SANA MEYDAN OKUYORUM!

1601 Words
‘’İsilya neler oluyor? Bileğin nasıl bu hale geldi? Arkadaşların neden bahsediyordu? Hiçbir şey anlayamıyorum.’’ ‘’Lütfen, bir şey sorma.’’ dedim. Bileğim tamamen morarmıştı ve acısı hiç hafiflemiyordu. ‘’Hayır, anlayamıyorum üç gün içinde çip okuyucuyu nereden bulup bunu yaptılar?’’ Atak’ın kaşları havaya kalktı. ‘’Ben verdim.’’ ‘’Öylece neden istediklerini sorgulamadan kaldırıp verdin mi?’’ Başıyla onayladı. ‘’Bugüne kadar yaptığınız işlere hiç karışmadım ki sen bana karışma dedin ben de sözüne uydum.’’ Oflayarak derin bir iç çektim. ‘’Atak ne olur bir dahakine benden habersiz o dördüne su bile isteseler verme.’’ ‘’Anlamaya çalışıyorum ama anlayamıyorum.’’ ‘’Hepsi iyi birer savaşçı ama yönetilmeleri gerekiyor. Başlarına buyruk hareket ettiklerinde işte bu oluyor.’’ diyerek bileğimi gösterdim. ‘’Akıllarına gelen her şeyi sonrasını düşünmeden yapıyorlar ve emirlerime karşı gelmelerinin cezasını hepimiz çekeceğiz ki ben bu cezayı çekmeye biraz erken başladım.’’ ‘’Bileğini bu hale biri mi getirdi?’’ dediğinde sessizce başımla onayladım. ‘’Biri bunu yapabildiğine göre patlamanın etkisinden çıkmış olmalı.’’ bir kez daha sessizce başımı sallayarak onayladım. ‘’Kim?’’ bu defa tamamen sessiz kaldım. ‘’Bilmemek bazen daha iyidir.’’ Araba durunca konuşmayı bitirdik ve beraber hastaneye girdik. Sonrası benim için acı dolu dakikalardı. Önce röntgen çekilmiş ve kırık, çatlak olmadığından emin olmuşlardı sonra yerinden çıkmış kemiği eski yerine oturturlarken acıyla bağırmamak için dişlerimi o kadar çok sıkmıştım ki neredeyse kıracaktım. Tabi diğer elimle de Atak’ın elini biraz morartacak kadar sıkmış olabilirdim ama hiç acı belirtisi göstermeden sadece destek olmaya çalışmıştı. Ağrıdan öleceğime inandığım bir noktada yaptıkları ağrı kesici iğneyle biraz olsun rahatlamıştım. Bileğime sarılmış bandaj ve adıma yazılmış iki haftalık raporla taburcu etmişlerdi. Tabi nasıl olduğunu sorduklarında merdivenden düştüm diye yalan söylemiştim. ‘’Bana gidelim.’’ diyen Atak’a karşı çıktım ama çoktan evinin koordinatlarını girmişti. ‘’Evin güvende değil. Biri elini kolunu sallayarak içeri giriyor ve seni bu hale getiriyor. Orada kalamazsın.’’ ‘’O birine kapıyı ben açtım ve karşımdakinin gücünün farkına varamadım.’’ ‘’Düşmana kapıyı açtın öyle mi? Gelene kapı kamerasından bakmak aklına gelmedi mi?’’ 'Çünkü o esnada depresyona girmekle meşguldüm.' Tabi bunu sesli dile getirmedim. Eve vardığımızda sessizce garaj merdivenlerinden üst kata çıktım. Gelmeyeli uzun zaman olmuştu ve buranın kokusunu özlediğimi farkettim. ‘’Sen otur, ben yiyecek bir şeyler hazırlayayım.’’ Mutfağa geçtiğinde sessizce salondaki koltuğa oturdum. Üstümde hala üç gün önce giydiğim pijamalarım vardı. Banyo yapmamıştım ve saçlarım birbirine girmiş bir haldeydi. Geçen bu üç günde pek yemekte yememiştim. Kısacası perişan bir haldeydim. Sessizce otururken Atak’ın sesini duydum. ‘’Mutfağa gel.’’ Mutfağa gittiğimde yemek masasının üzerinde bir sürü yiyecek vardı ve tabi olmazsa olmaz bir fincan sıcak kahve. ‘’Teşekkür ederim.’’ dedim ve sıcak kahveden bir yudum aldım. Atak önümdeki tabağa bir sürü yiyecek koydu. ‘’Bunlar bitmeden buradan gidemezsin.’’ Lokmalar ağzımda büyüyordu yemek istemiyordum ama Atak bu konuda çok ısrarcıydı ve zorla yediriyordu. Atak’a baktığım her an o geceki aptallığım aklıma geliyordu ama o bunu hiç dile getirmemişti. ‘’Atak!’’ dediğimde yüzüme baktı. ‘’O gece için özür dilerim.’’ ‘’Hangi gece?’’ ‘’Evine geldiğim o gece.’’ ‘’Sen benim evime mi geldin? Ne zaman? Hiç hatırlamıyorum.’’ dediğinde yapmaya çalıştığı şey için minnettardım ve daha fazla üstelemedim. ‘’Ama bana neler olduğunu anlatmak istersen dinlemeye hazırım.’’ ‘’Olanları kendim kabullendiğimde anlatırım.’’ dedim. Ahdas’ın bu tavırları korkutucuydu. Gözü dönmüştü ve ne yapacağı hiç belli olmazdı. Temkinli olmakta fayda vardı. Yemek bittiğinde banyo yapmak istediğimi söyleyip banyoya girmiştim. Ben sargılı bileğimle banyo etmeyi bitirene kadar Atak evime gitmiş temiz kıyafet getirmişti çünkü onun evindekileri buradan ayrılırken yanımda götürmüştüm. Temiz kıyafetleri üstüme giydiğimde kendimi daha iyi hissediyordum. ‘’Biraz dışarıda yürüsek nasıl olur?’’ dediğimde teklifimi kabul etti ve ayakkabılarımızı giyip dışarı çıktık. Sitenin büyük parkında yürürken gözüm ilerideki bankta oturan Ahdas’a takıldı. Güneşin altında oturmuştu, gözlerinde güneş gözlüğü vardı ve elindeki dosyaları inceliyordu. Yanımdakine ‘’Burada bekle ve sakın gelme.’’ diyerek hızlı adımlarla Ahdas’a doğru ilerledim. Yüzüne vuran güneşi kestiğimde başını kaldırıp bana baktı ve sonra oturduğu yerde arkasına yaslandı. ‘’Ne var?’’ diyen sesi kabaydı. Yüzüne doğru eğildim. ‘’Evime gelip beni tehdit edebilecek kadar cesaret sahibi olmuşsun ama seninde dediğin gibi ben çok tehlikeliyim Ahdas ve sen listemin başını çekiyorsun. Karşıma çıkarsan yok olursun bunu sakın unutma.’’ Oturduğu yerden ayağa kalktı ve yüzüme yaklaştı. ‘’Beni tehdit mi ediyorsun?’’ ‘’Hayır.’’ dedim ve ayağımla ayağına basarak öyle kaldım. ‘’Sana meydan okuyorum.’’ Elimle teselli eder gibi hafifçe omzuna vurdum ve tüm gücümle ayağına basıp geri dönerek Atak’ın yanına gittim. Arkamdaki bakışları hissedebiliyordum. ‘’Hadi gidelim.’’ dedim ve Atak’ın elini tutup arkama bakmadan yürüyüp oradan uzaklaştım. Görüş alanından çıkınca Atak’ın elini bıraktım. ‘’Özür dilerim.’’ dediğimde Atak şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. ‘’İsilya artık neler olduğunu anlatmak zorundasın. Ya anlat ya da beni bir daha işlerine bu şekilde karıştırma. Ayrıca senin Volkan ile ne ilgin var?’’ ‘’Anlatacağım ama böyle açık alanda olmaz.’’ Haklıydı daha fazla ondan gizleyemezdim hele de bu şekilde onuda dahil ettikten sonra. ‘’Eve dönelim ve bana çatıda bir fincan sıcak kahve ikram et.’’ Eve döndüğümüzde Atak hızlıca kahveleri hazırladı. Kahveleri çatıya bırakıp bana yardım etmek için geri geldi. Getirdiği sandalyeye çıkınca çatıya çıkan açıklığa yaklaşmış oldum ve koltuk altlarımdan tutup yukarı çekti. Sağlam olan elimden tutup yürümem için yardım etti ve geçen defa oturduğumuz yere oturduk. Asla bu kadar çıtkırıldım biri olmamıştım ama üst üste yaşadıklarımla afallamıştım. Kahveden bir yudum içtiğimde gözüm hala parkta oturan Ahdas’taydı hiçbir şey olmamış gibi elindeki dosyaları incelemeye devam ediyordu. ‘’Antas gezegenindeyken aşık olduğum bir adam vardı. Tabi O, bu isyancı yanlarımı bilmiyordu herkes gibi uysal bir vatandaşım sanıyordu. Çok sevdim. Bana ‘Benim için öl.’ dese bunu gözümü kırpmadan yapardım. Anne ve babamdan sonra ilk defa biri kalbime bu şekilde ulaşmayı başarmıştı. Günlerim çok doluydu. Dostlarımla gizli gizli eylemler yapıyorduk sonra hiçbir şey olmamış gibi işe gidiyorduk ve geri kalan zamanımda da sevdiğim adamla mutluluğumu yaşıyordum. Birkaç yıl bu şekilde devam ettik. Sonra birgün bir eylem için hazırlık yaptık. Hükümet bir fabrika açmıştı ve tehlikeli atıklarından dolayı hastalanan insanlar olmuştu. İnsan sağlığından ve geleceğinden sürekli bahsedip sonrasında bunu yapmaları çok acımasızcaydı ve bizde o fabrikayı yok etmeye karar vermiştik. İnsanlar küçük isyancı grubumu Tyr ismiyle anıyordu. İlkel zaman insanlarının inandığı tanrılardan biriymiş. Bu ismi nereden öğrendiler ve bize bu ismi vermek kimin aklına geldi bilmiyorum ama zamanla yayıldı ve savaş tanrısının işareti olan yukarı ok çizimleri birçok yerde görülmeye başladı. Özellikle yok olmasını istedikleri yerlere bu çizimleri yaparak yardım isterlerdi. Tabi o gruptakilerin biz olduğunu kimse bilmezdi. İşte bu fabrikaya onlarca bu oktan çizildi ve biz de bunu yapmaya karar verdik. Gerçi o oklardan hükümet binasına çizmeyi deneyip bir çok yakalanan kişi de oldu ama neyse bu başka bir konu.’’ Sözlerime ara verdiğimde Atak’ın büyümüş gözlerle beni soluksuz dinlediğini fark ettim. ‘’İsilya, seni tanıdığımı düşündüğüm her an biraz daha şaşırtıyorsun.’’ "Vazgeçmeden anlatacaklarımı bitirmeme izin ver.’’ dedim ve kahveden bir yudum içip kuruyan boğazımı yumuşattım. Atak’a güvenmeyip hep geride tutmuştum ama şu an dostlarımın yaptıklarına bakınca Atak içlerinde en çok söz dinleyeniydi. ‘’İşte eylemi yapacağımız o gün tüm malzemeleri hazırladık. Binayı yıkacak bir bomba, çatışma olursa diye silahlar falan. Hava karardığında tam gitmek için evden çıkacakken kapı açıldı ve karşımda sevdiğim adam vardı. Ona evimin kapı kilidinin şifresini vermek gibi bir hataya düşmüştüm. Bizi o halde görünce elinde tuttuğu küçük kutuyu yere düşürdü ve bana doğru bir adım attı. O uysal bildiği sevgilisi yüzünde yukarı ok şeklinde çizili boyalar, sırtında silah, elinde bir bomba, yanında da aynı şekilde arkadaşlarıyla duruyordu. Sonrasında büyük bir fırtına olup üzerime koptu. Söylediği sözleri hala her kelimesine kadar hatırlarım. Beynini yıkamalarına izin verecek kadar nasıl aptal olabilirsin? O bombayı hükümete değil bize karşı kullandığının farkında değil misin? Senin gibi bir insanla ben nasıl sevgili oldum? Senin gibi bir insana nasıl kalbimi açabildim? Bir hain sevilecek bir insan olamaz. Ben nasıl bu tuzağa düştüm? Sen çok tehlikeli ve korkunç birisin İsilya. Senin gibi birini severek kendime farkında olmadan nasıl da hakaret etmişim! Susacağım ama sana iyilik olsun diye değil, insanların gözünde kendimi rezil etmemek için susacağım. Susacağım çünkü konuşursam seninle sevgili olduğum için beni de hain olarak damgalarlar ama ben örnek bir vatandaşım ve olurda bir gün eylemlerinden dolayı karşı karşıya gelirsek seni gözümü kırpmadan öldüreceğimi bil. Bu sözler sonrası çekip gitti.’’ ‘’Sonra ne oldu?’’ Gözümden akan bir damla yaşı sildim. O günün hatırası ben de hep aynı etkiyi oluşturuyordu. ‘’Yere düşürdüğü küçük kutuyu aldım. İçinde bir yüzük vardı sanırım evlilik teklifi edecekti. O an gözyaşı dökmedim hiçbir şey olmamış gibi evden çıkarak fabrikaya gittim. Yüzüğü bombanın üzerine koydum ve o fabrikayla birlikte yok ettim. Eve döndüğümde her şey olup bittiğinde ve Ahdas’sız bir gün geçirdiğimde kalbimde öyle bir acı oluştu ki işte o zaman bu acıya dayanamayıp günlerce ağladığımı hatırlıyorum. O günden sonra bir daha kalbimi kimseye açmadım ve sadece savaşa odaklandım.’’ ‘’Bu başına gelenlerin,’’ diyerek bileğimi gösterdi. ‘’Bu olanlarla bağlantısı ne?’’ ‘’Bu patlamayı geri çevirebilmem için ana bilgisayara ulaşmam gerekiyor ve ana bilgisayarda şu an güvenlik birimininde.’’ ‘’Bunun için mi Volkan’a yaklaşmaya çalışıyorsun?’’ dediğinde istemsizce bir kahkaha attım. Sinirlerim harap olmuştu. ‘’O artık Volkan değil!’’ Önce anlamsızca yüzüme baktı sonra gözleri büyüdü. ‘’Yoksa o?’’ ‘’Senin sayende o artık Ahdas.’’ ‘’Çip okuyucu?’’ dediğinde başımla onayladım. ‘’Diğerleri gerçekleri öğrenirse bizim yanımızda olacağını ve her şeyi kolayca halledeceğimize inandı ama bunun gerçek olamayacağını onlara söyledim yapmamaları konusunda uyardım yine de emrimi çiğneyip geçtiler.’’ ‘’Gerçeği öğrendiğinde de evine geldi ve bu yaşandı.’’ deyince sargılı bileğimi havaya kaldırdım. ‘’Uslu olmam için küçük bir uyarı.’’ ‘’Parkta ona ne söyledin?’’ ‘’Ona meydan okuduğumu söyledim artık onunla her yönden savaş halindeyim ve onu biraz olsun tanıdıysam dediğini yapıp karşı karşıya geldiğimizde beni öldürmeye çalışacaktır.’’ ‘’Bizim yaşadıklarımız kendi kalbini kandırmak için miydi yoksa onu kıskandırmak için mi?’’ ‘’Bunu bende bilmiyorum.’’ dedim ve hala parkta olan Ahdas’a baktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD