5 ay sonra...
#Oğuz
Aynada kendime bakarken burukça gülümsedim.
“Nasıl olacak?” diye sorduğumda kalbimde belirlenen hüzne, gözlerimin önüne gelen görüntü ve sesler eklendi.
“Hiçbir şey olmayacak! Her şey bitti!” diye kararlılıkla konuştum. Her şey biterken ben de bitmiştim. Gururumdan çok kalbimdeki kişi gibi onurum yere düşmüştü. Tam beş ay önce Alen’le jet belki de yıldırım hızıyla boşanıp üzerime gelen evden, ülkeden, Türkiye’den ayrılmıştım. Alen’in de zar zor sınavlara girdikten sonra onunda Türkiye’den uzaklaştığını annemden öğrenince yaşadığım hayal kırıklığı katlanıp haddi hesabı hesaplanmayacak hâle gelmişti. İşte o gün bir daha Alen’in hayatında yer almamaya kendime söz verdim ama en büyük sözü de kendi bedenime vermiştim. Zayıflatacaktım! Hatta o kadar zayıflayacaktım ki bununla da yetinmeyip vücut yapacaktım! Alen’in sözleri kulağımda çınladığı her an kendimden nefret ettiğim kadar romanlarda anlatılan yakışıklı, uzun boylu, kaslı erkek olabilmek için hırslandım! İtalya’da birçok mide ameliyatına girdim. Mide küçültme ameliyatı sayesinde bedenim gözle görülür daha etkili sonuçlar verirken bunun yanında diyetisyen rehberliği ve spor hocası desteği de aldım. Ameliyat, diyetisyen, spor hocası... derken kısacası zayıf bir adam olmak için elimden ne geliyorsa yapmıştım ve sonuç; kilolarımdan kurtulmuştum. Fakat şu an sonuca gururla bakmıyordum, bakamıyordum çünkü ruhumu söküp çıkaran beni öldürmekten beter eden cümle zihnimin derinliklerini terk etmediği gibi dudaklarımın arasından firar etti.
Seninle sevişeceğime hayat kadını olurdum...
Bu cümle Alen’le tanıştığımızdan beri bana söylediği her şeyden daha yaralıydı. Asla aklımdan çıkmadığı gibi bana acı vermekten de geri durmuyordu.
“Kendinden bu kadar çok iğrenmesine sebep olacak kadar kötü bir vücudum vardı!”
Gözlerim dolarken kendime kızıyordum. Ona kendi hakkımda fikirlerimi söyleyip onu uyarsam da kendime ket vurup bir yıl bitene dek sabretmem gerekiyordu. Fakat vuramadım. İlk kez birinin hatta peri gibi güzel birinin beni olduğum gibi sevdiğine o kadar sevinmiştim ki tüm sevgimle kendimi ona açmıştım. Fakat o da on bir aylık bir süreçti. Ondan sonra film bitti ışıklar açıldı ve herkes dağıldı...
Başımı olumsuz anlamda sallayıp “Geçmişi unut ve artık İtalya’daki gibi bir hayat sür.” diyerek kendimi telkin ettim.
Evet İtalya’daki şatafatlı hayat! Hani az önce dedim ya, kitaplarda anlatılan esas erkeğe benzemek için her şeyi yaptım ve sonucunu zayıf, yakışıklı ve vücutlu biri olarak aldım. İşte bunun sonucunda artık bakışların karşısında eski Oğuz yoktu! Zayıflayıp karın kaslarım oluştukça eskiden acıyarak bakan bakışların yerini hayranlık, kaçmak isteyen bacakların yerini de bana doğru gelen hızlı adımlar almıştı. Ben de bunu değerlendiriyordum. Sözün özü kitaplarda anlatılan esas erkeğin yakışıklı, kaslı cazibesine kapılan kadınlar gerçekten de gerçekmiş. Gerçeği bir kalbin esas erkeği olma gibi bir derdim yok! Artık gecelerin çocuğu Oğuz DEMİRDÖVEN var! Her gecesi ayrı bir kadınla geçen Oğuz!
“Ne salakmışım bilseydim böyle kapış kapış sevileceğimi önceden kendime zayıflama inancını aşılardım!”
Kendimle dalga geçsem de ruhumda bir ama... Aması yok onun hafızası yerine geldi ve masal sonsuza dek bitti!
“O kendi hayatında yer alacak olan kaslı erkeği seçsin ben de hayatımda yer alacak kadınları...”
Bu süreç boyunca benim kadar yıpranan annem ve babama çok üzülmüştüm. Benim yüzümden villadan ayrılıp yeni bir eve taşınmışlardı. Amcamla babam konuşsa da yengem ve annem dargındı. Annem benim, yengemde kendi kızının haklı olduğunu savunuyordu.
“Kim diyebilir ki benim ciğerim kirli.”
Bunu ne annem ne de yengem söyleyebilir onun için ikisine de hak veriyordum. Suyu açıp elimi, yüzümü yıkadıktan sonra lavabodan çıktım. Bavulumun üzerindeki güneş gözlüğünü gözüme taktım. Bavulun kulpunu tutup yürümeye başladığımda telefonumun sesiyle duraksadım. Ekranda gördüğüm isimle yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamamıştım. Telefonu açıp kulağıma götürüp “Geldiniz mi anne?” diye sordum.
“Oğuz!” diye titrek bir sesle konuşunca boğazıma yapışan yumruyla rağmen gülümsemeye çalıştım.
“Anne sana çok büyük bir sürprizim var.”
“Sen döndün ya o bana yeter.” Diye ağlamaklı konuşunca birkaç defa öksürdüm.
“Babam yanında mı?”
“Anneni asla yalnız bırakmak eşek!” diye hafiften kızan babamla güldüm.
“Tamam o zaman annem bayılırsa onu tutarsın.” diyerek telefonu kapattım. Eminim ki şu an bu ne yapıyor ya da ediyor diye kendi aralarında konuşuyorlardır.
“Fakat beni gördüklerinde yüksek ihtimal -Oğuz sen misin?- diye soracaklardır!”
Çünkü bu soruyu yavaş yavaş da olsa da gözle görülür cinsten kilo vermeye ve vücut yapmaya başladığımdan beri ben de kendime soruyordum.
“Göbeği kendisinden önce yürüyen 120 kiloluk, hantal Oğuz’la; 83 kiloya ve sık bir vücuda sahip olan Oğuz arasın da Everest Dağı’nın yerden tepesine kadar olan uzunluğu kadar fark var...”
Kendimle geçtiğim dalgalar yüzüme değen soğuk havayla son buldu. Havalar yavaştan soğusa da güneş varlığını koruduğu ve geçirdiğim ameliyatlar gözüme zarar verdiğinden güneş gözlüğü kullanmaya özen gösteriyordum. Bavulumu çekip havalimanından tam çıkış yaptığımda gözlerimi etraftaki kalabalıkta gezdirdim. Kimseyi bulamayınca bavulumu etrafa bakarak çekiştirmeye devam ettim. Gözüme annem ve babam iliştiğinde gülümseyerek onlara doğru ilerledim ama onlar bana bakmak yerine etraflarına bakıyorlardı. Tam önlerinde durduğumda ağzımı açacakken babam “Taksiler ilerde.” demesiyle az da olsa kendini belli eden güneşe rağmen güneş gözlüğümü gözümden çektim.
“Baba, oğlunu taksiyle mi eve yollayacaksın?” diye gülerek sormamla annem ve babam bana şaşkınlıkla bakarken annem hışımla babama döndü.
“Sen kimden peydahladın bu çocuğu!” diye bağırıp babama saldırmasıyla tanınmamayı bekliyordum ama bu tepkiyi beklemiyordum. Bence geçirdiğim ameliyatlar annemin tepkilerini unutturmuştu. Babam kendisini hem annemden korumaya hem de savunmaya çalışsa da annem her zaman olduğu gibi dinlemiyordu.
“Anne!” diye her zamanki serzenişimde bulunduğumda annem durdu. Yavaş yavaş yüzünü bana döndü. Ağzı şaşkınlıkla aralanırken “Anne, benim Oğuz!” dedim tane tane.
Gözleri dolunca “Anne!” diye uyarsam da titrekçe nefesini verip elini yüzüme doğru uzattı. Eliyle yüzüme dokunup dursa da başını inanmıyorum dercesine sağa sola sallayıp ardından gözlerime kilitlendi.
“Oğuz!” dedikten sonra kucağımda bayılması bir oldu.
Babam “Oğuz?” diye sorduğunda “Evet baba benim ve bilseydim önden fotoğraf yollardım.” diyerek annemi kucakladım.
Babam bana bakmaya devam edince “Baba bari arabanın kapısını aç ben aracı kullanırım.” dememle babam başını sallayıp arabanın arka kapısını açtı. Annemi koltuğa yerleştirip babamı da ön koltuğa oturttuktan sonra bavulumu bagaja koydum. Şoför koltuğuna geçtiğimde aklıma gelen anıyı es geçip “Baba kemerini takıp anahtarı verir misin?” diye sordum.
Babam şaşkın şaşkın dediğimi yaptıktan sonra yol boyunca sürecek bakışlarını bana dikti.
♡♡♡♡♡
#Zahide
Beşikte mışıl mışıl uyuyan oğlu ve kızına gülümseyerek bakan Alen Hanım’a burukça bakıyordum. Keşke gururunu bir kenara bırakıp Oğuz Bey'e geri dönseydi. Aklıma geçmiş gelince hafifçe gülümsedim.
Alen Hanım'la Oğuz Bey boşandıklarında ailesinin de yüzünü görmek istemediği için kendine okula yakın olan bu iki katlı bir villa tutmuştu. Kerim Bey ve Perihan Hanım, Alen Hanım’ın kendisine bir şey yapmasından korktukları için beni yanına sokmaya çalıştılar ve zorda olsa başarılı oldular. Fakat Alen Hanım evde ruh gibi dolaştığı için yanında olsam bile her an korku içindeydim. Yemeğini az yiyor, uykusunu tam alamıyor ve saatlerce telefonundan bir şeylere bakıp duruyordu. Bir gün neye baktığını merak edip bakacakken eski öfkeli bakışlarına ve azarına denk gelmiş oldum. Hiçbir şey söylemeden özür dileyip kenara çekilmiştim. Oğuz Bey’in İtalya’ya gittiğini haber aldığı gün evde villada kopan fırtınanın iki katı kopmuştu. O gün ev altına üstüne geldiği gibi gün boyunca gözlerim ve kulaklarım Alen Hanım’ın hakaretlerine, ağlayışlarına şahit olmuştu. Doktor çağırmak istesem de korkumdan bir şey yapamamıştım. Zaten ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi karşıma geçip emirlerini yağdırıp durmuştu. Durmadan değişen ruh hâli beni korkuturken o günün akşamında bana hamile olduğunu söyledi. Ağzım hayretle aralanırken bunun kimsenin bilmeyeceğini yoksa beni mahvedeceğini söylemesinden çok, yaşadığı kafa karışıklığı doğum olmadan giderileceğini düşünsem de her şey düşündüğüm gibi olmadı.
Alen Hanım, Oğuz Bey'den ayrıldığında üç buçuk aylık hamileydi. Bir ay boyunca devamsızlık hakkını kullanıp okula gitmedi. Zaten eve kimseyi kabul etmiyordu. Okulun son iki haftası final sınavlarına girerken de aşırı bol giyinip korse takarak hafif çıkan karnını gizledi. Sınavlar da biter bitmezde beni de yanına alıp Londra’ya gelmiştik fakat Alen Hanım, erken doğum yaptı. Otuz dört haftalık hamileyken doğum yapmıştı. Fakat ikizlerin prematüre bebek olmaları korkusu yetmezken oğlanda burnundan nefes alma sorunu vardı. İşte o zaman ilk kez Alen Hanım, Oğuz Bey’i günlerce deli gibi arasa da ona ulaşamamıştı. Alen Hanım her gün korkuyla cam bölmeden oğlanı yani Umut’u izlerken “Oğuz! Oğlumuz hasta!” diye gözyaşı döküyordu. Ailesine ya da Oğuz Bey’in ailesine haber vermek istesem de “Kimseyi istemiyorum!” diye bağırıp beni susturmuştu.
Üç hafta kadar hastanede kalmanın ardından sevindirici haber gelmişti ve oğlanın solunum sorunu az da olsa hayati tehlike barındırmayacak şekilde düzeltilmişti. Sadece kontrollerin aksamaması gerekiyordu. İşte o gün uzun bir aradan sonra Alen Hanım’ın yüzüne can gelmişti. Çocuklarını kucağına alıp onlara sarılıp kokularını içine çekip durmuştu...
Bir gün Perihan Hanım’a rapor verirken Oğuz Bey’i laf arasında sordum. O da Oğuz Bey’in hattını değiştirdiğini ve hatta ailesiyle bile konuşmadığı için Esma Hanım’ın ona ateş püskürttüğünden dert yanıp durmuştu. Alen Hanım’a Oğuz Bey’in neden aramalarını cevapsız bıraktığını söylemek istesem de Alen Hanım günlerce deli gibi Oğuz Bey’i arayıp ulaşamayınca umudu kırıldığı günden sonra Oğuz Bey'in ismini sadece çocuklarının yanında anar oldu. Ne kadar içimde tutmak istemesem de Oğuz Bey’in baş harfini kullandığım an bile çok kızarken cümlemi tamamlayamadan kesin beni öldürürdü.
Okullar açılmadan bir ay önce beni Türkiye’ye yollayıp evi güzelce temizlememi istemişti. Tabii internet üzerinde sipariş ettiklerini tek tek alıp odayı süslememi de. Her dediğini koşulsuz yerine getirirken Alen Hanım’ın hamileliği, çocukların sağlık sorunu... derken Perihan Hanım ve diğerleri bu olanları öğrenince beni kovmaktan beter edecekleri içim içimi yese de Alen Hanım’dan korktuğum kadar kimseden korkmadığım için Alen Hanım ne derse onu yapacağım. Hem çocukları olduğundan beri birazcık olsun uysallaşmış gibi. Kimseye gerek kalmadan normal bir şekilde gidip durumu açıklar. Yani inşallah düşüncemde yanılmıyorumdur.
Olayları kaldığımız yerden anlatmaya devam edeyim. Erken ve yalnız gelmemi Alen Hanım’ın ailesi sorgulayıp dursa da Alen Hanım onları arayıp gerekli açıklamayı yapınca sorgulamaktan vazgeçmişlerdi. Ev dekorasyon işi iki hafta içinde bitince Alen Hanım ve çocuklarda geldi. Ancak döndüğünü kimseye duyurmadan evi iyice gözden geçirip sanki yaptığımı beğenmemiş gibi çocuklar için her şeyi en iyisinden yeniden hazırlama işine bu sefer sadece kendisi devam etti. Döndükten bir hafta sonra villaya gidip ailesini gördü. Tabii hepsi onun yeni geldiğini zannediyorlar. O gün ailesiyle vakit geçirdikten sonra artık onlarla birlikte yaşamayacağını açıkladı. Perihan Hanım kadar diğerleri de kararına tepki gösterse de son noktayı her zamanki gibi Alen Hanım koymuştu. Diğerlerine de karara saygı duymak kalmıştı. Buradan da çıkardığım sonuç; Alen Hanım’ın çocukları şimdi açıklamayı düşünmediği oldu.
Okulların açılmasına yakın zamanda bir gün Alen Hanım, çocuklarına Oğuz Bey'le geçirdikleri zamanı anlatıp onu sevdiğini itiraf edince havalara uçtum ama o hastane günün de yaşadığı kaybetme korkusunu anlatıp nefretini kusunca eski Alen Hanım’a döndüğümüzü anlamam geç olmadı. Alen Hanım sadece çocuklarının yanında uysal tabii o da Oğuz Bey’den bahsetmediği sürece! Ondan sonrası eski Alen DEMİRDÖVEN!
Çocukların artık kimliklerini çıkarmak gerektiği için evdeki herkesin ağzını aralayıp isim sormamı istedi. Ona çocukları açıklayalım dediğim an öfkeli yeşillerini bana döndürünce korkudan tamam deyip Oğuz Bey dahil bir şekilde herkesle tek tek konuşup isim almıştım. Tabii Oğuz Bey’in numarasını bulmak kadar ondan isim önerisi almam da zor olmuştu çünkü Alen Hanım’ın ismini duyar duymaz telefonu yüzüme kapatmıştı. Neyse ki sonunda Zahide ablasını kırmayıp söylemişti. Alen Hanım’da oğluna Oğuz’un verdiği ismi; Umut'u, kızına da kendi seçtiği Asel ismini koymuştu. Ama Asel gözleri hariç bebek hâliyle bile Alen Hanım’ı hatırlatıyor. Büyüyünce ona benzemese benim adımda Zahide değildir! Çocukların göz rengi Oğuz Bey’den gelirken Alen Hanım, Umut’u severken “Babası kılıklı!” diye sevdiğinden Umut’un da Oğuz Bey’e benzediğini anladım...
“Güzel kızım, yakışıklı oğlum bugün şerefsiz babanız dönecek!”
Sinirli sesle beraber kurulan cümleyi duyunca anılardan sıyrıldığım gibi öksürmemek için kendimi zor tuttum. Gözlerimi Alen Hanım’ın sırt profiline odaklayıp bekledim.
“Hayır, özlemedim. Ne özleyeceğim o şişkoyu!” dese de özlediğini biliyordum. Gülümseyerek onu izlemeye devam ettiğimde “Siz merak etmeyin ben size yakışıklı, kaslı bir baba bulacağım.” demesiyle başımı olumsuz anlamda salladım.
“Hadi şimdi anne derse gidecek ama siz sakın yaramazlık yapıp Zahide’yi üzmeyin. Tamam mı?” diye sevecenlikle sordu. Tam arkasını dönecekken kapıyı tık tıkladım. Bana dönmek yerine “Zahide çocuklar uyuyor. Sakın uyandırma!” demesiyle çok meraklıyım iki yaramazı çekmeye desem Alen Hanım hiç acımadan beni camdan aşağı atar.
“Tamam Alen Hanım, bir de bugün doktor takvimini kontrol ettim. Umut’u hastaneye götürmemiz gerekiyor.”
Gözlerini Umut’a odaklayıp “Randevu aldın mı?” diye sordu.
“Evet, aldım. Ders çıkış saatinizden 1 saat sonraya.”
Bana dönüp “Tamam. Umut uyanınca onu hazır et. Gelince onu alırım. Asel de sen de kalır.” demesiyle en yaramazını bana bırakmış oldu.
“Emredersiniz Alen Hanım.”
Çocuklarını öpüp “Bir şey olursa ve aramazsan seni mahvederim!” diyerek bana dönünce hızlıca başımı salladım.
“Bugün-”
“Kimin geldiğiyle ilgilenmiyorum!”
İlgilenmemiş hâliniz buysa ilgilenmiş hâliniz eskisi gibi mi demek istesem de söylediğine başımı salladım.
“Zaten benim sevgilim var.”
Yalandan onu onayladım.
“Ben sizi geçireyim Alen Hanım.” diyerek onu odadan çıkarıp kapıyı kapattım.
“Uyanınca, yemek yiyince ve arada fotoğraf istiyorum!” demesiyle bana çocukları için özel aldığı telefona rahmet okudum.
“Hafıza uyarısı geldi Alen Hanım.” diyerek askıdaki kabanını uzattım.
“Sana da hafıza satın alırım.”
Anlamasam da kafamı salladım. Alen Hanım’ı geçirdikten sonra Perihan Hanım’a rapor vermek için telefonumu cebimden çıkardım.
♡♡♡♡♡
#Ela
Kızlarla otururken Esma teyzenin paylaştığı fotoğrafa şaşkınlıkla bakıyorduk. Elçin eliyle Oğuz’u işaret edip “Bu, bu Oğuz mu?” diye şaşkın bir ifade ve sesle sordu.
Başımı sallarken Ayşe “Biliyordum böyle olacağını!” diye tepki göstermesiyle merakla ona baktım.
“Yani film ve dizilerde böyle oluyor.” demesiyle Zeynep onu onayladı.
Elçin “Gitti dağ gibi adam!” diye feryat figan edince gözlerimi devirdim.
Zeynep “Bunu sen değil Alen’in söylemesi gerekir.” dedi.
Ayşe gülerek “Alen mi?” demesiyle “Evet.” dedim.
Gerçeği söylemese daha iyi! Ayşe yüzüne ciddi ifade takınıp “Tamam Oğuz filmlerdeki gibi değişti ama Alen eski Alen!” diye hatırlatmada bulundu.
“Ne olmuş bana?” diye soran sesle kafalarımızı arkaya, Alen’e çevirdik. Türkiye okullar açılmadan iki hafta önce dönse de okulun ilk ayı okula gelmemişti. Daha yeni yeni geliyor. Gerçekten de eski fiziğine ve güzelliğine kavuşmuştu diyeceğim ama daha da güzelleştiğini inkâr edemeyeceğim. Elçin elimdeki telefonu çekip Alen’in yüzüne tuttu.
“Oğuz’un değişimine bak!” demesiyle Alen ekrana şaşkınlıkla bakakaldı. Elim yumruk hâlini alırken Alen kafasını sağa sola sallayıp gözlerini kocaman açarak “Oğuz mu!?” diye kendi kendine sordu.
Ayşe iç çekerek “Ya Oğuz!” diye söylendi.
Alen, Elçin’in elindeki telefonu alıp fotoğrafa biraz daha bakıp sonra öfkeyle telefonu masaya bıraktı.
“Umurumda değil!” diyerek kendisine sandalye çekip oturdu.
İçimde oluşan sevinçle telefonu masadan alırken “Çünkü benim sevgilim var.” Demesiyle hep bir ağızdan “Ne!?” diye bağırdık.
“Oğuz’u bekleyecek değildim ya, bir de zayıflayıp yakışıklı oldu diye boynuna atlayacak değilim!” diye sert sesle konuştu.
Elçin dedektif bakışlarıyla Alen’i süzüp “Ne zaman oldu?” diye sordu.
Alen önündeki kitabı karıştırıp “Oğuz’un üzerimde bıraktığı yıkımdan kurtulduğum andan beri!” diye sinirle konuşunca yumruğumu sıktım.
“Mutluydunuz!” diye çekinerek konuşan Ayşe’yle Alen’in sert ve öfkeli bakışları onu buldu.
“O ben değildim! O geçici Polyanna Alen’di!” diye burnu havada bir şekilde konuşunca dayanamadım.
“Haklısın! Herkes kendi yoluna. Artık Oğuz’la eskisi gibi rahat rahat takılacağım için çok mutluyum!” dememle Alen’in bakışlarındaki öfke sönmeden bana döndü.
“Senin bu değişimden haberin vardı değil mi?” diye tek kaşını kaldırarak sordu.
“Hayır ya, Ela’da bizimle beraber öğrendi!” diye beni savunmaya çalışan Zeynep’le Alen gülümsedi.
Ardına yaslanıp “Neredeyse beş buçuk ay boyunca ne yaptığından sana bahsetmeye bir arkadaş için plan program yapman senin çok hayalperest biri olduğuna işaret ediyor!” diye gülümseyerek laf soktu.
Kendimi gülümsemeye zorlayıp “Oğuz zor bir dönem geçirdi. Buradan gitmeden önce onun hep yanında, evindeydim!” dememle Alen elini hızlıca masadaki kitaba vurmasıyla irkilmem kaçınılmaz oldu.
“Ne dedin!?” diye tane tane sorarken Zeynep elimi tuttu.
“Karışma!” diye bağıran Alen’le “Alen biz de Oğuz’u ziyaret ettik ve çocuk baya çökmüştü. Zaten boşanır boşanmaz da İtalya’ya gitti!” diye hızlı hızlı açıklama yaparken Alen öfkesinden taviz vermeden bana döndü.
“Yanıma geleceğine Oğuz’un yanına gitmişsin!” diye konuşunca içten içe mutlu oldum. Oğuz’u kıskandığı için değil etrafında gezinmediğim için kızdı.
“Yanına geldiğimizde bizi kovmuştun ya!” diye hatırlatma yaptığımda diğer kızlarda onayladı. Alen nefeslenip “Neyse kimseye ihtiyacım yok. Geçmişte geçmişte kaldı!” diye konuşmaya son noktayı koyup ayağa kalktı.
Alen yanımızda uzaklaşıp kafeteryadan kahve alırken Ayşe “Ben size söylemiştim!” demesiyle içimdeki sevince engel olamıyordum. Eğer Oğuz’da onca lafa rağmen Alen’in peşinden koşmazsa belki biz oluruz. Alen kahvesini alıp yanımıza oturduğunda Elçin heyecanla “Onunla beraber mi evde yaşıyorsun?” diye sordu.
Alen olumsuz anlamda başını sallayıp “Daha değil.” dedi.
“Yani yaşamayı düşünüyorsun!” dediğimde üstten bakarak “Keyfim ne isterse!” dedi.
Bıkkınca nefeslenip sırtımı sandalyeye yasladım. Kollarımı göğsüme dolarken Alen “İlk aydan hocalar fazla ders işlemedi değil mi?” diye merakla sordu.
Elçin olumsuzca başını sallarken Ayşe “Notları paylaşırız. Çabucak toparlarsın.” dediğinde Alen kafa salladı.
Zeynep “İyi bari artık arada da Oğuz ve hayranlarını çekiştiririz.” diye telefonunun ekranına bakarak konuşmasıyla “Ne oldu ki?” diye merakla sordum.
Zeynep gözlerini bize çevirip “Esma teyzenin paylaştığı fotoğrafa övgüler ve akrabalardan talipler yığılmış desem yeridir!” dediğinde içimde oluşan kıskançlığı bastırmaya çalıştım.
Alen kahve bardağını ağzına götürüp yüzünü bardağa eğerek “Benim kimseyi çekiştirecek zamanım yok. Size bol gıybetler.” demekle yetindi. Telefonuna gelen bildirimle kahveyi ağzından çekip ekrana baktı. Yüzünde oluşan gülümsemeyle “Bir dakika.” diyerek yanımızdan ayrılan Alen'le Elçin “Valla sevgilisi var!” dedi.
“Yalan söyleyecek değil ya!”
Ayşe hüzünlü hüzünlü “Nasıl da güzel güldü. Demek ki baya seviyor!” dedi.
Zeynep elindeki telefonu masaya bırakıp “Ben bile şaşırdım.” dedi.
Ne Alen ne de sevgilisi umurumdaydı! Yeter ki Oğuz’un da umurunda olmasın! Kızların üzgün konuşmaları beni tatmin etmediğinden kolumdaki saate baktım.
“Söyleyecekleriniz bittiyse derse gidelim.”
Kızlarda telefonlarından saate bakıp beni onayladı. Masadan ayaklanırken Zeynep söylene söylene Alen’in eşyalarını alıp kafeteryadan çıktık.
♡♡♡♡♡
#Oğuz
Annem ve babam, bana şaşkınlıkla bakmaya devam ederken “Artık şaşkın bakışlarınızı çekecek misiniz?” dedim.
Annem yerinden kalkıp yanıma geldi. Yüzümü avuçlayıp “Çok yakışıklı olmuşsun!” demesiyle gülümsedim.
“Sağ ol anne.”
“Artık o Alen cadısı da kafasını bir yerlere vurur!” demesiyle içten içe bunu istesem de o canımı yakan, beni ölüme sürükleyen cümlesi aklıma geldikçe vazgeçiyordum.
“Alen mevzusu benim için o gün kapandı. Lütfen geçmişi hatırlatıp keyfimi kaçırma anne.” dedim yorgun ve sinirli çıkmasını engelleyemediğim sesimle.
Babam “Ne yapacaksın?” diye ciddiyetle sordu.
“Eskiden ne yapıyorsam onu yapacağım.” dedim rahatlıkla.
Annem “Yani?” diyerek cevabımı daha da açmamı istedi.
“Okula gideceğim, şirkete gelip çalışacağım.”
Annem bana sıkıca sarılıp yanağıma öpücükler bıraktı. Ardında elini vücudumda gezdirip gözlerime odaklandı.
“Kaç ameliyat oldun?” diye merak ve korkuyla sorduğunda “Boş ver anne, o süreci de hatırlamak istemiyorum. Sadece süreç sonucuna bakıyorum ve sonuç zihnen, bedenen ve en önemlisi ruhen beni çok tatmin ediyor onun için senden ricam sürece takılma.” diyerek yanağını öptüm.
Annem anlayışla başını salladı. Babam yalandan öksürüp dikkati üzerine çekince “Peki oğlum ama Alen'le karşı karşıya geldiğinde ne yapacaksın?” diye sordu.
Bilmiyorum. Onunla hem karşılaşmak hem de karşılaşmamak istiyordum.
“O sadece benim için artık bir kuzen!” diyerek ayağa kalktım.
Annem elimi tuttuğunda “Alen’le geçmişimi herkesin özellikle de onun hafızasında silme şansım olsaydı silerdim.” dedim.
Annem yerinden ayaklanıp “Tamam oğlum kızman için sormuyoruz. Sadece durumunu anlamaya çalışıyoruz.” dedi.
İkisine bakarak “Alen’le ilgili geçmişe dair konuşmak istemiyorum ama bundan sonra onunla ilişkimizi de zaman belirler.” dedim son noktayı koyarak.
İkisi de başıyla onaylayınca “Uyumak istiyorum.” dedim.
#Esma
Yerimden kalkıp Oğuz’a dünden beri özenle hazırladığım odasına kadar eşlik edip geri Fatih’in yanına gelip oturdum.
“Sence unutmuş mu?” diye sordum.
Ardına yaslanıp “Bilmiyorum.” demesiyle “Umarım unutmuştur!” diye öfkeyle konuştum.
Elimi kavrayınca gözlerine baktım.
“Oğluma söylediklerini unutamıyorum.” dedim sesim titreyerek.
“Ben de ama kızı da anla! Oğuz gibi biri ona göre değildi.” Diye acı gerçeği söylese de Alen’in hafızası yerine gelmeden önce söylediği sözler zihnimde canlandıkça ona hak veremiyordum.
“Ama o önce sözüne rağmen hafızası yerine geldiğinde sanki onu zorla Oğuz’un koynuna sokmuşuz gibi davrandı.” diye üzülerek konuştum.
Gözlerini yumup açtı. Elimi sımsıkı kavrayıp “Boş ver. Bundan sonra ikisi de kendi yoluna bakarsa bize laf düşmez.” diye omzumu sıvazlayan kocama gülümsedim.
“Biz birbirimize öyle davranmayalım.”
Dudağımdan kısacık öpüp geri çekildi. Gülümseyerek “Gençlikte davranmadıysak bu yaştan sonra aklımızı kaçırmadığımız sürece davranmayız canım benim.” dedi.
Başımı göğsüne yaslayıp Oğuz için gelin adaylarını kafamda evirip çevirmeye başladım.
♡♡♡♡♡
#Alen
Umut’u hastaneye götürüp kontrollerini yaptırdıktan sonra solunum konusunda sorun yaşamayacağını öğrenince kuş gibi rahatlamıştım. Sonra annemin arayıp villaya daveti üzerine ısrarına dayanamayıp çocukları emzirdikten sonra villaya gelmiştim. Neredeyse tüm aile bir arada toplanmışken babam “Amcanları da davet ettik.” dedi.
Bunu önceden annemden öğrendiğim için rahatlıkla “Hoş gelsinler.” diyerek ardıma yaslandım.
Ahmet “Abla, Oğuz abi çok yakışıklı olmuş!” diye ergence imasında bulununca gülümsedim.
“Alsın tepe tepe kullansın ve bana teşekkür etsin.” dediğim gibi “Haklısın!” diyen sesle gözlerimi Ahmet’ten ayırıp önüme döndüğümde Oğuz'la karşı karşıya gelmiştim. Gözleri beni incelerken ben de onu incelemekten geri durmuyordum. Fotoğraftan bile daha yakışıklıydı! Kalbimi arka plana itip sahte gülümseme mi dudaklarıma konuk ederek “Ne demişler geç olsun ama güç olmasın!” diyerek ayağa kalktım. Amcama doğru ilerleyip “Hoş geldin amca.” dedim.
Amcam bana sıkıca sarılıp “Hoş bulduk güzel kızım.” dedi.
Yengemle soğuk olduğumuzdan “Hoş geldiniz.” diyerek yerime geçtim. Herkes tanışma faslına geçince andan istifade ederek Oğuz’u incelemeye devam ettim. O sırada telefonuma gelen bildirimle bakışlarımı Oğuz’dan çekip gördüğüm fotoğraflarla gerçekten gülümsedim. Fotoğraflara bakıp hepsine kalp yolladıktan sonra başımı kaldırıp sağıma döndüğümde Oğuz'la burun buruna geldim. Gözlerinden akan siniri okurken bunu boş verip telefonu sehpaya bırakıp önüme döndüm. O da sanki yer yokmuşçasına hemen yanıma oturdu. Annem beğeniyle Oğuz’u süzerken diğer kuzenlerimin de annemden farkı yoktu. Kuzen bakışlarını arka plana itmeye çalışarak babama baktım yoksa burada bu gece katliam çıkardı!
“Baba fazla kalamayacağım. Akşam yemeğine geçelim mi?” diye sordum.
“Bizden mi kaçıyorsun?” diye iğneleyici bir tavırla soran yengemle bakışlarım anında onu buldu.
“Ben kimseden kaçmam!” diye kızdım.
Yengem başını çok inandım dercesine sallayınca “Baba iki medeni insan gibi oturamayacaksak gidiyorum!” diye kararlılıkla konuştum.
Oğuz “Nereye?” diye sorduğunda halam “Alen villada yaşamıyor.” dedi.
Halamın söylediğiyle Oğuz bana bakarken gözlerinde merak parıltısı var mı yok mu diye arayan gözlerime sevgilerimi ilettim. Oğuz kısacık bir an beni süzüp sonra babama ve annesine baktı.
“Geçmiş benim için hiç yaşanmamış gibi ve Alen gözümde sadece kuzenim sıfatında. Onun için kimse kimseye tavır almasın!” diye kararlı sesiyle gülümseyerek yengeme baktım.
“Duydun mu yenge?” diye sorduğumda “Küstah!” diye her zamanki lafını söyledi. Omuz silkip Hediye’ye baktım.
“Hediye karnımızı laflarla değil yemekle dolduralım. Hadi sofrayı kurun.”
Hediye bakışlarını nineme çevirdiğinde ninem, Oğuz’un elini tutmuş hayran hayran ona bakıyordu. Nine sen de mi!? Babam gülerek “Kurun sofrayı.” deyince bakışlarımı telefona kaydırdım ama bildirim gelmeyeceğini anlayınca birkaç saat kendimi sıkmaya karar verdim.
Yengem “E, Alen nasıl gidiyor?” diye inat edercesine sorup bir de “Oğuz’un hayatına baktığımda sayende gayet güzel gitmiş. Artık kızlarla istediği gibi takılabiliyor.” demesiyle tırnaklarımı avcuma geçirmemek için kendimi zor tuttum.
“Çok güzel artık bir Leyla gider başka Leyla gelir.”
Yengem beni yıldıramayacağını anlayınca sustu. Rahat bir nefes alıp sabırla gecenin son bulmasını bekledim...
Hediye sofrayı kurduktan sonra herkes sofraya geçti. İkizlerimiz olduğu için süt kıtlığı çekmemek için iştahla yemek yemeye başlamıştım ki yengemin sesi kulağıma değdi.
“Alen dikkat et. Gidip kilo alırsan suçlayacağın biri kalmayacak.” demesiyle başımı yemekten kaldırdım. Oğuz, annesinin elini tutup yeter dese de ben de susmayacaktım. Çatal ve bıçağı tabağın kenarına bırakıp masadan kalktım. Yengemin tam göz hizasına gelecek şekilde karşısında durup baştan aşağı kendimi işaret ederek “Oğuz hayatımdan çıktıktan sonra eski fiziğime kavuşmakla kalmayıp daha da güzelleştim yenge!” dedikten sonra Oğuz’a baktım.
“O da daha çok yakışıklı olmuş. Bununla beraber artık bana laf sokmak yerine oğluna kattığım yararı görüp bana minnet duyabilirsin!” dememle Oğuz çatalını sertçe tabağa bıraktı.
Masadan kalkıp karşıma geçti. Mavilerimden okunan öfke barizken sesi de buna eşlik etti.
“Haklısın ve bu konu artık kapansın!”
“Ben kapattım ama annen pişman olup peşinden koşacağımı sanıyorsa yanılıyor!” diye bağırdım.
Oğuz başını sağa sola sallayıp alaycı bir şekilde gülümsedi.
“Öyle bir şey bekleyen yok çünkü artık hayatımda tek bir kadın istemiyorum!” diyerek göz kırptı.
Tepki vermemek için kendimi tutarken Oğuz sofradakilere döndü.
“İzninizle sevgilim bekliyor.” diyerek salondan ayrılacakken “Hangi ara sevgili yaptın?” diye şaşkınlıkla soran Ahmet’le cevaba meraklı değilmişim gibi gözlerimi devirdim.
“Sevgili sözün gelişi.” Diye umursamaz bir sesle konuşan kişinin Oğuz olduğuna şüphe duyuyordum.
“Başımıza Kerim gibi mi kesildin!?” diye ayıplarcasına konuşan nineme başka zaman içtenlikle gülsem de şimdilik zoraki gülüyordum. Daha fazla ayakta kalamayacağım için geri yerime otururken Oğuz konuştu.
“Evet nine. Umarım Türkiye’deki kadınlar İtalya’da ki-”
“Oğuz!” diye bağıran amcamla sözü kesilirsen ben dilini kesmek istiyordum! Oğuz umursamadan sofradakilere göz gezdirip “Sözlerimde rahatsızlık oluşturduysam kusura bakmayın ama gerçekler bunlar. Neyse daha fazla burada kalıp sevgilimi bekletmek istemiyorum. Başka bir zaman tekrar görüşürüz.” diyerek hızlıca salondan çıkarken arkasından zorla gülümsedim. Kapanan dış kapı sesiyle Oğuz’un gittiğine emin olunca yengeme döndüm.
“Boşuna dememişler erkek milleti para ve gücü bulunca her şeyi yapar.”
Bu umursamaz sözlerim yengemi öfkelendirse de susmasını sağladı. Sütüm için daha fazla stres yapmamaya çalışarak tabağımdaki yemeği yemeye başladım...