SERAY KORKMAZ'DAN
Annemle babamın cenazesinden sonra amcam beni alıp buraya getirmişti.
Amcam'ı, babam hayattayken de pek çok görmezdim. İki kardeşin de birbirleriyle araları pek iyi değildi.
Amcam sevmezdi babamı. Çünkü babam ona göre hep iyinin peşinde olan dürüst bir insandı. Amcam ise bu durumun tam tersi bir yapıya sahipti.
Onun için önemli olan para idi. Nereden geldiği ya da nasıl kazanıldığı, helal mi değil mi asla bakmazdı. Yeter ki cebi dolu olsun, istediği gibi har vurup harman savururcasına harcayabilsindi.
Beni de zaten bu yüzden yanına almıştı.O zamanlar sekiz yaşında olduğum için pek anlamazdım fakat durumumuzun iyi olduğunun bilincindeydim.
Babam her koşulu göz önüne alan bir insan olduğu için hep kenarda köşede para biriktirirdi.
Onların ölümüyle birlikte bütün mallar, ne var ne yoksa ailemin tek çocuğu olduğum için benim üzerime kalmıştı.
Yengemle amcam beni ne kadar istemiyorlarsa bir o kadar da üzerimdeki malları kendi çıkarlarına kullanmak istiyorlardı.
İstedikleri gibide olmuştu. Beni cehennemlerine mahkum ederek, annemle babamın binbir emekle kazandığı mallarının üzerine akbaba gibi çökmüşlerdi.
Yengem, amcamın beni yanına almak istediğini ilk duyduğunda kıyameti koparan, ayılıp bayılan ve beni yetimhaneye vermek için amcam'ı ikna etmeye çalışan kendisi değilmiş gibi malları duyunca burun kıvırarak da olsa beni yanlarına kabul etmişlerdi.
Keşke... diyordum bazen keşke yetimhaneye verilseydimde burada kalmasaydım. Belki orada yaşama dair bir şansım olurdu.
"Çıkıyorum ben. Sende bir zahmet kalkta yap işini, ne oturuyorsun öyle kös kös!" diyen yengemle düşüncelerimden koparak kendisine baktım.
Her zamanki gibi özenle giyinmiş kapının önünde bana bakan kadını başımı sallayarak hızla onayladım.
"Kalkıyordum bende şimdi." dedim oturduğum sandalyeden ayaklanarak.
"Hey yavrum hey! Sen yine saldın kendini akşam amcan gelince alsın seni karşısına göreceğim o zaman ben seni." tehditvari sesiyle birlikte işaret parmağını üzerime doğru salladı.
"Yenge kalktım vallahi yapıyorum. Yetiştiririm akşama işleri, amcama birşey söyleme."
"He he kesin yaparsın." alayla konuşmasına devam etti
" Akşama geldiğimde dediklerimden birini yapmamış ol bak sen o zaman görürsün. Ne yapsak sana müstahak."
"Çabucak yaparım ben şimdi hepsini." dedim telaşla.
Yüreğim korkudan hızla atmaya başladı. Vücudumdaki izler geçmeden bir yenisi daha eklensin istemiyordum.
"Göreceğiz bakalım." başını sallayarak açtığı kapıdan çıkıp sertçe yüzüme kapattı kapıyı.
Aceleyle mutfağa geçtim. Tezgahın üzerindeki bulaşıkları köpükleyip sudan geçirerek durulayarak yerine koydum.
Akşam için kurufasulye, pirinç pilavı ve cacık yaptım. Yemek saatine yakın dünden kalan tavuk yemeğini de ısıtmayı düşünerek mutfaktan çıktım.
Canımın acısına aldırmamaya çalışarak banyodan getirdiğim kirli çamaşır sepetinde ki kıyafetleri makinaya yerleştirip açtım.
Serhan, kahvaltıdan sonra odasına çekildiği için kendisini tekrar görmemiştim.
Bu durum tabiki benim işime gelmişti. Kendisini gördüğüm her an o iğrenç bakışlarını üzerimde gezdirmekten hiç çekinmiyordu.
Ev temiz olduğundan dolayı sadece süpürgeyi açarak etrafı üstün körü süpürdüm.
İşimi hemen bitirip odama çekilmek istiyordum. Odama girip kapıyı kilitlediğim zaman rahat bir nefes alabilecektim.
Kendimi diken üstünde hissettiğim saatlerde işlerimi tamamlayarak odama geçtim. İşte şimdi rahat bir nefes alabilme imkanım olmuştu.
Sırtımdaki taze kemer izlerini bütün gün durmadan koşuşturarak geri plana attığımdan dolayı ağrısı dinlendiğim an artmaya başladı.
Dilber teyzenin vücudumdaki yaraları gördüğü zaman evdekilere öfkesini kusa kusa alıp gizlice bana verdiği kremi sakladığım yerden aldım.
Üzerimdeki kazağı çıkararak parmağımın ucuna sıktığım kremi dolabın kırık aynasına arkamı dönerek sırtıma sürmeye çalıştım.
Gördüğüm korkunç izler ve canımın acısı ile gözlerimden birkaç damla yaş süzüldü. Alt dudağımı dişlerimin arasına alarak dudaklarımın arasından kaçmak için fırsat kollayan hıçkırıklarımı bastırdım.
Canım yana yana sürmeyi bitirdim. Odanın kapısı kilitli iken kazağımı giymek istemedim.
Kazağın kumaşı bile değdiğinde canımı yakıyordu. Yediğim dayaklarla ruhum her defasında daha çok ölüyor, buradan kurtulacağıma dair umutlarım her geçen gün imkansızlaşıyor.
Bulunduğum odanın kapısının aniden çalmasıyla irkildim.
"Seray bu kapıyı ne diye kilitliyorsun lan?!"
Sesini duymak kalbimin korkuyla kasılmasına neden oldu.
"Müsait değildim abi.O yüzden kilitledim." diyerek yerdeki kazağı üzerime geçirdim.
Kapının ardında birşeyler homurdanarak tekrar konuştu.
"Karnım aç benim yemek hazırla!" sinirle çıkan sesiyle ürperdim. Sesini dahi duymak beni bu kadar geriyorken nasıl içeride onunla tek kalarak yemek hazırlayacaktım.
"Kime diyorum kızım! Öldün mü lan cevap versene!" sertçe kapıyı yumruklamaya başladı.
Yerimden hızla doğrularak kendisini cevapladım.
"Geliyorum şimdi sen geç bekle." telaşla çıkan sesimle kapının önünden geçip gitmesini bekledim.
"Hayırdır? Emir mi veriyorsun sen bana! Geç bekle falan."
"Yok, yok hayır ayakta bekleme diye öyle dedim" titreyen sesime lanetler okuyarak kapının kolunu kavradım.
"Acele et! Senin keyfini bekleyecek değilim burda." kapının önünden uzaklaşan ayak seslerini duymamla titreyen ellerime lanetler okuyarak kapıyı açarak büyük adımlarla mutfağa geçtim.
Aceleyle, hazırladığım yemekleri tabaklara doldurarak masanın üzerine yerleştirdim.
"Abi, yemek hazır." diyerek içeriye seslendim.
Sinirle mutfağa girip yerine geçen pisliğe bakmadan mutfaktan çıkmak için adımladım.
"Bekle şurada! Yangından mal kaçırır gibi nereye gidiyorsun!? Tabağım bitince ben mi kalkıp dolduracağım!?" hiddetli çıkan sesiyle olduğum yerde mıhlandım.
"Bitince seslenirsen gelip doldururum." dedim başımı kendisine çevirerek.
"Bekle diyorsam bekle lan! Çıldırtma adamı. Geç otur şuraya." önce öfkeyle bakan yüzüne ardından gösterdiği sandalyeye baktım.
Eğer dediğini yapmazsam sonuçları benim için daha kötü olacağı için gösterdiği sandalyeye oturdum.
"Ben yemeğimi bitirene kadar bekleyeceksin." elini sertçe masaya vurarak "Duydun mu lan?" dedi.
İçimdeki korkuyu geri plana atarak sadece başımı sallayıp onayladım.
"İnsan gibi cevap ver ağzın yok mu? bir soru soruyorum sana!"
"Duydum abi." diyerek oturduğum yere iyice sindim.
Ağzının içinden birşeyler geveleyerek önündekileri zıkkımlanmaya başladı.
Yemeğini yedikten sonra bakışlarını yüzümde gezdirerek ters ters baktı ardından ayaklanarak mutfaktan çıktı.
Derin bir nefes çektim içime. Yengem gittiği cehennemden bir an önce gelseydi. Bu pislikle yalnız kaldığım her saniye içimdeki korku büyüyor saatler geçmez oluyordu.
Buradaki işimi bitirip derhal odama geçmeliydim.
Canımın acısı yetmiyormuş gibi bir de hiçbir şey olmamış gibi bunlara katlanmak zoruma gidiyordu.
Buradan kurtulacağıma dair umutlarım her ne kadar tükendi desem de içimde benim bile kendimden sakındığım küçücük bir umut vardı. Ve o umut hiç solmuyordu.
Solmuyordu solmasına da benim içim daha fazlasını kaldırmıyordu. Sürekli üzerimde dolaşan iğrenç bakışlar, yediğim hakaretler, dayaklar artık mahvediyordu beni.
Emindim ki çok yakında o umutta solup gidecek bir başıma kapkaranlık bu hayata ömrümün sonuna dek katlanmak zorunda kalacaktım.