1. Bölüm: Cenaze
#Oğuz
"Anne, ben hazırım sen hazırlanmadın mı?" diye kapıdan içeriye doğru seslendim.
"Hazırım oğlum!" diye gelen cevaba rağmen gözümün önüne sabahtan beri gelmeyen görüntüyle başımı olumsuzca salladım.
"Bence hazır değilsin sadece öylesine söyleniyorsun."
Yerimden sabırsızlanmaya başladığımda ayağımla ritim tutturup annemi beklemeye koyuldum. Kolumdaki saate gözüm kaydığında saat 12.00'a yaklaşıyordu ama annem hâlen hazır değildi. Görende cenazeye değil düğüne gidiyoruz. Gözlerim tekrardan kolumdaki saatle buluştuğunda saatin 12.04 geçtiğini görmemle "Anne define 56 dakika kaldı. Lütfen çabuk gel. Daha bir araba yol gideceğiz." diye isyan ettim.
Annem elinde şalıyla yanıma gelip "Hadi oğlum hazırım. Senin keyfini mi bekleyeceğiz." dedi.
Anneme öküzün trene baktığı gibi bakarken annem beni umursamayıp ayakkabılıktan ayakkabısını alıp kapıyı açtı. Bu sefer gözlerimi tavanla buluşturup sabır diledim.
"Hadi oğlum, tavanla sonra bakışırsın."
İçimden sabır dileyip derin bir nefes aldım. Ayakkabılıktan ayakkabımı çıkartıp kapının önüne koydum. Annem ise beni beklemeden merdivenlerden sekerek inip arabaya doğru gitti. Ayakkabımı giyip evin kapısını çektim. Evi kilitledikten sonra kapı kolunu indirip açmaya çalıştım ama açamadım. Bu sefer iyi kilitlemişim. Merdivenlere doğru yönelirken karşıdaki dairenin kapısı açıldı. Kalbimde hissettiğim ritim değişikliğiyle kendimi sakin olmaya davet ettim. Kapıdan çıkan Leyla'yı görmemle sakinlik diye bir şey kalmadı. Kalbim resmen maraton koşucusu gibi hızlıydı. Leyla bana bakıp gülümseyerek "Günaydın baklava." demesiyle elimi saçlarıma götürdüm.
"Gü- Gü- Günaydın Leyla." dedim heyecandan kekeleyerek.
Leyla gülümseyerek "Yine kekelemeye başlamışsın." dedi.
"Hayır hayır, yok öyle bir şey. Sadece arada dilim takılıyor."
Leyla'nın söylediklerini aceleyle düzeltme ihtiyacı hissedince kelimeler ağzımdan öyle bir kötü döküldü ki şu an Leyla çantasında peçete arıyordu. Yaptığım büyük hatanın karşılığında yerimde büzüldükçe büzülmeye başlamıştım. Ayağımı yere sürerek "Özür dilerim Leyla. Bir şey düzelteyim derken yine bir şeyi berbat ettim." dedim cılız çıkan sesimle.
Kafam hâlen yerle uzun vadeli aşk yaşıyorken Leyla yanıma gelip "Üzülme baklava, olur öyle şeyler. Neyse ben eve geçip elimi yüzümü yıkayayım." dedi.
Leyla'nın söylediklerine sadece kafamı sallamakla yetindim. Leyla'nın evinin kapısının kapanma sesiyle kafamı kaldırıp ayağımla bizim kapıya vurdum.
"Lânet olmasın kıza yine rezil oldum." dedim isyan ederek.
"Oğuz yukarıda ne yapıyorsun? Bak getirme beni oraya. Senin yüzünden cenazeye geç kalacağız."
Annemin kulağıma dolan serzenişlerinden sonra bu rezilliğimi rafa kaldırıp daha sonra utanmaya karar verdim.
"Tamam anne geliyorum."
♡♡♡♡♡
Cenazeye yetişebilmek için hızı arttırmamla annemin her zamanki serzenişinin kulağıma ulaşması bir oldu. Bence annemin serzenişi kulağıma arabanın hızından daha çabuk etki etti.
"Ya oğlum niye hızı arttırıp kıyafetlerimin kırış kırış olmasına neden oluyorsun."
Sabır dilercesine önüme bakarken annem konuşmaya devam ediyordu. Daha fazla dayanamayıp "Anne bu kadar söyleneceğine emniyet kemerini taksan elbisenin daha az kırışmasına mahal vermiş olursun." dedim.
"Bak bak bir de bana laf yetiştiriyor, terbiyesiz! Ben seni bu yaşlara getirebilmek için nelere katlandım haberin var mı?!."
Sanırım benim bu dünyadaki sınavım annem. Yoksa bu derdimin başka bir açıklaması olamaz. Yeminle aşk acımı annemin yersiz serzenişleri kadar doruklarda yaşayamadım. Bence dedemin annemi gelini olarak görmemesinin nedeni bu. Şimdi adamda haksız değil sonuçta bir söylüyorsun bin işitiyorsun. Bunu kendi oğluna kocasına yapan el âleme ne yapmaz? Ah dedeciğim sen gittin kurtuldun. Burada kalan gariban çocukların, torunların ne yapsın? Atsan atılmaz ki, sonuçta annem...
Daha fazla düşünce bulutlarında erimemek için anneme dönüp suyuna gitmeye karar verdim.
"Canım anneciğim eğer kemerini takarsan oraya gittiğimizde kıyafetin daha az kırışır. Böylelikle görümcelerinde hâlen yirmilik genç kızlara taş çıkardığını görünce çatır çatır çatlayacaklar."
Annem gülümseyerek "Haklısın oğlum. Dur kemerimi takayım." diye beni onayladı.
Bu işi de kazasız belasız atlattığımıza göre bekleyen cenazeye gidebilmek için hızımızı biraz daha artırabiliriz.
♡♡♡♡♡
Arabayı park edip araçtan indiğimde etrafın baya bir kalabalık olduğunu fark ettim ama asıl dikkatimi çeken ilerde gazetecilere konuşma yapan bir kadının ayılma bayılma sahnesi oldu. Sanırım bu kadın benim babaannem! Tabii dedemin maceraları buraya taşınmadıysa kesin o olmalıdır. Arkama döndüğümde annem arabanın içinde aynayı indirmiş yüzünü inceliyordu. Kafamı gökyüzüyle buluşturup hafif bir şekilde gülümseyerek annemin kapısının önüne geldim. Kapıyı açarak "Esma Sultan teşriflerinizle müşerref olmak için sabırsız bir kalabalık sizi beklemekte değil!" dedikten sonra sesimi hafif sertleştirerek "Anne lütfen iner misin? Cenazeye geldik kokteyl partisine değil!" dedim.
Annem hışımla arabadan inip "Oğlum senin için ne kadar kara kuru, ben nereye gelirsem geleyim her zaman ilgi çekici olmalıyım." dedi.
"Anne senin ilgi çekmen için ağzını açman yeterli!"
"Bak dua et cenazedeyiz yoksa ben sana yapacağımı bilirdim."
Kafamı aşağı yukarı sallayıp önden yürümeye başladım. Kulağıma doluşan topuklu ayakkabı tıkırtısıyla annemin arkamdan geldiğine emin olarak daha hızlı yürümeye başladım. Ayılan bayılan kadının hemen sağında bittiğimde kadın gazetecilere açıklama yapıyordu.
"Esra Hanım, eşinizin beklenilmeyen ani ölümü iş dünyasını derinden sarstı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?"
"Eminim ki kaynanam bir şey düşünmüyordur ama siz bu konuyla baya ilgilisiniz."
Annemin aniden konuya dahil olmasıyla tüm gazeteciler anneme dönmüştü.
"Anlayamadım hanımefendi?" diye şaşkınlıkla soru soran kızıl saçlı gazeteciye annem kırmızı görmüş boğa gibi baktı.
"Sen ona desene işime gelmedi, salağa yatıyorum!"
Gazeteciler şaşkın bir şekilde birbirlerine bakarken ben de içimde talihim yok bahtım kara şarkısını çalıp etrafı izlemeye koyuldum.
Annem "Burada cenaze var. İnsanlar sevdikleri, değer verdikleri bir insanı kaybetmiş ama siz baş sağlığı dilemek yerine iş dünyası hakkında soru soruyorsunuz. Bu ne densizlik!" diye haklı olarak ama fazla abartılı kızdı.
"Hanımefendi siz bizi yanlış anladınız." diye savunmaya geçti kızıl saçlı gazeteci.
Annem "Ben mi sizi yanlış anladım? Bir haber yapacaksınız diye insanların duygularını sömürmeye çalışıyorsunuz ve burada yanlış anlayan ben mi oluyorum!?" diye alay ve sinir karışımı sordu.
"Biz burada işimizi yapıyoruz!" diye bu sefer kumral bir gazeteci söze karıştı.
"İşinizi yapıyorsanız etik değerler çerçevesinde yapınız. Burada ne yapılıyor?" diye öfkeye sordu annem.
Gazetecilerden biri tam bir şey söyleyecekken annem tekrardan konuşmaya başladı.
"Siz hiç zahmet etmeyin ben söyleyeyim; cenaze gömülüyor değil mi? Evet! O zaman siz o iş dünyasıyla ilgili sorularınızı iş dünyasıyla ilgili yapılacak toplantılara saklayınız ve burada bulunan cenazeyle ilgili haber yapınız!"
Annem elini çenesiyle buluşturup düşünüyor gibi yaptı. Hepimiz ona merakla bakarken o aniden bağırarak "Vazgeçtim! Burada cenaze haberi de yapmayınız. Hadi şimdi burayı terk edin!" dedi.
Gazeteciler birbirlerine bakarken annemin kararlığı karşında hepsi sessizce burayı terk etmeye başladılar. Babamı havalimanından aldıktan sonra telefonumu uçak moduna almayı unutmamayı aklıma not ettim. Malûm dolaylı yoldan haber kaynağı olsam da doğrudan dalga kaynağı olmam geç olmuyor.
Sarışın orta yaşlı bir kadın anneme doğru hışımla gelip "Sen ne yaptığını zannediyorsun?" diye bağırarak sordu.
"Sana da merhaba eltim!" diye her zamanki sinir bozan alaycılığını konuşturdu annem.
Adını bilmediğim kadın saçlarını arkaya iteleyip yarım ağız merhaba diyerek annemi geçiştirdi. Annem kadını umursamayarak kaynanasına yani babaanneme dönüp "Başınız sağ olsun." dedi.
"Sağ ol kızım."
Babaannem, anneme sarılınca annemde ellerini babaannemin sırtında buluşturmakta gecikmedi. Annem eliyle beni işaret etmesiyle yanına gitmem bir oldu. Karşımda yüzü hafif buruşmuş babaanneme bakarken aklıma düşen gençlik hâliyle bu hâlini incelediğimde bir şeylerin eksilmediğini fark ettim. Karşımdaki kadının elini tutup öperek başıma koydum.
"Başın sağ olsun babaanne."
Kadın yaşaran gözleriyle beni sarmaladı. İçimde meydana gelen duygu değişimiyle yıllardır hasret kaldığım nene özlemini yeniden hissettim. Babaannemden ayrılıp gözlerinin içine gülümseyerek bakmaya çalıştım.
"Ay nineşko burada ne oluyor!?"
Duyduğum sesle gözlerimi babaannemden ayırdığımda gözlerimin buluştuğu kadını incelemeye başladım.
"Anlayamadım hanımefendi?" diye şaşkınlıkla sordum.
Kadın, babaannemin yanına gelip elini omzuma atarak "Size soru sorduğumu hatırlamıyorum." dedi bilmiş bir tavırla.
"Dolaylı olarak sorunun kaynağı olmam bu soruyu sormama açıklık getirmektedir."
Kadın saçlarını arkaya iteleyip "Yani anladık cenazedeyiz de bu kadar dram fazla değil mi?" diye kınayan, itici bir tavırla sordu.
Kızın konuşma tarzı bir bana itici gelmediğine eminim ama bununla uğraşacak hâlim yoktu. Gerçeği kızla da uğraşacak halim yoktu ama evren burnuma soktukça soktu.
"Hanımefendi siz kimsiniz?" diye inatla yüzüne bakıp sordum.
Kolunu babaannemin omzundan indirip bana üstten bakarak "Ben Alen DEMİRDÖVEN." dedi.
Demek ki akrabalarımızdan biri. Oğuz oğlum, az önce babaannene, nineşko dedi! Hafif bir gülümsemeyle "Ben de Oğuz DEMİRDÖVEN." dedim.
Kadın bana şaşkın şaşkın bakarak "Ama soy ağacında resmini gördüğümü hatırlamıyorum. Yoksa sen gayrimeşru musun? Kuzenim misin yoksa amcam mısın?" diye şaşkınlık ve korkuyla sordu.
Kadının söylediklerini şaşkınlıkla dinlerken ne diyeceğimi şaşırdım. Tam ağzımı açacakken bana gerek kalmadı.
"Sen benim oğlumla nasıl böyle konuşursun terbiyesiz!" diye bağıran annemle sahayı gururla ona bırakmak istedim ama korkmuyor değildim. Kadın duyduğu kelimeyle şaşırsa da kendini hemen toparladı.
"Asıl siz kim oluyorsunuz da benimle böyle küstah bir üslupla konuşuyorsunuz?" diye anneme bağırdı. Al birini vur ötekine. Sessiz sakin konuşmak varken neden deliriyorsunuz ki?
Annem hafif alay içeren bir sesle "Eleştirdiğin üslubun efendisi olduğuna göre fazla yabancılık çekmemen gerekiyordu." dedi.
Kadın hışımla annemin karşısına dikilmesiyle şaşkınlığım daha da arttı.
"Derhal benden özür dileyin!" diye kararlılıkla konuştu.
Annem "Bak kızım cenaze var demem biraz daha konuşmaya devam edersen cenazenin yanına bir mezar daha açarlar!" diye her an avına saldıracakmış gibi konuştu.
"Siz mi açacaksınız? Dikkat edin açtığınız mezar sizi ağırlamasın!" diye inatla konuşan kadına içimden güldüm.
"Esma hiç değişmemişsin hâlen kaos yaratıyorsun." diye söze az önceki orta yaşlı sarışın kadın karıştı.
"Benim en azında yarattığım bir şeyler var. Bazıları gibi kös kös oturmuyorum!" diye laf soktu annem.
"Annemle düzgün konuşun!" diye araya giren kadınla derince soludum.
"Konuşmazsam ne olur?" diye inat eden annemle bu huyunu ilk kez sevdim ama artık benimde söze karışıp bu şımarık kadına haddini bildirmem gerekiyordu.
"Asıl siz benim annemle düzgün konuşun!"
Kadının bakışları bana hızla dönerek konuşmaya başladı.
"Ya siz kimsiniz, bizim cenazemizde ne işiniz var? Para falan mı istiyorsunuz?" diye asılsız, saçma bir savunmaya geçmesiyle zekâ parıltılarından eksik olduğunu anladım.
"Sözlerine dikkat et Alen! Haddini aşma!" diye etraftan otoriter bir ses duyuldu. Kadın duyduğu sesle arkasına döndü. Sanırım bugün bu kadın döne döne bir hâl olacak.
"Baba!"
Adam, kızını umursamadan annemin yanına geldi.
"Kusura bakma Esma. Bizim kız biraz ayarsız." diye kızına yandan bakarak annemden özür diledi.
Annem sinirli bakışlarını kıza döndürerek "Sorun değil." dedi.
Daha sonra adam başımızda toplanan kalabalığa dönüp "Bu hanımefendiyle beyefendiyi sizlere akşam tanıtmayı düşünüyordum ama evdeki hesap çarşıya uymadığından dolayı sadece küçük bir açıklama yapıp detaylarını sonraya bırakacağım. Bilmediğiniz üzere sizin bir amcanız daha var." diye bombayı patlattı.
"Ya doğru tahmin etmişim! Bu çocuk gayrimeşru!" diye şımarık kadın itici sesiyle konuştu.
Adam sinirli bakışlarını kızına döndürüp uyarı içeren bir tonla "Alen!" dedi.
Kadın, babaannesinin yanına doğru gidip koluna girdi. Adamda sözüne kaldığı yerden devam etti.
"Bu amcanız öz amcanız!"
Bakışlarını kızına döndürerek "Yani aynı anne ve babadan olmayız. Bu hanımefendi yani Esma Hanım onun karısı ve bu beyefendi de onun oğlu." diye bizi şaşkın genç bakışlara tanıttı.
Adam sözünü bitirdikten sonra etrafta derin bir sessizlik oluştu. Adam tekrardan konuşmaya başladı.
"Bunların ayrıntılarını daha sonra konuşacağız. Şimdi cenazeyi gömelim." demesiyle herkes üzerinden atamadığı şaşkın bakışlarıyla cenazeye odaklanmaya çalıştı.
♡♡♡♡♡
Defin işlemini bitirdikten sonra arabalara binip evlerimize dağıldık. Ben arabayı havalimanına doğru sürerken annemin serzenişi kulağımda yer edinmeye başladı.
"Ne küstah bir kız ya! Gayrimeşru muymuş musun? Ya olsa da sana ne? Anasının gözü!.."
Annem böyle konuşmaya devam ederken bu sefer onu susturmaya çalışmadım. Çünkü bu kez annem çok haklı. Yani karşındaki insana sormadan kendince saçma sapan tahminlerde bulunup üstüne üstlük bunu dinlendirmek genç, yetişkin bir bireye yakışmayacak bir davranış.
"Oğlum sen niye konuşmuyorsun?"
Annemin sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp "Seni dinliyorum anne." dedim.
"Aferin benim oğluma. Uslu uslu anasını da dinlermiş ama bu sefer haklıyım."
Gülerek "Yani diğer seferlerde haksız olduğunu kabulleniyorsun." dedim.
Annem nıç nıç sesler çıkarıp "Tabii ki de hayır oğlum. Diğer seferlerde de haklıydım ama bu sefer şahitler dâhilinde haklıyım." diye kendini savundu.
Annemin sözlerine gülerek kafamı salladım. Biraz daha ilerledikten sonra havalimanının yaklaşmıştık. Arabamı sağa çevirip havalimanının park yerine doğru sürmeye başladım. Etrafta yavaş bir şekilde ilerlerken gözlerim boş bir yer aramakla geçiyordu. Birden annemin bağırmasıyla nerdeyse yerimden sıçrayacaktım.
"Oğlum buldum!" diye bağıran annemle az kalsın direksiyonu kırıyordum.
"Anne biraz daha az bağırır mısın?"
"Sus be, leyla gibi etrafa bakındığından dolayı park yerini bulmak bana düştü."
"Tamam anne. Göster hemen aracı park edeyim."
"Bak hemen solumun çaprazında."
Annemin eliyle gösterdiği yere doğru aracı sürüp arabayı sağ salim bir şekilde park ettim. Saatime baktığımda babamın uçağının iniş saatinin geldiğini fark etmemle Allah'a şükürlerimi iletmem bir oldu. Birazdan annemi babama bırakıp kendimi de tımarhaneye bırakacağım. Düşünceme gülerken annem bana söylenmeye başladı.
"Hayırdır oğlum nereye daldın? Hülyalı değil de Leyla’lı düşlerinin gerçekleşmesini mi bekleyeceğiz?"
Annemin dalga geçerek söylediğine sadece gözlerimi değirmekle yetindim. Arabadan inip annemin yanıma gelmesini bekledim. Annem yanıma gelip koluma girdi. Sonra yanağımdan öperek "Sözlerime sakın alınma oğluşum." dedi.
"Denerim anne."
Annemle beraber havalimanın ana kapısına doğru ilerlemeye devam ettim. O sırada babam elinde bavuluyla bizlere doğru geldiğini fark ettim. Annem, babamın ismini bağırıp koşarak babama doğru ilerlemeye başladı. Babamda elindeki bavulu bırakıp koşarak anneme doğru ilerledi. Bana da her zaman bu tür görüntüleri izlemek kaldı. Resmen şu an Yeşilçam sahnelerini aratmayacak cinsten bir kavuşma sahnesi izliyorum...