Sabaha kadar uyumadan sohbet etmişlerdi ki bu uykusuzluğa Zeynep’te eşlik etmişti. ‘’Kız cadı sen daha minnak bir bebişsin uyumaktan başka ne işin var da sabahlıyorsun?’’ diye yeğenine takılıyordu Şirin.
‘’Hayır onun tek işi uyumayıp annesini uykusuz bırakmak.’’ dedi Elif gülerek. ‘’Caner’in evde olduğu günleri çok seviyorum. Nöbetlerden alışkın uykusuzluğa o yüzden gece ona bırakıp uyuyabiliyorum ama o nöbetteyken uykusuzluktan sürünüyorum.’’
‘’Yavrum azıcık teyzeni örnek al. Uyku en sevdiğimiz hobimizdir.’’
Elif kızını ablasına bırakıp kahvaltı hazırlamaya başladı. Sevgilisi ile kaçıp bu eve geldiğinde mutfak konusunda hiçbir şey bilmiyordu ama yavaş yavaş hepsini öğrenmişti.
Hep beraber kahvaltı masasına oturduklarında Caner, abla kardeş rahat etsin diye Zeynep’i almak istemişti ama Şirin gidince özleyeceğim diye vermemişti.
‘’Keşke biraz daha kalsaydın. Ateş almaya gelmiş gibi bir gece kaldın gidiyorsun.’’
Kardeşinin isyanına tebessüm etti. ‘’Elifcik, sizi tehlikeye atmak istemiyorum. Bu aralar çok hareketliler. Sürekli bir baskın, kaçma kovalama içindeyiz. Hepsi bitince daha uzun süreli gelirim.’’
Genç adam araya girdi. ‘’Abla, eşinle de gelebilirsin bizim için sorun olmaz. Sonuçta O da kendi ailesinin zorlaması altındaydı.’’
‘’Boşver Damat girme kocamın rüzgarına fazla serttir.’’
Akşamüzeri gitme saati geldiğinde havaalanına hep beraber gelmişlerdi. Şirin kardeşine sıkıca sarıldı. ‘’Kocan olacak adam mutsuz ederse haber ver keserim cezasını.’’
‘’Söyleyeceğime emin olabilirsin.’’
Yeğeninin ellerine minik sayısız öpücük bıraktı. ‘’Kız minik cadı sen de gece uyumayı öğren kardeşimi uykusuz bırakma bozuşuruz ha.’’ dediğinde yine o anlamadığı sesler yükseldi. ‘’Konuşmayı öğren de gel yavrum anlaşamıyoruz böyle.’’ Gülerek tuttuğu elin üzerine bir öpücük daha bıraktı.
Caner ile tokalaşırken elini tüm gücüyle sıkmıştı. ‘’Kardeşimle yeğenime iyi bak yoksa babamdan beter karabasan olur çökerim üzerine.’’
‘’İkisi de emanetimdir abla.’’
‘’İyi aferin.’’ diyerek sıktığı eli bıraktı. ‘’Hadi beklemeyin daha fazla.’’ El sallayıp arkasını dönerek havaalanına girdi. Uçak rötar yaptığı için bir saat beklemek zorunda kalmıştı.
Sonunda uçaktan indiğinde çantasını alıp çıkışa yöneldi. Telefonunu uçak modundan çıkarıp kardeşine merak etmemesi için geldiğini söyledi. Taksi durağına doğru ilerlerken önünde duran boş taksiye bakıp düşünmeden bindi ve adresi verdi.
Gecenin karanlığında yolda ilerlerken sosyal medya hesabında yorumlara bakıyordu. Kocası arayınca gülümseyerek açtı. ‘’Söyle kocacığım.’’
‘’Neredesin? Geldin mi?’’
‘’Geldim taksideyim.’’
‘’Haber ver demiştim kadın. Gelirdim almaya.’’ diyen kocasıyla gülümsemesi daha da genişledi.
‘’Çocuk değilim kendim de gelebilirim. Evde görüşürüz.’’ Telefonu cebine attığında gözlerini kapattı. Gece de sabahlayınca uykusuzluk zorlamaya başlamıştı. ‘’Söylediğim adrese gelince uyandırın lütfen.’’ diyerek hafif bir uykuya daldı.
Arada kırmızı ışıkta durunca uyanıyordu sonra tekrar uyuyordu. Gözlerini açtığı bir anda camdan gördüğü manzaraya baktı. ‘’Yanlış yola mı saptınız?’’ dediğinde taksi durdu ve oturduğu tarafın kapısı açıldı.
Kolundan tutan el dışarı çektiğinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. ‘’Çek elini!’’ diyerek kolunu kurtarmaya çalıştı.
Adamın bacak arasına tekmeyi attığında gevşeyen parmaklardan sıyrıldı ve geriye doğru yürüdü. Çarptığı sertlikle koluna başka bir el dolandı. ‘’Sen bizimle gelecek.’’ diyen konuşmayla tuzağa düştüğünü anlamıştı.
Kendisini tutana doğru döndüğünde yumruğunu yüzüne geçirdi. ‘’Çok beklersiniz.’’ Kaçmaya çalıştı ama bu defa başka biri yolunu kesti. Ne kadar çırpınırsa çırpınsın etrafını saran kalabalığı yarıp geçemiyordu. En sonunda zorla tutup ellerini arkadan bağlamışlardı.
Geldikleri yere dikkatle baktı. Neden buradaydılar? Yere diz çöktürüldüğünde adamlardan biri cebinden telefonunu aldı. ‘’Sen kocanı buraya çağıracak ama gerçek söylemek yok. Haber olmayacak.’’
‘’Öldürseniz de dediğinizi yapmayacağım.’’ Yüzüne gelen tokatla dengesini sağlayamayıp yere düştü.
Adamlar kendi aralarında yabancı dilde konuşmaya başlamışlardı ama Şirin dillerini anlıyordu.
‘’Biz ararsak hazırlıklı gelir. Adam fazla güçlü bir kez daha yenilirsek Kral hepimizi öldürür.’’
‘’Kızın konuşmasını sağlayacağız. Dediklerim hazır mı?’’
Aynı kişi cevap verdi. ‘’Hepsi hazır.’’
‘’Bu gece bu iş bitecek. Başlayın hadi.’’
Adamlardan biri Şirin’in yanına geldi. ‘’Sen konuşacak yoksa çok acı çekecek.’’
Genç kızın yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. ‘’Ben konuşmayacak çünkü acı çekmeyi sevmek.’’ Attığı kahkaha ile karnına gelen yumrukla nefesi kesildi.
‘’Ya konuşacak ya da dayaktan ölecek.’’
Şirin bedenine inen darbelere dayanmaya çalışıyordu. Ne olursa olsun Ayberk’i normal bir şeymiş gibi olduğu yere çağırıp ölümüne sebep olmayacaktı.
Kanlar içinde yerde yatarken adamlardan birinin sesi yükseldi. ‘’Sen artık konuşacak?’’
Öksürdüğünde ağzına dolan kanı yere tükürdü. ‘’Çok beklersiniz.’’ Çektiği bu acıların daha fazlasını bir şerefsiz yüzünden yaşayıp dayanmışken kocası için asla pes etmeyecekti çünkü o böyle kalleşçe bir pusuyla ölmeyi hak edecek karakterde biri değildi.
Adamlardan biri saçlarından kavrayıp yerden kaldırdığında yüzüne yaklaşan çakı kulağının arkasından aşağıya bir yol açtı. ‘’Konuşmayı kabul et.’’
‘’Asla.’’ Acıdan başı dönüyordu ama ölse de konuşmayacaktı.
Çakı omzundan aşağı kaymaya devam etti. Dayanamadığı bir noktada çığlık atmıştı. Saçlarından kavrayan el bıraktığında tekrar yere düştü. Adamlar yine kendi dillerinde konuşmaya başlamışlardı.
‘’Konuşmaya ikna olacak gibi değil.’’
‘’Karısı da kocası gibi çıktı. Yapacak bir şey yok. Adamı karısıyla tehdit edip tek gelmesini umacağız. Bizimkilere söyle her şeye hazırlıklı olsunlar. Bu gece Ayberk denen o adam sağ kalmayacak. Kral’ın kesin emri var ve kolay bir ölüm istemiyor.’’
Şirin’in telefonu çalmaya başladığında elinde tutan adam patronuna götürdü. ‘’Kocası arıyor.’’
Ayberk eve geç kalan karısıyla delirmiş haldeydi. Telefon açıldığında ‘’Kadın saatlerdir neredesin?’’ diye sordu.
Telefonu Türkçe konuşmayı iyi bilenlerden biri almıştı. ‘’Beni iyi dinle. Karını sağ istiyorsan vereceğimiz adrese tek geleceksin.’’
‘’Sen kimsin lan şerefsiz!’’ diye bağırdı.
‘’Kral’ın selamlarını getirdim. Tek geleceksin ve kimseye haber vermeyeceksin aksi halde ölüsünü alırsın.’’ Telefon kapandığında öfkeyle önündeki sandalyeye tekme atarak odanın diğer köşesine savurmuştu.
Sese odaya giren Enes ‘’Ağabey!’’ dediğinde yerde kırılmış sandalyeyi gördü. ‘’Ne oldu?’’
‘’Yok bir şey.’’ diyerek kardeşinin yanından geçip arabayla evden ayrıldı.
Yol kenarında durduğunda gelecek adresi beklerken Korkut’u aradı.
Yeşim’i görmek için evine gelen Korkut Aşkım’ın uyuduğunu düşünerek kapıyı hafifçe tıklatıp açılması için bekledi. Öpme hatasına düştükten sonra birkaç kez arasa da ulaşamamıştı ve kendisini affettirmek istiyordu.
Kapı açıldığında Sıla ile karşılaştı. ‘’Yeşim yok mu?’’ diye sordu.
‘’Acil bir hasta için hastaneye gitti.’’
‘’Tamam.’’ diyen Korkut evden ayrılıp hastanenin yolunu tuttu. Doktorun park alanındaki arabasını bulup yanında beklemeye başladı.
Uzun bir bekleyişin ardından yorgun halde gelen Yeşim ile göz göze geldiler. ‘’Çekil arabamın yanından.’’ diyen genç kızla kapıya daha fazla dayandı.
‘’Sen beni affetmeden olmaz.’’
Yeşim dik bir şekilde durmuş karşısındakinin gözlerinin içine bakıyordu. ‘’İstemediğimi anlaman için hangi yolu denemeliyim?’’
‘’İstemediğini net bir şekilde anladım.’’ Ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. ‘’Bir daha bu konuda rahatsız etmeyeceğim ama arkadaşlığını benden esirgeme. Bu kadarına da razıyım.’’ Elini Yeşim’e uzattı. ‘’En azından evine bırakmama izin ver. Yorgun görünüyorsun bu halde araba kullanma.’’
Yeşim elini havaya kaldırdığında arabanın anahtarı sallandı. ‘’Aşka, sevgiye dair tek kelime edersen arabadan atarım.’’
‘’Yasaklı kelimelere ekledim.’’ diyen Korkut anahtarı aldı.
Arabaya bindiklerinde sessizce yol alıyorlardı. Çok geçmeden Ayberk’in çağrısıyla telefonu çalmaya başladı.
‘’Efendim ağabey.’’ dediğinde karşıdan gergin ses duyuldu.
‘’Şirin ellerinde.’’
‘’Nereye geleyim?’’
Ayberk direksiyona bir yumruk attı. ‘’Tek gitmezsem zarar verecekler ama tek gidersem de verirler. Asla bırakmazlar. Sıkışıp kaldım.’’ Derin bir nefes aldı. ‘’Korkut beni iyi dinle; Telefon sinyalimi takip et. Sabitlendiği yere adamlarla yardıma gel ama hemen değil. Özellikle tek gelmemi istediler. Bana ne yapacakları önemli değil de sizi gördükleri anda Şirin de zarar görür. Onlar tek olduğuma emin olup bütün dikkatlerini benimle ilgilenmeye verdiklerinde Şirin’i kurtarırsınız. Unutma ben ne durumda olursam olayım önceliğiniz sadece Şirin.’’
‘’Tamam ağabey.’’ diyen Korkut telefonu kapattı ve patronunun sinyalini kontrol etti. Gittiği yöne doğru direksiyonu çevirdiğinde yanında oturan Yeşim’e baktı. ‘’Çok özür dilerim ama arabama geri dönersem geç kalırım seni de yol ortasında bırakamam. Söz veriyorum zarar görmeyeceksin.’’
‘’Anlayamadım?’’ diyen genç kız hızlanan arabayla emniyet kemerini tutmuştu. ‘’Biraz yavaş gider misin?’’ dediğinde araba iki araba arasından zikzak çizerek solladı.
‘’Acil bir durum var ve vakit yok.’’ Adamlarından birini arayıp diğerlerini toplamasını ve vereceği adrese gelmelerini söyledi.
‘’Durdur arabayı ineceğim.’’ diyen Yeşim ile daha çok hızlandı.
‘’Üzgünüm ama duramam.’’
Ayberk arabayı durdurduğunda yavaşça inip önünde uzanan mezarlığa baktı. Ölmesi için plan yapılan bir gecede mekan seçimleri harikaydı! Mezarlığın giriş kapısını geçtiğinde yüzüne doğrultulan silahla duraksadı. ‘’Eller kaldır.’’ diyen sesle ellerini kaldırdı. Karşı koymayı denese de kalabalık olduklarını tahmin etmek zor değildi. Karısını kurtarana kadar öldürücü bir yara alması kaçınılmaz olurdu.
Bir başkası üzerini arayıp telefonunu ve silahını çıkarıp aldı. Telefonu kırarken silah düşmanın beline yer etmişti. Ellerini tutup arkadan bağladılar. ‘’Yürü.’’ dediklerinde söylenene uydu.
Şirin’in olduğu yere getirdiklerinde yanına gitmek istedi ama izin vermediler. Genç kız yerde acı içinde yatıyordu. ‘’Lan şerefsiz madem gelecektin bu acıyı neden çektim?’’ dediğinde gülmeye çalıştı ama yapamadı.
‘’Maşallah çenenin kuvveti yerinde.’’ diyen Ayberk sesine alaycı bir ton oturtmaya çalıştı. ‘’Kocanın sözünü dinleyip uçaktan indiğinde arasaydın şimdi evimizde olurduk.’’
Yaralarından akan kan ağzına dolduğunda öksürerek geri tükürdü. ‘’Ne yaşıyorsam dik başlılıktan yaşıyorum zaten. Bundan sonra sen ne dersen o kocacığım!’’
‘’İkiniz kes konuşmayı!’’ diyen adam Ayberk’in karşısına geçip diz çöktürdü. Silahı başına dayalıydı. Kendi dilinde ‘’Kontrol ettiniz mi?’’ diyerek adamlarına baktı.
‘’Evet tek gelmiş. Etraf temiz.’’
‘’İyi halledelim o zaman.’’ Tekrar Ayberk’e baktı. ‘’Ben istiyor sen hemen öl ama Kral emir var acıyla olacak.’’ Tek dizinin üzerine eğilip gözlerine baktı. Korku kırıntısı aradı ama yoktu. Sadece dipsiz karanlık bir uçurum kendini sergiliyordu. ‘’Biriniz diğerinden uzun yaşayacak. Kavga görüp eğlenmek isterdim.’’
‘’Onu bırak bana ne istiyorsan yap. Buradayım, yalnızım. Güçsüz bir kadınla uğraşmayın.’’ Şirin güçsüz kelimesiyle gülmek istedi ama yapamadı.
‘’Siz artık bitti.’’ Ayberk başına inen güçlü darbeyle bayılarak yere düştü. Açılan yaradan akan kan toprağı suluyordu.
‘’Hayır, bırakın onu!’’ Şirin yanına gitmek istediğinde tutup engel oldular.
Adam emirlerini kendi dilinde yağdırdı. ‘’Sadece Ayberk’in ellerini çözün, yanlarına da bir fener koyun. Yaşamak için birbirlerini öldürürken yüzlerini görsünler. Erkeklik taslamak kolay da bakalım ölmeden önce de aynısını yapabilecek mi? O anları izlemek isterdim.’’
Yerdeki baygın adam elleri çözülürken önceden hazırlanmış tabuta yatırıldı. ‘’Hayır!’’ Şirin olduğu yerde çırpınıp duruyordu. ‘’Bırakın onu!’’ Adamlardan biri genç kızın yerdeki bedenini kolayca kaldırıp tabuta kocasının yanına yatırdı. Bağlı elleriyle çırpınmaya devam ediyordu. Yanlarına küçük bir feneri yakıp bıraktılar ve ayaklarının ucuna bir de küçük oksijen tüpü yerleştirdiler. Ölmeden önce karı kocanın birbirini öldürme derecesinde kavga etmelerini istiyorlardı. Tabutun kapağı kapatılıp sabitlendiğinde kazılan çukura gömülüp üstleri toprakla örtüldü.
Şirin dar yerde nefes almakta zorlanıyordu ama bu zorluk olmayan oksijenden değil geçmişte yaşadıklarından kaynaklıydı. ‘’Ayberk, yalvarırım kendine gel.’’ dediğinde ağlamaya başlamıştı.
Başını kocasının omzuna gömdüğünde gözlerini kapatıp geçmişin hayaletlerinden kurtulmaya çalışıyordu. ‘’Lütfen uyan. Dayanamıyorum bu sessizliğe benden önce ölme ne olur.’’
Nefesleri çok hızlıydı, göğsü sıkışıyordu. Yıllar önce kapatıldığı o kutudaki anılar zihninin her köşesinde canlanmıştı. Gözyaşları dayalı olduğu omzu ıslatırken baygın adam yattığı dar yerde kıpırdanmaya başladı.
Gözleri açıldığında nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Karısının ağlama sesini duyduğunda ‘’Şirin!’’ diyen sesi başının ağrısından güçsüz çıkmıştı.
‘’Uyanmayacaksın sanmıştım.’’ dediğinde ağlaması daha da şiddetlendi.
‘’Ağlama.’’ dediğinde eli başındaki açık yaraya gitti ama hareket ederken dar alandan dolayı zorlanmıştı. ‘’Neredeyiz biliyor musun?’’
Genç kız başını evet anlamında salladı. ‘’Diri diri mezara gömdüler.’’
‘’Sakin ol. Ağlama artık.’’ Eli karısının yaşlarla ıslanmış yüzüne gittiğinde başından parmaklarına bulaşan kan diğerinin yüzündeki yaralardan akan kana karıştı.
‘’Burası da aynı orası gibi.’’ Açıkça dile getiremese de diğeri söyleneni anlamıştı.
‘’Ama yalnız değilsin. Ben buradayım tamam mı?’’ Zor olsa da yattığı yerde yan döndü. Göğsüne gömülen başın üzerinden öptü.
Şirin adamların konuşmalarını, yaptıklarını anlatmıştı. Karısının yüzünü avuçlayıp yüzüne bakması için zorladı. ‘’Beni iyi dinle; Korkut nerede olduğumuzu biliyor. Kurtarmak için gelecek ama o gelene kadar biraz burada kalmamız gerekecek. Mezarlık geniş bir alan, telefon sinyali girişte kesilmiştir bu yüzden tam yerimizi bulmaları zaman alacak. Geçmişi asla düşünme ve nefeslerini kontrol altında tut. İçeride kalan oksijeni idareli kullanmalısın sonrasında bıraktıkları oksijen tüpüyle devam edersin ama ne olursa olsun nefeslerin hızlanmasın, panik yapma. Yavaş yavaş ve sakin nefes alıp ver. Hatta uyuyabilirsen uyu nefeslerini kontrol altında tutman daha kolay olur.’’
‘’Neden burada tekmişim gibi konuşuyorsun?’’ Gözünden bir damla daha süzüldü.
‘’Şirin, buradan sağ olarak çıkacaksın tamam mı?’’
Kocasının yapmaya çalıştığını anladığında ağlaması hızlanmıştı. ‘’O pislikler oksijen tüpünü beni hayatta tut diye bırakmadı aksine kendi yaşamını uzatman için beni ölüme terk et diye bıraktı.’’
Ayberk zorlansa da yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. ‘’Eh, onların aptallığı karımı kurtarmam için yolum oldu.’’
‘’Çöz ellerimi!’’ diyen Şirin çırpınmaya başlamıştı.
‘’Hayır, çözersem hayatta kalmam için kendini hiçe sayıp benimle savaşacaksın ama yanında biraz daha yaşamamı istiyorsan sakinleş ve nefeslerini kontrol altına al.’’
Başını sert kaslı göğse vurdu. ‘’Nefret ediyorum senden. Bu kaçıncı hayatımı kurtarışın! Yalvarırım ellerimi çöz.’’
‘’İstediğin kadar yalvar çözmeyeceğim.’’ Alanın dar olmasına rağmen karısına sarılmayı başarmıştı. ‘’Bana söz ver; Korkut gelene kadar ölürsem paniğe kapılıp kalan oksijeni israf etmeyeceksin.’’
‘’Bunu benden isteme.’’
Genç adam sarılışını sıkılaştırdı. ‘’Bundan sonra sen ne dersen o kocacığım, demiştin ya söylediğinin arkasında dur ve sözümü dinle.’’ Siyah saçları okşadı. ‘’Zeynep Hanım nasıldı? Büyümüş mü?’’
Göğsündeki baş aşağı yukarı hareket etti. ‘’Çok sevimli. Bir de benden çok konuşuyor ama söylediklerinden tek kelime anlamadım.’’
‘’Senden daha çok konuşan bir kadını hayal edemiyorum. İleride evlenecek adam yandı desene.’’ Sözleri diğerini güldürmüştü.
İkisi de terlemeye başlamıştı ama bunu dile getiren Şirin oldu. ‘’İçerisi çok sıcak.’’
‘’Biliyorum ama düşünmemeye çalış.’’
Aldıkları nefesler artık yetersiz geliyordu ve göğüsleri bu zorlanmayla şişip iniyordu. Ayberk ayağıyla oksijen tüpünü yukarı ittirdi ve biraz zorlanarak eline almayı başardı. İçeriyi aydınlatan ışıkta maskeye baktı. ‘’Biraz daha dayan sonra oksijeni vereceğim. Ne kadar zaman kazanırsan o kadar iyi.’’
‘’Tek başına kullanmayacaksan bile beraber kullanalım.’’ Gözlerinden sessiz yaşlar akıyordu. Konuşmak alamadığı nefeslerin arasında zordu.
‘’Hayır bir nefesini bile senden almayacağım. Buraya gelirken tek amacım seni kurtarmaktı kendimi değil ve bunu başardığımı bilerek ölmek istiyorum.’’
Bir süre sessiz kaldılar. Konuşmak isteseler de yapmak zordu. İçerisinin sıcaklığı bitmeye başlamış oksijenle birleşince dayanılmaz bir hal almıştı.
Zamanının geldiğini düşünen Ayberk bitkin bir tebessümle karısının dudaklarından öptü ve maskeyi yüzüne yerleştirdi. Vanasını çevirdiğinde genç kız gelen oksijenle rahat nefes almaya başlamıştı.
‘’Sen kullan.’’ derken ellerini çözmek için çırpınıyordu. ‘’Tek başıma bunu yapmak istemiyorum.’’
‘’Çırpınmayı bırak.’’ diyen genç adamın başı dönmeye başlamıştı. Gözleri kararıyordu. Karısını sakinleştirmek için sarıldı. El fenerinin ışığı gittikçe azalıyordu. ‘’Panikleme tamam mı? Gözlerini kapat ve buradan uzaklaşacağın şeyler düşün.’’ Konuşmaları kesik nefesleri arasında zorlukla çıkıyordu. Bedeni isyan etmeye başlamıştı.
Şirin’in kömür siyahı saçlarından son kez öptü. Korkut’un karısı için zamanında gelmesini umuyordu. Daha fazla dayanamayacağını biliyordu ve Onun tek başına geçmişin anılarıyla burada uzun süre kalamayacağının farkındaydı. Göğsünü ıslatan gözyaşlarını hissetse de söyledikleri durdurmak için yeterli olmuyordu.
El feneri söndüğünde içerisi tamamen karanlığa boyandı. ‘’Gözlerini sakın açma.’’ dedi. Nefes almak neredeyse imkânsız hale gelmişti.
Son sözlerini söyleyebilmek için bütün gücünü kullanması gerekiyordu. ‘’Şirin, seni çok seviyorum.’’
Genç kız hep duymak istediği ama daha önce hiç duymadığı bu sözle daha çok ağlamaya başladı. Suskunluk uzayınca ‘’Susma!’’ dedi ama cevap alamadı.
Gözleri kapalıydı açarsa panikleyip yine deliliğin sınırına gideceğini biliyordu. ‘’Ben de seni çok seviyorum.’’ dedi ama kocası bu sözleri duymadı.