete geçmişti. Mehmet'in ailesi konusunda söylediğine hak vererek, sığınacak bir liman bulduğunu düşündüğünden kabul etti. Bugüne kadar her şeyden en son kendisinin haberi olduğuna göre, bundan sonra da yaşadıklarını en son öğrenecek kişiler onlar olacaktı. Mehmet, aile konusuna değinerek bir kez daha amacına ulaşmış oldu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD