Bedenim dalından düşmek üzere olan yaprak gibi titremeye başlamıştı. ‘Ruhlarımız’ bu mümkün olamazdı. İki insanın ruhu yer değiştiremezdi bu akıl dışıydı. Elimde hissettiğim sıcaklık ve acıya Atak’ın bağırışları eklendi.
Mutfağa gelmiştim ama nasıl geldiğimi hatırlamıyordum. Bakışlarım elime ve elimle uğraşan Atak’a kaydı. Hazırladığı kahve fincanı elimde paramparça olmuştu ve kahvenin yakmayan sıcaklığı ile elimde oluşan kesiklerin acısı birleşmişti. Buraya nasıl geldiğimi, kahve fincanımı elime nasıl aldığımı hatırlamıyordum.
Beynim tüm işlevlerini durdurmuştu. Ne yapmam gerekiyordu? Ne hissetmeliydim? Ne düşünmeliydim? Bir insanın ruhu nasıl yer değiştirebilirdi?
Atak’ın ellerinden elimi çekip aldım. Kesikler umrumda değildi. Tekrar bilgisayarın yanına döndüm ve tuşları hızla gezinmeye başladım. Öğrenmeliydim. Bana ne olduğunu öğrenmeliydim.
Kendi bilgisayarıma ulaşmaya çalıştım. Son hareketlilik dört yıl öncesindeydi. Son dört yıldır bilgisayar hiç kullanılmamıştı! Neden? Antas gezegenindeki vatandandaşlık birimine sızdım. Hep yaptığım şeylerdi, aşina olduğum yollardı. Vatandaş bilgilerinin olduğu yerdeki arama kutucuğuna İsilya 88 yazdım. Eski zamandaki soyisimleri gibi saçma kelimeler artık yoktu sadece aynı aileden olduğunu belli edecek numaralar vardı.
Karşıma kırmızı ekrandaki bilgiler belirdi. Kırmızı rengi gördüğüm anda titremem daha da arttı. Delirmek üzereydim. Biri bana mantıklı bir açıklama yapmazsa gerçekten kalan aklımı da kaçıracaktım. Gözlerim ekrandaki yazıları hızla taradı ve ‘ölüm şekli’ yazan yazıda durdu. Arı sokması yazıyordu. Benim arıya alerjim vardı. Yanımda her daim iğne taşırdım çünkü hükümet sağolsun insanlık devamı için arılar önemli diyerek arı sayısını artırıp durmuşlardı ve bu tür kazalar sıkça yaşanıyordu ama bunu o bilmiyor olmalıydı. Hastaneye uzak bir yerde olmuş olmalıydı ve alerjik şoka bağlı ölmüştü.
Şimdi ne olacaktı? Nefes alamıyordum. Kaçmak istiyordum ama nereye kaçacaktım? Bilgisayarı bırakıp oturduğum yerde geriye sürünerek bilgisayardan uzaklaştım. Kollarım dizlerimi sarmıştı. Zihnim boşalmıştı. Bedenim titriyordu. Üşüyordum. Buz kütlesinin içine hapsolmuş gibi hissediyordum.
Kollarımdan sarsanın sesiyle olmayan düşüncemden sıyrıldım. ‘’Kendine gel.’’
Gelemiyordum. Kaybolmuştum. Atak’ın adım seslerini duydum sonra omuzlarıma bir battaniye sarıldı. Tekrar görüş alanıma girdi. ‘’Topla kendini.’’
Tepki veremiyordum. Kitlenmiş gibiydim. Heykelden farksızdım. ‘’Şoktasın hissettiklerin çok normal düşüncelerini toplamaya çalış.’’
Bedenimin titremesi geçmiyordu. Omuzlarımdaki battaniyeyi alıp geri doğru koltuğa yatırdı ve battaniyeyi üzerime örttü. Tekrar görüş alanımdan çıktı ve bir süre sonra geri geldi.
Kolumu tutup çektiğinde kıyafetimi geri sıyırdı. Kolumda bir ağrı hissettim. ‘’Kendine gelmen için.’’ sözlerini duydum sonra bütün bedenim gevşedi ve gözlerimin kapanmasına engel olamadım.
~~~~
Gözlerimi açtığımda etrafa bakındım. Nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Yatak odasıydı. Sonra Atak’ın evinde olduğumu hatırladım. Onun yatak odasındaydım! Yataktan dışarı adım atıp ayağa kalktığımda başım dönünce düşmemek için yatağın başlığına tutundum. Gözlerimi kapayıp bir süre bekledim ve sonra yavaşça gözlerimi açtım. Bedenim karıncalanıyordu. Uyuşmuş gibiydim. Yatak odasından çıkıp salona geçtim. Gözlerim saate kaydı. Öğlendi! Buraya sabah gelmiştim sadece bir kaç saat mi uyumuştum yoksa ertesi günün öğlen saatinde miydim? Tam olarak ne olmuştu?
‘’Atak’’ diye seslenerek mutfağa geçtim. Neredeydi? Mutfağa girdiğimde burada da değildi ama masanın üzerinde hazırlanmış kahvaltı ve katlanmış bir kağıt vardı.
Sandalyeyi çekip oturdum. Bedenimi kontrol etmekte zorlanıyordum. Kağıdı alıp katını açtım ve yazanları okumaya başladım.
Şu an bedenini kontrol etmekte zorlandığına eminim korkma, sadece ilaçların etkisi. Kahvaltını yap ve dinlen. Dün öğrendiğin gerçekleri kaldıramadığın için şoka girince sakinleştirici iğne yapmak zorunda kaldım. Hatırlamayacağını düşünüyorum ama gece çığlık çığlığa uyanıp sakinleşmeyince ikinci bir iğne daha yapmak zorunda kaldım ve bu kadar sakinleştiriciyi vücudundan atman zaman alacaktır.
Dikkat çekmemek için işe gidiyorum, evden ayrılma ve işten dönmemi bekle konuşmamız gereken çok şey var. Sabah doktoru arayıp senin için bir günlük daha izin yazdırdım. Karantina sonrası adaptasyon zorluğu yaşadığını düşünüyor.
Hiçbir şey yapma ve sadece dinlenip beni bekle!
Kağıdı masaya geri bırakıp başımı ellerimin arasına aldım. Zihnim pusluydu, yazdığı gibi geceye dair hiç anı yoktu ama dün olanları hatırlıyordum. Şoka girme sebebimi hatırlıyordum. Hala kanımda dolaşan ilaçlar için minnettardım yoksa ikinci bir şoka girmem kaçınılmaz olurdu. Yaşadıklarımın gerçek olması imkansız geliyordu.
Başkanların yaptığı adiliği kaldırabilirdim hep özgürlük için savaşmıştım, bir kez daha savaşabilirdim. Bu yaptıklarını yanlarına bırakmazdım ama farklı bir gezegende, bana benzeyen birinin bedeninde olmak ve benim bedenime giren ruhun bedenimle birlikte ölmesi işte bunları nasıl kabullenecektim bunu bilmiyordum. Düşündükçe aklımı kaçıracak gibi oluyordum.
Patlama dedikleri o olayda ne hata yapmışlardı da buna sebep olmuşlardı? İnsan ruhunu yer değiştirmek için uğraşsalar beceremezlerdi ki hala ışınlanmayı bulmak için uğraşıyorlardı fakat başarılı olamıyorlardı, bunu nasıl başarmışlardı? Olanlar şaka gibiydi!
Masadaki yiyeceklere baktım. İki gezegende yiyecek konusunda aynıydı. Sağlıklı olması şarttı! Eski zamanda insanlar istediğini istediği kadar yiyebiliyormuş ama şimdi yemek için köle gibi çalışıyoruz ve sadece verdikleri yiyecekle yetinmek zorunda kalıyoruz. Yumurtadan bir ısırık aldım küçük bir parça da peynirden ağzıma attım ama yiyemedim ve sandalyeden kalkıp mutfaktan çıktım.
Odadan aldığım battaniyeyle salondaki koltuğa uzanıp televizyonu açtım. Her zamanki saçma belgesellerdendi zaten tek kanal vardı onda da devlet başkanlarının onaylamadığı hiçbir şey yayınlanmazdı çok nadir eski zaman filmlerinden verirlerdi, onları da genelde ibret olsun diye izletirlerdi çünkü fazlasıyla şiddet içerikliydi.
İçinde olduğum durumu düşünmek istemiyordum. Bilgisayarı açıp hükümet arşivine sızdım ve eski zaman filmlerinden bir tanesini rastgele açtım. Düşüncelerimi susturmaya ihtiyacım vardı.
Film bittiğinde başımı yastığa gömdüm çünkü fazlasıyla yanlış bir film seçmiştim. Kızla oğlanın ruhları yer değiştiriyordu ve sonra birbirlerine aşık oluyorlardı. Tek güzel yanı sonunda ruhları eski haline dönüyordu ama ben bunu yapmazdım çünkü ölmüştüm! Attığım çığlık yastığın içinde kayboldu.
Bilgisayarı kapatıp üzerimdeki battaniyeyi başıma çektim ve cenin pozisyonu alarak yattım. Şimdi ne yapacaktım? Eskiye dönemezdim, bu bedende sıkışmıştım sonsuza kadar yas da tutamazdım. Aklıma ekibim geldi. Acaba onlar ne yapıyordu? Onların da ruhları yer değiştirmiş miydi? Bu gezegende iseler nerede, ne yapıyorlardı?
Ekibime ne olduğunu bulmalıydım! İnsanlara gerçekleri göstermeliydim! Bu şekilde yaşamaya devam edemezlerdi.
Gözlerimi kapadım. Acaba o nerede, ne yapıyordu? Eğer o da buradaysa hayatı nasıldı? Yolları hiç Doğa’yla kesişmiş miydi? Öğrenmem gereken çok şey vardı ama o gün bugün değildi. Zihnim ve bedenim sakinleştirici etkisindeyken düşünmek ve hareket etmek çok zordu şu an için en doğrusu dinlenmekti.