Aradan geçen bir ayda hepimiz normal rutinimize dönmüştük. Atak'ı araştırma merkezindeki karşılaşmalarımız dışında görmemiştim ki gizli isyanımızdan bilerek uzak tutuyordum çünkü yol arkadaşlarım dışarıdan birinin katılması konusunda pek açık fikirli değillerdi. Özellikle Tanes’in Atak’a karşı ayrı bir nefreti vardı ve sebebini çözememiştim.
Rutin toplantılar dışında bizim de yapabildiğimiz pek bir şey yoktu. İnsanları tek tek ziyaret edip çiplerini resetleyemezdik bunun uzaktan nasıl yapılacağını bulamadıkça harekete geçmemizi gerektirecek bir durum da yoktu.
Atak ve ekibinin patlamayı nasıl yaptığını biliyordum Atak hepsini anlatmıştı ama bunu tersine çevirme kısmını çözememiştim. Her gecem uykusuzdu, iş saatlerim dikkat çekmemek için çalışmakla geçiyordu ve kendi evimi özlüyordum. Gerçi Antas’a dönmemin tek yolu ya tamamen ışınlanmayı bulmaktı ya da bir uzay mekiği ele geçirmekti çünkü dönebileceğim bir bedenim yoktu. En büyük tesellim ise dostlarımın yanımda olmasıydı.
Arabam önümde durduğunda düşüncelerimden sıyrıldım. Tam arabaya binecekken arkamdan gelen ‘’Doğa!’’ sesiyle geriye döndüm.
Atak hızlı adımlarla olduğum yere doğru yürüyordu. ‘’Eve mi?’’ dediğinde bir kaç adım ötemdeydi.
‘’Hayır,’’ dedim. ‘’Çiftliğe, bizimkilerle buluşacağız.’’
Yüzünde üzüntüye benzeyen bir ifade oluştu. ‘’Bugün planını bozmayayım ama yarın yemeğe bana gelir misin? Ev sen gittikten sonra çok sessiz.’’
Bir süre düşündüm. ‘’Bu defa bir değişiklik yapalım ve sen bana gel.’’ diyerek arabama bindim. Arabaya hareket ettiğinde camdan başımı uzatıp el salladım. ‘’Görüşürüz.’’
Diğerleri Atak ile görüşmemden pek hoşlanmıyordu ama onun yanında olmak uzun süredir ruhumda olan ve canımı acıtan bir çatlağı geçici bir süreliğine de olsa dindiriyordu.
Gözlerimi açtığımda arabada uyuyakaldığımı farkettim. Araba çiftliğin önünde duruyordu ve ekrana baktığımda yarım saattir çiftliğin önünde olduğumu anladım. Yol süresini de düşünürsek yaklaşık iki saattir uyuyordum.
Dışarıya adımımı attığımda gerinip esnedim ve çiftliğe doğru yürüdüm. Diğerleri çoktan gelmişti. Arabalarının yanından geçip taşlık alana girdim.
Gülme seslerinin geldiği tarafa yöneldim. Beni ilk gören Seryus oldu. ‘’Birileri uyanmış.’’
Gülümsedim. ‘’Neden uyandırmadınız?’’
‘’Çünkü biraz uyumak seninde hakkın.’’ diyen Anres elindeki elmayı bana doğru fırlatınca yere düşmeden yakaladım.
Elmadan kocaman bir ısırık aldım. Raygel kendine geldiği günden beri bu elmaları hem yiyor hem de bize yetiriyordu. Bu şekilde beş yıldır tek bir elmayı bile yememenin acısını çıkarıyordu.
Annesi ve babası yaşlı olduğu için zaten oğulları ne söylerse onu yapıyordu ve şu an ortalıkta olmadıklarına göre Raygel evden çıkmamalarını söylemiş olmalıydı.
‘’Ee, var mı bir gelişme?’’ Tanes beklentiyle yüzüme bakıyordu. Olumsuz anlamda başımı salladım.
‘’Bazı düşüncelerim var ama teyit edilmeli. Anres bu konuda yardımın gerekiyor.’’ Bilgisayar alanında o da iyiydi ve aklımdakini doğrulamak için desteğe ihtiyacım vardı.
‘’Ne gibi bir yardım?’’
‘’Bence bu işi kendi bilgisayarımızdan uzaktan yapamayız. Patlamada kullanılan ana bilgisayar gerekiyor. Herkesin çiplerinin tanımlı olduğu ve işleyişi düzenleyen ana bilgisayara ulaşabilirsek gerekli yazılım ile tüm çipleri uzaktan kısa bir süreliğine devre dışı bırakıp resetleyebiliriz.’’
‘’Peki,’’ diyen Seryus’a baktım. ‘’Antas gezegeni yani bizim vatanımız olan gezegen ne olacak?’’
Söze Anres girdi. ‘’Patlamanın ortak yapıldığını düşünürsek ana bilgisayarın Antas gezegenindeki ana bilgisayar ile bağlantısı olmalı bence İsilya arada bir köprü kurabilir.’’
‘’Bu doğruysa,’’ diyen Raygel elmasından kocaman bir ısırık aldı ve suyunu ağzının kenarından akıta akıta konuşmasına devam etti. ‘’Bilgisayarın nerede olduğunu bulmamız gerek.’’
‘’Güvenlik biriminin ana binasında.’’ Tanes’in sarı saçları esen rüzgarla uçuştu. ‘’Binanın yer altında gizli katları var. Kendi benliğime kavuştuktan sonra kısa bir araştırma yaptım. Patlamadan kısa bir süre sonra ana bilgisayar hükümet binasından güvenlik binasına taşınmış. Varlığını bakımını yapan teknisyenler ve güvenlik biriminin başkanı biliyor. Teknisyenlerden biriyle kısa bir konuşma yaptım.’’ dediğinde göz kırptı. İnsanların ağzından istediği lafları almada üstüne yoktu.
‘’Ayda bir ana bilgisayardaki veri akışında ciddi bir artış olduğunu ama kaynağını bilmediklerini söyledi.’’
‘’Muhtemelen Antas gezegenindeki hükümet başkanlarıyla görüşüyorlar.’’ dedim.
Tanes anlatmaya devam etti. ‘’Ana bilgisayar en dipte eksi beşinci katta bir odada ama odaya giriş için şifre gerekiyor ve şifreyi bilen tek kişi güvenlik binasının başkanı Volkan Bey. Teknisyenleri odaya o alıyormuş ve işleri bitene kadar başlarında bekliyormuş.’’
Volkan ismini duyduğumda nefesim durdu. Dizlerim beni taşımak istemiyordu. Kenardaki ağaca yaklaşıp sırtımı dayadım ve ayakta durmak için tüm gücümü kullandım. Neden bu şekilde karşıma çıkmak zorundaydı ki?
‘’Sence,’’ diyerek Tanes’in gözlerinin içine baktım. ‘’Volkan ne kadarını biliyordur?’’
Omuz silkti. ‘’Bence pek bilgisi yok. Başkanlardan sadece birincil koruma emri aldı ve bu emri uyguluyor. Bizim birimde işler böyle yürüyor; Volkan Bey Başkanlardan emri alıyor bizde Volkan Beyden emir alıyoruz. Sorgulamak yok sadece verilen emirler ve uygulanan emirler var.’’
‘’Oraya girmemiz çok ama çok zor.’’ diyen Anres üstünün kirlenmesine aldırmadan yere oturdu. ‘’Polisler her an savaşmaya hazırlar.’’
Dayandığım ağaçtan kayıp bende yere oturdum. ‘’Tanes’le bunu fazlasıyla yaşadım.’’ Boğazımı sıkan yumrudan kurtulmak için derin bir nefes aldım ama işe yaramıyordu. ‘’Oraya girip savaşmak sorun değil ama Güvenlik Biriminin başındaki kişiyle karşılaşırsam bunu yapabilir miyim bilmiyorum.’’ dedim.
‘’Ne fark ediyor?’’ diyen Seryus’a Tanes cevap verdi.
‘’Bence görmelisiniz.’’ dedi ve cep telefonunu çıkarıp görmediğim bir şeyler yapıp ekranı diğerlerine çevirdi. Hepsinin ağzından farklı bir küfür savrulmuştu. Ekranda Ahdas’ın yani Volkan’ın resmi olduğuna emindim.
Anres kolumu sıkıca tuttu. ‘’Onu artık sevmediğine eminim İsilya ama neden onu gördüğünde tutulup kalıyorsun.’’
Gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü. ‘’Çünkü söylediklerini unutamıyorum. Yüzüme karşı ne kadar korkunç biri olduğumu haykırması aklımdan çıkmıyor.’’
‘’O sözleri gayet iyi hatırlıyorum İsilya,’’ diyen Raygel’e bakışlarım çevrildi. ‘’Biz de oradaydık. Sözler canını yakmış olabilir ama sen söylediği gibi korkunç biri değilsin.’’
Anres ellerini ovuşturmaya başladı. ‘’Bence ona gerçek benliğini hatırlatalım. Bu olanları görünce belki pişman olur ve bize yardım eder böylece savaşmaya gerek kalmaz.’’
‘’Hayır,’’ diyerek olduğum yerden ayağa fırladım. ‘’O asla bizim tarafımızda olmaz. Bunu aklınızdan bile geçirmeyin.’’
‘’Bence deneyebiliriz.’’ diye Seryus’da bu fikri onayladı.
‘’Sakın!’’ dedim üstüne basa basa ‘’Bu konuda cevabım net. Bu fikri hemen aklınızdan çıkarın a
sla böyle bir şey olmayacak. Son sözüm budur! Toplantı bitmiştir!’’ dedim ve arkamı dönüp yanlarından uzaklaştım.
Oyalanmadan arabaya bindim ve yola çıktım. Çiftlikten uzaklaştığımda tuttuğum nefesimi verdim. Ahdas bu olanları görse değil bizim tarafımızda olmak aksine bu savaşta en büyük düşmanımız olurdu. O tam bir hükümet yanlısıydı ve hep de böyle kalacaktı.
Arabam durduğunda Atak ve Ahdas’ın evlerinin tam ortasındaydım. Arabadan dışarı adım atıp indiğimde orada öylece durmaya devam ettim. Ruhumun bir yanı Ahdas’ın evine koşmak istiyordu ama ruhumun diğer yanı ise Atak’a gitmek için yanıp tutuşuyordu. Hangi tarafı dinlemeliydim ve dinlediğim tarafı hangi mantığa uygun hale getirmeliydim.
Esen rüzgarla tokam saçlarımdan kayıp gitti ve saçlarım yüzüme savruldu. Sanki rüzgar ruhumun bir tarafını gitmesi için zorluyordu. Rüzgara ayak uydurmalı mıydım?
İki eve giden yolda talepkardı. İkisininde ruhumdan almak istediği şeyler vardı ve seçimi rüzgara bırakıp ruhumu istediği tarafa savurmasına izin verdim.
Ayaklarım rüzgara uyum sağladı ve attığım adımlar sonrası vardığım evin kapısını usulca birkaç kez tıklattım.
Çok geçmeden kapı açıldı ve karşımda şaşkın bir yüz vardı.