6. Bölüm"SENİNİÇİN"

1532 Words
Sabah, kilise ziyareti için hazırlanan Nilda, son olarak aynanın karşısına geçip ucunda siyah gül olan kolyeyi boynuna taktı. Akşam Mehmet'le yaptığı konuşma aklına geldiğinde huzursuzca yüzünü buruşturdu. Altı üstü sıradan bir kolye değil miydi boynundaki? Neden öyle bir tepki verdiğini hâlâ anlamış değildi. Özellikle de özür dileme konusunda sarf ettiği cümleler canını sıksa da bu düşünceleri aklından uzaklaştırmaya çalışarak cep telefonunun saatine baktı. Neredeyse on olmak üzereydi, ancak genç adamdan henüz ses seda çıkmamıştı. Onun aramasını beklerken, köpeği Barbaros ile bir süre vakit geçirip odasından çıktı. Pazar günleri, pastane hafta içinden daha yoğun olduğundan Behiye erkenden çıkmış, genç kız evde yalnız kalmıştı. Aslında bu durum işine gelmişti. Çünkü akşam Mehmet hakkında konuştuklarında tesadüfen tanıştıklarını gelişigüzel şekilde açıklamış, tanışma şekilleri ve yaşadıkları hakkında bilgi vermemişti. Dakikalar ilerleyip, saat on biri gösterdiğinde, daha fazla dayanamadı, Mehmet'i aradı fakat telefonu kapalı olduğu için ulaşamadı. Merak ederek evden çıkıp kapısına gitti. Uyuyor olabileceğini düşündüğünden zile basmakla basmamak arasında karar vermeye çalıştığı esnada kapı kendiliğinden açıldı. Maalesef karşısında gördüğü kişi, beklediği kişi değildi. Ellili yaşlardaki ilk kez gördüğü adam, "Buyur kızım?" dediğinde Nilda bakışlarını adamın omuzlarının üzerinden içeriye çevirdi. Merak içinde, "Ben Mehmet'e bakmıştım," dedi. Adam içten gülümsemesiyle, "Mehmet Bey, sabah erkenden gitti. Gitmeden önce gece beni aradı. Evle ilgili yapılması gereken işleri tamamlamam için bana anahtarı bırakıp talimat verdi," diye açıklama yaptı. Nilda'nın aldığı haberle morali bozuldu, yüzü düştü. İçinden, "Madem gidecekti, insan en azından bir haber verir!"diye geçirdi. Uğradığı hayal kırıklığıyla adama teşekkür edip, tekrar geldiği yoldan evine dönerken onu bir daha görememe ihtimaliyle kalbi kırıldı; nedensizce canının acıdığını hissetti. Bu kadar kısa bir sürede ona bu denli alışabildiğine inanamıyordu. Gün içinde pastaneye gidip servislerde çalışanlara yardımcı oldu. Behiye birkaç kere ona bir sorun olup olmadığını sorduğunda her defasında geçiştirdi. Hatta daha fazla sorgulamaması için ailesiyle olan sorunlarını bahane gösterdi. Akşam olup, eve döndüklerinde, doğruca odasına gidip pencere kenarında durdu. Herhangi bir yaşam belirtisi olmayan evi izlerken akşama kadar yaptığı gibi tekrar cep telefonunun boş ekranına baktı. Ne arama ne de mesaj vardı. Tüm cesaretini toplayarak, genç adamı son kez aradığında telefon bir kere daha telesekretere bağlandı. Bir anda ortaya çıkan adam, hayatına aniden girdiği gibi yine aynı hızla ortadan kaybolmuştu. ÜÇ GÜN SONRA Son birkaç gündür olduğu gibi geceyi uykusuz geçiren Nilda, sabaha karşı yatağına girebildi. Zihninde dönüp dolaşan düşünceler yüzünden kendini yorgun hissediyordu. Neden sürekli onu düşünüyordu? Neden gözleri her yerde onu arıyordu? Hissettiklerine bir anlam veremiyordu. Neredeyse bağımlısı hâline geldiği adamı, daha doğru düzgün tanımıyordu bile. Onun gibi soğuk, yüzü hiç gülmeyen ruhsuz bir adam, hayatına böyle kolay sinemezdi. Bunlar tuzak dolu yanlış duygulardı. Hissettiği karmakarışık düşüncelerle gözlerini kapatırken bir karar verdi. Gözlerini yeni güne açtı[1]ğında bir daha onu düşünmeyecekti. Hem nasıl olsa bir süre sonra şehirden ayrılıp evine dönecekti. Sanki öyle birini hiç tanımamış gibi hayatına kaldığı yerden devam edecekti. Sabah olduğunda, gözlerini aralamadan önce odasının kapısının açıldığını duydu. Ardından yatağında hafif bir ağırlık ve sonrasında yüzünde hissettiği ıslaklıkla gözlerini açtı. Yanağını yalayan Barbaros'u kucağına çekerken kapı girişine yaslanmış Behiye'yi gördü. "Nildacığım, misafirin var. Hadi üzerini giyin, aşağıda seni bekliyoruz." Behiye'nin verdiği haberle, sabaha karşı aldığı kararlar buhar olup uçmuştu. Heyecanlanıp umutla yerinde doğruldu. Aklına gelen ilk isim Mehmet olduğu için hevesle, "Kim geldi?" dedi. "Sürpriz, bebeğim. Görmek için önce şu pijamalarından kurtulup üzerini giyinmelisin." Behiye odadan çıkar çıkmaz, hızla yataktan kalkıp üzerini değiştirdi. Saçlarını şekillendirip, boynuna komodinin üzerine bıraktığı kolyeyi takarken neredeyse şımarık kız çocukları gibi yerinde zıplayacaktı. Heyecanlandığı belli olmasın diye, bir süre kendine telkinde bulunup, odadan çıkarken, Mehmet'i gördüğünde nasıl davranması gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. Fakat ne yazık ki beklediği gibi olmadı. Çünkü oturma odasının kapısından içeriye girdiği an, anne ve babasıyla yüz yüze geldi. "Ama siz! Ne işiniz var burada?" Ayhan Bey, kızının beklenmedik karşılamasına içerleyerek bakışlarını yere çevirdi. "Bizi hiç mi özlemedin?" Nilda iki adım geriye çıkarak, "Size zamana ihtiyacım olduğunu söylemiştim," diye cevap verdiğinde söze annesi girdi. "Kızım, neredeyse üç haftadır bize dönmen için bekliyoruz. Artık bu ayrılık daha ne kadar uzayacak?" Behiye geride durarak, onları izlerken, daha fazla dayanamayarak, Nilda'nın yanına yaklaşıp onu kendine çevirdi. "Bence bugün konuşulması gereken ne varsa konuşmalısınız. Anne ve baban, onları dinlemeni hak ediyorlar, güzel kızım. Lütfen benim hatırım için onlara bir fırsat ver." Genç kızın gözleri doldu. Behiye'nin gözlerine bakarak sitemle, "Benden bıktın demek ki!" dedi. "Asla! Nasıl böyle bir şey düşünürsün? Sen benim kızım sayılırsın. Ve bu ev, aynı zamanda senin de evin biliyorsun. Ben sadece seni üzen sorunların bir an önce çözüme kavuşmasını, mutlu olmanı istiyorum, o kadar. Sonrasında istediğin kadar burada kalmaya devam edebilirsin." Behiye odadan çıktığında Nilda, anne ve babasıyla yalnız kaldı. Söze önce babası girdi. "Seni üzdüğümüzün farkındayız ama biz de böyle olmasını istemezdik," diye konuşmaya başladı. Zaman zaman çocukluk anılarının da yer verildiği sohbetle ortam yavaş yavaş yumuşamaya başladı. O da her evlat gibi ailesini çok seviyordu. Aldıkları karar yüzünden ne kadar üzgün olursa olsun, tabii ki onlardan vazgeçecek değildi. Çocuksu bir davranış olsa da içinde bir yerlerde onları cezalandırma arzusuna engel olamıyordu. Bunun da yolu onlardan uzak durmaktan geçiyordu. Onların canını en çok bu şekilde acıtabileceğini çok iyi biliyordu. Yaptıkları uzun sohbet sonrasında Nilda, ailesiyle dönmek konusunda ikna olmamıştı. Ama en azından aralarındaki buzlar biraz da olsa erimeye başlamıştı. Babası işleri nedeniyle evden ayrılırken, annesi özlediği kızıyla vakit geçirmek için ertesi güne kadar onlarla kalmaya karar verdi. Anne kız bütün gün, Behiye ile birlikte tarihî çarşıyı gezip birlikte yemek yediler. Fakat bu süre içinde Nilda hep durgun görünüyordu. Annesi sebebin boşanma davası olduğunu sansa da Behiye nedenini tahmin edebiliyordu. Çünkü son iki haftadır çok değişmiş, özellikle de birkaç gündür iyice içine kapanmıştı. Anne ve babasının boşanacaklarını öğrendiği günlerde bile bu kadar mutsuz görünmüyordu. Üçü birlikte yaptıkları alışveriş sonrası eve dönerken Nilda onlardan müsaade istedi. "Kitapçıya verdiğim sipariş gelmiş olmalı. Evde görüşürüz," diyerek iki kadının yanından ayrıldı. On dakika sonra sahafın dükkânından içeriye girdiğinde yaşlı adam, genç kızı her zamanki kocaman gülümsemesiyle karşıladı. "Hoş geldin, kızım," diyen adam, Nilda'nın girdiği kapıya bakarak, "Delikanlı yok mu?" diye sordu. "Hayır, Necdet amcacığım. O da burada benim gibi misafirdi. Evine döndü." Yaşlı sahaf, onun gözlerindeki hüznü seçebiliyordu. Genç kızın omzuna şefkatle dokunarak, "Anlatmak istersen dinlerim," dedi. Yılların yorduğu adam, gönül kırgınlığını anlayabilecek kadar tecrübeye sahipti. Mehmet'i sorduğunda kızın gözlerindeki bulutlanmadan bunu hemen anlamış, sorduğu sorudan dolayı pişman olmuştu. "Bir anda ortaya çıktığı gibi aynı anda yok oldu," diyebildi Nilda sadece. Sahaf, oturması için sandalyeyi gösterip ikisi için kahve söyledikten sonra karşısındaki diğer sandalyeye yerleşti. "Eğer sakıncası yoksa şimdi bana her şeyi baştan anlatır mısın?" Doğru düzgün tanımadığı birisine içini dökmek, Nilda için daha kolaydı. Hissettiklerini, nedensiz kırgınlığını eleştirmeden onu dinleyecek birisine ihtiyacı vardı. Düşünmeden ilk günden son güne kadar olan her şeyi anlattı. Adam onu sabırla dinledikten sonra, "Belki de gitmesini gerektirecek önemli bir işi çıkmıştır, kim bilir?" dedi. "Sonuçta gidecek olan adam, bir gün sonrası için neden seninle plan yapsın ki?" "Ben de öyle düşünüyorum ama telefon diye bir şey var. İnsan en azından haber vermez mi? Ne zaman arasam telefonu kapalı." Sahaf'la sadece Mehmet'le ilgili değil, ailesinin boşanma kararıyla ilgili de dakikalarca sohbet ettikten sonra az da olsa rahatladığını hissetti. Yaşlı adama minnetle teşekkür edip, eve doğru yola çıktığında yağmur yağmaya başladı. Sonbaharın ilk günleri olduğu için hava hâlâ ılıktı. Tenine değen yağmur damlalarına aldırmadan, evlerinin olduğu sokağa girdiğinde hava tamamen kararmış; saat sekiz buçuk olmuştu. Evin bahçe kapısından tam içeri girmek için adım atarken yönünü Mehmet'in evine çevirdi. Ve gördüğü şeyle kalbi hızla atmaya başladı. Evin ışıkları yanıyordu. Hiç düşünmeden, koşarak karşı evin bahçe kapısından girdi. Uzun zamandır atmayı unutan kalbi, coşkuyla hayat bulmuş gibiydi. Yağmurdan sırılsıklam olmuş hâlde gözlerini kapatıp, titrek parmaklarıyla kapı ziline basarak beklemeye başladı. Ardından kilit sesi duyulduğunda usulca kapattığı gözlerini tekrar açtı. Mehmet tam karşısında duruyordu. Heyecanını belli etmemeye özen göstererek, "Dönmüşsün!" dedi. Her zamanki ciddiyetinden taviz vermeyen genç adam, soğuk bakışlarını onun üzerinde gezdirdikten sonra cevap verdi. "Evet. Senin için." Nilda, aldığı cevapla bir an için soluğunun kesildiğini hissedip sersemledi. Senin için mi demişti o? Yanlış mı anlamıştı? Nasıl tepki vereceğine karar vermeye çalışırken Mehmet, "İyi misin?" diye sordu. Sadece başını sallayarak, iyi olduğunu belirtirken genç adam ilk kez onu bu kadar savunmasız ve afallamış görüyordu. Dahası, karşısındaki kızın sudan çıkmış balığa dönmüş hâliyle içinde bir şeylerin kıpırdandığını hissetti. Ama hissettiklerini kabul edemeyecek kadar karartmıştı kalbini. Aralarında sürüp giden sessizliği yine Mehmet bozdu. Ellerini ceplerine sokarak omzunu kapı pervazına dayadı. "Bu hâlde burada beklemeye devam edersen korkarım hastalanacaksın. İçeri gelmek ister misin?" Nilda yaşadığı şoktan silkelenip, "O zaman ben eve gidip üzerimi değiştireyim," dedi ve arkasını döndü. Ancak ayakları bir türlü hareket etmiyordu. Sanki birkaç adım atsa bir daha onu göremeyecekmiş gibi hissediyordu. Yüzünü tekrar Mehmet'e döndü. Genç adam dirseklerine kadar kıvırdığı beyaz gömleği, siyah pantolonu ve dağınık saçlarıyla tipik bir serseri havası taşısa da bu hâliyle bile birkaç gündür görmediği kızı, her zamanki gibi etkisi altına almıştı. Nilda ona doğru bir adım atıp yeni bir şey hatırlamış gibi heyecanla, "Kilise?" dedi. Genç adam hafiften sahte bir tebessüm sunarak, "Yarın saat on uygun mu?" diye sordu. Aldığı cevap onun için yeterliydi. "Tamam. Sabah onda görüşürüz." Nilda, eve gittiğinde annesi ve Behiye onun hâline şaşırdılar. Ama o, onların sorularına sadece gülümseyerek, karşılık verip doğruca odasına gitti; üzerini değiştirdi. Yatağına uzandığında, günler sonra genç adamla karşılaştığı an ne kadar aptalca davrandığını düşündü. Her geçen gün içinde engelleyemediği bir duygu çığ gibi büyüyordu ve duyguları onu inanılmaz derecede ürkütüyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD