Hissettiğim şeylerin adı ne bilmiyordum ama bildiğim tek şey kafamın karmakarışık olduğuydu. Bir tepki dahi veremiyorum çünkü ne tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Hala olayın ciddiyetini kavrayamasışım için mi ya da kavramak istemediğim için midir bilinmez sakindim.
Şu an, annemin başımın tepesine gelip temizlik yaptırma çabalarına girerek bana bağırması falan gerekiyordu.
Bu işte büyük bir terslik vardı ve bu deli saçması olay da neyin nesiydi böyle?
Zarflar filan.
Büyük saçmalık.
“Taşşak mı geçiyor bunlar bizle?” dedi Başak inanamaz bir şekilde.
Tam üstüne basmıştı.
Biri bizimle taşşak geçiyordu. Pardon dalga geçiyordu. Başak benim de ağzımı bozuyordu.
Neyse, bu önemli bir sorun değildi. Önemli sorun burada ne işimiz olduğu ve bizden ne istediklerini. Kim neden bizimle uğraşsın ki? Bizim kimseyle sorunumuz da yoktu.
“Ee, bir şey seçecek miyiz?” diyerek tekrar sessizliği bölen arkadaşıma boş boş baktım.
“İnan ne yapacağımızı bende anlamadım ama madem bu şeyin içine düştük, oyuna devam edelim. Kamera şakası falandır herhalde, salak Mete’nin işidir. Oyunda bizim sıralamamızı alamadı diye aklınca oyun oynuyordur.” Diyerek bir teoride bulundum.
“Sanmıyorum. Öyle olsa ailemiz buna izin vermezdi.”
“Valla benim annemler, sırf şu oyunu bırakayım diye beynimi dahi yıkatabilirler.”
Dediklerime sadece göz devirdi ve siyah saçlarını omzundan geriye atıp yatakta doğruldu. 10 dakikayı boş boş bekleyerek geçirdik.
Şu an için anı yaşamaya karar verdik fakat önümüze neler çıkacak bilmiyordum. Sadece aklımdaki soruların cevabını almak ve eve gitmek istiyordum. Bu şey ne kadar çabuk biterse o kadar iyiydi.
Hoparlörden cızırtılı sesler geldi ve ardından adam tekrar konuştu.
“Oyuna devam edenler odadan dışarı çıksın, oyundan ayrılmak isteyenler yataklara uzansın.”
Bu ne cins bir oyundu bilmiyorum ama ikimizde ayaklanarak kapının çıkışına ilerledik ve dışarı çıktık. Koridorda sadece biz vardık. Koskoca binada tek biz olamazdık değil mi? İşte bundan korkabilirdim.
“Oyuna devam edenler listesi;” yüksek sesle bağırdığında yüzümü buruşturdum.
“( Kana susamışlar)
( Ateşli melekler)
(Savaşçılar)
(Öfkeliler)
(Hayaletler)
(Arızalılar)
(Kaçkınlar)”
Ve işte şimdi şaşırabilirdim.
Tanrı aşkına bu da neydi böyle?
Bu... Bizim oynadığımız oyundaki kullanıcı adlarımızdı. Sıralama ise oyundaki sıralamaydı. Birinci Kana susamışlar, ikinci bizdik ve üçüncü ise şu dünyada en nefret ettiğim gruptu. Mete ve Talha’nın grubu. Dünyanın en berbat insanlarıydı. Lise son sınıfa kadar ondan çok şey çekmiştim. Bizi okula rezil etmek için elinden geleni yapan biriydi ve çoğunlukla rezil de etmişti. Bense o zamanlarda ağladıklarımla kalmıştım hep.
Şimdi ise bu binada o da bulunmaktaydı. Onun burda olduğu düşüncesi bile mideme acı verici kramplae sokuyordu.
Bu lanet şey neydi bilmiyorum ama anlayacaktık.
“O zaman, görevler başlasın!” diyerek coşkuyla ve hevesle bağırdı adam. Ardından tepemizdeki havalandırma boşluğundan önümüze iki zarf düştü, zarflarda kırmızı olanı elime aldığımda Başak da diğerini almıştı.
"Ezgi ben çok pis kıllanmaya başladım." dedi etrafa şüpheci bakışlar atarken. gözlerinde belirlenen o saf korkuyu görmemek için aptal ya da Deli olmak gerekirdi. muhtemelen bu ifadenin aynısı benim gözlerimde de mevcuttu.
Beklemeden merakla zarfı açıp seslice okudum.
“Kana Susmışları 3 dakika içerisinde bul.”
Başak bu sefer sesli okudu. Okurken yavaştan sesi titriyordu çünkü anın gerçekliğinden o da en az benim kadar şüpheliydi.
“Tüm otelin, her katında iki kez koşarak tur at.”
Birbirimize döndük tekrardan. Olayın saçmalığını idrak etmekte güçlük çekiyorduk. Oyunda ki gibi basit görevlerle başlıyordu. Eğer tahmin ettiğim gibiyse sonradan çok çirkin bir hal alacaktı, lanet olsun!
Şimdi neyi seçecektik ve bu lanet şey daha ne kadar sürecekti? Umarım beş an önce rüyaysa bile uyanırdım çünkü inanılmaz gerilmeye başlamıştım bile.