Kafanızı kurcalayan soruları kafanızdan atmayı denediniz mi hiç? Ya da görmezden gelmeyi. Çünkü çoğunlukla görmezden geldiğimiz şeyler peşimizi bırakabilirdi. Ya da daha çok peşimize takılabilirdi.
Gözlerimi yeni bir sabaha açtığımda kafamın içini kemiren soruları görmezden gelmeye çalıştım ama ne yazık yapamadım. Ben görmezden gelmekten çok her şeyi kafasına takanlardan sadece biriydi.
Gözlerimi güç beni aralarken başımdaki ağrının kaynağını çözmeye çalışıyordum. Acaba çok mu uyumuştum bu yüzden başım bu kadar ağrıyordu?
Yavaş yavaş gözlerimi aradığında çok farklı bir yerde olduğumu görünce büyük bir şaşkınlık kapladı bedenimi.
Farklı bir odadaydım. Burası kesinlikle benim odam değildi! Ayrıca benim odam olsa bile Başak’ın karşımda ne işi vardı?
Ben buraya nasıl geldim?
Neden geldim?
Burası neresi?
Korkuyla yutkunup hızlıca yattığım yataktan kalktım ve odanın içerisine göz attım. Sıradan bir otel odasıydı. Dün akşam kendi evimde, kendi yatağıma uzandığıma yemin edebilirdim. Belki de hala rüyadaydım. Evet, evet hala rüyadaydım.
Başak’ın başına geçip sırtını dürtükledim.
“Ya anne 1 saat daha.” Diye mırıldandığında gözlerimi devirmeden edemedim. Zaten şu uykuya olan düşkünlüğü beni ayrı bir bitiriyordu! Umarım yine kalkana kadar aradan bir saat geçmezdi.
“Kalkasana.”
“I-ıh.” Dediğinde sinirle gözlerimi kapatıp açtım. Hayır yani her şeyle sınanmak zorunda mıyım? Oynadığım oyunla arkadaşlarımla ailem her şeyle sınanıyorum arkadaş! Bu kadar olmaz.
“Başak kalk kalk kalk, eve hırsız girmiş bilgisayarını çalmışlar.”
Ve sonuç başarılı.
Kalktı.
“Ne? Nerde? Siktim belanızı orospu çocukları. Anne, bana çabuk bıçak getir.” Öyle bir fırlamıştı ki yataktan boğazına bıçak dayasam bu kadar korkup dellenmezdi sanırım. Bilgisayarı söz konusu olunca birileri deliriyordu. Sanki bilgisayarı evladı gibiydi, onun kadar sahiplenen başka birini daha görmemiştim.
Kıkırdayıp bana dönmesini beklediğime çok geçmeden bir şeyleri idrak etti ve tip tip yüzüme bakmaya başladı.
“Sabahın köründe evimde ne işin var Ezgi? Uykumdan da ettin beni, bedeli ağır olacak.” Diye söylendiğinde onu umursamadım çünkü şu an söylediklerin umursayacak kadar sıradan bir ortamda değildik.
“Bak bakayım burası senin evin mi?” kaşlarını çattı, dikkatle etrafa baktı. Önce bir tuhaf bir hal aldı yüzü. Ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibi bir ifadesi vardı. Sonra daha çok çatıldı kaşları.
“Burası neresi ya?”
“Rüyada mıyız diye düşünüyorum. Aklıma mantıklı gelen tek cevap bu.” Beni başıyla onayladı. Sanırım onun için en mantıklı seçenek buydu.
“Vur bakayım bana. Anlarım rüya olup olmadığını.” Dediğinde omuz silkip gerildim ve omzuna bir tane yumruk attığımda vurmam ile yatağa düştü ardından yataktan da öbür tarafa düştü.
“Hayvan! O kadar da kuvvetli vur demedim.”
“Vur dedin bende vurdum.” Dedim sırıtarak ve yerden kalkışını izledim. Sıradan günlük konuşmalarımızdı bunlar işte! Biri bizi görse gerçekten dalga geçebilirdi, gerçi şu an biz birini görsek havalara uçacak mutluluktan. Çünkü ne olduğunu anlamıyorduk hala daha en iyi seçenek rüya gibiydi. Astral seyahat falan mı oluyordu acaba?
Nerdeydik biz? Bu bir rüya değildi ve endişelenmemiz gereken konular vardı ama o kadar rahattık ki bu rahatlığın nerden geldiğini hala anlayamamıştım.
“Bizi buraya kim getirdi ya?” dedi Başak olayın ciddiyetine vardığı anda. Benimde aklımda dolanan tek soru buydu.
“İnan bilmiyorum ama bu işin içinde bir bit yeniği var.” Dediğim sırada önce kulağımıza cızırtılar doldu ve ardından hoparlördeki ses her yerde yankılandı.
Bu bir erkek sesiydi.
“Herkes, yatağının başındaki komodinin üzerine baksın.”
Başak ile bakıştık. Bu da neyin nesiydi böyle?
Tedirgince arkamı dönüp komodinin yanına gittim ve yatağa oturup üzerini inceledim.
Mavi bir zarf vardı.
“Bu ne ya?” diye mırıldanan Başak’ın eline baktığımda onun elinde de turuncu bir zarf olduğunu gördüm. Ardından hoparlörden tekrar erkek sesi duyuldu.
“Zarfları açın, takım arkadaşınızın duyacağı şekilde sesli okuyun!”
İtiraz etmeden zarfı açtım ve içerisindeki beyaz kağıdı çıkarıp sesli bir şekilde okudum.
“Oyuna devam et.” Dediğimde peşimden Başak konuştu;
“Oyundan ayrıl.”
Biz boş boş birbirimize bakıp ne olduğunu idrak etmeye çalışırken tekrar erkek sesi duyuldu.
“Birini seç. 10 dakikanız var, bol şanslar!”
Neyi seçmeliydik? Bu da neyin nesiydi anasını satayım?
Bedenime nüks etmeye başlayan korku tüm uzuvlarımı titretti.
Ve o an, her şeyin aslında yeni başladığını anladım.