Senelerce uğrunda gözyaşlarımı tükettiğim adam...
Bu gece onun için ağlamamaya yeminliydim. Tükenmiştim. İçimde bir yer, ayaklar altında ezilen çürük meyve gibiydi. Parçalarım toprakla buluşmuş, içime ruhumu örten bir çamur gibi birikmişti.
Nefesim kesiliyor, canım yanıyordu. Midem ölü kelebek cesetleriyle doluydu. Gözümden gitmeyen sahne, midemi tekrar ve tekrar isyana sürüklüyordu. Kırmaya korktuğum için kelimelerimi özenle seçtiğim adam incitmişti ya beni; kalbimi bile düşünemez olmuştum. Ben ki yüzümde kocaman bir gülümseme taşırdım kalkan niyetine. Onu o halde gördükten sonra kırılmıştı savunmam. En iyi yaptığım şeyi yapamaz olmuştum. Sahteden gülmeler, neredeyse ölmekle eşti.
Bir ay öncesine kadar şanslı olduğumu düşünürdüm.
İki yıl önce nişanlanmıştık. Yıllarca deli gibi sevdiğim, köpekler gibi peşinden ayrılmadığım adam sonunda bana ilan-ı aşk etmişti. Bana karşı attığı o tek adım, palyaço gülümsemeleri saçarak etrafta divaneler gibi dans etmeme sebep olmuştu. Sevdiğini söylemesi ise delirtmeye yetmişti.
Düşünmeyi bırak. Üzülmek mi, o da ne? Mantık; at çöpe gitsin!
İki yıl boyunca evlilik teklifi ile gelmeyince bir şeylerden şüphelenmem gerektiğini biliyordum ama ne yazık ki çoğu şeye olduğu gibi buna da gözlerimi kapatmıştım. Şimdi ise bile bile lades demenin keyfini son hız sürüyordum. Ne keyif ama...
Çantamda anahtarlarımı bulmam epeyce zaman aldı. Derin nefesler alarak sabırlı olmaya çalıştım. Aramaya devam etmem gerektiğini biliyordum ama sabrım da ayakta duracak mecalim de kalmamıştı. Çantamı yere çevirip içindekileri döktüm. Yerdeki yığına puslu gözlerle bakarken anahtarımı görmemle sarsak hareketlerle eğildim. Titrek parmaklarım evimin anahtarlarından önce araba anahtarlarına gelince dişlerimi sinirle sıktım. Gelirken defalarca düz bir duvara çarpıp parçalara ayırmak istemiştim kıymetlisini. Belki de uçurumdan yuvarlamalıydım kendimle birlikte... Yapamamıştım, yapmamıştım. Yıllardır araç kullanmamış olmama rağmen sağ salim eve gelmeyi başarmıştım. Ne yazık ki...
Acı dişini ruhuma geçirip enerjimi sömürürken ondan almak istediğim bir intikam bile yoktu. Acımı içimde yaşamaktan bıkmıştım ama çığlıklar atmak bana göre değildi. Onun için döktüğüm damlalar bile özeldi. Kıskanırdım, paylaşamazdım. Tabii bu akşamdan önce. Onun için ağlamaya değmezdi, artık değmezdi; yalnızken bile.
Zar zor aldığım anahtarımla birlikte, ne tarafa çevireceğime emin olamadığım kilitle bir cenge giriştik. Sonunda kapım açıldığında karanlık koridor boyunca ilerledim. Duvarlar üzerime yıkılıyor, nefesimi kesiyordu sanki. Arkamdan gelmemişti, kendini savunmaya da çalışmamıştı. Muhtemelen bilmediğimi sandığı için yarın sabah gelecekti.
Yarın sabah, bu gece bir başkasıyla sevişmemiş gibi gelip bana sarıldığını düşünmek canımı daha çok yaktı. Burada kalamazdım, onu görmeye, söyleyeceği yalanları dinlemeye hazır değildim. Olmayacaktım da.
Bir yere gitmek istiyordum, içimdeki ateşe iyi gelecek, soğuk... Neresi bilmiyordum.