MİNİK ADIMLAR

1219 Words
‘’İnsanların ne durumda olduğunu biliyorsun buna nasıl tepki vereceklerini bilemeyiz.’’ Raygel’e gülümsedim. ‘’Denemeden öğrenemeyiz.’’ ‘’Ahdas’da orada olacak.’’ Bu defa Seryus’a benim minik dostuma döndüm. ‘’Biliyorum ama bir yerden başlamamız gerekiyor. Antasdaki gibi saklanmamıza gerek yok çünkü kimliğimizi zaten bilmemesi gereken ilk kişi biliyor. Rahat olsun ve keyfini çıkarın.’’ Tanes arkamdan hıh diye bir ses çıkardı. ‘’Rahat olunmuş farkında mısın adam benim patronum güvenlik biriminde canıma okuyacak.’’ ‘’Patronun olmasa da canına okumak için uğraşacak, buna mı takıldın gerçekten?’’ ‘’Nasıl bu kadar rahatsın.’’ dediğinde omuz silktim. ‘’Kaybedecek bir şeyim yokta ondan.’’ Anres gözlerini kısmış yüzüme bakıyordu. ‘’Ben nişanlı bir insanım. Nişanlım okulda öğrencilere matematik dersi anlattığıma inanıyor ama ben gelmiş burada eylem hazırlığı içerisindeyim.’’ Omzuna hafifçe vurdum. ‘’Bir ara nişanlının fotoğrafını ver de Antasta nasıl biriymiş ona bakalım.’’ dedim. Fikrim hoşuna gitmişti ve baş parmağını havaya kaldırıp söylediklerimi onaylayan bir işaret yaptı. Atak hızlı adımlarla geldi. ‘’Gelmeye başladılar. Siz hazır mısınız?’’ Bİlgisayardaki son tuşa bastım ve ‘’Tamamdır.’’ dedim. ‘’Önümüzdeki iki saat içinde bu alanı gören hiçbir güvenlik kamerası çalışmayacak. Telefonları da girişte topladık mı tamamdır.’’ ‘’Volkan’dan nasıl alacağız?’’ dedi Atak. Tanes cebinden çıkardığı sıvıyı gösterdi. ‘’İçeceğimin içine bunu karıştıracağım sonra işle ilgili bir konuşma için yanına yaklaşacağım ve telefonunu kullanmak zorunda kalınca yanlışlıkla elimdeki içecek telefona dökülecek.’’ ‘’Ama telefonlar su geçirmez.’’ diyen Atak’a cevap verdi. ‘’Su geçirmez ama bu asit o telefonu bozacak.’’ Raygel ‘’Böylelikle olan biten hiçbir şekilde kayıt altına alınamayacak.’’ deyince ben de son sözü söyledim. ‘’Kanıt yoksa işlenmiş bir suç da yoktur.’’ Evden dışarı çıktığımızda bahçe gelen konuklarla doluydu. Atak’ın rutin aylık davetlerinden biriydi, tabi şimdilik! Atak bahçe girişinde gelenleri karşılıyor ve içeride özel bir gösteri olacağı için telefon yasak olduğunu söylüyordu. İnsanlar sorgulamadan telefonu öylece bir kutuya bırakıp giriyorlardı. En son Ahdas geldi. Ondan telefonunu istemedik bu durumu fark ederse şüphelenirdi. Eylemimiz çok büyük değildi ama buraya gelenler hep üst mevkideki insanlardı ve onlarda en ufak bir değişim yaratabilirsek bu merdivenin alt basamaklarına kolayca yayılırdı. İnsanlar patlama sonrası hiç insani bir duygu görmemişlerdi ve bunun yokluğunu hissetmemişlerdi ama ya biri onlara bunu gösterseydi? Beyin gizemli bir organdı ve ne zaman ne yapacağını kestirmek güçtü. Belki küçük bir kıvılcım büyük bir ateş yakardı. Bunu deneyip görecektik. İnsanlar aralarında tek düze bir sohbete dalmıştı. Dostlarım şimdilik bir köşede sessizce bekliyordu. Biz Atak ile konuklarla ilgilenirken Atak’ın hemen yan ev komşusu kolumuzdan tutup bir kenara çekti. ‘’Ne zaman açıklayacaksınız?’’ Atak ‘’Neyi?’’ diye sorduğunda adam gülümsedi. ‘’Hepimiz biliyoruz zaten neden bu kadar gizli davranıyorsunuz ki?’’ Bu defa ben ‘’Anlamadım?’’ diye sordum. Kenardaki kadınlardan biri söze girdi. ‘’Sürekli birliktesiniz, geçen gün de parkta sizi el ele gördüm.’’ Şimdi anlamıştım işte! Kalabalıktan bir anda aynı sesler yükselmeye başladı. ‘’Açıklayın artık.’’ Bakışlarım istemsizce Ahdas’a kaydı. Karısıyla birlikteydi ama bakışları üzerimde sabitlenmişti. Daha fazla göz göze gelmemek için Atak’a döndüm. Ben ne yapacağız bakışları atarken hafifçe gülümsedi ve konuklara döndü. ‘’Sanırım bizimle ilgili bazı düşünceleriniz olmuş.’’ Sonra tekrar bana döndü. ‘’Sence düşündüklerinde haklılar mı Doğa?’’ diyerek seçimi bana bıraktı. Ben hangi yönde ilerlemek istersem o bana uyum sağlayacaktı ve bunun için minnettardım ama hangi yönde ilerlemem gerektiğini bilmiyordum. Bakışlarım bir kez daha Ahdas’a yöneldi. Diğer konukların aksine oldukça sert bir yüz ifadesiyle gelecek cevabı bekliyordu. Atak’ın gözlerinin içine baktığımda seçimi kalbime bıraktım ve uzanıp elini tuttum. ‘’Bu kadar erken açıklamak istemiyorduk ama sizler çoktan anlamışsınız.’’ Yaptığım hamleyle Atak kolunu omzuma sardı. ‘’Artık öğrendiğinize göre gizli gizli görüşmemiz gerekmeyecek.’’ Diğerleri bu sözlere gülüyordu ama gülüşleri bile bir robotun gülüşü gibiydi. Birçok kişinin tebriklerini kabul ettiğimizde Tanes kenardan eliyle tamam işareti yaptığında bozulmuş telefonuyla sinirli sinirli uğraşan Ahdas’a baktım ve diğerlerine işaret verdim. Artık zaman gelmişti. Anres bilgisayarda önceden ayarladığım müziği oynattığında ses bütün bahçeye yayıldı. Müzik oldukça hareketliydi ve insanlar şaşkınlıkla birbirine bakıyordu. Çalan müziğin nasıl bir marş olduğunu konuşurlarken Raygel Anres ile Seryus Tanes ile ve ben de Atak ile kalabalığın ortasına doğru yürüdük. İnsanlar ne olduğunu anlamaya çalışırken daha önce defalarca çalıştığımız gibi dans etmeye başladık. Hareketleri mümkün olduğunca tek elle yapacağımız şekilde ayarlamıştık çünkü bileğim hala sargılıydı. İnsanlar heykel gibi bizi izliyordu. Sadece Ahdas’ın yüzündeki yanan nefret ateşini görebiliyordum. Dakikalar sonra işe yaramayacağını düşündüğüm bir anda insanların ayaklarını hafifçe yere vurarak ritim tuttuğunu gördüm ve içimdeki umut ateşi parıldadı. İnsanlığa dair hala bir şansımız vardı. Patlama insanlığı silmemiş ama derinlere gömmüştü ve doğru bir kazıyla o hazineye ulaşabilirdik. Müzikle birlikte dans bittiğinde partnerimin kollarında nefes nefeseydim. Selam verip gösteriyi sonlandırdığımızda insanlar şaşkındı ama gösteriden bir o kadar da memnunlardı. Herkes evlerine dönerken düşüncelerindeki karmaşıklığı görebiliyordum. Bahçe boşaldığında bir köşede Atak ile yalnız kaldık. ‘’Her şey çok güzeldi.’’ dedim. ‘’Bu kısma sevgili olduğumuz anda dahil mi?’’ diye sordu hafifçe gülümseyerek. ‘’Sanırım bunun cevabı sende.’’ dediğimde bir anda uzanıp dudaklarımdan öptü. Öpüşüne karşılık vermemiştim. Oldukça şaşkındım. Bunu neden yaptığını bile anlamamıştım. Geri çekildiğinde hala şaşkındım ki bakışları bir anda arkama kaydı. ‘’Merhaba,’’ dediğinde arkamda kimin olduğunu görmek için geri döndüm ve o anda beni neden öptüğünü anladım. Bunu tam olarak nasıl yorumlamalıydım? ‘’Doğa ile konuşmalıyım.’’ diyen Ahdas’ın yüzü yine sertti. Bu sertliğin sebebi tam olarak hangi yapılanaydı acaba? ‘’Söyle ne söyleyeceksen?’’ diye sert bir dille konuştum. Üstüne bastırarak ‘’Yalnız.’’ dedi. Atak kolunu omzuma sardı. ‘’Sevgilimle ne konuşacaksan yanında ben varken konuş. Birbirimizden gizlimiz yok.’’ Ahdas’ın kaşları havaya kalktı ve ‘’Eminim yoktur!’’ diyen alaycı sesi yılan gibi sokuyordu. ‘’Sorun yok.’’ diyerek Atak’ın kolunu hafifçe sıktım. ‘’Sen bana bir fincan kahve hazırla ben hemen gelirim.’’ Atak istemsizce yanımızdan uzaklaştı. ‘’Ne istiyorsun?’’ dediğimde sesim oldukça sertti. ‘’Sen nasıl bir oyunun içindesin İsilya? Bu insanları neden rahat bırakmıyorsun? Dertsiz bir hayat sürüyorlar neden bunu bozmak istiyorsun?’’ ‘’Sen bunu anlayabilecek biri değilsin o yüzden anlatmaya çalışıp kendimi yormayacağım.’’ Gitmek için arkamı döndüğümde hala sargılı bileğimden tutup durdurunca dudaklarımdan acıyla küçük bir inilti çıktı. ‘’O ellerini hemen üzerimden çek.’’ dedim. ‘’Kendini öldürmek için yanıp tutuşuyorsun. Kendinle birlikte hem dostlarını hem Atak’ı yakacaksın.’’ Sözleriyle iyice çileden çıktım. Ayakkabımın içindeki küçük çakıyı sağlam elimle çıkarıp boğazına dayadım. O kadar hızlı hareket etmiştim ki engelleyecek zamanı bile bulamamıştı. ‘’Ben o ateşte yanmaya hazırım ama ya sen Ahdas? Yıllar önce korkudan arkana bakmadan kaçıp gittin peki şimdi ne değişti? Altına konulan bir koltuk sana cesaret mi verdi? Ölüm umrumda değil ama ölürken sen de benimle geleceksin bunu sakın unutma!’’ Belindeki yerinde usulca bekleyen tabancayı çıkarıp başıma dayadı. ‘’Deneyelim mi?’’ dediğinde tabancanın emniyetini açtı. Gözümü bile kırpmadan çakıyı boğazına bastırdım ve oluşan kesikten kan sızmaya başladı. ‘’Ne zaman istersen!’’ Ahdas başımdaki tabancayı sabit tutarak, boğazındaki çakıya aldırmadan başını boynuma yaklaştırdı ve kulağıma fısıldadı. ‘’Atak’dan uzak dur.’’ Tıslamaya benzer bir ses çıkardım. ‘’Bu seni ilgilendirmez. Sen evde seni bekleyen o uysal karının yanına git.’’ Sargılı bileğimi tutup sıktığında acısa da ses çıkarmadım. ‘’Bir gün gerçek yüzünü ortaya çıkaracağım ve seni öldürmek yerine tek başına benim gözetimimde kalacağın bir hücreye tıkacağım.’’ Hissettiğim acıya rağmen kahkaha attım. ‘’Bu kadar kıskandığını fark etmemiştim. Kalbinden hala benliğimi söküp atamadın mı?’’ Sözlerimle bileğimi daha çok sıktı. ‘’Saçmalık.’’ dediğinde daha da üsteledim. ‘’Nefret ve aşk aynıdır Ahdas ve bana olan nefretine bakınca her şey açıkça ortada ama ben sana nefret bile duymuyorum. İzninle kahve içmek için beni bekleyen bir sevgilim var.’’ Bileğimi çekip elinden kurtardım ve arkamı dönüp uzaklaştım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD