Bölüm 2

2754 Words
“Şilan, hadi uyan.” Derinlerden bir ses duymamla yerimde kıpırdayıp diğer tarafa döndüm. “Ya Şilan..” Bu ses canımı fazlasıyla sıkmaya başlamıştı. Elimle kulağımı kapatıp uykuma devam ettim. Uyku benim için çok önemliydi. Eğer uykumu tam alamazsam günü kendim dahil herkese zehir ederdim. “Şilan, uyansana artık ya! Yemin ederim uyanmazsan bir kova dolu suyu üzerine boşaltırım.” Hem konuşup hem de beni sarsmasıyla hızla gözlerimi açtım ve yatakta oturur pozisyona geçtim. Kaşlarımı çatıp Elif’e baktım. Bu kız insanı katil ederdi.. “Çok şükür Allah’ım. Sonunda uyanabildi uyuyan güzelimiz.” Gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi. “Benim gerizekalı arkadaşım, insan öyle mi uyandırır? Biraz nazik mi olsaydın!” beni öyle bir sarsmıştı ki bir an deprem oldu sanmıştım. “Acaba daha ne kadar nazik olabilirim, söyler misin bana? Hayır yani öperek mi uyandırmam gerekiyordu.” “Güzel fikir aslında bir dahakine öperek uyandır.” “Ben niye seni öperek uyandırıyor muşum? Git kocana söyle o seni öpsün.” Başımı yavaşça sağa sola salladım. “Kocam olsa sana neden beni öp diyeyim, gidip kocama derdim herhalde. Ama bak şu işe ki kocam yok.” İyi ki de yok. Erkekler çekilmez. Yani düşünün ben bile çekilirim ama erkekler çekilmez! “O zaman sana yakışıklı birini bulmak şart. Neden yakışıklı diye sorma, benim eniştem kesinlikle dünyanın en yakışıklı erkeği olması lazım.” Göz devirdim. En yakışıklı erkeğiymiş! Hayır piç olduktan sonra yakışıklı olsa ne yazar!. “Ya Elif senin işin gücün yok mu bana birini buluyon? Çok istiyorsan git kendine bul.” Bir yandan konuşup bir yandan ise ayağa kalkıp banyoya doğru ilerliyordum. “Yok ben hayatımda erkek istemiyorum.” Babasından dolayı erkeklere alerjisi vardı Elif’in. Hiçbir erkeği sevmiyordu. Erkek kelimesi ona ters bir şeydi. “Bende istemiyorum. Mümkünse benden de uzak olsunlar.” Deyip banyoya girdim. Üzerimdekileri çıkarıp suyun altına geçtim. Duşumu aldıktan sonra bornozumu giyip banyodan çıktım. Elif odada yoktu, muhtemelen aşağı inmişti. Bende fazla beklemeden siyah pantolon üzerine beyaz bir tişört giydim. Saçlarımı tarayıp kurutma gereği duymadan odadan çıktım. Aşağı inerken dışardan sesler gelmesiyle kaşlarımı çattım. Annem ve Elif’in de sesi dışardan geliyordu ama yabancı bir kaç ses daha geliyordu. Bu da meraklanmama neden olmuştu. Beklemeden dışarı çıktım. Karşımda asker kıyafeti giyen iki kişi vardı. İyide askerlerin burda ne işi vardı sabah sabah? “Kızım hadi gel otur.” Annemin konuşmasıyla ona döndüm. Benimle birlikte iki asker de masaya doğru ilerliyordu. Muhtemelen annem oturmaları için ısrar etmişti. “Şilan sen neden saçlarını kurutmadın?” Annemin konuşmasına cevap olarak omuz silktim. Saçımı kurutmayı seven biri değildim, üşeniyordum. Masaya geçip annemin yanına oturdum. “Hiç değişmemişsin. Hâlâ aynı üşengeçsin.” Annemin yanağından öptüm sulu sulu. Öpmemle yanağını silip bana ters ters baktı. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Annemin beni azarlamasını anlayacağım an önümüzde oturan iki askere çevirdim bakışlarımı. Küçüklüğümden beri bir hayranlığım vardı askerlere karşı. Üniformayla da ayrı çekici görünüyorlardı. Benim o üniforma için ağladığım günler bile olmuştu. “Merhaba, bu arada adınız ne?” diye konuştum gülümseyerek. “Ben kerem.” Göz rengi açık kahve, açık buğday tenliydi Kerem. Geniş omuzlu sert çehreliydi. Boyundan bahsetmiyorum bile. “Məndə Samir.” Konuşmasıyla kocaman gülümsedim. “Sen Azerbaycanlı mısın?” diye sordum kendimi tutamayarak. O ülkeye ayrı bir zaafım vardı. Gerçi kardeş ülkemizi kim sevmezdi ki. “Bəli, mən Azərbaycanlıyam.” Diye konuştu Samir. Ela gözlü, beyaz tenli biriydi. O da geniş omuzlara sahipti. Samir’in boyu 2-3 santim Kerem’in boyundan kısa görünüyordu. “Ya, ben Azerbaycan ülkesine de diline de aşığım. Çok seviyorum.” Diye konuştum. Özellikle konuşmalarına aşıktım. "Senin adını öğrenemedik." Kerem konuştu araya girerek. Ona dönüp gülümsedim. "Ben de Şilan, tanıştığımza çok memnun oldum. Bu arada bir şeye ihtiyacınız falan olursa yaralanma vs. durumlar için bana her zaman ulaşabilirsiniz. Burda göreve başladım da doktor olarak." “Burda doktorluk zordur Şilan, umarım bunun bilinciyle geldin buraya.” Ben zor olduğunu çok iyi biliyordum ama benim zoru sevdiğimi de kimse bilmiyordu. “Ben aslen buralıyım zaten. Çok da zorlanmayacağımı düşünüyorum.” “Biz həmin mənada demirik axı. Buranın insanları həqiqətən mükəmməldirlər. Bu məsələdə heç bir problem çəkməzsən axı, amma bilirsən ki, burada terrorçular çoxdur. Buna görə özünə çox diqqət etməlisən.” Diye konuştu Samir. Az çok anladım Samir’i. Bu yüzden başımı aşağı yukarı salladım ‘dikkat ederim’ anlamında. (Biz o anlamda demiyoruz zaten. Buranın insanı gerçekten mükemmeller. Bu konuda asla sıkıntı çekmezsin zaten ama biliyorsun ki burda teröristler yoğun. Bu yüzden kendine çok dikkat etmen gerekiyor.) Ben tam konuşacaktım ki biraz uzaktaki askerle göz göze gelmemle sustum. Bakışları bana çok tanıdık geliyordu ama nerden? Yanındaki askere dönüp bir şeyler konuşuyordu. Bende o sıra onu incelemiş bulundum. Burdan görebildiğim kadarıyla siyaha kaçan bir göz rengi vardı. Açık buğday tenli, sert çehreye sahipti. Geniş omuzları, dik duruşuyla kendinden emin gözüküyordu. Yanındaki adam ona ne dedi bilmiyorum ama kaşlarını çatıp bana baktı. Göz göze gelmemizle gözlerimi kaçırmam bir oldu. Bakışlarındaki soğukluğu ben burdan bile hissetmiştim. “Tim toplanın gidiyoruz, burda işimiz bitti!” yine aynı soğuklukla bağırmıştı. Bu beni tuhaf bir şekilde üşütmüştü. Benim babam da askerdi ama onu hiç bu kadar sert görmemiştim. Onun yanında böyle üşümezdim, o böyle soğuk değildi. “Tekrardan çok teşekkür ederiz.” Kerem’in konuşmasıyla daldığım düşüncelerden kurtuldum. Ayağa kalkmış gideceklerdi. Yüksek ihtimalle az önce bağıran onların komutanıydı. “Ee bir şey yemediniz?” diye konuştu annem. Haklıydı, doğru düzgün bir şey yiyememişlerdi. “Biz doyduq, təşəkkür edirik.” Samir’in konuşmasını bitirmesiyle komutanın bağırması bir oldu. “Samir, Kerem!” Bir insan sesiyle bile korku salar mıydı etrafına? O salıyordu. Düsmanları korkutacak gür ve kalın sese sahipti. Kerem ve Samir arkasına bakmadan büyük adımlarla komutanın yanına doğru ilerliyorlardı. Onlara bakarken komutana da göz ucuyla baktım, bakmaz olaydım. O da bana bakıyordu... Hemen başımı çevirip anneme döndüm. Sadece ses demek olmaz bakışlarıyla bile insanı korkutabilme kapasitesi vardı. “Çok yakışıklı değiller mi?” diye konuştu Elif onlara hayran hayran bakarken. Onu boşverip anneme döndüm. Buraya neden geldiklerini merak ediyordum. “Anne, onlar neden buraya geldiler?” konuşmamla annem bana döndü iç çekerek. Yüksek ihtimalle babamı özlemişti. Göz göze gelmemizle gözlerinin dolduğunu fark ettim. Anında annemin yüzünü avuçlayıp konuşmaya başladım. “Annem iyi misin?” bana cevap olarak gülümsemekle yetinmişti. Konuşsa ağlayacağını o da bende çok iyi biliyordum. Kollarımı ona dolayıp sıkı bir şekilde sarıldım. Benim de gözlerim dolmuştu, her asker gördüğümüzde böyle dolacak mıydık? Benden ayrılıp ellerimi tuttu. “Ben iyiyim çavreşamin, hem de çok iyi. Sen hiç merak etme. Onlara gelecek olursak da her hafta buraya kontrole geliyorlar ama sadece onlar değil. Görevde oldukları zaman başka askerler de geliyor.” Anladım dercesine başımı salladım. “Şilan ben bir eve uğrayıp geleceğim.” Elif’in konuşmasıyla ona döndüm. “Tamam, bende buraları toparlayayım o sırada. Sonra çıkalım.” Başını aşağı yukarı sallayıp yanımızdan ayrıldı. “Sen gittikten sonra buralar çok değişti Şilan. Bu yüzden kendine dikkat et olur mu?” “Tamam anne, dikkat ederim ben, sen merak etme.” Deyip masayı toparlamaya başladım. ⁠✧ “Elif buraya girelim mi?” diye sordum önümüzdeki lokantayı göstererek. Baya acıkmıştım çünkü. Bugün Elif ile 20 den fazla mağazaya girip 10 dan fazla kıyafet denemiştik eğlencesine. Bununla da kalmayıp ayakkabı ve takı mağazalarına da girmiştik. Sorun bakalım bir şey aldık mı? Hayır tabii ki... Hiçbir şey almadık.. “Çok iyi olur.” Deyip içeriye doğru yürümesiyle bende onu takip ettim. Birlikte lokantaya girip bir masaya doğru ilerledik ve oturduk. Lokanta baya kalabalıktı güzel havadan dolayı. Acaba tüm Şırnak halkı buraya mı gelmiş diye düşünmeden edemedim. Sevgilisiyle gelen vardı, ailesiyle gelen, arkadaşlarıyla gelen vardı. Hatta tek takılan bile vardı. Siparişi verdikten sonra Elif’e döndüm. “Canım ben bir lavaboya gidip geliyorum.” Deyip ayağa kalktım ve ordan ayrıldım. Tuvaletin önüne gelip kapıyı açtım. İçeri girmemle çıkmam bir olmuştu. Baya kalabalıktı ve ben kalabalık olan hiçbir ortamda bulunmamaya çalışırdım. “Hey, galiba sende kalabalıktan rahatsız olan birisin.” Arkamdan ses duymamla anında dönüp konuşan kıza baktım. Sarı saçlı ,mavi gözlü tatlı bir kızdı. Minyon bir tipe sahipti. “Evet kalabalık ortamlar beni geriyor. Hele ki bu kalabalık ortam tuvalet olursa..” “Katılıyorum.” Deyip gülümsedi. “Şey... Bu arada adın ne?” “Şilan, senin?.” Konuşmamla gülümseyip “Masal.” Diye cevap verdi. İsmi de kendisi gibi güzeldi. “Çok güzel olduğunu sana daha önce söyleyen oldu mu?” Sorusuyla başta şaşırsamda gülümsemeden edememiştim. Hemcinslerimden iltifat almak hoşuma gidiyor. Mesela bir erkek bana iltifat etse gülümsemeyi geçtim göz dahi devirirdim. Erkeklerin samimiyetine hiçbir zaman inanmadım ve inanmamda. “O senin gözlerinin güzelliği canım.” Konuşmamla gülümsemişti. Onunda hoşuna gitmişti. “Bu arada tanıştığıma çok memnun oldum.” “Bende memnun oldum Şilan. Umarım tekrar karşılaşırız.” Konuşmasıyla başımı salladım umarım dercesine. Tuvalet kapısının açılmasıyla iki kişi çıktı içerden. Bize ters ters bakıp süzdükten sonra burun kıvırıp yanımızdan ayrıldı. “Bu da neydi şimdi?” Masal’ın konuşmasıyla ona döndüm ve omuzlarımı kaldırıp indirdim bilmiyorum dercesine. Bize neden öyle baktıklarını merak etmiştim açıkçası. Bir insan niye tanımadığı birine böyle davranır onu da anlamış değilim. Hayır yani öyle yaparak havalı olduğunu mu sanıyordu acaba?. Allah’ım sen bana sabır öyle insanlara ise akıl fikir ver.. Zaten nerde mal insan varsa beni buluyordu, çekiyordum heralde.. “Neyse ben gideyim belli ki boşalmayacak tuvalet. Tekrardan tanıştığıma memnun oldum canım. İnşallah tekrar karşılaşırız.” Deyip ordan ayrıldım. Elif’in beni beklediğini bildiğim için burda daha fazla oyalanmak istemedim. Telefonuma gelen bildirimle başımı eğdiğim an birine çarptım. Bir an duvara mı çarptım diye düşünmeden edemedim. Çarpmamın etkisiyle yere, götümün üzerine düşmüştüm. Bu da hem başımın hem de götümün ağrımasına neden olmuştu. Gözlerim anında dolmaya başladı acıdan. “İyi misin?” adamın sesiyle sinirlerim daha fazla bozulmuştu. Hayır yani nasıl iyi olabilirdim ki? “Sence iyi miyim?” diye sorup ayağa kalkmaya çalıştım. Canım çok kötü acıyordu. Aşk acısı falan diyorlar da, Siz hiç götünüzün üstüne düştünüz mü acaba? Ses gelmeyince konuşma gereği duydum, sinirliydim şu an. Zaten tuvalete çıkamamıştım onunla da kalmayıp yere düşmüştüm. “Hayır yani ne diye önünüze bakmazsınız ki.” Deyip ayağa kalktım ve üzerimi temizlemeye başladım. “Zaten ayı gibisin, valla bir an duavara çarptım sandım o derece yani. Bu yüzden Etrafa değil de önüne baksan çok daha iyi olucak herkes için.” Adamın ses etmemesiyle kaşlarımı çatıp başımı kaldırdım. Kaldırmamla iki adım geriledim. Kaşlarını çatmış, üzerinde üniformasıyla bir adet komutan vardı karşımda. Bu adamı daha önce bizim evin orda görmüştüm, kontrole gelmişlerdi. “Sen...” deyip üzerime bir adım attı, ben ise anında iki adım geri gittim. Şu an o kadar korkutucu görünüyordu ki kaçmamak için kendimi zor tutuyordum. “Sen az önce bana ayı mı dedin?” diye sordu son derece ciddi ve kızgın bir sesle. Bu yutkunmama neden olmuştu. Şu an canım ciddi anlamda tehlikedeydi. Başımı hızla iki yana salladım. “Asla! Ben asla öyle bir şey demedim.” Konuşmamla tekrardan üzerime yürüdü. Bu sefer geriye adım atmadım. Ben ne kadar geriye doğru adım atarsam, o kadar suçlu gözükürdüm. Bu yüzden başımı dikleştirip konuşmaya başladım. “Pardon da şu an senin değil asıl benim sinirli olmam ve hesap sormam gerekiyor.” Bu adamın boyu kaçtı acaba? Yemin ederim boynum kopacaktı. Biraz daha başım dik ona bakarsam gerçekten kopacaktı. Ama başımı da eğmemem gerektiğinin farkındaydım. “Nedenmiş o?” “Çünkü senin yüzünden canım acıdı.” Deyip dudak büzdüm. Hâlâ canım acıyordu. Ayakta zor duruyordum şu an. “Bu yüzden benden özür dilemelisin.” Bendeki özgüven de kimsede yoktur muhtemelen. Gelmiş askere benden özür dile diyorum. Valla Allah sonumu hayretsin. “Bak küçük...” deyip üzerime bir adım attı. Onun üzerime gelmesiyle anında iki adım geriledim ve kaşlarımı çattım. O bana az önce küçük mü dedi? İşaret parmağımı aramıza kaldırıp konuşmaya başladım. “Küçük mü? Ben küçük değilim, asıl sen ayısın be.” Dememle elimi ağzıma götürmem bir oldu. Şu an Türk askerine hakaretten tutuklayabilirdi beni. Bu ağzımı kapatsam ne olacaktı sanki. Bir gün eğer başıma bir şey gelirse kesinlikle bu çenem yüzünden gelecekti. “Yemin ederim elimde kalacaksın.” Deyip gerilememe izin vermeden dibimde bitti. Kolumu sıkı bir şekilde tutmasıyla acıdan ağzımdan bir inleme kaçtı. O kadar sert bir şekilde tutmuştu ki bu canımın yanmasına neden olmuştu ama o bunu umursamadan yüzüme eğildi. Şu an o kadar sert bakıyordu ki bana, sanki karşısında ben değil de bir terörist varmış gibi. “Bu zamana kadar kimse benimle bu şekilde konuşmadı. Konuşan ise şu an hak ettiği yerde, yerin altında.” Konuşmasıyla yutkundum. “Bu yüzden kelimelerine dikkat edeceksin. Bir dahaki sefere uyarmam.” Dişlerini sıkarak konuşmuştu. Tövbe haşa bir daha asla karşısına çıkmayacaktım. Onu gördüğüm an yolumu dahi değiştireceğim. “Canım acıyor.” Yüzümü buruşturup konuşmuştum. Kolumu sert bir şekilde bırakıp yanımdan uzaklaştı büyük adımlarla. Onun yanımdan ayrılmasıyla gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Aslında tüm suç bendeydi.. Ne diye konuşuyordum ki onunla. O olduğunu anladığım an ordan uzaklaşmam gerekiyordu. Gözlerimi kırpmamla bir damla yaş gözümden aktı. Anında elimle sildim. Başımı iki yana salladım kendime gelebilmek için. Yerden eşyalarımı alıp içeri doğru adımladım. İçeri girmemle Elifle göz göze geldim. Ona doğru adım attım ama gidemedim. Çünkü biri boynumdan tutmuştu. Boğazımı sıkarcasına kendisine çekti. Şakağımda soğukluk hissetmemle adamın bana silah doğrulttuğunu anlamıştım. Çok güzel daha dün bir bugün iki... “ŞİLAN!” Diye bağırdı Elif. Ondan sonra ise içerde bir bağırışma ve lokanta boşaldı. Çok güzel şimdi yalnız kalmıştık. “Yüzbaşı!” diye bağırdı arkamdaki adam. Onun bağırmasıyla 6 üniforma giyen asker belirdi karşıdan. Bunları tanıyordum... Yüzbaşı da muhtemelen az önce çarpıştığım askerdi. “Ooo tesadüfe bak ki timin hepsi burda.” Diye konuştu adam gülerek. Kollarını daha çok sıkılaştırdı. Biraz daha sıksa silaha gerek kalmadan nefessizlikten ölecektim. “Ya bey amca, amca bey, off her neyse... yapıyorsun bir şey bari düzgün yap. O ellerini biraz gevşet. Silahı tutarken ise elin titremesin. Düzgün tut şu silahı.” Diye konuştum rahat bir şekilde. “Ne saçmalıyon?” Diye konuştu arkamdaki adam. Şaşırmıştı, kim olsa şaşırırdı yani. Bildiğin adama taktik veriyordum. "Şilan sen salak mısın? Manyak, o öldürmese ben öldüreceğim." Diye bağırdı Elif. Baya korkmuşa benziyordu. "E ama Elif düzgün iş yapmıyor ki? Salak adam işte ona bile ben öğretiyorum. Yani burdaki herkese bir şey öğretmek zorunda mıyım ben?" Deyip göz devirdim. "Kes sesini, yoksa öldürürüm." Diye konuştu arkamdaki pezevenk. Adamı boşverip önümdeki time baktım. Hepsi bana tuhaf tuhaf bakıyorlardı. Sanki karşılarında deli varmış gibi.. O timin içinden sadece üç kişiyi tanıyordum. Diğer üçünü yeni burda görüyordum. Onlar da baya yakışıklılardı. Adamlardan karizma akıyor abi ya. “Kızı bırak Baran.” Diye konuştu yüzbaşı. Ona baktım, göz göze geldik. Gözlerimi devirip önüme döndüm. Onun yüzünden bugün canım baya acımıştı. Hem kızı bırak ne ya.. Adam beni bırakacaksa neden en başta tutsun ki? Bu nasıl yüzbaşı olmuş onu da anlamış değilim! Hepsinin elinde silah bize doğrultmuşlardı ama sadece konuşuyorlardı. Anladım ki iş başa düşmüştü.. “Bırakırım ama bir şartla.” Diye konuştu arkamdaki pezevenk Baran. “Sence şart sunacak durumda mısın?” diye konuştu yüzbaşı. “O zaman kız ölür.” Diye konuştu arkamdaki adam rahat bir şekilde. Benim ölmemi çok beklersin göt. “Öldür lan o zaman, erkeksen öldür. Sen öldürmezsen cesedin çıkar burdan.” Diye konuştu yüzbaşı. E ama çüş! Bildiğin adamı gaza getiriyordu. Bunların bir halt yapacağı yok. Bildiğin beni diğer dünyaya göndereceklerdi. Elif kuşumda kenarda ağzını kapatmış ağlıyordu. Kıyamam ama ben ona.. Yüzbaşının konuşmasıyla kaşlarını çatmış ona bakıyordu. O da herkes gibi beklemiyordu. “Yüzbaşı az önceki olayın hıncını alıyorsan çok yanlış bir yolu seçiyorsun demektir. Sana tavsiyem başka bir şey dene.” Deyip arkamdaki adamın erkekliğine tekme attım. Boğazımdaki eli gevşedi, bu anı fırsata çevirip adamdan komple kopup göğsüne sert bir tekme attım. Tekmenin etkisiyle adamın elindeki silah ateş alıp yere düştü. Kurşun koluma isabet etmişti. Bir dakika ne! Kurşun... Benim koluma... Yok yok. Sağ kolumun ağrısıyla başımı eğip oraya baktım, kanıyordu. Elimle kanayan geri tuttum. Şimdi oturup ağlasam ne olacaktı ki. "ŞİLAN!" Diye bağırdı Elif yanıma koşarak. Timden tanımadığım iki kişi adamı tutuklayıp burdan çıkarıyordu. Samir ve Kerem yanıma geldiler hemen. Merak etmişlerdi. "İyi misin doktor hanım." Diye sordu Kerem. Kaşlarımı çattım, doktor hanım ne ya! "Kerem, bana sadece Şilan de mümkünse." Diye konuştum. Yani doktoru da geçtim hanım ne? "Çox keçmiş olsun." Diye konuştu Samir. Gülümseyip teşekkür ettim. "Kolun kanıyor." Elif'in ağlayarak konuşmasıyla ona döndüm. "Hadi gel hastaneye gidelim." Deyip beni çekiştirmeye çalıştı. Elif çok korkardı böyle şeylerden. Anne ve babasının ölümünden sonra kimseyi kaybetmek istemiyordu artık. Başımı çevirmemle yüzbaşının burdan çıkacağını anlayınca arkasından bağırdım beklemeden. "BENİ ÖLDÜRMEK O KADAR KOLAY DEĞİLDİR YÜZBAŞI!" Durmadı, sanki ben az önce hiç konuşmadım gibi arkasına dahi bakmadan çıktı burdan. "Komutan sizin için öyle dedi." Diye konuştu Kerem, kaşlarımı çatıp ona döndüm. "Nasıl yani?" "Bir asker öldürme yapma falan derse karşındaki terörist bundan haz alıp daha çok yapmak istiyor. Böylelikle korkutup istediğini yaptıracak piçler. Yani diyeceğim o ki komutanımız da sizi korumak için öyle yaptı." Ne yani o beni korumak mı istedi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD