Varis

803 Words
İlahi bakış açısı Karanlığı üzerine giysi gibi giymişti adam, öyle ki karanlık bile önünde diz çöker olmuştu. “Bundan sonra işlerin başına sen geçeceksin Mustafa Kemal.” Elinde tuttuğu sigarasına dudaklarına götürüp derin bir nefes çekti Mustafa Kemal. Gözlerinin çeperine sinmiş olan soğukluk insanda büyük bir korku yaratıyordu. “Henüz Emre çok küçük, o varis olamaz. Ailenin tek büyük erkek üyesi sensin. Geri kalanlar kız, biliyorsun.” Yengesinin sözleri üzerine daha da gerildi Mustafa Kemal. Bu işlerden elini ayağına çekmeye karar verdi ya sınavda amcasının vefat etmesi ve tüm pis işlerin üzerine yıkılması hayatın ona oyun olmalıydı. Amcası İstanbul'un büyük baron liderlerinden biriydi. Gülücük adam onun emrindeydi ve her şeye gücü yeten biriydi. Bunda sorumluluğu alabilecek miydi? Hadi aldı diyelim, gerçekten bunu yapmak istiyor muydu? Zaten oğlu ile fazla ilgilenemiyorken daha da işlerin sarpa sarmasından çok korkuyordu. “Oğlumu daha fazla ilgisiz bırakmak istemiyorum.” Diyerek sertçe çıkıştı yengesine. Bu esnada gözü camdan dışarı kaydı ve dışarıda oyun oynayan Emre'ye baktı. Doruk ile aynı yaştaydı, yani oğluyla. Dediği gibi varis olmak için çok küçüktü ve şu an mafya aleminde Emre'yi kimseye bilmiyordu. Amcası onu korumak adına saklamıştı. Bilmemeleri çok daha iyiydi. “Ama oğlunu korumak için de bunu yapman gerektiğini çok iyi biliyorsun Mustafa Kemal. Eğer bunu devralmazsan başa geçecek olanlar bizi kökten silecek! Yeterince düşmanlar, o düşmanlarla liderlik mi vereceksin? Sen ben daha iyi kimse varisi olamaz. Zaten bu işlerde adını duyurmuş birisin ve herkes senden korkuyor. Sen olmayacaksın da kim olacak?” Mustafa Kemal, elindeki sigaradan bir nefes daha çekti. Tütünün acılığı, ciğerlerine dolarken zihnini bir an olsun meşgul etmeyi başarmıştı. Fakat yengesinin sözleri, içinde büyüyen karanlık korkuyu dağıtacak kadar güçlü değildi. İçinde taşıdığı gerilim, yüzünün hatlarına yerleşmişti, gözlerinin derinliğinde bir tehdit gibi parlıyordu. Onun karşısında karanlık bile boyun eğiyordu ama içindeki karanlıkla mücadele etmesi gereken asıl kişi kendisiydi. Gözleri, camdan dışarıda oynayan Emre’ye odaklandı. Küçük bedeninin ardında, bu acımasız dünyanın izlerini taşımayan masumiyet vardı. Doruk gibi, o da bu karanlık dünyadan korunmalıydı. Ama bu nasıl mümkün olacaktı? Mustafa Kemal, gözlerinin önüne gelen trajik anıların ağırlığıyla ezildi. Ailesinin çoğu, bu dünyanın acımasızlığına kurban gitmişti. Ya trajik bir trafik kazası. Ya da faili meçhul cinayet. Kendisinin de aynı akıbeti yaşayıp yaşamayacağını bilmiyordu, ama oğlunu bu kaderden uzak tutmak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı. Yengesinin söyledikleri zihninde yankılanıyordu. Eğer bu mirası kabul etmezse, ailenin başına geçecek olanlar onları yok edebilirdi. Düşmanlar... Evet, düşmanlar zaten pusudaydı, zayıflık gösterdiği anda onları yok etmeye hazırdılar. Ama bu karanlık tacı giymek ne anlama geliyordu? Mustafa Kemal, bu acımasız dünyaya adım atmak zorunda mıydı? Oğlu ile arasında giderek açılan mesafeyi düşündü. Bu mesafe, onu daha da uzaklaştıracaktı. “Zor olacak.” diye mırıldandı kalbinin üzerine çöken ağırlık ile. “Ne kolay oldu ki? Amcan bunun üstesinden sizin için geldi. Bir an olsun senden desteğini çekti mi? Ya da bir an olsun seni evlatlarından ayırdı mı? Ona en azından bunu borçlusun. Ona bu emeklerinin karşılıksız kalmadığını göstermek gerek.” yengesi öyle bir yerden giriyordu ki Mustafa Kemal'in tüm duvarları yavaş yavaş yıkılıyordu. Doğruydu, amcası babası gibiydi. Babasının yokluğunu ona asla hissettirmemişti ve her zaman bir kalkan gibi önünde bir dağ gibi arkasındaydı. Ona zarar gelmesin asla müsaade etmemiş ve ne isterse yapmıştı. Bu yüzden ona borçlu olduğunu da biliyordu. Bu borcunu ödemekle mükellef olmuştu şimdi. Peki yapabilecek miydi? O bir psikologdu. Daha doğrusu karanlık işlerin işkenceci psikoloğu. Yeraltının mafya lideri Yaman Demiroğlu ile çalışıyordu. Şimdi ise kendi baronunun başında olması söyleniyordu... Aslında avantajlıydı. Birçok örgüt lideri ile dostluğu da bulunmaktaydı. Özellikle Yaman Demiroğlu ve Serkan Karayel'in desteği, onun için büyük bir artıydı. Aynı zamanda asil Denizhan ve Kurtuluş Hancı ile de bağlantısı vardı. Bu işi ondan başka kimsenin yürütemeyeceğini, o da gayet iyi biliyordu. Yeni başa gelecek kişi ; bütün baronu çökertirdi. Ne yazık ki Mustafa Kemal bunca emeğinin bir anda yok olup gitmesine göz yumamazdı. “Yenge, bu yükü taşıyabileceğimden emin değilim,” dedi, sesi kısık ve kararsızdı. Yine de, içinde büyüyen karanlıkla yüzleşmek zorunda olduğunu biliyordu. “Ama oğlumu korumak için bunu yapmam gerekiyorsa, yapacağım. Fakat bil ki bu yol, geri dönüşsüz bir yoldur. Bir kez bu yola adım attığında, geri dönemezsin.” Bu sözler, yengesi tarafından bir kabul olarak algılandı. Kadın, yüzünde hafif bir gülümseme ile başını salladı. “Bunu yapacağımı biliyordum. Ailenin onurunu ve oğlunu korumanın başka bir yolu yok.” Mustafa Kemal, sigarasını kül tablasına bastırırken, içinde büyüyen karanlığı hissetti. Artık geri dönüş yoktu. Bu karanlık dünya, onun giysisi olacaktı. Bu yükü taşımak zorundaydı. Oğlu için, ailesi için... Kendi ruhunu bu karanlığa teslim etmek pahasına da olsa, ne yazık ki bu yola adım atacaktı... Derin bir nefes aldı. Ya bu yolda ölecek, ya da bu yolda onca kişiye öncülük ederek sevdiği insanları da yaşatacaktı. Elini nereye atsa oranın karanlığa büründüğünü görmek canını sıkmaya başlasa da başka çaresi yoktu. Fakat biliyordu ki her şeyden önce, oğluna bir bakıcı tutması gerekiyordu. Hem de en kısa zamanda.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD