Sıla Gençoğlu Ebru’nun kıvırtarak beni yukarı çıkarması yetmezmiş gibi, durup odayı gösterirken yüzündeki alaycı ifadeyi de görmemek imkânsızdı. “Bu oda senin,” dediğinde gözlerim devrildi içten içe. Gerçekten mi? Bodrumda bir yer beklerken buraya mı koyacaklar beni? Koridorun sonundaki odanın Mustafa Kemal’e, yan odanın ise oğlu Doruk’a ait olduğunu söyleyip kapıyı açtı. Peşinden odaya girdiğimde adeta donakaldım. Ne düşüneceğimi bilemedim. Oda… oda bildiğin lüks bir suit! Geniş, ferah ve neredeyse sosyete mensupları için hazırlanmış gibi. İhtişamlı yatak, yerdeki kalın halılar, duvarda sanat eseri gibi tablolar... Ağzım şaşkınlıktan açık kaldı. Bu da ne? Ebru, benim şaşkın bakışlarımı fark edip arkasını döndü. Yüzünde o alaycı gülümsemesi hâlâ duruyordu. “Bir bakıcı için fazla iyi ,