19.BÖLÜM part2 "DOĞUM GÜNÜ"

2837 Words
Sabah Mehmet'in göğsünde uyanan Nilda, gözlerini açmak istemedi. Yeni güne uyanmak, akşama kadar onu görememek demekti. Ama işe gitmeleri gerekiyordu. Saçlarını okşayan adamın boynuna kondurduğu küçücük öpücükten sonra gözlerini açtığında gördüğü şeyle irkildi. Hazal elinde boya kalemleri ve resim defteriyle içeriye girmiş, onları izliyordu. Genç kızın hareketinden dolayı Mehmet de gözünü açtığında kendilerini izleyen küçük yeğeniyle göz göze geldi. "Benim küçük prensesim mi gelmiş!" dedi giyinik olmalarına şükrederek. Nilda toparlanıp, kollarını açarak, "Gel bakalım, prenses," dediğinde, Hazal sessizce yatağa çıkıp kendini genç kızın kollarına bıraktı. Bir süre yatakta onunla vakit geçirdiler. Evden çıkmak için hazırlanmaya başlamadan önce Nilda, ona işe gitmesi gerektiğini ama döndüğünde birlikte çok güzel şeyler çizeceklerinin sözünü verdi. Kahvaltı sonrası Mehmet, Nilda'yı kreşe bırakacağından birlikte yola çıktılar. Mehmet araba kullanırken, sessizce yanında oturan genç kız daha fazla dayanamayarak aklından geçen soruyu sordu. "Hazal'ın babasını şu ana kadar hiç görmedim. Haftada bir de olsa görüşmüyorlar mı?" Mehmet, onun sorusuyla sinirlendi ama asıl siniri eniştesineydi. "Şerefsiz! Çocuğu görüp de ne yapacak? Karısının yüzüne boşanmak istediğini söyleyemeyecek kadar karaktersiz, korkak bir adam. Yaklaşık bir yıl önce ablamı arayıp boşanma evraklarını gönderdiğini söylemiş. Sonra da bir haber alamadık." Nilda, Mehmet'e Hazal'ın çizdiği resmi anlatacağı sırada kreşin önüne gelmişlerdi. Kocasıyla vedalaşıp, içeriye girerken hissettikleri yüzünden gergindi. Neden bilmiyordu ama küçük kızın babasıyla ilgili garip şeyler hissediyordu. Müzeyyen'in dediği gibi birbirlerini çok seviyorlarsa ortada yanlış olan bir şeyler vardı. İKİ HAFTA SONRA Her akşamı mutlulukla her gecesi tutkuyla geçen günlerden sonra Cahide maalesef dönmüştü. Kardeşinin ölümünün ardından bir hafta kalmayı düşündüğü memleketinde, başka bir akrabası da vefat edince orada bulunma süresini uzatmak zorunda kalmıştı. Eve döndüğü ilk günden varlığını hissettiren yaşlı kadın, Nilda'ya karşı her zamankinden daha aksiydi. Üstelik memleketten birkaç günlüğüne yanında getirdiği yeğeninin kızı Hatice de kendisinin imitasyonu gibiydi. Tıpkı Cahide gibi bakıyor, Cahide gibi hareket ediyordu. Evdeki gerilim günden güne artarken, Mehmet ve Nilda mümkün olduğunca mesafeli görünmeye çalışıyorlardı. Onların ruh hâlindeki değişimi fark eden Müzeyyen ise ne kadar garipsese de aralarındaki sorunu kendi başlarına halletmeleri için müdahale etmiyordu. Hep birlikte kahvaltı yaptıkları bir sabah genç adam, "Ben çıkıyorum," dedi. Nilda kahvaltıya devam ederken Mehmet bir kere daha tekrarladı. "E, ben çıksam iyi olacak!" Daha fazla dayanamayan Oktay, ağabeyine tuhaf tuhaf bakarak, "Çıkacaksan çık artık! Neden hep aynı şeyi tekrarlayıp duruyorsun, anlamıyorum," dedi. Masadaki herkesin bakışı Mehmet'in üzerinde toplanırken Nilda geç de olsa mesajı almıştı. O odadan çıktıktan birkaç dakika sonra kendisi de işe gitme bahanesiyle ayağa kalktı. "Sizlere afiyet olsun." Hemen aceleyle çantasını alıp, dışarıya çıktığında gözleri caddede kocasının arabasını aradı. İşte oradaydı. Köşebaşında park hâlinde onu bekliyordu. Karı kocadan ziyade iki sevgili gibi gizli saklı buluşmalarına gülümserken daha ilk adımını atmıştı ki Müzeyyen arabasıyla yanında durdu. "Bu saatte araç bulamazsın. Atla hadi, ben bırakırım!" Nilda itiraz edecek olsa da Müzeyyen kabul etmedi. Birlikte bulundukları noktadan hareket ettiklerinde, ablası genç adamın arabasını fark ederek, yanında durup camı açtı. "Hayırdır, kardeşim? Araban mı arızalandı?" Mehmet sinirden köpürürken telefon görüşmesi yaptığını söyledi. Şimdi ne diyecekti ki? Babaannesine yakalanmamak için evden ayrı ayrı çıktıklarını açıklayamazdı. Ablasıyla giden karısının arkasından bakarken artık bu oyunun bir an önce bitmesi gerektiğine karar verdi. Gerçi Nilda'nın üzülmeyeceğini bilse şimdiye kadar çoktan her şeyi açıklamıştı. Yolda Müzeyyen, "Neler oluyor, Nilda? Son birkaç gündür Mehmet'le birbirinizden çok uzak görünüyorsunuz," dedi ve ekledi. "Ciddi bir sorun yoktur, umarım." Genç kız yalan söylemekten nefret etse de Mehmet'in her şeyin şimdilik gizli kalmasını söylediğini hatırladı. "Yok, ablacığım ne sorunu, sana öyle gelmiş. Mehmet iş yüzünden bu aralar biraz stresli." Son zamanlardaki iş yoğunluğunu düşünen Müzeyyen, kardeşine hak verse de yine de bu yeni evli çift çok acayipti. Nilda kreşte geçirdiği günün ardından eve döndüğünde, odasına girerken evin çalışanlarından birisi yanına geldi. "Nilda Hanım, Cahide Hanım sizi salonda bekliyor." Genç kız bir an için tedirgin oldu. O güne kadar birebir konuşmadıkları yaşlı kadın, genellikle bulduğu her fırsatta ona laf sokardı. Onunla muhatap olmazdı. Merakla salona girdiğinde, Hatice ile ikisini otururken buldu. Selam verip yanlarındaki koltuğa yerleşti. "Beni istemişsiniz. Sizi dinliyorum." Cahide küstah bakışlarıyla onu süzüp, "Şu itin, onu bu evde, ortalarda dolaşırken görmek istemiyorum!" dedi. Nilda hemen ayağa kalktı. "Ama ben Barbaros'u çok seviyorum. Ondan asla vazgeçmeyeceğim!" Onun tepkisine sinirlenen Cahide, emreder gibi oturmasını söyledikten sonra açıklama yapmaya başladı. "Bak kızım, bu evde çocuk yaşıyor. O hayvan ortalarda dolaşıp, tüylerini saçtıkça Hazal'ın sağlığını tehdit ediyor. Zaten ne zaman görsem onu öpüp kokluyor. Bu yanlış, doğru değil." Nilda devreye Hazal girdiğinde, ne söyleyeceğini bilemezken kadının söyledikleriyle sessiz kaldı. Cahide yanındaki Hatice'ye bakarak, "Bizi yalnız bırakır mısın kızım?" dedi. Hatice ayağa kalktığında cebinden bir kâğıt düşürdü. Yaşlı kadın kâğıdı fark etti. "Ver bakalım bana şunu." Hatice'nin bir an için eli ayağına dolandı. "Önemli bir şey değil," diye açıklama yapsa da onun panik hâli yaşlı kadını daha çok merak ettirdi. "Sana şu kâğıdı ver diyorum! Neymiş bu kadar önemsiz olan şey çok merak ettim." Cahide okuma gözlüğü yanında olmadığı için kâğıdı Nilda'ya uzattı. "Bana burada ne yazıyor, yüksek sesle oku!" Genç kız çekinerek, kâğıdı eline alırken bir Cahide'ye bir de gözlerini yere çeviren Hatice'ye baktı. "Ama bu başkasına ait. Özel bir şey olabilir. Bence yaptığınız doğru değil." Onun itirazıyla Cahide gözü dönmüş gibi baktı. "Sadece sana söylediğimi yap!" Nilda kâğıdı açıp okumaya başladı. "Kocanın arkadaşlığımıza izin vermediğini biliyorum. O nedenle numaramı neden engellediğini anlayabiliyorum. Biz seninle çocukluk arkadaşıyız, Meliha." Meliha ismini duyan Cahide, Nilda'ya durmasını söyleyip Hatice'ye baktı. "Meliha, bizim Meliha mı?" Hatice, yaşlı kadının sorduğu soruyla kâğıdı almaya çalışırken Cahide sesini tekrar yükseltti. "Devam et!" Genç kız içinde bulunduğu durumdan rahatsız olsa da tekrar okumaya başladı. "Senin her şeyini bilirim ben. Sen de beni bilirsin. İstemediğim bir evliliğe esir olduğumu, kayınbiraderini ne kadar çok sevdiğimi, ikimizin de mutsuz evlilikler yaşamasından dolayı bu yasak aşka kapıldığımızı en iyi sen bilirsin. Her gün evlendiğime pişman olduğum bir adamın yatağını paylaşmak, benim için ne demek biliyor musun? Ondan kurtulmanın yolunu bulmak için seviyor taklidi yapmak... Ben Burak'ı özlüyorum. Öpüşlerini, bedenimi alev gibi yakan dokunuşlarını, kısacası ona ait her şeyi çok özlüyorum. Lütfen sonsuza kadar onu seveceğimi iletir misin? Karısından çekindiğim için yakalanma korkusuyla ben arayamıyorum, bari sen söyle ne olur! Eğer olur da benimle görüşmek isterse onunla görüştüğüm hattımdan bana ulaşsın. Daha önceki otelde görüşmek için bekliyor olacağım. Satırlarıma son verirken dostluğun için çok teşekkür eder, seni zor durumda bırakıp kocanla aranın bozulmasına neden olduğum için çok özür dilerim." Kâğıtta yazılanlar bittiğinde Cahide, Hatice'ye midesi bulanıyor gibi baktı. Yüzüne tükürdü. "Demek ablanın postacılığını yapıyorsun? Onun için benimle geldin buraya!" Hatice inkâr etti. "Eğer öyle olsaydı üç gündür sizinleyim. Şimdiye kadar çoktan notu ulaşması gereken kişiye verirdim. Ablam iyi değil, psikolojik sorunları var, biliyorsun." Onların konuşmalarından bunalan Nilda, içeriye giren Müzeyyen'i gördüğü an ayağa kalktı. "Erkencisin bugün!" "Hazal'la tiyatroya gideceğimiz için erken geldim." Genç kız, Müzeyyen'in gelişiyle onunla konuşmayı bahane edip salondan çıktı. Odasına girince Babaros'u kucağına aldı. "Bak gördün mü, bu aralar ortalarda çok göründüğün için Gargamel bize kızdı," dedi ve gülümseyerek Oktay'la mutfaktaki konuşmalarını anımsadı. İkinci günün akşamında Cahide, Mehmet'i odasına çağırdı. "Oğlum, bunca yıldır sizden sakladığım bir şey var ve artık zamanı geldi." Genç adam onu anlamazken, cebinden bir zarf çıkartıp torununa uzattı. "Annenin intihar ettiği gün bıraktığı mektup. Üzülmeyesiniz diye bugüne kadar hep sandığımda kilitli kaldı. Ama son günlerde sendeki değişiklikleri görünce okuman gerektiğine karar verdim." Mehmet hiçbir şey söylemeden, zarfı açıp yatağın üzerine oturdu. İçindeki mektubu çıkartmakla çıkartmamak arasında kaldı. Elleri titriyor, nabzı her zamankinden daha hızlı atıyordu. Alnında biriken soğuk teri elinin tersiyle siler gibi yapıp, cesaretini toplayarak mektubu çıkarttı. O, okumaya başlamadan babaannesi de yanına oturdu. "Çocuklarım, annenizin size bıraktığı tek şey olan bu kâğıt parçasıyla umarım beni anlarsınız. Babanızla birbirimizi severek dillere destan bir aşkla evlendik. Oktay doğuncaya kadar her şey çok güzeldi. Bir gün o kadın girdi babanızın hayatına. Sonra kavgalar, mutsuzluklar başladı. Yine de evliliğimi kurtarmak için çok mücadele ettim. Babanızdan o kadının doldurmaları yüzünden yediğim dayakları, gözyaşlarımı sizlere yansıtmamak için ne kadar dirensem de güçlü olmaya çalışsam da Behiye isimli kadının bir gün evimize çıkıp gelmesiyle bütün direncim kırıldı. Bana babanızla yaşadığı yasak aşklarıyla ilgili anlattığı her detayda daha çok parçalandım. Üzerine bir de babanızın baskısı artınca mecbur boşanmak zorunda kaldım. Çünkü o kadınla evlenmeyi kafasına koymuştu. Sonrasını biliyorsunuz, yaşamaktan, sizlerden koptum. Bunun için üçünüzden de özür diliyorum. Bu ölüm benim için kurtuluş, sizler için güzel bir başlangıç olur inşallah. Çünkü her an ağlayan bir anneyle mutsuz olmaktansa hepimiz için böylesi daha iyi olacak. Sizleri çok seviyorum, yavrularım. Beni affedin. Anneniz." Mehmet her satırı gözlerindeki yaşı mektuba akıtarak okudu. Annesinin acılarını yıllar sonra hatırlamak, içini sızlattıkça üzüntüsü daha da büyüdü. Cahide onu izlerken, "Şimdi anladın mı o kızın neden acı çekmesi gerektiğini?" dedi. Genç adam, kendini toparlamaya çalışarak günlerdir söylemek istediklerini dile getirdi. "Bak babaanne, Behiye'nin hayatımızı nasıl bu hâle getirdiği ortada. Ama Nilda farklı, onun gibi değil. Annesinin günahlarını artık ona ödetmek istemiyorum. Sen de yaptığımız şeyin yanlış olduğunu düşünmeseydin, şu an Oktay ve ablam da bizimle hareket ediyor olurdu." Mehmet'in söyledikleri yaşlı kadını şaşırtmadı, zaten bekliyordu. O nedenle şifonyerin üzerindeki cep telefonunu alıp gözlüğünü taktıktan sonra aradığı şeyi buldu. Ses kaydının başlatma düğmesine bastığında odada Nilda'nın sesi duyuldu. "İstemediğim bir evliliğe esir olduğumu en iyi sen bilirsin. Her gün evlendiğime pişman olduğum bir adamın yatağını paylaşmak, benim için ne demek biliyor musun? Ondan kurtulmanın yolunu bulmak için seviyor taklidi yapmak... Barbaros'u çok seviyorum. Ondan asla vazgeçmeyeceğim! Öpüşlerini, bedenimi alev gibi yakan dokunuşlarını, kısacası ona ait her şeyi çok özlüyorum. Eğer olur da benimle görüşmek isterse onunla görüştüğüm hattımdan bana ulaşsın. Daha önceki otelde görüşmek için bekliyor olacağım." Dinlediği ses kaydından sonra Mehmet başından aşağı kaynar suların döküldüğünü hissetti. Duyduklarına inanmakta zorlansa da duyduğu ses, söylenen sözler Nilda'ya aitti. Nasıl inanmasındı ki? Annesinin geride bıraktığı mektubun acısı daha hafiflememişken karısı tarafından aldatıldığını öğrenmesi, onun için dünyanın sonu demekti. Yakıp yıkma isteğiyle öyle doldu ki mantıklı düşünemez hâle geldi. Kafasının içinde oluşan uğultu, her geçen an daha da artarken kulak zarının patlayacağını hissetti. Beynini sarsan uğultu anbean büyüdüğünden, susturmak için elleriyle kulaklarını kapattı. Onu izleyen Cahide, sonunda amacına ulaşmanın mutluluğuyla yanına yaklaşıp teselli eder gibi ellerini omzuna yerleştirdi. "Telefonda birisiyle konuşurken duydum, evladım. O konuşmanın başında söyledikleri daha da utanç vericiydi. Sana dinlettiklerim ne ki! Neyse ki gerçekten evli değilsiniz, çocuğum. Bir an önce harekete geçip bu kızı evden göndermeliyiz. Bu iş çok uzadı artık. Hem bak, Hatice ne güzel bir kız. Saygısıyla, görgüsüyle tam bizim ailemize layık." Babaannesinin söylediklerinden sonra Mehmet hızlıca başını çevirip karanlık bakışlarıyla yaşlı kadına baktı, ancak bir şey söylemedi. Cahide onun bu suskunluğundan dolayı şaşkındı. Çünkü torunu öfkesini kontrol edemeyen bir adamdı. Dinlettiği ses kaydına inanıp inanmadığını düşündüğü sırada, genç adam odaya girerken, çıkarttığı ceketini alarak, hiçbir şey söylemeden, kapıyı çarpıp dışarı çıktı. Bir an önce evden ayrılmalıydı, aksi hâlde hiç istemediği şeyler yapabilirdi. Aceleci adımlarla merdivenlere geldiğinde Nilda'yla karşılaştı. Genç kız onun yüz ifadesinden bir şeyler olduğunu anladı ama sormasına fırsat vermeyen Mehmet yanından rüzgâr gibi geçti. Mehmet için son günler o kadar güzel geçmişti ki... Sevdiği kadın, her an ona sevildiğini hissettirirken bir adam nasıl mutlu olmazdı? "Demek hepsi yalanmış! O da tıpkı onu doğuran annesi gibi zehirliymiş!" dedi içinden. Dinlediği ses kaydı, aklının öyle ücra köşelerine kadar kazınmıştı ki ömür boyu silinecekmiş gibi görünmüyordu. Gittiği barda arka arkaya içkisini yudumlarken eve gitmek istemedi. Dahası bir daha gitmek isteyeceğinden de emin değildi. Bir gün Nilda'yla boşansalar bile genç kızın anıları evin her köşesinde olacağından atlatması çok güç olacaktı. Mehmet aklından geçen varsayımlarla barda içkisini içerken, evde olan Nilda daha fazla dayanamayıp mesaj yazdı. "Hiç iyi görünmüyordun. Bir şey mi oldu?" Genç adam mesajı okuduktan sonra bütün öfkesini kusabileceği sözler sarf etmek istedi. Fakat bunu telefonda yazmaktansa zamanı geldiğinde, gözlerinin içine bakarak konuşmayı tercih etti. Cevap vermek yerine telefonu sessize alıp barmenden içkisini yenilemesini istedi. O telefonu sessize alsa da Nilda'nın gönderdiği her mesajda ekran ışığı yandı. "Aşkım, korkutuyorsun beni!" "Mehmet, lütfen bana bir şey yaz!" Art arda yazdığı mesajlara cevap alamayan genç kız, daha fazla dayanamayarak doğrudan aradı. Bu sefer de telefon çalarken tamamen kapandı. O gün Mehmet eve gitmektense geceyi otelde geçirdi. Sabah şiddetli baş ağrısıyla kalktığında, babaannesini arayıp evden şoförle temiz kıyafetler göndermesini istedi. Sonra banyoya girip dakikalarca soğuk duşun altında kaldı. Ne kadar düşünmeyi reddetse de hafızasında karısıyla birlikte duş aldıkları anlar canlandığında alnını duş kabinin seramik duvarına birkaç kere vurdu. İçindeki yıkılmışlığın yanında, hissettiği öfke önemsiz kalıyordu. Ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmiyordu. Mantıklı düşünüp karar verebilmesi için zamana ihtiyacı vardı. Tabii Nilda'yla aynı çatının altında yaşadıkları sürece sakin kalabilmesi çok zor olacaktı. O nedenle Müzeyyen'i arayıp acil şehir dışına çıkması gerektiğini, işlerin kontrolünü ona bıraktığını söyledi. Ve ablasının sorularını yanıtsız bırakarak telefonunu kapattı. Nilda, akşamdan beri Mehmet'e ulaşamadığı için başına bir şey gelmesinden çok korkuyordu. Çünkü onu son gördüğündeki hâli, hâl değildi. Üstelik evlendiklerinden beri ilk kez geceyi dışarıda geçiriyordu. Mutlaka onu bu hâle getirecek kötü bir şey olmuş olmalıydı ama ne olmuştu? Bir neden arasa da bulamıyordu. Dikkat çekeceği için onu kime, nasıl soracağına dair hiçbir fikri yoktu. Bütün aile fertlerinin bir arada olduğu sabah kahvaltısına indiğinde, Müzeyyen onu gülerek karşıladı. "Merak etme, sevgili kocan senin yokluğuna fazla dayanamaz." Genç kız, onun ne demek istediğini anlamasa da anlıyormuş gibi tebessüm etti. Oktay ablasına bakarak, "Ağabeyim nereye gitti ki?" dedi. "İş için birkaç günlüğüne şehir dışına çıkması gerektiğini söyledi. Sanırım şu dokuma fabrikasıyla ilgili sorunu çözmeye gitti. Bana da neden gittiğini açıklamadı." Müzeyyen'in açıklayıcı konuşmasıyla derin bir nefes alan Nilda, Müzeyyen'i onaylamak için Oktay'a baktı. "Aynen öyle oldu." Onlar kafalarında tahmin yürütürken Cahide neyin ne olduğunu çok iyi biliyordu. Sonuca yaklaştığını hissettikçe, iştahı daha da artan kadın içinden kahkahalar atarak çayını yudumladı. Günler herkes için normal, Nilda için çok ağır geçerken her sabah Mehmet dönmüştür umuduyla odasına baktı. Ama yoktu. Neredeyse bir haftadır kapalı olan telefonuna da ulaşmak mümkün değildi. Kimseye bir şey soramadan içini kemiren korkularla bekliyordu. Ortada ciddi bir konu vardı ve bu konunun kendisiyle ilgili olmaması için dua ediyordu. Onu mucizeye benzeten adamın bir anda tavır değiştirmesini aklı bir türlü almıyordu. O, aklını zehirleyen düşüncelerle zor günler geçirirken Mehmet'in durumu da çok farklı değildi. Kapandığı otel odasında gece gündüz içerek sızıyor, ayıldıktan sonra alkole kaldığı yerden devam ediyordu. Acısı her geçen gün azalması gerekirken daha da büyüyordu. Daha önce de üzüldüğü olsa da bu seferki bambaşka bir şeydi. Kendini cehennem ateşinin ortasında zincire vurulmuş gibi hissetti. Kurtuluşu yoktu. Çıkış yolu bulamıyordu. Bir hafta sonra Nilda, sabah kreşe gitmek için kapıyı açtığında gözlerine inanamadı. Mehmet elindeki anahtarla kapının önünde duruyordu. Ama her zamanki kocası, uzayan sakalları, dağınık saçları, kırmızı gözleri, çökmüş göz altlarıyla eski bakımlı hâlinden tamamıyla uzaklaşmıştı. Onu görmenin heyecanıyla günlerdir hasretini çektiği adama sarılmak için kollarını uzattı. Fakat Mehmet bir adım gerileyip, yaklaşmaması için eliyle işaret ederek, "Lütfen! Bana dokunma!" dedi. Nilda'nın onun bu mesafeli tavrıyla kolları boşlukta asılı kaldı. Yaşadığı hayal kırklığı ona eve geldiği ilk günü hatırlattı. Yine başa sarmışlardı. Peki, neden böyle olmuştu? Ağlamamak için direnerek kısılan sesiyle, "Bana bir açıklama yapman gerekiyor," dedi. Mehmet ona hiçbir şey söylemeden, yanından geçip giderken genç kız kolunu tuttu. "Sana söylüyorum, Mehmet! Bana bir açıklama yapman gerekiyor! Neler oluyor, bilmek istiyorum!" Genç adam kolunu çekip, onun elinden kurtulurken Cahide'nin sesini duydular. "Oğlum! Nihayet döndün demek!" Yaşlı kadın, onların yanına gelerek öpmesi için elini torununa uzattı. Mehmet, babaannesinin elini öptüğü sırada genç kız daha fazla dayanamadı. "Size iyi günler," diyerek evden ayrıldı. İçinden bir ses kalırsa daha çok üzüleceğini söylüyordu. Mehmet'in dönüşünün üzerinden üç gün geçmişti. Yatağının üzerinde oturan Nilda, kendi kendine oyunlar yapan köpeğini izliyordu. Fakat gözleri Barbaros'un üzerinde olsa da aklı tamamen Mehmet'teydi. Onu sevdiğine inandıran adamla günlerdir köşe kapmaca oynamalarının sebebini hâlâ öğrenememişti. Yoksa gösterdiği ilgi, söylediği güzel sözler, bahsettiği intikamın bir parçası olabilir miydi? Kullanıldığını düşünmeye başladığı sırada, Müzeyyen yanındaki Hazal'la birlikte odasına geldi. Üstelik elinde tek mumlu minicik bir pastayla. "Mutlu yıllar, bebeğim," diyen kadın, genç kıza iyi dileklerde bulunurken, göz kırparak gülümsedi. "Bu bonus. Pastanın büyüğü aşağıda seni bekliyor." Nilda şaşkındı. Çünkü son iki haftadır yaşadığı sıkıntılar yüzünden kendi doğum gününü unutmuştu. Müzeyyen'in büyük pastadan bahsetmesiyle kaybettiği heyecanını tekrar kazandı. Mehmet'in ona sürpriz yapmış olmasını dilerken içinde yeşeren ümit solan ruhuna hayat verdi. Uzun zamandır ilk kez tebessüm ederek, önündeki kalp şeklindeki minik pastanın mumunu dilek dileyerek söndürdü. Hazal onu alkışlayarak, annesiyle tempo tuttuğunda Nilda, küçük kızın gözündeki ışıltıyı gördü. Onlar odadan ayrıldığında heyecandan yerinde duramıyordu. Daha fazla sabredemeyip, odadan tam çıkarken evin çalışanı kız elinde bir kutu ve notla kapısını çaldı. Notta, "Kutudaki hediyemi üzerinde görmeyi çok isterim. Bir saat sonra seni aşağıda bekliyorum," yazıyordu. Mehmet'in el yazısını tanıyan Nilda, merak ve heyecanla kutuyu açtı. İçinde siyah bir elbise vardı. Elbiseyi omuzlarından tutarak baktıktan sonra yatağın üzerine yaydı. V yaka, düşük kol, diz altı kloş etek. Klasik bir model olsa da kumaşının kalitesiyle çok şık görünüyordu. Ona bir beden büyük gelecek olsa bile mutluydu, sevdiği adam almıştı. Olup olmamasının bir önemi yoktu. Hemen duşunu alıp makyajını yaptı. Elbiseyi giydikten sonra saçlarını yapmak için aynanın karşısına geçti. Daha önce saçlarını yarım topladığı bir gün genç adamın, "Bu saç modeli sana çok yakışıyor," dediğini hatırladı. Uçları bukle bukle olan saçlarını, onun beğendiği gibi yarım toplayıp omuzlarının üzerine döktü. Şimdi hazırdı. İçine sığmayan sevinçle odadan çıkıp, salona girdiğinde Behiye, Ayhan ve Gülseren başta olmak üzere herkes oradaydı. Onları gördüğüne inanamazken bu gece tek şok olan kişi Nilda değildi. Annelerinin intihar ettiği gün üzerinde olan elbiseyi genç kızın giydiğini görmek, Oktay ve Müzeyyen için de büyük şoktu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD