19. BÖLÜM part1 "SENİ SEVİYORUM"

2451 Words
Nilda, Müzeyyen ve Hazal'la birlikte yemek için salona girdiğinde Mehmet'le karşılaştılar. Genç adam, ablasına gülümserken karısının elini tuttu. "Biz bu akşam dışarıda yiyoruz," diyerek Nilda'yı salon çıkışına yönlendirdi. Daha önce böyle bir planı konuşmadıkları için Nilda hem şaşırdı hem de mutlu oldu. Sonunda kocasıyla normal evliler gibi birlikte zaman geçirebileceklerdi. O, dışarıya çıkmak için hazırlanmaya giderken Mehmet uzun uzun arkasından baktı. Kardeşinin bu hâli Müzeyyen'i çok eskilere götürdü. Bir zamanlar kocasıyla kendisi de çok mutlu bir çiftti. Evden çıkıp, restorana geldiklerinde, masalarına yerleşip siparişlerini verdiler. Mehmet, Nilda hakkında kapsamlı bir araştırma yapmış olsa da yine de onunla ilgili bilmediği o kadar çok şey vardı ki... Mesela; hangi rengi sever, hangi takımı tutar, ne tür müzik dinler, batıl inançları var mıydı? Belki bunlar birçok kişi için gereksiz ayrıntılardı ama onun için değildi. O, sevdiği kadına dair ne varsa her şeyi öğrenmek istiyordu. Yemek servisi başlamadan konuşmaya başladı. Önce kreşe alışıp alışmadığını sordu. Nilda yaptığı işi çok sevdiğinden, orada çalışmaktan memnun olduğunu anlatırken ne kadar mutlu olduğu gözlerinden okunuyordu. Onun içten cevabına karşılık, "Çocukları çok seviyor olmalısın," dedi. Genç kız, boynundaki kolyenin ucunda bulunan siyah güle dokunarak tebessüm etti. "Çocuklar sevilmez mi? O kadar masum ve saflar ki... Onlara dünyaları verecek imkânın olsa da senden tek bir şey beklerler, o da sevgi." Nilda anlattıkça Mehmet'in aklına onun nasıl bir anne olacağı geldi. Çocuklarına sevgi ve sabırla ilgi gösterirken nasıl görüneceğini hayal etti. Şüphesiz mükemmel bir anne olacaktı. Peki, çocukluğunu yaşamamış bir adam olarak kendisi nasıl bir baba olacaktı? Bunu hayal etmesi çok güçtü. İnsan almadığı bir şeyi nasıl verebilirdi? Annesi babasının şiddeti altında mutsuzluğuyla ezilirken, birlikte yaşadıkları kısacık zamanda doğru düzgün sevgi vermemişti ki oğluna. Onun daldığını gören Nilda, "İyi misin?" diye sordu. Genç adam, iyi olduğunu söyledikten sonra birlikte sohbet ederek yemeklerini bitirdiler. Şimdi sıra konuşmaları gereken esas konuya gelmişti. Mehmet ona anlatmak istediklerini ifade etmenin yolunu ararken ellerini tuttu. "Şimdi sana anlatacaklarımı dikkatle dinle. Ama lütfen soru sorma. Çünkü istediğin cevapları alacağın gün, çok uzak değil." Nilda, onun demek istediğini anlamaya çalışırken daha da meraklandı. "Seni dinliyorum," dedi sabırla. Mehmet yanlış bir cümle sarf etmekten çekinerek, "Biz, yani ikimiz arasındaki bu yakınlık, babaannem döndüğünde kısa bir süreliğine birbirimizden uzak durmamız gerekecek," dedi. Genç kız duyduklarından hoşlanmadığı için ellerini onun ellerinden çekmek istedi. Ancak Mehmet bileklerinden tutup engel oldu. "Lütfen dinle beni! Her şeyin çok karışık geldiğinin farkındayım. Seni anlıyorum. Ben de bu durumdan çok hoşnut değilim. Ama her şeyi yoluna koyabilmem için bana zaman vermelisin." Nilda, eve geldiği ilk günden beri Cahide'de bir şeyler olduğunu biliyordu zaten. Bugüne kadar gözlerinde nefreti gördüğü kadından bakışlarını hep kaçırmıştı. Peki, bu kin, bu nefret, bu gizem ne içindi? Sebebini bilmediği bir düşmanlık karşısında nasıl davranmalıydı? Ailesi düğünde, Cahide ve Mehmet ile bir araya gelmişti. Her iki taraf da birbirlerini tanıyor gibi değillerdi. Her hâllerinden ilk defa bir araya geldikleri belli olsa da yine de daha fazla dayanamayarak, "Bana sadece bu kinin sebebinin benim ailemle ilgili olup olmadığını söyler misin? Bana babamın uyuşturucu işine bulaştığını söylemiştin. Bu nefretin sebebi bununla mı ilgili, bari bunu söyle!" dedi. Çünkü aklına başka bir sebep gelmiyordu. Mehmet kısa bir süre bekledikten sonra, "Hayır. Aslında babanın uyuşturucuyla ilgili suça karıştığı falan yok. Seni yanımda tutabilmek için yalan söylemek zorundaydım," dedi. Nilda tuttuğu nefesini bırakıp rahatlasa da asıl öğrenecekleri onun için daha büyük bir yıkım olacaktı. O güne kadar birçok defa babasıyla uyuşturucu meselesini konuşmak istemiş, her denemesinde araya bir şeyler girdiği için soramamıştı. İyi ki de soramadığını düşünürken, Mehmet ve Cahide'nin ona nefretle davranmasının sebebini her zamankinden daha çok merak etti. Ama cevap alamayacağını tahmin ettiğinden şimdilik susmaya karar verdi. Nasıl olsa çok yakında her şeyi öğrenecekti. Onun, ailesiyle ilgili rahatlamasını izleyen Mehmet, genç kızın tuttuğu elini öpüp, kirli sakallı yüzünü onun avuç içine sürterken, "Varlığına şükrettiğimi, sayende nefes aldığımı hissettiğimi, gözünde gördüğüm her yaş için yüreğime kör bıçaklar indiğini ve aramızda her ne yaşanırsa yaşansın, ne yaşanacaksa yaşansın, daima seni koruyup yanında olacağımı, biliyor musun?" dedi. Nilda duyduğu sözlerin kendi kocasına ait olduğuna inanamıyordu. Daha birkaç gün öncesine kadar, ağzını sadece onu üzmek için açan adamdan bu sözleri duymak, gözlerinin dolmasına neden oldu. Onun gözlerinin kızardığını gören Mehmet, "Sakın! Gözündeki yaşların sebebi değil, yüzündeki gülücüklerin nedeni olmak istiyorum. Ne olur ağlama!" dedi. Genç kız gülümsemeye çalışırken, "Çok korkuyorum," dedi ve ciddileşti. "Anlatmadıklarından, benden sakladıklarından..." Gizli kalan gerçekler, Mehmet'in kalbinin ortasında patlamayı bekleyen bomba gibi dururken o da çok korkuyordu. Bütün hayatının aslında koca bir yalandan ibaret olduğunu öğrenmek, sevdiği kadını kim bilir ne kadar sarsacaktı? Sadece onu da değil, kendisi de onunla birlikte nerelere savrulacaktı, hiçbir fikri yoktu. Bildiği tek şey, ne pahasına olursa olsun, onun elini asla bırakmayacaktı. Restorandan eve döndüklerinde, Mehmet üzerini değiştirmek için odasına giderken Nilda mutfağa yöneldi. Aklı mutfak tezgâhının üzerine bıraktığı eriklerdeydi ve artık yeme vakti gelmişti. Büyük bir kâsenin içine koyduğu erikleri tuzladıktan sonra iştahla bir tanesini ağzına attığında, mutfağa elindeki boş süt bardağıyla Müzeyyen girdi. Nilda'yı gören kadın, "Hazal yine uyumamakta diretiyor. Saat neredeyse on bir olmak üzere ve biz hâlâ salonda çizgi film izliyoruz," diye yakındı. Nilda şaşırdı. Çünkü küçük kız normalde o saate kadar uyurdu. "Ben bir bakayım," diyerek elindeki erik kâsesiyle salona gitti. Aynen Müzeyyen'in söylediği gibi çizgi film izliyordu. Üstelik gözlerinde uyku belirtisi görünmüyordu. Onun yanına oturup, televizyona bakarken kâseyi Hazal'a uzattı. "Erik ister misin?" Çocuk gözlerini ekrandan ayırmadan, elini kâseye daldırıp eriği aldı ve ağzına attı. İzlediği çizgi filmde bir grup çocuk körebe oynuyordu. Nilda'nın aklına bir fikir geldi. Hazal'ın saçını okşayarak, "Biz de oynayalım mı?" diye sordu. Küçük kız, odaya girdiğinden beri ilk kez yüzünü ona dönerken, gözlerini bir kere kapatıp açtı. Bu evet demekti. Nilda, çocuğun verdiği tepkiyle mutlu olurken ayağa kalktı. "O zaman ben gözümüzü bağlayabileceğimiz bir şey bulayım." O ara yanlarına gelen Müzeyyen, boynundaki gri çiçek desenli fuları çıkartıp Nilda'ya uzattı. "Sanırım bu işinizi görür." Körebe oyununa Müzeyyen de dâhil olduğunda salona Mehmet ile Oktay birlikte girdiler. Genç kızın kendi gözünü bağlamakta olduğunu görünce, Oktay da aralarına girip, "Ben de sizinle oynayabilir miyim?" diye sordu. Hazal gözlerini bir kere kapatıp açınca, çocuğun heyecanlı hâline hep birlikte gülümsediler. Mehmet karısına hayranlıkla bakarken, tek kişilik koltuğa yerleşip onları izlemeye başladı. Nilda ona bakarak kendi elleriyle gözlerini bağladıktan sonra çevresinde Hazal'ı aramaya başladı. Fakat sürekli yer değiştirdiğinden onu yakalamak öyle kolay değildi. Çocuğu arayan genç kız, farkında olmadan, uzattığı kollarıyla Oktay'a doğru yürürken Mehmet'in morali bozuldu. Hemen ayağa kalkan genç adam, ikisinin arasında santimler kala kardeşinin yanına gidip onu kenara itti. Oktay, ağabeyinin hareketine en az Müzeyyen kadar şaşırırken Nilda'nın elleri hapsolduğu karanlıkta Mehmet'i yakaladı. Böylece bir sonraki ebe belli olmuştu. Gece yatağa uzanan genç adam, körebe oynarken ne kadar eğlendiklerini düşündü. O an aklına kendi çocukluğu geldi. Okulda kendi yaşıtlarının oynadığı oyunlara asla katılmaz, arkadaşlarını daima uzaktan izlerdi. Ama Nilda... Nilda bir gecede onu yaşayamadığı çocukluğuna götürmüştü. Bu kız, onun için gerçekten de mucizeydi. Düşünceleriyle sırıtarak yatağında doğruldu. Tam kalkmak için ayaklarını aşağı sarkıttığında, vazgeçerek tekrar uzandı. Onu ne kadar çok görmek istese, yanından ayrılmak istemese de birazcık daha zamana ihtiyaçları vardı. Ertesi sabah, Mehmet yatağında uyurken, kırılan cam sesiyle sıçrayarak ayağa kalktı. Sonra odanın ortasında duran kırmızı topu gördü. Bir kırılan penceresinin camına bir de yerdeki topa bakarak yataktan çıktı. Cam kırıklarına dikkat ederek, balkona çıktığında aşağıdan ona bakan Hazal, Nilda ve Oktay'la göz göze geldi. "Ağabey, kusura bakma! Bir an kendimi nasıl kaptırdıysam," diyen kardeşi mahcuptu. Yerdeki topu alan Mehmet, dağılan saçlarını aynada düzelttikten sonra aşağıya indi. Ve kucağındaki topu sertçe Oktay'ın kucağına fırlattı. "Oğlum, bir dahaki sefere attığın yere dikkat et!" Oktay onun hâline gülerek, "Yakan top oynayalım mı?" dediğinde cevap, onları odasının penceresinden izleyen Müzeyyen'den geldi. "Dört kişiyle mi?" Mehmet, ablası ve kardeşi konuşurken önce Hazal'ı öptü, sonra Nilda'ya sokularak kolunu omzuna sarıp onu kendine çekti. "Erken kalkmışsın." Nilda uysal bir kedi gibi yüzünü sevdiği adamın göğsüne dayadı. "Hafta içi erken kalkmaya alışık olunca uyuyamıyorum." Onlar, sanki bahçede yalnızca ikisi varmış gibi birbirlerinin varlıklarına doymaya çalışırken Müzeyyen çoktan aşağı inmişti bile. Beşi birlikte, yakan top oynadıktan sonra hep beraber kahvaltılarını yaptılar. Hazal suskunluğunu korumaya devam etse de konuşulanlara başı ve gözleriyle her tepki verdiğinde, Müzeyyen'in kızıyla ilgili umudu artıyordu. Özellikle geleceğe dair ümitlerinin yeşermesindeki en büyük etken, Nilda'ydı. Onun gelişiyle hayatlarında yepyeni bir dönem başlamıştı. Artık Hazal ve Mehmet'in yüzü gülüyordu. Nilda ve Mehmet, hafta sonunun çoğu zamanını dışarıda baş başa geçirdiler. Birlikte yemek yediler, konsere gittiler, saatlerce dans ettiler. Hatta evde oldukları gündüz saatlerinde, bahçede Hazal'la birlikte seksek oynayıp piknik bile yaptılar. Pazar gecesi olduğunda iki günlük tatilin sonuna gelmişlerdi. Her uyku vaktinde olduğu gibi vedalaşmak için karşılıklı odalarının olduğu koridorda durdular. Mehmet, Nilda'yı kendine çekerek sıkıca sarıldı. "Her şey için çok teşekkür ederim!" Nilda anlamadı. "Neden?" diyerek kendini çekip sevdiği adamın gözlerinin içine baktı. Mehmet onun elini tutup, kendi kalbinin üzerine yerleştirirken, "Dinle ve hisset! Nasıl atıyor duyuyor musun Nilda? Seninle çarpmaya başlayan kalbimin ne kadar sıcak ve canlı olduğunu hissedebiliyor musun?" dedi. Nilda ellerini onun göğsünden çekmeden, gözlerini gözlerinden ayırmadan baktı. Bir zamanlar her baktığında üşüdüğünü hissettiren, hücrelerine kadar korku tohumları eken bu adam, şimdi ona öyle güzel bakıyordu ki... Son günlerde Mehmet'in davranışları nedeniyle yaşadığı acı günlerin sebebini bile sorgulayamaz hâle gelmişti. İlk kez sevildiğini tüm ruhuyla hissederek, "Bütün bu olanlar," dedi ve kısa bir süre sustu. "Sanki bir hayal gibi... Ve ben, bu hayal dünyasından çıkmaktan, kaybolmandan korkuyorum." Onun aynı korkuları ikinci kez dile getirmesiyle Mehmet, genç kızın dudaklarına eğilip onu incitmekten korkarmış gibi usulca öptü ve birkaç dakika sonra tebessüm ederek geri çekildi. "Bu öpücük hayal olmadığımı ispatlamak içindi. Yeterli değilse daha fazlasını da verebilirim." Genç adamın sersemleten öpücüğü ve sözleriyle Nilda'nın dizlerinin bağı çözülürken kalbi kuş gibi hafifledi. Hiç uyanmak istemediği bir rüyanın içinde gibiydi. Onca acıdan sonra bu öpücük hayat öpücüğü, duyduğu sözcükler onun için mucize gibiydi. Ne söyleyeceğini, ne tepki vereceğini bilemiyordu. Onun şaşkınlığının farkında olan genç adam, aklından geçenleri tahmin edebiliyordu. Sevdiği kadını, geleceğine katmak istediğini göstermek için son hamlesini yaptı. Hiç zorlanmadan, onu kucağına alırken, "Gerçek olduğumu, sonsuza kadar benim olduğunu anlamanın vakti geldi," dedi. Nilda sessizliğini koruyarak, kollarını Mehmet'in boynuna doladığında genç adam yönünü odasının kapısına çevirdi. Kapıdan içeri tam girecekken durdu. "Bu kapıdan girdikten sonra geri dönüş yok, biliyorsun değil mi? Eğer içinde ikimize dair bir şüphe varsa bana şimdi durmamı söyle." Nilda kısa bir an düşündü. Mehmet hayatının hem cenneti hem de cehennemiydi. Onunla yaşadığı acılar, üzüntüler ne kadar derinse içindeki aşk da o derece yakıcıydı. Geleceğe ve ikisine dair bir umudu olmadığı gibi umutsuzluğu da yoktu. Hatta soru işretleri olduğu yerde kalabilir, cevapları bekleyebilirdi. Sadece o an ikisi vardı. Eğer hayatının ilkini birisiyle yaşayacaksa bu sevdiği adam olmalıydı. Emin olduğu tek bir şey vardı. Ne olursa olsun, asla pişman olmayacaktı. Konuşmak yerine Mehmet'in boynundaki kollarını indirerek, iki eliyle yanağını kavrayıp öpmek için kendisine çekti. Onun öpücüğünü memnuniyetle kabul eden genç adam, hafif yan dönerek dirseğiyle kapı koluna bastırıp ayağıyla itti. Ve içeriye girdikten sonra yine aynı şekilde kapıyı kapattı. Artık tamamen yalnızlardı. Öpücüklerine ara vermeden, ağır ağır yatağa yaklaştığında Nilda'yı yere indirdi. "Bu anı o kadar uzun zamandır bekliyorum ki... Sana dokunmak bana neler hissettiriyor bilemezsin." Mehmet'in her an başka bir ruh hâline şahit olan genç kız, gözlerindeki şehveti de ilk kez o an gördü. Ve yine ilk kez utanarak başını yere eğdi. Parmağını Nilda'nın çenesinin altına yerleştiren genç adam, kendine bakmasını sağladı. "Bu hâlini çok sevsem de lütfen gözlerini kaçırma benden," dedi ve sevdiği kadının bal rengi gözlerinde eriyerek tekrar dudaklarına eğildi. Bu seferki öpüşü öncekilerden daha tutkuluydu. Dudakları Nilda'nın dudaklarını örselerken elleri elbisesinin ilk düğmesine indi. Ona güven vermek için, "Ben senin varlığınla değil, sadece yokluğunla kaybolurum," dedi. Çünkü daha birkaç dakika önce karısı ona gerçeğe uyanmaktan korktuğunu dile getirmişti. Parmakları ikinci düğmeyi açarken öpücüklerinin arasında tekrar konuştu. "Bana sadece bugünümü değil, kaybettiğim çocukluğumu da verdiğin için sana o kadar çok şey borçluyum ki..." Duyduğu her cümle, Nilda'nın kalbinin daha çok umutlanmasına neden oldu. Sevdiği adam ona yüreğini açıyordu. Bundan daha büyük bir mutluluk olabilir miydi? Mehmet üçüncü ve son düğmeye geldiğinde, burnunu Nilda'nın boyun girintisine yaklaştırıp, kokusunu içine çekerek kısık sesle konuştu. "Teninin kokusu beni deli ediyor," dedi ve elbisesinin kollarını yana kaydırarak üzerinden düşmesini sağladı. Karşısında iç çamaşırlarıyla kalan genç kız, kendisini sakınmak ister gibi sırtını geriye çektiğinde kulağına fısıldadı. "Korkuyor musun?" Nilda gözlerini kapatarak kalbini dinledi. Korkmuyordu. Sadece ateş misali yanan bedeninin her an küle dönebileceğini hissediyordu. Cesaretini toplayarak al al olan yanaklarıyla Mehmet'in gözlerine baktı. "Korkmuyorum." Duyduğu cevapla sevdiği kadını kollarının arasına alan Mehmet, onu ağır ağır yatağa yatırırken arka cebindeki telefonunun titrediğini hissetti ama önemsemedi. Sonra tişörtünü başından çıkartıp bir kenara attı. Ağırlığını vermeden, Nilda'nın üzerine yerleştiğinde, eğilerek çıplak omzuna minik minik öpücükler bıraktı. Onu gevşetmesi gerektiğini biliyordu. Omuzlarında başlayan dokunuşları boynuna, boynundan tekrar dudaklarına geldiğinde Nilda'nın ensesine yerleştirdiği sağ eli, usulca aşağıya indi. İç çamaşırının üzerinden göğsünü kavrayıp, sertliğini hissettiğinde Nilda ürperdi. Alışık olmadığı bu duygu o kadar değişikti ki... Utanç ve heyecanın birbirine karıştığı o an, neredeyse kendini kaybetmek üzereydi. Hem karşı koymak istiyordu hem de dokunmaya devam etmesini. Gözleri kapalı olarak, kendini üzerindeki adama bırakmışken Mehmet'in elleri sırtına kaydı. Sütyeninin kopçalarını açıyordu. Gözlerini daha sıkı yumdu. Genç adam onun kırpıştırarak kapattığı gözlerine baktı. Öylesine masumdu ki... Ve bu masum kız artık kendisinindi. Sütyeninin askılarını çıkartıp çektiğinde, Nilda açıkta kalan göğüsleri yüzünden başını yana çevirdi. Mehmet'in ona baktığını düşündükçe utançtan âdeta yerin dibine giriyordu. Tam da kendini ona bırakmak için acele edip etmediğini sorguladığı an, göğüslerindeki ıslaklığı hissetti. Heyecandan sertleşen göğüs uçları, genç adamın dudaklarının arasındaydı. Bir anda zaman durdu. Sadece katıksız haz ve ona olan aşkı vardı. Genç adam, göğüslerinde başladığı oyunlarını öpücükleriyle süsleyerek yavaş yavaş aşağıya kaydı. Elleriyle çıplak göğüslerini okşarken önce karnına, sonra kasığına, daha sonra iç çamaşırının üzerine indi. Mehmet'in ıslak öpücüklerinin dilinin değdiği her yer alev alev yanarken, ellerini kısa saçlarının arasına geçirip çekiştirdi. Birkaç dakika içinde bacaklarıyla birlikte bütün vücudu titriyordu. Peki, bedeninin verdiği tepkiler normal miydi? Genç adam, onun üzerindeki son kalan iç çamaşırını çıkarttıktan sonra önünde çırılçıplak uzanan sevdiğine baktı. Şüphesiz hayatında gördüğü en muazzam tabloydu. Ve artık hazırdı. Onu bu şekilde izlemeye hiçbir zaman doyamayacağını düşündüğü anlarda cebindeki telefonu bir kere daha titredi. Aslında arayanın kim olduğu ya da niçin aradığı hiç mühim değildi. Ne babaannesi ne de ona verdiği saçma sözler umurundaydı. Arka cebinden telefonunu çıkartıp, kapatma düğmesine basarken Cahide'nin aradığını gördü. O an gözleri Nilda'ya kaydı, gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Elindeki telefonu fırlatır gibi başuçlarındaki komodinin üstüne attı. Ardından da pantolonunu iç çamaşırıyla birlikte çıkarttı. Sanki hayatında ilk kez bir kadınla birlikte olacakmış gibi heyecan duyuyordu. Bütün fazlalıklarından kurtulur kurtulmaz, Nilda'nın bacaklarının arasına yerleşip dudaklarına uzandı. Onu tüketircesine öperken kesik kesik çıkan nefesiyle, "Seni seviyorum... Ve daima seveceğim!" dedi. Nilda, sanki yıllardır bu iki sözcüğe hasretmiş gibi mutlulukla dolarken Mehmet, genç kızın bacaklarını beline doladı. Tıpkı onun gibi gözlerini kapatarak, erkekliğini kavrayıp kadınlığının girişine dayadı. Nilda bu yaklaşımla kasıldı. Onun tedirgin olduğunu hisseden genç adam, güven vermek istermiş gibi alnını öperken hızla içini doldurdu. Artık olmak istediği yerde, en kuytularındaydı. Kalbinden sonra Nilda bedeniyle de ona aitti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD