Saatlerdir bilgisayar üzerinde çalışıyorduk daha doğrusu ben bilgisayar üzerinde çalışıyordum Atak ise patlamayı işe yarayacak ama güvenli hale gelecek şekilde planlamaya çalışıyordu. Ekibimdekilerin listelerini çıkarmıştım. Listeye göre bu dünyadaki benzerlerinin hepsi farklı şehirlerdeydi sadece biri bizimle aynı şehirde yaşıyordu ve o kişide kaçırırken beni en çok zorlayacak ama kendi benliğine kavuştuğunda en çok yardımcı olacak kişiydi.
Çalıştığı yer şehrin bitimindeki bir çiftlikti. Meyve bölümünden sorumluydu. Çiftlikte çalışanların genelde aileleri olurdu ama şansıma Raygel’in bu dünyadaki yansıması çiftlikteki bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmişti ve halen bekardı.
‘’Kimden başlayacağız, karar verebildin mi?’’ Atak önündeki hesap yaptığı kağıtlardan başını kaldırmış yorgun, kanlanmış gözlerle bana bakıyordu.
‘’Evet ama işimiz zor olacak.’’ dedim.
‘’Neden?’’
‘’Bize en yakın kişi Raygel, eğer onun da ruhu yer değiştirmişse şanslıyım ki isyan sürecinde en işe yarar adamım yanımda olacak ama kaçırmak zor olacak.’’
Bir kez daha ‘’Neden?’’ diye sordu.
‘’Görünce anlarsın.’’ İşin zorluğunu belli edecek bir gülümseme yolladım.
‘’Nasıl yapacağız?’’
‘’Öncelikle aile olarak sadece anne ve babası var bu bizim için iyi çünkü bir eş ve çocuk olsaydı daha çok zorlardı. Bu dünyadaki ismi Kaya.’’ Sesli bir kahkaha attım. ‘’Bir insana bir isim ancak bu kadar uyar.’’
‘’Sürekli imalı konuşuyorsun.’’
Atak’ın bakışlarını görmezden geldim. ‘’Görünce anlayacaksın.’’ Anlatmaya devam ettim. ‘’Çiftlikte meyve bölümden sorumlu, anladığım kadarıyla yediğimiz elmalar onun elinden çıkıyor. Yakındaki bir doktorun sistemine sızıp bir aylık bir rapor yazarız. Ağaçtan düşüp bir yerini kırdığına dair falan işte işin zor kısmı ailesinin onu aramamasını sağlamak.’’
‘’Bu nasıl olacak?’’
‘’Ailesinin onu görmediği ve bahçede olduğu bir anda gizlice bayıltalım ve bir süre sonra sağlık aracıyla çitfliğe girelim. Onu ailesinin gözleri önünde alalım ve sonra ailesine belinde falan bir kırık olduğunu iyileşene kadar bakım evinde olacağını söyleriz. Tabi bunun için bir sağlık aracını hackleyip oraya gitmemiz ve yokluğu fark edilmeden geri getirmemiz gerek.’’
Atak derin bir nefes çekti. ‘’Gerçekten bu kadar şeyi bir anda nasıl düşünebildin?’’
Omuz silktim. ‘’Çünkü yıllardır bu savaşı veriyorum ve inan bu yaptıklarım diğer yaptıklarımın yanında hiçbir şey şimdiden söyleyeyim en zoru Raygel’i zapt etmek olacak. Eğer, bu dünyadaki Kaya’nın Raygel ile en ufak bir benzerliği varsa işimiz çok ama çok zor.’’
‘’Bir kez daha neden diye sormayacağım.’’
Omzuna hafifçe vurdum. ‘’Çabuk öğreniyorsun.’’
Koltuğun arka kısmına başını yasladı. ‘’Bu kadar tehlikeyle nasıl baş ediyorsun? Planı anlatırken bile güvenlik güçlerinin beni vurduğu görüntüler gözümün önünde beliriyor.’’
‘’Bu kadar korkuyorsan arka planda dur ne bileyim biz savaşırken sen de bize kahve filan yaparsın.’’ Bu sözlerimde ciddiydim. Korkak birinin ben savaşırken yanımda işi yoktu. Ayak bağı olmaktan başka bir işe yaramazdı.
‘’Korku insanlara özgü doğal bir duygudur İsilya, bunu hissetmem çok normal. Önemli olan korkunun üstesinden gelip gelemediğim. Eğer korkuma esir düşecek olursam geri çekilmeyi ve sana ayak bağı olmamayı bilirim.’’
Cevap vermedim. Korkmak normalse bile bu his bende yoktu. Daha on iki yaşımda girmiştim bu savaşa. Annem ve babam özgürlük için savaşırken yakalanıp, gezegendeki her insanın görmesi için ekranlarda acımasızca öldürülürken başlamıştı savaşım.
İlk savaşımı kendime vermiştim; kimsesiz kaldığımda yerleştirildiğim yurtta her gün görevlinin;
Hükümet tektir
Başkanlar her şeydir
Uysallık insanı yüceltir ama
Özgürlük insan vücudunda yayılan en ölümcül zehirdir.
Diye beynime işleyerek annem ve babamdan kalan sözde zehri silmeye çalıştıklarında içimde büyük bir savaş vermiştim. Bazen onlara inanmak doğru gelmişti ama savaşmıştım. Söylenenlerin yalan olduğunu kendime sürekli tekrarlamış ve zihnimi onlara kapatmıştım sonucunda bu savaşı kazanmıştım.
Açıklarını bulabilmek için bana verecekleri her şeyi öğrenmiştim. Uysallığıma inanmış, öğrenmemin yolunu açmışlardı. Atandığım hosteslik işi seçkin bir işti sadece en uysal olduklarını düşündükleri vatandaşlara verilirdi çünkü o uçaklarda sadece hükümet başkanları yolculuk ederdi ve bu uçuşlarda her türlü hükümet bilgisi konuşulurdu. En uysal insanlar robottan farksızdı ve konuşulanı duymaz, olanı görmezdi.
Bu işe atandığım gün bütün ekranlarda görüntüm dolaşmıştı. Onlar için bir gurur kaynağıydım. Anne ve babamı ölümcül bir virüs gibi anlatıp o virüsten arındırılan kızlarının hükümet için nasıl başarılı biri olduğunu duymayan kalmamıştı.
Sonrasında yeni bir savaşa başlamıştım. Annem ve babamın öldürülen diğer yoldaşlarının çocuklarına ulaşmış ve içlerinden en güvenilir olanları tespit edip onlarla bir ekip kurmuştum. Bir insan ne kadar uysal görünürse görünsün bakmasını bilen insan için kalbindeki yangın kendini açık ederdi. Ekibimde öyleydi. Onları bulduğumda sessizce hükümet ne derse onu yapıyorlardı ama içlerindeki yanan ateşi görmüştüm. Bunu anlamak basitti mesela gerçekten uysal olanlar işten çıktıkları gibi oyalanmadan eve giderlerdi ama içlerinde özgürlük açlığı olanlar eve oyalanıp uzun yoldan giderlerdi. Bu farkında olmasalarda ruhlarının hükümete karşı yaptığı küçük bir başkaldırılarıydı. Bunun gibi küçük ayrıntılar dikkat çekmezdi ve düzen böylece sürüp giderdi ta ki benim gibi biri gelip o ateşi harmanlamadıkça.
Kendimizi eğitmiştik, gelişip güçlenmiştik. Hükümete verdiğimiz zararlar fazlaydı her geçen gün vatandaşlar bu özgürlük ateşine katılıyordu ve neredeyse başarmak üzereydik. Hükümeti yok etmemize sadece bir kaç adım kalmıştı ama bu patlama olayı bize yaptıkları büyük bir darbeydi.
O kadar gizli tutmuşlardı ki uçuşlarda tek bir konuşma geçmemişti ve ben de bilgisayarlarına sızıp kontrol etme gereği duymamıştım çünkü o uçuşlarda her şeyi rahatça konuştuklarını düşünmüştüm. Ne kadar da aptaldım!
Olan olmuştu ve şimdi buradaydım her şeye baştan başlayacaktım. Önümde iki seçenek vardı; Ya kazanacaktım ya da bu uğurda ölecektim!
‘’İsilya!’’ Atak’ın bağırmasıyla havaya sıçradım. ‘’Kapattın kendini, duymuyorsun.’’
‘’Planı düşünüyordum.’’ diyerek yalan söyledim.
Yüzüme uzanan eli kızıl saçımın buklesini kulağımın arkasına itti. ‘’Yüz ifaden hep aynı ne düşündüğünü asla anlayamıyorum.’’
Cevap vermedim herhangi bir tepki göstermedim. Karşımdakini anlamaya çalışıyordum ama Atak da benim gibi bir duvarın arkasında saklanıyordu. Yanımda savaşmak istiyordu, hükümete patlamanın başında karşı koymuştu ama savaşırken güvenip sırtımı yaslayabileceğim biri miydi? Olaylar öyle hızlı gelişmişti ki bunu düşünecek fırsatım hiç olmamıştı. Hükümete karşı koymuştu, bana yardım ediyordu ama aynı zamanda patlamayı bulan güvenli ekipten biriydi.
Bilgisayarı kapatıp kenara bıraktım. ‘’Bugünlük burada bitirelim. Sen veterinerlerin hayvanları bayıltmak için kullandığı şu tabancadan bul ben de diğer işleri halledeyim karışım elimizde bu işi fazla uzatmaya gerek yok.’’
‘’Tamam anlaşıldı.’’
Üzerinde hesap yaptığı kağıtları toparlayıp bir dosyanın içine koydu ve oturduğu yerden kalktı. ‘’Yarın görüşürüz o zaman.’’
‘’Görüşürüz.’’ diyerek dış kapıya kadar eşlik ettim. Gittiğinde evde yalnız kalınca tekrar bilgisayar başına oturdum. Son birkaç ayarlamayı daha yapıp uyumak için yatağa gittim. Uykusuz geçen geceler o kadar yormuştu ki sanırım bu defa uyuyabilecektim.