2-Yakınlaşma

2654 Words
6 Ay Sonra Efnan Geri bıraktığım altı ayı düşündüm. Yani Baran Abi’yle tanıştığım öncesi ve sonrası… Neredeyse her gün Kübra’yı okuldan almaya gelmişti. Hatta Kübra da devamlı olarak “Abim neden sürekli beni almaya geliyor ya? Aşık mı oldu?” diye devamlı sorguluyordu. Ben ise cevap vermeden yüzüne bakmaya devam ediyordum. Bana olan bakışları o kadar farklıydı ki sanki bana karşı… Bunu söylemek bile istemiyordum. Ona abi demeye devam ederken yüzünün aldığı şekil… En son beni uyarmıştı ama yeniden uyarmasına asla fırsat vermemiştim çünkü Kübra’yı almaya geldiğinde hemen vedalaşıp yanlarından gidiyordum. Beni de bırakmasını hep teklif eden Kübra olsa da onun merakla bana baktığını da görüyordum ama hep reddediyordum. Onunla aynı ortamda bile olmak istemiyordum. Ondan korkuyordum. Son sınavımıza girip çıktık. Kübra’nın okulda işi olduğu için ben erken çıkmıştım. Kapıda Baran Abi’yi görünce gerildim. Beni fark edince telefonunu cebine sıkıştırdı. Bütün okulun peşinde pervane olduğu adam şu an sadece bana bakıyordu. Ona hiçbir şey söylemeden yanından gidecekken “Efnan,” diye bağırdı. Gözlerimi açıp kapattım. Bunun olmasını istemiyordum. Onunla yalnız başıma konuşmak gerilmeme neden oluyordu. Omzumun üzerinden ona baktım. “Efendim Baran Abi,” dediğimde yüzünün aldığı şekil yine çok da iyi bir hal olmadı. Ona doğru ilerledim. “Kübra nerede?” diye sordu. “Gelir şimdi,” diye mırıldandım. Birden elini, saçıma doğru uzattı. Ben yerimde donup kaldım. “N-ne yapıyorsun Baran Abi?” diye sordum ve bir iki adım geri gittim. Saçımdaki yaprağı gösterdi. “Saçında yaprak varmış,” dediğinde kalbimin hızı artmaya başladı. Bu adam akıllara zarardı. Ben ondan sadece uzak durmalıydım. Teşekkür edip yanından ayrılacakken Emre yanımıza geldi. Emre, bizim sınıftaydı ve aslında ondan çok hoşlanıyordum. “Efnan, sınav nasıl geçti?” diye sordu. Hemen bakışlarımı ona yöneltip yanına gittim. Baran Abi’nin yanında olmaktan iyiydi. “İyi geçti, senin nasıl geçti?” diye sordum. “İyi sayılır ya. Diyorum ki mezuniyet partisine benimle gelir misin?” Şaşkınca ona bakarken o partiye benim gidemeyecek olmam çok acıydı. Dudaklarımı kemirmeye başladım. Bakışlarım istemsiz Baran Abi’ye döndü. Yumruklarını sıkmıştı. “Mezuniyet partisine geleceğimi zannetmiyorum,” dediğimde Emre’nin yüzü düştü. Daha fazla da sorgulamadı ve yanımdan ayrıldı. Onunla gitmeyi çok isterdim ama evdeki hesap çarşıya uymuyordu. Amcam ve dedem asla böyle bir şeye izin vermezdi. O yanımızdan ayrılırken Baran Abi “O lavuktan uzak dur!” dediğinde etrafıma bakındım. Kendimi işaret ettim. “Bana mı söyledin?” Kafasını salladı. “Evet, sana söyledim. Uzak dur ondan!” diye uyardı. Kaşlarım istemsiz çatıldı. “Kusura bakma Baran Abi, kimden uzak durup kiminle yakın olacağıma ben karar veriririm,” dediğimde ilk kez birine karşı söz söylemek iyi hissettirmişti. Kaşlarını derince çattı. Bana bir şey söylemedi ama yanından hızlı hızlı ayrıldım. Bu adama karşı iyi hissetmediğim şeyler vardı. Tüylerimi diken diken eden… Okuldan ayrıldığımda eve geldim. Amcam, dedem ve babam bahçede oturuyordu. Babamı onların yanında çok nadir görürdüm. Eğer oradaysa kesin bir olay vardı. Yutkundum. Dedem ve amcamın delici bakışlarını üzerimde hissederken hemen eve girdim. Annemi yemek hazırlarken gördüm. Ona sarıldım. “Kuzum, hoş geldin,” deyip yanağımı öptü. Keyifsizdi. Neden keyifsiz olduğunu bilmesem de sormadım. Söylemezdi ki… Yıllardır aynıydı. O kan davasını ne zaman sorsam hemen geçiştirirdi ve bana asla anlatmazdı. Akşama kadar odamda kaldım. Kübra da nasıl mezuniyet partisi için izin alırım diye beni darlamıştı. Ben zaten gidemeyecektim. Babama bunu teklif dahi edemezdim. Parti yarındı. Akşam yemeği için odadan çıkınca annemin “Neden çağırmışlar seni?” diye sorduğunu duydum. Babam da sıkıntılı nefes alıp verdi. “Bekir’in oğlu her yerde beni arıyormuş. Babam dedi ki bulması an meselesi. Bizim burada olduğumuzu bilmiyorlar. Birkaç kez abimi sıkıştırmışlar ama abim her defasında Gül’le kaçtı demiş.” Bekir’in oğlu da kimdi? Kalbime büyük bir şey saplandı. Kötü şeyler olacaktı. Bunu hissedebiliyordum. Sanki her şey birden değişecekti. Zaten hayatımız normal değildi. Daha kötü olursa… Annem de eline tuttu. “Azad, ben hep senin yanındayım. Gerekirse buradan da gideriz. Sana bir şey olma ihtimaline karşılık yıllarca hapis hayatı çekmeye razıyım,” dediğinde yutkundum. Babamı öldürmek isteyen biri mi vardı? Kan davası, töre… Bunların hepsi can almaktan başka ne yapıyordu? Olayın aslı neydi? Onu da bilmediğim için yorum yapamıyordum. Hiçbir şey olmamış gibi yanlarına gittiğimde hemen o kasvetli hava dağıldı. Yemeğimizi yerken benim aklım az önce konuşulanlardaydı. Babamın öldüğünü düşünmek bile beni büyük bir acının ortasına sürüklüyordu. Babam benim oldukça düşünceli olduğumu fark etmiş olmalı ki kocaman gülümsedi. “Benim güzel kızım mezun mu oluyor? Bizi gururlandırdığın için teşekkür ederim kızım. Biliyorum ki dünyanın en iyi hemşiresisin,” dediğinde gülümsedim. Babamla annemin neden evlendiği belliydi. Babam; amcam ve dedem gibi değildi. Onlar gericiyken babam kesinlikle ileri görüşlüydü. Eğer başımızda bir bela olmasaydı asla bana karışmazdı. Hayatım çok güzel olurdu. “Evet, mezun oluyorum. Baba, ben…” diye devam edecekken babam üzgünce bana baktı. Anlamıştı. Ben çalışmak istiyordum ama izin yoktu. “Kızım, bu meseleyi sonra konuşuruz. Şimdi olmaz,” dediğinde onayladım. Ben çalışıp kendi ayaklarım üzerinde durmak istiyordum ama amcam ve dedemin izin vereceğini zannetmiyordum. “Baba, yarın gece mezuniyet partisi var. Ne olur, izin ver gideyim,” dediğimde babam tereddütle yüzüme baktı. İzin vermeyeceğini biliyordum. Yine de sormak istemiştim. Ona üzgünce bakarken babam da üzülmüştü. Annem zaten düşünceliydi. Belki de hayatımız böyle olmasaydı nasıl olurdu diye düşünüyordu. “Kızım, bu çok tehlikeli yoksa biliyorsun ben senden bir şeyi esirgemem,” dediğinde yüzümü astım. O an az önce konuştuklarını öğrenmek için konuyu açtım. “Baba ben artık yirmi üç yaşındayım. Benden sakladığınız bu kan davası…” diye devam edecekken babam eliyle beni susturdu. “Devam etme! Bunu konuştuk! Sadece geçmişte yaşanan tatsız bir olay Efnan! Bunu bilmeni istemiyorum,” dediğinde anneme döndüğümde bana bakmıyordu bile. Tabağına bakıyordu. O da söyleme taraftarı değildi. “Evde hapis hayatı yaşıyoruz baba! Bizim peşimizde kim var? Biz kimden kaçıyoruz?” diye sordum. Annem ayağa kalktı ve karşıma geçti. “Biz töreden kaçıyoruz kızım! Oldu mu? Bilmen sana mutluluk vermeyecek! Şimdi odana git!” dedi otoriter bir sesle. Annem bana ilk kez sesini yükseltmişti. Koşarak odama gittim. Bir süre yatağımın yanındaki pencereden gökyüzüne baktım. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken bunun ne zaman son bulacağını da bilmiyordum. Odada telefonumun sesi yankılanırken komodinin üzerinden aldım. Kübra’nın aradığını gördüm. Kesin partiyle ilgili konuşacaktı. “Alo,” dediğimde sesi oldukça üzgün geliyordu. Hemen anlamıştım. Kübra da benim gibi hapis hayatı yaşıyordu. Abisinin hem ağa hem de mafya olduğunu düşünürsek normaldi. Bunu belki de bilmiyordu. Kübra’ya altı ay önce yaşanan hiçbir şeyi söylememiştim. “Ne oldu, izin alamadın mı?” diye sordum. “Alamadım ama evden kaçacağım,” dediğinde gözlerim şoktan açıldı. Kübra yapardı. Ondan beklerdim. “Nasıl evden kaçacaksın?” diye sordum. Bana göre hayatı uç noktalarda yaşayan bir insandı. Kübra onca baskıya rağmen delidolu bir kızdı. “Bildiğin evden kaçacağım Efnan. Valla ben o partiye gideceğim. Kafaya koydum. Abimin ilkel yaşam standartlarına göre yaşayamam!” dediğinde dudaklarımı dişledim. Baran Abi onu çiğ çiğ yerdi. Bunu bilmesine rağmen nasıl bu kadar cesaretliydi? “Saçmalıyorsun, abinden korkarken bu nasıl olacak?” Benden ondan daha çok korkuyordum. “Abim bu gece eve gelmeyecek. Annemi de hallederim. O parti bensiz olmaz. Peki, sen gelecek misin? Hadi lütfen gel! Yarın çok eğleniriz,” dediğinde bunun biraz olduğunu biliyordum ama ben de onun gibi evden kaçabilirdim çünkü yarın geceden sonra benim bu evden çıkmam gerçekten zor olacaktı. Kübra’ya da veda etmem gerekiyordu. İç çektim. Bunu asla bilmeyecekti. “Tamam, geleceğim!” dedim. Kübra’nın çığlığını duyunca telefonu kendimden uzaklaştırdım. “Yarın gece var ya hiç eğlenmediğimiz kadar eğleneceğiz!” dediğinde umarım demekten başka bir şey diyemedim. Bir yandan korkuyordum çünkü duyulursa bu evde büyük bir kıyamet kopardı. **** Sabaha kadar nasıl kaçacağımı düşünmüştüm. Gece saatlerine doğru evde herkes uyumuştu. Dedem yatsı ezanından sonra genelde uyurdu ve herkes de o saatte uyumak zorundaydı. Babam ve annem de çoktan uyumuştu. Ben aslında korkağın tekiyken böyle bir şeye nasıl cesaret ettiğimi kendim de bilmiyordum. Aynadan kendime baktım. Üzerimde paralarımı biriktirerek aldığım oldukça güzel mavi bir elbise vardı. Gözlerimi daha çok öne çıkaran bu elbiseye ek olarak sarı saçlarımı da salık bırakmıştım. Etrafa savurmaya devam ettiğim saçlarımı da kıvır kıvır yapmıştım. Korumaları nasıl atlatacağımı düşünürken arka taraftan çıkma fikriyle yavaş adımlarla oraya ilerledim. Etrafa bakınırken kimsenin olmadığını görünce hemen arka kapıdan çıkıp koşmaya başladım. Özgürdüm… Hiç olmadığım kadar… Ben biraz ilerledikten sonra yaşadığımız siteden çıktım. Hemen bir tane taksi çağırdım. Taksiye binip adresi verdiğimde yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi. Ben resmen evden kaçmıştım, mezuniyet balosuna gidiyordum. Kübra’yla orada buluşacaktık. Taksiye ücreti ödeyip indiğimde gördüğüm şeyler benim sadece dizilerde gördüğüm yerlerdi. İçeriden bangır bangır müzik sesi gelirken biri koluma dokundu. Arkamı döndüğümde Kübra olduğunu gördüm. “Efnan, sen ne güzel olmuşsun,” “Sen de çok güzel olmuşsun,” deyip yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. Kübra’yla içeriye girmemizle çoğu gözün bize döndüğünü fark ettim. Kübra kolumdan tutup bizim sınıftakilerin yanına ilerletti. Emre hemen yanımıza geldi. Bana hayranlıkla bakarken “Efnan,” dediğinde sadece gülümsemekle yetindim. Belki de onun da bana karşı hisleri vardı. Sanki sözlerinin devamını getirmeye korkuyor gibiydi. Emre yanımızdan ayrılmazken gözlerini de benden almıyordu. Ona karşı bir şey hissetsem de bitmek zorundaydı. Yarın ikimiz de yabancı birer insan olacaktık. Herkes gibi dans ederken Kübra da beni eğlenen insanların arasına soktu. Gönlümüzce eğlenirken Kübra’nın yüzünde saf bir endişe oluştu. “Allah’ım ben de neden şans yok? Abim burada!” dediğinde ben ondan daha çok korkmuş ve heyecanlanmıştım. Kübra üzerindeki elbiseye baktı ve dudaklarını dişledi. Elbisesi olduğundan daha da kısaydı. Ben de merdivenlere döndüğümde Baran Abi’nin ve arkasındaki adamların çevreye bakındığını gördüm. Baran Abi’nin gözleri kararmıştı. Resmen ateş ediyordu. Dudaklarımı dişledim. Kübra “Efnan ne olur bana yardım et! Abim beni öldürür! Onu oyala!” dediğinde kaşlarımı çattım. “Nasıl oyalayabilirim? Delirdin mi sen? Bana inanmaz ki,” dediğimde bana yalvarır bir şekilde bakmaya devam etti. Kübra’ya dayanamadım ve onu onayladım. Kübra’yı ve beni henüz görmemişti. Kübra koşarak lavaboya giderken üzerindeki elbiseyi çıkartacağını anladım. Oldukça kısaydı, giyerken aklından ne geçiyordu ki? Bakışlarımız kesiştiğinde titremeye başladım. Anında kaşları daha fazla çatılırken yerimde donup kalmanın Kübra’ya hiçbir yararı olmayacağını anladım ama elim, ayağım boşalmıştı. Şimdi ne yapacaktım? Ya kekelersem? Hemen anlardı. Abisi benim yanıma bakarken Kübra’yı göremeyince cesaretimi toplarladım ve ona doğru ilerledim. Onun yanına doğru geldiğimi fark edince o da yerinde kaldı. Herkesin bakışları ondaydı. Yine dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı. Tam karşısına geçtiğimde “Merhaba, Baran Abi. Kübra’yı mı arıyorsun?” diye sordum. Cevap vermeden önce üzerimi süzdü. O kadar dikkatli bir şekilde süzmüştü ki gerilmiştim. Neden bu kadar dikkatli bakıyordu ki? “O nerede?” diye sordu. Sesi oldukça sertti. Etrafa bakınır gibi yaptım. “Bilmem ki buralardaydı,” dediğimde güldü. Onu ilk kez bu kadar yakından gülerken görmüştüm ama beni korkutan bir gülüştü. “Efnan sen beni salak mı sanıyorsun? Sen nerede olduğunu mu bilmiyorsun? Yalan söyleme bana!” diye tısladı. Çok sinirliydi. Evden kaçması iyi olmamıştı. Ben ona cevap vermeyince birden kolumdan tutup kendine çekti. Kolumu çok kötü sıkıyordu. Kokusu burnuma gelirken kafam da sert göğsüne çarptı. O kadar yakındık ki bunu bile düşünecek halde değildim. “Sana o nerede dedim? Cevap ver!” diye tısladı. Kolumu çekmeye çalışırken “Baran Abi, kolumu acıtıyorsun!” dediğimde dişlerini sıktı. “Söylesene Efnan! Kübra nerede?” diye sordu. Ben tam cevap verecekken Emre’nin sesini duydum. “Efnan, ne oluyor burada?” diye sordu. Baran Abi’nin siniri daha da arttı. Alnında ve şakaklarındaki damarlar şişmişti. Hemen kolumu çekmeye çalışırken Emre de “Ne hakla ona dokunursun? Kimsin lan sen?” diye bağırdı. Emre’nin bu üslubuna karşılık Baran Abi delirme noktasına geldi. Tehlikeli bir şekilde ona baktı. “Asıl sen kimsin lan?” diye sordu. Baran Abi ondan bir cevap beklerken ben de etrafa bakınıyordum. Alacağın olsun Kübra! Beni nasıl bir şeyin içine soktun? Resmen şu an ne yapacağımı bilmiyordum. Emre’den cevap beklerken nihayet kolumu bırakmıştı. Onu okşamaya devam ederken Emre’nin söylediği şeyle donup kaldım. Yıllardır beklediğim şeyin şimdi mi olması gerekiyordu? “Ben, bu kızdan hoşlanıyorum ve ona dokunanı dövecek kadar manyak bir adamım!” dediğinde gözlerim sonuna kadar açıldı. Baran Abi’nin sırt kaslarının gerildiğini gördüm. Az sonra iyi şeyler olmayacaktı. Baran Abi’nin bakışları bana döndüğüde delirecek gibiydi. Ona kafamı iki yana salladım. O ise benim söylediğimi dikkate almadan birden ona kafa attı. “Hoşlanıyorsun ha! Al sana hoşlanmak! Kimden hoşlandığına dikkat et lan bundan sonra!” diye bağırdı. Bu da ne demekti? Baran Abi’nin söylediklerini sorgularken Emre yere düşünce çığlık attım. Çığlığımla beraber ona doğru gitmek istedim ama Baran Abi tabii ki izin vermedi. Emre yerde acıyla inlerken birkaç kişi onu yerden kaldırmak için yardım etti. Emre’ye özür dilercesine bakarken Baran Abi yine kolumu mengene gibi sardı ve beni sürüklemeye başladı. Herkes bize bakarken ben onun kollarından kurtulmaya çalışıyordum. “Baran Abi bırak!” dediğimde dişlerini sıktı. “Bir daha bana abi demeyeceksin demedim mi sana Efnan!” diye uyardı. Çok korkutucuydu. Yutkundum ve geri cevap veremedim. Giderken adamlarından birine “Hemen Kübra’yı bulup dışarıya getirin!” diye tısladı. Çok sinirliydi. “Bırak!” diye bağırsam da asla beni duymadı. Dışarıya geldiğimizde kolumu bıraktı. Ben acıyla dişlerimi sıkarken onun birden bakışları değişti. Kolumu elleri arasına aldı. Bu sefer tutuşu oldukça nazikti. Koluma bakmaya devam ederken “Önce acıtıp sonra bakıyor musun? Ne istiyorsun sen benden ya? Rahat bırak beni! Ben, senin kız kardeşin değilim!” diye bağırdım ve göğsünü yumruklamaya başladım. Benden uzaklaşmasını istiyordum ama uzaklaşmıyordu. Söylediklerimi dikkate almadı. Sadece bileklerimi tuttu. “İçerideki o lavuktan hoşlanıyor musun?” diye sordu. Bunu neden soruyordu ki? “Sana ne ya! Sana ne? Ne fark edecek?” diye sordum. “Çok şey fark edecek söyle Efnan!” “Evet, hoşlanıyorum!” dediğimde gözlerinden adeta ateşler fışkıracaktı. Bu tepkileri neden verdiğini bile anlamıyordum. Sadece korkuyordum. “Hoşlanıyorsun öyle mi? Altı aydır bana ne yaptığının farkında mısın? Şimdi gelmiş ben ondan hoşlanıyorum diyemezsin!” diye bağırdı. Bu da ne demekti? Ben ona şaşkın şaşkın bakarken “Sen ne diyorsun? Ben, anlamıyorum,” dediğimde o da kafasını salladı. “İnan ben de anlamıyorum Efnan! Bana ne yaptın?” diye sordu. Bu bir aşk itirafı mıydı? Altı ay boyunca okula benim için mi gidip geliyordu? “Ben…” diye cevap verecekken elini, dudağıma bastırdı. Neden bu denli heyecanlanmıştım? Gözlerinde büyük bir acı vardı. “Sus! Konuşma!” diye fısıldadı ve alt dudağımı okşamaya başlamıştı. Kalbim yerinden çıkacak gibi atarken onu ne itebiliyordum ne de bir şey diyebiliyordum. Elini çekince rahat bir nefes alacakken bu sefer dudağını bana doğru yaklaştırdı. Nefesi, nefesime karışırken ellerim, göğsüne gitti. “Yapma,” diye fısıldadım ama beni dinlemedi. Tam dudaklarımız birbirine değecekken Kübra’nın sesini duydum. “Bırakın beni!” diye bağırıyordu. Resmen biz öpüşecektik. Benden uzaklaşınca elimi, kalbimin üzerine bastırdım. O bana ne yapmıştı? Bunun olmaması gerekiyordu. Kübra yanımıza geldiğinde hiçbir şeyden haberi yoktu. Kübra, abisinin tam karşısına geçti. “Abi, adamların çok hödük!” dediğinde birden bağırmaya başladı. “Ne halttaydın sen? Kübra sen beni delirtecek misin? Ne işin var burada? Efnan’ı da peşine sürüklemişsin,” dediğinde Kübra’nın bakışları bana kaydı. Benim yüzümdeki ifadeyi görünce “Ona ne yaptın abi?” diye sordu ve yanıma geldi. Bana daha ne yapsın ki? Resmen öpüyordu. “Arabaya binin!” dediğinde Kübra kolumdan tutup arabaya ilerletirken kolumu çektim. “Ben, taksiye binip giderim,” dediğimde Baran’ın bakışları anında bana kaydı. “Efnan hemen arabaya bin! Delirtmeyin beni!” diye bağırdı. Kübra’yla arka tarafa bindik. Baran arabayı o kadar hızlı kullanıyordu ki siniri iki kat daha fazlaydı. Bakışları daha fazla bendeydi. Kübra “Abim sanki başka bir şeye sinirlenmiş. Efnan ne oldu?” diye sordu. Ona cevap vermedim. Ona evin adresini tarif ettim ama tam bizim evin adresi değildi. Kübra hala sorgularken ona ne diyecektim? Abin beni öpmeye kalkıştı mı? “Bir şey olmadı,” diye mırıldandım. Kübra da daha fazla sorgulamadı ve kafasını salladı. Eve yakın bir yere gelince “Burada ineyim,” dediğimde dikiz aynasından doğrudan bana baktı. “Evin burası mı?” diye sordu. Sitenin önündeydik. “Şey sitenin içine girmene gerek yok Baran Abi!” dediğimde dişlerini öyle bir sıktı ki korkmuştum. “İyi in!” diye tısladı. Ben de arabadan inip derin bir soluk aldım. Eve yine çıktığım yerden girerken kafam çok dağınıktı. Beni öpmeye kalkmıştı ve bana söyledikleri… Devamını bile söyleyemiyordum. Tam arka bahçeden eve girerken “Efnan!” diye bağıran sesle donup kaldım. O kişi amcamdan başkası değildi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD