Aradan geçen beş günün sonunda her şeyin düzelmiş olacağını umuyordum ama zihnim hala iki farklı hayatın anılarına sahipti. Sabah kahvaltı öncesi rutin tahliller için kanlarımız alındı ve doktor nasıl olduğumu sorduğunda her sabah olduğu gibi sadece ‘iyiyim’ diye cevap verdim.
Atak her zamanki gibi arayan iş arkadaşlarıyla konuşmakla meşguldü. Banyoya gidip kapıyı kapadım ve soğuk suyla defalarca yüzümü yıkadım. Artık yürürken aksamıyordum. Aynaya baktığımda yaralarım iyileşmek için uğraşıyordu ama yüzüm bana hem çok tanıdık hem de çok uzak geliyordu.
Banyodan çıkıp yatağıma gidip oturdum ve bacaklarımı karnıma doğru çekip yüzümü dizlerime gömdüm. Zihnimdeki bu anıları düşünmekten yorulmuştum.
‘’Doğa!’’ bağırma sesiyle başımı kaldırdım. ‘’Kaç defadır sesleniyorum, iyi misin?’’
Doğa mı demişti? Ama benim adım İsilya’ydı! Hayır Doğa’ydı. Doktorda hep öyle demişti ve hiç garipsememiştim. Atak’a gözyaşlarımın dolduğu gözlerle baktım. ‘’Ben iyi değilim. Yarın karantinadan ayrılmayacağım. Patlamada bir şey olmuş olmalı daha fazla test yapsınlar.’’
‘’Sakin ol.’’ Kenardan bir sandalye çekip karşıma oturdu. ‘’Ne olduğunu anlat. Ağrın mı var, rüyalar ya da olmayan hayaller mi görüyorsun?’’
‘’Ben…’’ dedikten sonra sustum. Bir yanım anlat diyordu diğer yanım şüpheciydi. Zihnimdeki benliklerden biri Atak’ı araştırma merkezinden tanıyordu ama diğer benliğim için yabancıydı zaten o benliğim için her şey yabancıydı. Patlama beynime hasar vermişti. Bundan emindim.
‘’Doğa ne olduğunu anlatmazsan yardımcı olamam.’’
‘’Benim adım İsilya, Doğa değil.’’ yüzüme bakışları tuhaflaştı. ‘’Patlama beynime zarar verdi eminim daha fazla test yapmalılar. Karantinadan çıkamam başkalarına zarar vermek istemiyorum ya bulaşıcıysa?’’
Derin bir nefes aldı ve saçlarını karıştırdı. ‘’İsilya kendine uydurduğun bir isim mi? Her neyse benim için fark etmez şimdi ne olduğunu anlat.’’
Neden İsilya ismini uydurma bulmuştu ki? Gayet sıradan bir isimdi! Her neyse bunlar önemli değildi önemli olan şu an sorunumun ne olduğunu anlayabilmekti. ‘’Zihnim çok karışık.’’
‘’Nasıl karışık?’’
Gözyaşlarım akmak için yalvarıyordu. ‘’Karışık işte nasıl yaşadığımı bilmediğim anılarım var. Hem benim hem değilim nasıl anlatabilirim bilmiyorum.’’
Atak’ın dalga geçmesini beklemiştim ama aksine oldukça ciddiydi. ‘’Biraz daha detay ver.’’
Çırpınan gözyaşlarımı silip çırpınışlarına son verdim. ‘’Kim olduğumu iyi biliyorum ama aynı zamanda yaşamadığım anıları hatırlıyorum. Atak ben kimim?’’
Yüzüme bakışları bu defa anlayışlıydı. ‘’Doğa sen okulunu başarıyla bitirmiş bir bilim insanısın. İnsanların hastalıklarına çare olmak için ilaçlar üzerinde çalışıyorsun. Bunları daha dün konuştuk.’’
Oturduğum yerden kalktım. Belki de hiç anlatmamalıydım. ‘’Doktorla konuşsam daha iyi olacak.’’ Çağrı butonuna doğru giderken bir anda önümde belirip ilerlememe engel oldu. ‘’Bunu yapma.’’
‘’Neden?’’
‘’Sen de bir sorun olduğunu sanmıyorum. Gel.’’ Kolumdan tutup yatağa doğru götürdü ve oturmam için çekiştirdi. Tekrar oturduğumda o da yanıma oturdu. ‘’O anıları bana anlatır mısın?’’
Düşüncelerimi toparlamaya çalıştım. ‘’Kim olduğumu iyi biliyorum. Ben İsilya’yım. Kırmızı jet uçaklarda hosteslik yapıyorum ve bu yanağımdaki ben bana ait değil.’’ Atak bir anda kahkaha atmaya başladı. ‘’Söylediklerimde komik bir şey yok.’’ Sinirlenmiştim.
‘’Ah, bir an sandım ki!’’ Bir süre daha gülmeye devam etti. ‘’Kırmızı jet uçak? Hayal gücüne hayran kaldım. Uçakların kullanımı tarihte kaldı artık sadece güneş enerjisiyle çalışan hızlı trenler ve arabalar kullanılıyor.’’
Dehşete düşmemek için kendime engel olmaya çalışıyordum. ‘’Ama ben kırmızı jet uçakta hosteslik yapıyorum. Hani devlet başkanlarının kullandığı özel kırmızı renkli ultra hızlı uçaklar var ya onlarda.’’
Gözlerimi kapadım. Yanılıyor muydum? Gerçek olan hatırladığım diğer anılar mıydı? Gerçekten bir bilim insanı mıydım?
Atak gülmeyi bırakmış tekrar ciddileşmişti. ‘’Doktorlara bir şey söyleme bu karantina saçmalığı artık bitsin. Buradan çıkınca araştırma merkezinde ne olduğuyla ilgili birkaç test yaparım.’’
‘’Ya bulaşıcıysa?’’
‘’Bulaşıcı olan ne Doğa? İnsanların zihinlerine sahte anı üretecek bir hastalık mı bulaştıracaksın? Saçmalama. Beyninde bir sorun olsaydı yapılan onca testte ortaya çıkardı. Muhtemelen yaşadıklarının stresine bağlı psikolojik bir durumdur ama için rahat edecekse araştırma merkezine dönünce tekrar tahlilleri yaparız.’’
‘’Araştırma merkezinde ne yapabilirsin ki?’’
‘’Alanım nörobilim ve araştırma merkezinde kullandığım malzemeler bir hastanede bulunandan daha ileri düzeyde. Güven bana.’’
Ona güvenmek istiyordum. Eğer dediğini yapmazsa tekrar doktora gelirdim ve bir daha gerekli testleri yapmalarını isteyebilirdim.
Öğlene doğru doktor içeri girdiğinde bu defa üzerinde koruyucu kıyafet yoktu. ‘’Gitmeye hazır mısınız?’’
‘’Fazlasıyla.’’ Atak bıraksalar sabah erkenden çıkıp gidecekti. Ben de, ‘’Evet.’’ dedim.
Doktor ikimize birden baktı. ‘’Bütün testleriniz temiz ama herhangi bir sorun yaşarsanız hemen iletişime geçelim.’’
‘’Tabi olur hoşçakalın.’’ Atak arkasına bile bakmadan odadan çıkıp gitti.
Doktor arkasından sadece kafasını sallamakla yetindi. Ben de daha fazla oyalanmamak için. ‘’Her şey için teşekkür ederim efendim.’’ dedim ve odadan ayrıldım.
Hastaneden dışarı çıktığımda Atak birileriyle tartışma halindeydi. Beni gördüklerinde yabancı adamlardan biri hızlı adımlarla yanıma geldi. ‘’Doğa Hanım, ifadeniz için güvenlik merkezine geçeceğiz.’’
‘’Anlayamadım.’’ dedim.
‘’Karantinada olduğunuz için yanınıza girememiştik ama patlamanın nasıl olduğuna dair ifade vermeniz gerekiyor. Bizimle gelin lütfen.’’
Atak’ın neden tartıştığını şimdi anlamıştım. Fazla asabi biriydi. Yanımdakinin yönlendirmesiyle araca bindim ve Atak’ta yanıma oturdu.
Güvenlik merkezine geldiğimizde bir odaya aldılar ve karşımdakine hatırladıklarımı anlattım. Anlattıklarımın sahte anılarıma ait olduğuna emindim ama gerçeğin bu olduğuna inanıyorlardı. Belki de gerçek gerçekten buydu.
Merkezden çıktığımızda gitmekte özgürdük. Arabaların hızla geçtiği yolun kenarında durduğumda kafam karışmış halde çevreme baktım. Güvenlik merkezine geldiğimiz aracın arka bölmesine oturmuştuk ve etrafımız tamamen kapalı olduğu için hiçbir şey görememiştim ama şimdi görebiliyordum. Her şey farklıydı.
Atak kenardaki tabelada bir şeylere basıyordu. ‘’Ne yapıyorsun?’’ dediğimde bana döndü. ‘’Arabamın buraya gelmesi için olduğum yerin koordinatlarını giriyorum hâlâ araştırma merkezinin garajında olmalı."
‘’Nasıl yani araç kendisi mi gelecek?’’ dediğimde başımın içinde bir basınç oluştu ve sonra olanı bildiğimi fark ettim. Benim de bir aracım vardı ve araçlar kendileri hareket ediyordu.
‘’Doğa eve gidebileceğine emin misin? Götürmemi ister misin?’’
Hayır anlamında başımı salladım ve tabelaya yaklaşıp kendi aracımı çağırdım. Atak gittikten bir süre sonra benimde aracım geldi ve içine oturup derin bir nefes aldım. ‘’Eve gitmek istiyorum.’’ dediğimde araç yola girip hızla ilerlemeye başladı.
Ne olursa olsun sahte dediğim anılara inanmam gerekiyordu. Bana gerçek gelen anıların bulunduğum yerle bir ilgisi yoktu. Şehir bile başkaydı.
Eve girdiğimde etrafı inceledim. Burası benim evimdi. Anılarımda vardı ama sahte anılardaydı. İkisi arasında sahte ve gerçek ayrımını nasıl yaptığımı ben de bilmiyordum. Rüya gördüğümüzde uyanınca onun rüya olduğunu bilirdiniz işte.
Üzerimi çıkarıp duş aldım ve uyumak için yatağa uzandım ama uyku tutmadı. Yataktan kalkıp oturma odasına geçtim. Kenardaki masada göz kırpan bilgisayara yöneldim ve masanın üzerindeki bilgisayarı küçültüp elime alarak koltuğa kurulup ayaklarımın üzerine boyunu ayarlayıp tekrar açtım.
Şeffaf ekrana dokunduğumda kısa sürede açıldı. Bir süre gözlerimi kapadım ve anılarıma baktım. Sahte olduğunu düşündüğüm anılarım herkesin gerçek olduğunu söylediği anılardı. O anılarda Doğa nasıl biriydi; Sessiz, sakin, kendi halinde bir bilim insanı. En büyük heyecanı bazen sabah uyanamayıp işe bir saat geç kalmasıydı. Henüz tedavisi bulunamamış hastalıklar üzerinde çalışan ve biraz da ürkek bir yapıya sahip biriydi.
Gerçek olduğunu düşündüğüm anılarda İsilya nasıl biriydi; Cesaretli, gözüpek, zeki ve en önemlisi kanundışı biriydi. Bilgisayarları kendisine oyuncak yapmış, hükümete başkaldırmış ve kendine ait bu yolda yürüdüğü bir grubu vardı. Tabi birde çalıştığı hosteslik işi vardı.
Gözlerimi açtım. Doğa’nın anıları belli bir alanla kısıtlıydı ama İsilya’nın anıları daha netti. Bilgisayar ekranına dokundum ve klavyenin dışarı uzanmasını izledim. Daha sonra parmaklarımı birbirine kenetleyip gererek klavyeye uzandım. Parmaklarım hızlı hareket ediyordu. Ne yapacağımı iyi biliyordum. Kim ne derse desin ben İsilya’ydım ve bendeki bu garipliği bulacaktım. Hükümetin insanlar için hazırladığı siteye girdim. Görünen yüzünde pek bir şey yoktu. Vatandaşlar için hazırlanmış sıkıcı bilgilendirme yazıları vardı ama benim istediğim bu sitenin arka tarafını kapatan perdeyi aralayıp sisteme sızmak ve bir şeyler bulmaktı. Ne aradığımı ben de bilmiyordum ama bu garipliğimi açıklayacak bir şeyler arayacaktım. Belki de patlamada çipimde bir arıza olmuştu ve fark edilmemişti. Beynimde sorun olmadığı içinde testlerde anlayamamışlardı.
Her zaman yaptığım şeydi yani İsilya’nın yaptığı buydu.
Sisteme sızdım. Ağacın dalları arasında atlayıp durmak gibiydi. sisteme bağlanan bilgisayarların IP numaralarını buluyor sonra onlara sızıyor ve bilgisayardaki dosyaları tarıyordum. Güvenlikleri ne kadar iyi olursa olsun bir şekilde çatlak bulup içeri sızardım.
Daldan dala atladım. Aralıksız bulduğum her bilgisayarı inceledim ve sonunda, ‘’Bam!’’ diye bağırdım. Bu kesinlikle başkanlardan birinin bilgisayarıydı. Aradığım bu değildi ama bir göz atmanın zararı yoktu. Dosyaları tek tek taramaya başladım. Üzerinde ‘Yüksek gizlilik’ yazan bir dosya vardı. İçimden ‘Aptallar.’ diye geçirdim. Gizli bir dosyaya bu ismi koyarsanız hedef haline getirirsiniz tabi ki! Dosyaya girmeye çalıştım ama önüme bir duvar daha çıktı. Şifrelenmişti. Şifreyi kırmak için bildiğim tüm yolları denemeye başladım.
Şifre güçlüydü zor oldu ama elimden kurtulması imkansızdı. Dosyaya girdiğimde karşıma farklı isimlerde dosyalar çıktı. ‘Görüşme 1, ‘Görüşme 2’ diye isimlendirilmiş yüzden fazla dosya vardı. İlk dosyaya tıkladığımda bir şifre duvarı daha çıktı. Bu kadar gizli olan neydi ki? Kısa bir uğraş sonunda bu şifreyi de kırdım. İlk şifreye güvendikleri için basit tutmuşlardı.
Dosyada tek bir video vardı. Üzerine tıklayıp açtım. Sesi oturma odasını doldurdu. Görüntüde iki farklı yer vardı. İkisinde de on ikişer kişilik grup vardı. Tanıyordum. Grubun biri ülkenin başkanlardı. Diğer gruba baktığımda zihnimde Doğa’ya ait anılar devreye girdi onlarda ülkenin başkanlarıydı. Videoyu durdurdum. Bu nasıl olabilirdi ki? İki gruptakiler de gerçekte vardı. O zaman zihnimdeki anıların hiçbiri sahte olamazdı. Videoyu tekrar oynattım.
Konuşulan her kelimeyle yüzüm bir kat renk attı. Nefesim biraz daha azaldı. Bütün videoları dehşet içinde izledim. Farklı bir gezegenden bahsediyorlardı. Antas benim gezegenimdi. İsilya’nın gezegeniydi. Ama Santa’da Doğa’nın gezegeniydi. Şu an orada olmalıydım çünkü herkes için ben Doğa’ydım. Neler oluyordu?
Patlama yapmaktan, sahte anıları insanlara yüklemekten bahsediyorlardı ama ne olduğunu tam anlayamadım. Ben kimdim? Bize ne yapmışlardı? Hangi ben gerçekti?
Bilgisayardaki dosyaları biraz daha karıştırdığımda bir belge buldum. ‘Patlamayı keşfeden güvenilir ekip’ adı altında bir takım isimler vardı. İsimleri okumaya başladığımda tek bir isimde gözüm takılı kaldı; Atak.