‘’Hazır mısınız?’’ Yanımdakilere baktığımda baaşlarıyla onayladılar. ‘’Kulaklıktan bizi dinlersiniz yardım gerekirse çağırırız ve gelirsiniz.’’ Raygel ile gidecektim ve diğer ikisi arabada bekleyecekti. Yakın dövüş olacağı için daha çok işime yarardı.
Eve yeni gelmişti, yol yorgunuydu ve bunu kullanacaktım.
Kapı zilini çalıp bekledik. Kapı açıldığında karşımda yorgun bir genç kız vardı. Sarı saçları, mavi gözleri hep hatırladığım gibiydi. ‘’Siz kimsiniz?’’ dediğinde yorgunluğu sesinden de belli oluyordu.
‘’İyi günler hanımefendi. Evin elektriğiyle ilgili bir sorun var alarm devreye girdiği için geldik.’’
‘’Gerek yok, geldiğiniz yere geri dönün.’’ Kapıyı yüzümüze kapatacakken Raygel eliyle engel oldu.
‘’Hükümet bize bu işi yapmamızı söylüyor. Buna uymamız gerek.’’
‘’Üstümü aramadan hemen buradan gidin.’’
Kesinlikle bizi içeri almayacaktı. Raygel bana anlık bakış atıp kapıyı hızla itti aynı anda Tanes’in göğsüne tekme atınca geriye eve doğru düştü. Kendini toparlayıp ayağa kalktığında eli beline gitti ama silahı üzerinde yoktu. Dövüş pozisyonu alıp üzerime geldiğinde yumruğunu kolumla savuşturarak diğer kolunu tutup çektim ve başını duvara vurdurdum.
‘’Orada öylece duracak mısın?’’ Raygel’e öfkeli bir bakış attım.
‘’Uzun zamandır robot gibi yaşıyordum iki güzel kadının dövüşmesini izlemek eğlenceli olacak.’’ Koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. Sonra hesabını soracaktım!
İkinci yumruğu atmaya hazırlanırken Tanes’in tekmesi karnıma geldi ve yere düştüm. Üzerime çıktığında yüzüme gelecek yumruktan kaçmak için başımı yana çevirince yumruğu zemine denk gelince acıyla inledi.
Üzerimden itip sırtını yere yapıştırdım ve yüzüne yumruğumu indirdim. İkimizde nefes nefeseydik. Raygel kenarda heyecanla bizi izliyordu. ‘’Pisliksin Raygel.’’ dedim ve ayağa kalkmaya çalışan genç kıza tekme savurduğumda ayağımı tutup yere düşürdü. Tanes yakın dövüşte bu kadar iyi değildi ama aldığı eğitim gücümüzü eşitlemişti.
Yüzüme ard arda inen darbelerden kurtulmak için tüm gücümü kullandım. Sarı saçlarını parmaklarıma dolayıp hızla çektim. Saçlarının acısıyla başı geriye savruldu ve bir kez daha üzerimden itip ayağa kalktım bu defa ondan hızlı davranıp tekmeyi savurdum ve kafasına gelen bu darbeyle yere düştü.
İkimizde kanlar içindeydik. Aldığı darbeden dolayı yarı baygın yerde yatıyordu. Gözleri açıktı ama hareket edemeyecek kadar acı çekiyordu. Kenarda duran çantayı almak için gittiğimde yüzüme hala gülerek bakan Raygel’in bacak arasına tekmemi acımadan savurdum. ‘’Gerçekten adi bir pisliksin Raygel.’’ dediğimde acıyla birlikte kahkaha attı.
Aparatı çipe sabitleyip sistemi başlattım. Tanes’in bedeni kasılmaya başladığında başını tutup yere çarpmasına engel oldum. Raygel de dilinin geri kaçmaması için uğraşıyordu. Kasılmalar son bulduğunda aparatı çıkardım ama bir terslik vardı. Tanes baygındı diğerlerinde böyle olmamıştı.
‘’Neden uyanık değil?’’ Raygel korku dolu gözlerle bakıyordu.
‘’Bilmiyorum.’’ dedim. Uyandırmaya çalıştım ama tepki vermiyordu. ‘’Raygel, Atak’a götürelim.’’
Raygel kucaklayıp arabaya giderken malzemeleri toplayıp peşinden gittim. Diğerleri bizi gördüklerinde neler olduğunu sorup duruyorlardı. ‘’Bilmiyorum, uyanmıyor.’’ dedim. Ellerim titriyordu. Kendime hakim olmakta zorlanıyordum. Atak’ın evine doğru giderken telefonla aradım. ‘’Neredesin? Bir terslik var.’’ İş biteli birkaç saat olmuştu ama Atak bazen geç saatlere kadar kalıp çalışıyordu.
‘’Araştırma merkezindeyim, ne oldu?’’
‘’Tanes uyanmıyor. Neden oldu anlamadım. Eve geliyoruz yardım et.’’
‘’Araştırma merkezine gelin burada malzeme var evde bir şey yapamam.’’
Telefonu kapattığımda Tanes’in başını Seryus’a bırakıp bilgisayarı aldım. Ellerim titreyebilirdi ama zihnim açıktı. Hızlıca sisteme sızıp araştırma merkezinin kamera görüntülerini aynı döngüye hapsettim. İçeri giriş yollarını düşünüp duruyordum. Yan taraftaki yangın merdivenlerini kullanabilirdik güvenlik görevlisinin görüş alanı dışındaydı ya da malzeme kapısını açabilirdik. En hızlı hangisi olurdu?
Düşüncelerde boğulmak üzereyken telefonum çalmaya başladı. Atak arıyordu. ‘’Efendim.’’ dediğimde telaşım sesimden yayılmıştı.
‘’Ana kapıdan gelin.’’
‘’Sen delirdin mi?’’ dedim bağırarak.
‘’Güvenlik görevlisini dert etme ana kapıdan gelin. Vakit kaybetmeyin.’’
‘’Lanet olsun!’’ diyerek telefonu kapattığımda arabanın koltuğuna tekmeyi bastım. Hız sınırına uyan bu araçlardan da nefret ediyordum. Kontrolün ben de olmadığı her şeyden nefret ediyordum.
Bitmek bilmeyen yolun sonunda araştırma merkezine varmıştık. Atak bizi dışarıda karşıladı. Söylediği gibi ana kapıdan girdik. Güvenlik görevlisi kapının girişindeki koltuğunda uyuyordu. Atak ne yapmıştı?
‘’Bu taraftan.’’ diyerek üst kattaki odalardan birine yönlendirdi. İçeride bir sürü malzeme vardı. ‘’Sedyeye yatırın.’’ Raygel kucağındaki baygın kadını sedyeye yatırdı. O sedyenin üzerinde yapılan deneyleri düşünmemeye çalıştım.
Atak kontrolü eline almıştı. Elindeki kabloları Tanes’in bedeninde çeşitli noktalara bağlıyordu ben ise donmuş bir bedenle olanı izliyordum. Ben ne yapmıştım? Neden böyle olmuştu?
Atak elindeki kabloyu bağlamak için saçlarını kenara çekerken duraksadı. ‘’Başına darbe mi aldı?’’
Sözleriyle attığım tekme gözümün önünde canladı. ‘’Tekme attım.’’ dedim. Sesim tekdüzeydi.
Kenardaki ekranda çizgiler belirmeye başladı. ‘’Beyin dalgaları çok tuhaf buna sadece aldığı darbe sebep olmuş olamaz.’’
‘’Çipini kısa süreliğine kapattım ve o esnada epilepsi krizine benzer bir kriz geçirdi.’’ diye açıkladım.
‘’İsilya sen kafasına darbe almış birinin beyniyle mi oynadın?’’ Atak inanmak istemeyen gözlerle bana bakıyordu. Bunu hiç düşünmemiştim. Neden düşünmemiştim? Her şeyi düşünen ben bunu nasıl düşünememiştim?
Bakışlarım ellerime kaydı. Kanlar içindeydi. Peki bu kimin kanıydı? Benim mi, onun mu? ‘’Ben ne yaptım?’’ dediğimde yere çöktüm.
‘’Dışarı çıkalım.’’ Anres götürmek için ayağa kaldırmaya çalıştığında bakışlarım Raygel’de sabitlenmişti. En az benim kadar suçluydu. Çöküp kaldığım yerden hızlıca kalktım ve Raygel’in üzerine yürüdüm. Yüzüne attığım yumruğa engel olmadı. ‘’Senin yüzünden orada öylece oturmak zorunda mıydın?’’
Anres bu defa belimden tutup geri çekti. ‘’İsilya dışarı çık.’’
Seryus itekleye itekleye dışarı çıkardı. Duvara sırtımı dayayıp yere oturdum ve başımı ellerimin arasına alıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Bunu nasıl düşünememiştim? Dostuma nasıl böyle bir zararı vermiştim?
Uzun bir süre kimse rahatsız etmedi ben de yalnızlığıma sarılıp sadece ağladım. İçeride olan biteni bilmiyordum ki öğrenmeye de cesaretim yoktu. Kapının sesini duydum sonra koca cüssesiyle yanıma oturanın sıcaklığını hissettim. ‘’Özür dilerim senin halledebileceğini biliyordum bu yüzden araya girmek istemedim hepsi benim hatam.’’
Başımı Raygel’in koluna yasladım. Tüm suçu ona yıkamazdım dikkatli olmam gerekirdi. ‘’Sana vurduğum için özür dilerim. O tekmeden sonra bunu yapmamam gerektiğini düşünmeliydim.’’
‘’Hala baygın ama Atak anlamadığım bir sürü ilaç yaptı ve beyin dalgalarının yavaş yavaş normale döndüğünü söyledi. Çipin etrafında da olmaması gereken bir kan birikintisi varmış ve bunu sen olmadan temizleyemezmiş.’’
Verdiği haberle biraz olsun rahatlamıştım. Oturduğum yerden kalkıp bir şey söylemeden içeri girerek Atak’ın yanına gittim. ‘’Ne yapmam gerekiyor?’’ diye sordum.
‘’Çipin işlevini bilgisayara aktarıp bir süre oradan yapılmasını sağlamalısın. Etrafındaki kanı temizlerken çipe vereceğim en küçük bir hasar beyni olumsuz etkiler ve bu da istenmeyen sonuçlar doğurur ama bir sorunumuz var.’’
Bütün kötü olasılıkları düşünmeye başlamıştım. ‘’Lütfen, yapamayacağım bir şey söyleme.’’ derken gözüm sedyede yatan kanlar içindeki bedendeydi.
‘’Daha öncede söylemiştim çipi bilgisayara bağlamak için kullandığım aparat kayıp şimdi ortaya çıksa güzel olurdu.’’
Seryus’a baktığımda kelimeleri kullanmama gerek yoktu. Koşarak odadan çıktı ve çok geçmeden elindeki aparatla geri geldi. Atak bu konuda tek kelime etmedi. ‘’Çipi beyinden ayırdığında ben de kanı temizlerim.’’
‘’Bilgisayarını kullanmam gerek.’’ diyerek iş bilgisayarına yöneldim. Atak nörobilim alanındaydı ve bilgisayarlarında yapay zekayla oluşturulmuş bir beyin vardı. Araştırmalar için kullanıyorlardı. Sisteme girip sağlıklı beyin modunu açtım ve sonra aparatı Tanes’in çipine bağladım. Gerekli ayarlamaları yaptığımda çip Tanes’in beyninden ayrılıp bilgisayardaki beyne bağlandı ve normal işlevinde devam etmeye başladı. Çipler beş dakikadan uzun devre dışı kaldığında sağlık merkezine bildirim gidiyordu ve kişinin adresine bir ekip gönderiliyordu. Benim onları geri getirmek için yaptığım resetleme işi sadece iki dakika sürüyordu bu yüzden sorun yaşamamıştım.
‘’Başlayabilirsin.’’ dediğimde Atak Anres’e elindekini uzattı. ‘’Bunu çipin üzerine tut eş zamanlı olarak ekrandan çipin olduğu yeri görmeliyim.’’
Anres söyleneni yaptığında Atak ucu büyük bir enjektör aldı ve gözünü ekrandan ayırmadan iğneyi çipin kenarından içeri batırdı. Gözümü iki ekran arasında gezdirip duruyordum.
Hem çipin devre dışı kalacağı bir durum olmaması için kontrol ediyordum hem de Atak’ın yaptığı işi izliyordum.
Ekranda enjektörün ucu çipin tam kenarında duruyordu. Çok yavaş hareket ediyordu en küçük bir kaydırmada iğneyle çipe zarar verebilirdi. Enjektörün iğnesi belli bir noktada durduğunda ekranda iğnenin etrafındaki rengin açıldığını gördüm. İğneyi geri çıkardığında enjektör tamamen kanla doluydu.
Enjektörü masaya bırakıp yeni bir tane daha aldı ve bu defa farklı bir noktadan tekrar girdi. Bu işlemi üç kez tekrarladı. Geçen bir saatin sonunda ‘’Tamamdır çipi tekrar bağlayabilirsin.’’ dediğinde çipi sistemden ayırıp tekrar Tanes’e yönlendirdim. Çip normal işlevine döndüğünde omuzlarım dışarıya verdiğim nefesimle çöktü.
Atak hala ultrasonda çipin etrafını kontrol ediyor, ekrandaki beyin dalgalarına bakıyordu. ‘’Çip normal işlevinde, beyin dalgaları eski haline dönmüş durumda geriye sadece uyanmasını beklemek var. Buraları toparlayıp güvenlik görevlisi kendine gelmeden eve gidelim.’’
Hepimiz sessizce temizlik işlerini hallettik. Atak gerekli olabilecek sağlık malzemelerini bir çantaya toparladı. Hep beraber arabaya yerleşip yola çıktığımızda bilgisayardan sisteme sızıp güvenlik kameralarını hallettim.