ANILARINIZ YA DA RUHLARINIZ!

2132 Words
O da mı bu işin içindeydi? En önemlisi bu iş tam olarak neydi? Atak hastanede zihnimdeki tuhaflığı anlattığımda bana ne demişti? ‘Ben de sandım ki?’ gibi bir cümle kurmuştu. Bizlere kötü bir şey yapmışlardı ve o benden şüphelenmişti. Hatırlamamam gereken bir şey hatırladığımı düşünmüştü ama sonra gülüp geçmişti. Neye gülmüştü? Kırmızı jet kelimesine. Sistemde bir kaç şey daha araştırdım. Kırmızı jet kesinlikle vardı. Antas’ta kullanılıyordu ama Satna denilen yerde böyle bir şey yoktu. Ben gezegen mi değiştirmiştim? Bu nasıl olmuştu? Yoksa zihnimde sahte anılar mı vardı? Bu gerçek olabilir miydi? Üç yüz yıl önce devrim gerçekleştiğinde ve insanlara çipler takılmaya başladığında bu çiplerin sadece kimlik bilgisini içereceğine ve uzaktan bağlanılamayacağına dair bir sürü nutuk atmışlardı. Bunlar ben doğmadan çok önceydi ama bugün bile devlet başkanları insanları buna inandırıyordu. Neye inanmam gerekiyordu? Sistemde biraz daha dolaştım ve Atak’ın evinin adresini buldum sonrasında girdiğim bilgisayarlardan izimi silip yok ettim ve bilgisayarımı kapadım. Pencereden dışarı baktım. Sabah olmuştu. Bütün gece bilgisayar başındaydım. Gördüklerimle ve duyduklarımla fazlasıyla adrenalin salgılamıştım ve yorgunluk hissetmiyordum. Mutfakta bulduğum küçük bir bıçağı pantolonumun beline sıkıştırdım. Çekmeceleri karıştırdım ve işime yarayabilecek bir bağlantı kablosu buldum. İz bırakmamak için eski teknoloji her zaman daha iyiydi. Evden çıkarken arabayı çağırmak için kapının kenarındaki butona bastım. Aşağı indiğimde araba hazır bekliyordu. Açılan kapıdan içeri oturup bilgi ekranına Atak’ın evinin adresinin koordinatlarını girdim. Araba hareket ettiğinde düşüncelerde boğulmak üzereydim. İşe başlama saatine daha vardı. Evden çıkmadan Atak’a yetişebileceğimi düşünüyordum. Araç durduğunda kapıyı açıp indim. Villaların olduğu bir sitede oturuyordu. Ne de olsa araştırma ekibinin başındaki bilim insanlarından biriydi ve gördüğüm o belge de ismi geçiyordu. Kapı numarasını bulup zile bastım ve bekledim. Açan olmadı. Cep telefonumu çıkarıp bağlantı kablosuyla kilit sistemine bağlandım ve şifreyi kırıp kilidi açtım. Kapı açıldığında içeri girdim. Ev büyüktü. Bir kaç odaya baktıktan sonra yatak odasını ve orada uyuyan Atak’ı gördüm. Öfkemi bastırmaya çalıştım. Bıçağı sakladığım yerden çıkarıp Atak’a yaklaştım ve boynunda şah damarının üzerine bastırdım. Bıçağın keskin tarafı derisine yüzeysel bir şekilde battığında oluşan acıyla gözlerini açtı. Göğsünden bastırıp hareket etmesine engel oldum. ‘’Ölmek istemiyorsan kıpırdama. Kıpırdarsan bıçak şah damarını delip geçer yani senin anlayacağın dilde hareket ettiğin an karotis arterinde oluşacak kesiyle ölümüne neden olacak bir kanama başlar. Korkuyla yutkundu. ‘’Aklını mı kaçırdın? Evime nasıl girdin?’’ ‘’Aklını kaçıran sizlersiniz.’’ Bıçağımı sabit tutmaya devam ederek olası bir hamleyi önlemek için bacaklarımı iki yana açıp göğsünün üzerine oturdum. ‘’Bana hemen patlamanın ne olduğunu anlat her detayı istiyorum.’’ Gözlerinde garip bir ifade belirdi. ‘’Ne patlaması? Saçmalıyorsun, beyninde gerçekten bir sorun olmalı. Üzerimden kalk, araştırma merkezine gidelim ve söz verdiğim gibi gerekli testleri yapalım.’’ Sinirlenmemek için kendimi zorluyordum. ‘’Beni aptal mı sanıyorsun? Ölmek istemiyorsan patlamanın ne olduğunu, neye hizmet ettiğini açıkla. Burası benim gezegenim değil beni buraya nasıl getirdiğinizi anlat. Beş dakikan var beş dakika içinde anlatmazsan seni gözümü kırpmadan öldürürüm.’’ ‘’Doğa, gerçekten neden bahsettiğini anlamıyorum.’’ ‘’Doğa değil, İsilya.’’ dedim ve yumruğum hızla yüzüne indi. Bir bu eksikti! Gerçekten tek yumrukla bayılmış mıydı? Bir kaç kez seslendim, yanaklarını tokatladım ama tepki vermedi. Üzerinden kalkıp evi aramaya başladım. Bir evde neden ip olmazdı ki! En sonunda dolabında duran kıravatları çıkardım ve Atak’ın ellerini ayaklarını sıkıca bağladım. İçerisinin görünmemesi için pencereleri kararttım ve bilgisayarını alarak incelemeye başladım. Girdiğim ilk dosyada yüzlerce dondurulmuş anı saklanmıştı. Hepsinde aynı kadın ve kız çocuğu vardı. Dosyayı kapatıp bilgisayarda daha derinlere inmeye başladım. Gözle görülen bir şey yoktu ben de geçmişte silinen dosyaları kurtarmak için uğraştım. Elle tutulan hiçbir şey yoktu. Bu patlama dedikleri her neyse kişisel bilgisayarlarda uzantısını bulamayacağım kadar gizli bir çalışma olmalıydı. Atak uyanacağını belli eden sesler çıkarmaya başlamıştı. Bilgisayarı kapatmadan sisteme sızıp hem Atak için hem de benim için birer günlük izin girdim. Tabi hastaneden taburcu sonrası dinlenme şarttı! Bilgisayarı kapatıp bir köşeye bıraktım ve Atak’ın yanına gittim. Uyanıyordu. Gözlerini tam olarak açıp kendine geldiğinde bağlarından kurtulmak için çırpınıp durdu. Kenardan bir sandalye çekip yatağın yanına oturdum ve pes edene kadar sessizce bekledim. En sonunda hareket etmeyi bıraktı. ‘’Bu işten başın belaya girecek. İşe gitmediğimizde eve bakmak için birileri gelecektir.’’ Cık cık diye sesler çıkardım. ‘’Kimse bir doktorun verdiği izin raporuna karşı çıkıp eve birini göndermez.’’ ‘’Ne saçmalıyorsun?’’ ‘’İkimizde bugünlük izinliyiz. Sisteme çoktan girdim. İşleri zora sokacaksan izin süresini uzatırım yani serbest kalmak istiyorsan bana patlamanın ne olduğunu anlatacaksın.’’ ‘’Doktoru da izin vermesi için aynı şekilde tehdit mi ettin?’’ Gülümsedim. ‘’İzin istedim ve verdim. Bilgisayarlara sızmak hobi alanıma giriyor.’’ ‘’İnternet korsanlığı mı yaptın? Bu imkansız!’’ Bakışları yine değişmişti. ‘’Niye imkansız olsun? Neden bu kadar şaşırdın?’’ ‘’Çünkü bunu düşünmüş olamazsın!’’ Bir süre durdu sanki bir şeylerin farkına varıyordu. ‘’Bu yaptığı patlamaya aykırı. Hayır, bu olamaz. Suç işlemeyi düşünmüş olamaz bu gerçek olamaz! Beni öldürmekle tehdit etti şu an rehin alındım, bağlandım bu nasıl mümkün olabilir? Bunları nasıl düşünebilir?’’ Artık konuştuğu ben değildim kendi kendine konuşuyordu. ‘’Kendi kendine konuşmayı bırak da bana artık patlamanın ne olduğunu anlat.’’ Bakışları yüzüme odaklanmıştı. ‘’Sen gerçekte kimsin?’’ Sorusuyla bu defa ben afalladım. Karşımdaki artık saldırganlığını bırakmış yüzüme şaşkın şaşkın bakıyordu. ‘’Ben Antas gezegeninden İsilya’yım ve eğer bana gerçekleri anlatmazsan ölmeden önce göreceğin son kişiyim.’’ Hızlı hızlı gözlerini kırpıyordu. ‘’Bir terslik var bu mümkün değil sistemde karışıklık olmuş olmalı.’’ ‘’Sinirlenmeye başlıyorum.’’ ‘’Beni çözer misin sert bir kahveye ihtiyacım var düşüncelerimi hizaya sokmalıyım?’’ ‘’Beni aptal mı sanıyorsun?’’ Derin bir nefes aldı ve gözlerimin içine baktı. ‘’Doğa, İsilya gerçekte hangisi isen söz veriyorum kaçmaya çalışmayacağım her şeyi anlatacağım, ters giden bir şeyler var ne olduğunu anlamam gerekiyor lütfen çöz.’’ Bir süre düşündüm sonra oturduğum yerden kalkıp bağlı ellerine uzandım. ‘’Eğer, kaçmak için en küçük bir hareket yaparsan seni buna pişman ederim.’’ ‘’Tamam, anladım çöz artık.’’ Bağlarını çözdüğümde kalkıp banyoya gitti ve yüzünü yıkayıp burnundan akıp kurumuş kanı temizledi sonrasında mutfağa gidip kahve makinesini çalıştırdı. Bunları yaparken sürekli kendi kendine konuşuyordu. İki fincan kahve hazırlayıp birini mutfak tezgahının üzerinden bana doğru itekledi. ‘’Araştırma merkezine gidelim çipini incelememe izin ver.’’ Mutfak tezgahının üzerine oturup ayaklarımı aşağı sarkıttım ve fincandaki sıcak kahveden bir yudum içtim. ‘’Çipimden uzak duracaksın ve bana patlamanın ne olduğunu anlatacaksın.’’ ‘’Şu an hangi yıldayız?’’ Sorusuyla dudak kıvırdım. Zihnimi böyle mi sınıyordu? ‘’Patlamanın ne olduğunu anlat?’’ ‘’Doğa!’’ ‘’İsilya!’’ diyerek karşılık verdim. Mutfak tezgahının kenarına tutunup derin bir nefes aldı. ‘’Peki, İsilya şu an hangi yıldayız? Lütfen soruma cevap ver. Ne olduğunu anlatmamı istiyorsan önce ne olduğunu anlamama izin vermelisin.’’ ‘’5050’’ diyerek cevap verdim. Olduğu yerden bir adım geriledi. Gözleri kapalıydı. Elinin biri ensesindeydi. ‘’Anlayamıyorum.’’ diye tekrarlayıp duruyordu. ‘’Bir terslik var. Hatıraların doğru değil, saçmalık.’’ ‘’Yeter.’’ diyerek kahve fincanını sertçe mutfak tezgahının üzerine bıraktım. İçindeki kahvenin bir miktarı etrafa sıçradı. ‘’Bana hemen patlamanın ne olduğunu anlatacaksın.’’ ‘’İçeri geçelim. Oturmam gerek.’’ Arkasından oturma salonuna geçtim ve karşılıklı koltuklara oturduk. Kaçma ihtimaline karşı tetikteydim. ‘’5048 yılında araştırma merkezindeki uzay birimi bir gezegen keşfetti. Bu gezegene çok benzeyen bir gezegendi. Gezegenin fiziki şeklinden, yönetim şekline kadar hemen her şey benzerdi. İki gezegende de bitmeyen özgürlük isyanları vardı.’’ ‘’Böyle bir buluş hatırlamıyorum.’’ dedim. Gözlerimin içine baktı. ‘’Çünkü vatandaşlardan gizli tutuldu.’’ ‘’Ee, bu olayın patlama denilen şeyle ilgisi ne?’’ Farklı bir gezegen bulunması ilgimi çekmemişti. Yaşadığımız zamanda halen bulunamamış olması daha garipti. ‘’Sana anlatacakalarımı biri öğrenecek olursa başımız fena halde derde girer.’’ ‘’Anlat artık!’’ ‘’İki gezegenin başkanları bizlerden gizli bir araştırma yürütmemizi istedi. Diğer gezegendeki bilim insanlarıyla ortak bir çalışma yaptık ve sonunda istenilen şeyi başardık. İnsanların tüm anılarını silecek ve yerlerine istediğimiz sahte anıları koyacaktık böylece özgürlük kelimesi bir daha geçmeyecek, suçlar işlenmeyecekti.’’ ‘’Yani herkesi birer robota çevirecektiniz.’’ Oturduğum yerden kalktım ve odanın içinde bir sağa bir sola yürümeye başladım. Anlattıklarını sindirmeye çalışıyordum. Kenarda duran masaya tekme attığımda üzerindeki biblolar yere düşüp kırıldı. ‘’Siz bizlere ne yaptınız?’’ ‘’5050 yılı geldiğinde bir gece yarısı patlamayı gerçekleştirdik ve insanlar sabah uyandıklarında artık kendilerine uygun görülmüş rolleri yaşamaya başladılar.’’ Sakinleşmeye çalışıyordum ama olmuyordu. ‘’Bak patlamaya bunu yapan bilim insanları da dahildi ama ben gizlice kendi çip kodumu sildim. Bu durumu başkanlar dışında kimse bilmiyor ve senin de patlamadan kaynaklı belli ki bazı anıların, yok edilen bazı insani duyguların geri geldi ama yine de tuhaflık var.’’ ‘’Ne gibi?’’ dedim. ‘’Mesela yaptığını söylediğin meslek, uçaklarımız tarihte kaldı artık kullanılmıyor ya da ismin uydurma anlamsız bir kelime. İzin ver çipini inceleyeyim. Beynine zarar veriyor ve sahte anılar üretiyor olabilir.’’ Hızla karşısına geçip yakasına yapıştığımda bileklerimi tuttu. Güçlüydü ama tüm gücünü sergilemiyor gibiydi. ‘’Anlatmadığın şeyler var. Ben bu gezene nasıl geldim bana bunu anlat?’’ ‘’Ne söylemeye çalıştığını anlamıyorum.’’ dediğinde dudaklarımdan bir çığlık yükseldi. ‘’Ben Antas gezegeni vatandaşıyım ama şu an Satna gezegenindeyim. Bu nasıl mümkün oluyor?’’ Yüzü tuhaf bir hal aldı. ‘’Bu mümkün değil biz sadece anıları değiştirdik.’’ ‘’Kim olduğumu iyi biliyorum.’’ diye üsteledim. ‘’İzin ver çipini inceleyeyim belki sistemle alakalı bir sorun olmuştur ve o gezegenden birinin anılarını hatırlıyorsundur.’’ Yakasını bıraktım ve arkamı döndüm. Delirmek üzereydim. ‘’Yıllarca insanları kandırdılar, çipin üzerinden işlem yapamayacaklarını söylediler hepsi yalandı. Bir çok şeyi tahmin edebilirdim ama bu kadar alçalacaklarını kim bilebilirdi!’’ Tekrar Atak’a döndüm. ‘’Yaptığınız her şeyi biliyorsun bu gezegene nasıl geldiğimi de bulacaksın.’’ ‘’Bu söylediğine imkan yok. İki gezegen arası bilgisayardaki görüşmeler dışında birleşme olmadı hiç kimse bir diğer gezegene gitmedi.’’ ‘’Sana kanıtlayacağım.’’ dedim ve gidip bilgisayarını alıp geri geldim. Bilgisayarı açtığımda her zaman yaptığım gibi sisteme sızdım ve Atak’ın yanına oturdum. ‘’Bak bu Satna gezegeninin yani şu an içinde olduğumuz gezegenin başkanlarına ait sistem.’’ ‘’Bu yaptığın yasa dışı.’’ dediğinde hemen cevap verdim. ‘’Kes sesini!’’ Sistemde geri gitmeye başladım. ‘’Şu an 5050 yılına dönüyorum.’’ Başımı salladım. ‘’Hala 5055 yılında olduğuma inanamıyorum bu çok saçma.’’ Dün gece girdiğim bağlantıları tanıyordum ve tekrar onlara girdim. ‘’Bunlar yapılan görüşmelerin videoları dün gece aramadım ama bu görüşmelerin yapıldığı uzantıyı takip edebilirsem Antas gezegenindeki başkanlardan birinin bilgisayarına sızabilirim.’’ ‘’Bunu gerçekten yapamazsın bu imkansız.’’ ‘’Hiçbir şey imkansız değil hele sizin yaptıklarınızın yanında.’’ Bağlantılar arasında uzun bir süre dolaştım. ‘’Vazgeç artık izin ver çipine bakayım.’’ dediğinde ‘’İşte bu!’’ diye bağırdım. ‘’Bak!’’ Açılan sayfayı gösterdim. ‘’Bunlar Antas gezegenindeki güvenlik biriminin kamera görüntüleri şimdi sana kendi evimi ve beni göstereceğim.’’ Görüntülerde 5049 yılına gittim ve evimin adresinin olduğu sokağı arattım. Özellikle sabah işe gideceğim saati girdim. Evimi gördüğümde gözlerim dolmuştu. İçim özlemle yanmaya başlamıştı. ‘’Bak, bu benim evim şimdi işe gitmek için evden çıkacağım.’’ Atak bilgisayar ekranına dikkatle bakıyordu. Bir kaç dakika içinde evden çıkan İsilya işe gitmek için aceleyle koşturuyordu çünkü geceleri bilgisayar başında geçtiği için sabahları uyanmakta zorlanırdı. Görüntüyü duraklatıp yaklaştırdım ve bir kaç ayar yapıp görüntüyü netleştirdim. ‘’İşte sana İsilya yani ben.’’ ‘’Bu imkansız.’’ Atak inanmaz gözlerle bakıyordu. ‘’Bu gerçekten imkansız.’’ ‘’Atak, ben bu gezegene nasıl geldim?’’ ‘’Bilmiyorum gerçekten bilmiyorum buna imkan yok.’’ Oturduğum yerden kalktım ve tekrar ileri geri yürümeye başladım. Evime dönmenin bir yolunu bulmalıydım. Gözüm duvarda asılı tablo şeklindeki aynaya kaydı. Yüzüme dikkatle baktım. Yanağımdaki ben göz kırpıyordu. ‘’Bir insanın yüzünde sonradan ben çıkar mı?’’ ‘’Anlamadım?’’ diye sordu Atak. ‘’Yanağımdaki ben yoktu yani beş yıl önceki İsilya’da yoktu son beş yıldaki Doğa’nın dikkatini çekmemişti ama şimdi fark ettim. Anlatabildim mi?’’ Atak’ın bakışları donuklaşmıştı. Garipti. Hareketsizdi. ‘’Atak?’’ diye seslendim ama beni duymuyordu. Sonra bir anda yüzüme baktı. Yüzü beyazlamıştı, gözbebekleri büyümüştü. ‘’İsilya bu gezegenin güvenlik birimindeki görüntülere ulaşabilir misin?’’ ‘’Evet, neden?’’ ‘’Soru sorma lütfen bu çok uzak bir ihtimal hatta imkansızdan da öte ama emin olmam gerekiyor. Diğer bilim insanların arasında bir söylenti duymuştum ama hiç umursamamıştım. Yok, bu imkansız.’’ Aklına takılan bir düşünce oldu mu kendi kendine konuşmaya başlıyordu. Hastanede karantinadayken de aynıydı. Bilgisayarı alıp sistemde dolaştım ve istediği yere sızdım. ‘’Tam olarak nereye bakmamı istiyorsun?’’ ‘’5050 yılından önce ki bir zaman diliminde şu an yaşadığın evin olduğu yere.’’ İstediğini yaptım ve görüntülere bakmaya başladık. Sabah saatlerinden itibaren hızlandırılmış olarak görüntüleri sarmaya başladım. Bir yerden sonra evden biri çıkınca görüntüyü yavaşlattım. Tarih 5045'di. Patlamadan beş yıl öncesiydi ama bu bendim. Bu nasıl mümkün olmuştu? Bu defa benim gözbebeklerim büyümüştü. Bilgisayarı kenara bıraktım. Ellerim titriyordu. ‘’Bu imkansız o zamana dair hatırladığım tek şey Antas gezegenine ait burada olamam.’’ ‘’Bu imkansızın vücut bulmuş hali sadece sen mi böylesin yoksa herkes mi aynı? Her şey yolundaydı sanmıştım anılar sahte olunca anlayamadım.’’ ‘’Neyi anlayamadın? Atak bana neler olduğunu anlat? Kafayı yemek üzereyim delireceğim artık.’’ ‘’Zamanında diğer gezegeni bilen bilim insanlarının arasında bir söylenti vardı. İki gezegen insanlarının dış görünüş olarak birbirlerine benzediğine dair.’’ ‘’Nasıl bir benzerlik?’’ ‘’Herkesin bir ikizi gibi benzeri olduğunu. Görünüş aynı karakter, yaşayış biçimi tamamen farklı yani bu görüntüdeki Doğa bu gezegende yaşayan kişi, İsilya’da diğer gezegende yaşayan kişi ama nasıl oluyorda sen buradasın?’’ İyice afallamıştım. ‘’Ne yani bu yaptığınız patlamada bir sorun oldu ve anılarım Doğayla yer mi değiştirdi?’’ ‘’Anılarınız ya da ruhlarınız?’’
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD