AN / Asya Nur’un kabullenişi

2675 Words
Asya Nur / Asya Nur’un kabullenişi Yorgun halde eve girdiğimde beni ilk karşılayan Ayfer yengem oldu. “Neredesin sabahtan beri, amcan sana ulaşamayınca deliye döndü!” “Geldim ya, telefonun şarjı bitmiş.” Yengem hemen içeriye koşup “Asya geldi, hem de eli kolu dolu dolu geldi.” diyerek ortamdaki gürültüyü sesiyle bastırdı. Amcamın ayak sesleri ondan önce bana ulaşmıştı. “Hani nerede?” Beni görünce rahat bir nefes alsa da bana kızmasına engel olmamıştı. “Sen o telefonu süs diye mi aldın aptal! Bir daha seni aradığımda o telefonu açmazsan kemiklerini kırarım.” Yengem elimdeki poşetleri gösterip “Bak görmüyor musun, kızcağız eve erzak almış. Sabahtan akşama kadar koşturmuş. Haline bak rengi solmuş. Hadi daha fazla üstüne gitme kızın da oturup iki lokma yemek yesin,” dedi. Aramızda kan bağı olmayan kadın bile halime acıyorken amcamın zerre umrunda değildim. “İyi tamam, yemeğini ye de gel. Zaten kafam bozuk.” Ayfer yengem merakla sordu. “Niye ki? Ne oldu?” “Anlatırım.” Amcam oturma odasına geçip koltuğa kuruldu. Ben de elimdeki poşeti Yeliz’e gösterdim. “Bu senin için canım kardeşim.” “O ne?” Poşeti elimden alıp “Yaaa inanmıyorum! Gerçekten bu benim için mi?” dedi mutlulukla. “Evet Yeliz’cim senin için çok sıkı çalıştım bugün ve ihtiyacın olan spor ayakkabıyı aldım. Hatta yarın da işler iyi giderse sana bir de yeni eşofman takımı alacağım.” “Yaaa sen harika bir ablasın!” diyerek yanaklarımı sulu sulu öptü. Amcam bize homurdandı. Ağzının içinde birkaç küfür yuvarladı. Her zaman ki haliydi. En nihayetinde dayanamayıp “Önümüz kış, kömür almak lazım. Paranı çar çur etme. Yarından itibaren kazandığını bana vereceksin!” dedi sert bir tonda. “Amca, kömür parasını ortak öderiz. Ben artık kendi kazandığım parayı bilmek istiyorum. Evin giderlerine de yardım ederim. Kardeşimin de okul masraflarını karşılamaya hazırım, artık çocuk değilim.” “Asya bana bak o dilin çok uzadı. Ayağımın altına almayayım seni!” Ardından Yeliz ile Baran’a çıkışıp “Hadi siz gidin odanıza ders mers çalışın, o kadar para verdik o kitaplara!” dedi sert bir tonda. Baran, Yeliz’e işaret verince birlikte kalktılar. Baran babasından oldukça çekinirdi. O yüzden babasının lafını asla ikiletmez. Gerçi bu evde amcama kafa tutacak cesur kimse yoktu. Ya da deli. Sanırım bu aralar delirmiş olmalıyım. Bunun başka açıklaması yok. Kimse kalmayınca yengem içeri girdi. “Neden çocukları odalarına yolladın? Daha çay getirecektim.” “Dem kaç lira olmuş haberin yok tabii keyif çayı koyarsın anca. Sabahtan akşama ortalığa paspas atmaktan belim ağrıyor. Gün boyunca imanım gevredi. Sen çocuklar çay içmedi diye dertlen Ayfer. Valla bu evden beni deli çıkaracaksınız! Ya da katil edeceksiniz! Nedir yav, bir gün de halden anlayın!” “Tamam çay yapmıyorum. Senin asıl derdin nedir? Onu söyle.” Amcam sıkıntıyla nefes alıp verdi. “Ahmet Uygur yan çizdi. Kafam ona bozuk zaten üstüme gelmeyin.” “Ahmet Uygur, patronun olan Ahmet Bey mi?” Yengemin de yüzü düşmüştü. “Ne oldu ki? Yoksa Asya yerine başka kız mı buldu?” Hadi inşallah, diye geçirdim içimden. Sonra amcamın cevap vermesini yüreğim ağzımda bekledim. “Ahmet Bey’in oğlu artık yok.” “Nasıl yani? Öldü mü?” “Ahmet Bey için öldü. Evlatlıktan men etmeye karar vermiş. Holdingi tüm malını mülkünü de hayır kurumlarına verecekmiş. Anlayacağın Milyoner Damat yalan oldu.” Bu saatten sonra artık hiçbir şey moralimi bozamaz. Adam akıllı bir iş bulduktan sonra hemen kardeşimi de buradan alıp gideceğim. Uygun ev ararım. Hem bir oda bir mutfak olsa bize yeter. Ben böyle hayaller kurup gülümserken amcam kırlenti alıp kafama fırlattı. Gerçek dünyaya hoşgeldin Asya! “Ne sırıtıyorsun arsız arsız, gel şu çoraplarımı çıkar. İyice yıka, sabaha kurumuş olsun.” “Hemen yıkarım amcacım.” Ayfer yengeme beni işaret edip “Bak görüyorsun dimi şu sersemi, elimizden talih kuşu kaçtı diye nerdeyse göbek atacak. Normalde desem çoraplarımı yıka o suratını asar, şimdi ise gülmemek için kendini zor tutuyor. Deli bu kız hem de zırdeli!” Ayfer yengem yere çöküp ağlamaklı bir sesle “Bu şans yüzümüze ne zaman gülecek Akif?” diye sordu. Amcamın ayaklarından çorapları çıkarırken aldığım ayak kokusu bile moralimi bozmamıştı. Nitekim bugün mutluluktan uçmam an meselesiydi. “Ayfer, tek umudumuz kaldı o da Baran. Dua et okusun da iş sahibi olsun. Yusuf’u görüyorsun o da benim gibi zor geçiniyor. Elalemin yanında asgari ücretle çalışıp bu devirde yaşamak çok zor. Şu çocukların okul derdi olmasa, tası tarağı toplar Adana’ya köyümüze dönerdik. En azından orada bağımız bahçemiz vardı. Ne diye geldim ki şu İstanbul’a...” Amcam söylenip dururken ben çoraplarını çıkarıp odadan çıkmıştım. Çoraplarına tursil döküp hemen elimde çitilemeye başladım. Amcamın her çorabını yıkadığımda neden yengeme yıkatmıyor diye içten içe kızardım. Bugün ise çorapları yıkamak bile bana güzel geliyordu. Çorapları astıktan sonra odaya döndüm. Amcam derdini anlatmaya devam ediyordu. “Rahmetli babam vesile oldu Ahmet Uygur’un yanında işe girmeme. O zamanlar aldığım ilk maaş ile babama kaliteli bir inek almıştım. Nasıl da sevinmişti. Şimdi ki maaşla ancak bir ineğin çeyreğini alabilirim.” Ayfer yengem başını salladı. “Bu Ahmet Uygur nasıl bu kadar zengin oldu?” diye sordu. “Bu Uygur ailesi Adana’nın en zengin ve köklü ailesidir. Bunlar toprak zenginiydi. Sonra kafalarını da kullanınca varlıklarına varlık eklediler. Adana’dan kalkıp İstanbul’a geldikleri zaman ben daha okula bile gitmiyordum. İşleri rast gitti. Eee Allah yürü ya kulum dedi mi her iş oluyor.” Amcam bu aileyi anlattıkça ilgimi çekmeye başlamıştı. Merakıma yenik düşüp “Bu holding de nasıl işe başladın amca? Ahmet Bey’i önceden tanıyor muydun?” diye sordum. “Babam bu Uygurların çiftliğinde ırgatlık yapardı. Ben de arada babamın yanına gider, çiftlikte oynardım. Arada babama yardımda ederdim. Ben büyüyünce babam bunlardan iş istemiş benim için, paspasçı lazım demişler. İşte o gün bugündür Uygurların paspasçısıyım. Yedi kuşaktır bizim aile Uygurların yanında amelelik ediyor.” Ayfer yengem derin derin iç çekti. “Şu evlilik meselesi iptal olmasaydı Uygurlara dünür olacaktık. Hayatımız değişecekti. 1 milyon dolar bize bir ömür yeterde artardı. Vallahi düşündükçe kalbime inecek gibi oluyor.” “Sorma sorma, ben bugün kahrımdan ölmezsem daha da ölmem. O it oğlu it yok mu! Yaktı bizi! Babasını kızdırdı da ne oldu? Koca mirasını hiç etti aptal herif! Başka varis de yok!” Ayfer yengem kafasına kafasına vurup “Ahh ahh gitti çamaşır makinesiii, gittii bulaşık makinesiii... Yine kaldık bu gecekonduda... Sobaya koyacak kömürümüz bile yok. Yeter vallahi yeter, bitmedi çilem!” diyerek ağlamaya başladı. Yengeme üzülmüştüm ancak tanımadığım bir zengin züppesi ile evlenmeyeceğim içinde mutluydum. “Bakalım Ayfer, gün doğmadan neler doğar...” “Geçen yıl televizyonu sattın kömür almak için bu yıl neyi satacaksın? Çocuklar minderlerde uyuyor. Bizim karyola ha kırıldı ha kırılacak! Perdeler desen delik deşik. Şu halıları zaten çöpten bulup getirmiştik. Vallahi ben artık yoruldum. Böyle hayat mı olur?” “Yeter be kadın! Sen de başladın mı susmak bilmezsin! Elbette kömür alacağız, evde buz tutup ölecek değiliz!” “Uçan kuşa borçluyuz. Bakkal artık veresiye ekmek vermiyor. Markete girip yağ alacak para kalmadı. Makarna yemekten içimiz dışımız hamur oldu. Hoş, makarnaya bile gücümüz yetmez bu gidişle...” Amcam yengemi boş verip bana döndü. “Bu fakirlere kömür mü ne dağıtılıyormuş, yarın git ona başvur.” “Tamam, giderim.” Yengem, “Daha önce başvurduk, sigortalı işin var diye verilmedi ya. Hem zaten o kömür bize yetmez ki.” dedi haklı olarak. “Doğru ya... O halde yarın gidip Ahmet Beyden avans isteyeyim. Bakalım ne diyecek.” Amcam bir müddet durup “Yeliz’i yetiştirme yurduna mı versek? Hem evden bir boğaz eksilir hem de bir yıl yurtta rahat eder. Liseyi bitirince yurttakilerin iş bulması da kolay oluyormuş,” dediğinde öfkeyle ayağa kalktım. “Ne diyorsun amca ya! Ne demek Yeliz’i yurda vermek? Asla olmaz!” “Sus! O sesine de dikkat et! Ben bu evin reisiyim! Herkes için en iyisi neyse ben bilirim! Ne dediysem o!” “Yeliz’i alır giderim bu evden!” Amcam ayağa kalkıp kolumdan sertçe tutup gözlerini kocaman açıp yüzüme öfkeyle baktı. “Bana bak Asya! Kardeşimin emanetisiniz diye yıllardır kahrınızı çekiyorum! Kendi aileme bakacak gücüm yokken bir de size yetmeye çalıştım! Daha ne yapayım!” Gözlerimden bir damla yaş süzüldü. “Ailemden geriye bir Yeliz kaldı. Onu da benden ayırma amca. Söz veriyorum sözünden çıkmam. Kazandığım her kuruşu sana veririm. Gece gündüz çalışır evi geçindirmene yardım ederim. Ne olur kardeşimi bu evden gönderme.” Amcam kolumu bırakıp koltuğa geri oturdu. Ben ise önünde diz çöktüm. “Ahmet Beyin oğlu seninle evlenmiş olsaydı buna gerek kalmayacaktı. Ancak durum ortada... Eğer bir mucize olurda Ahmet Bey o sersem oğlunu affederde seninle evlendirmek isterse o zaman durum değişir.” Amcamın dizlerine kapanıp “Yapma amca, gözünü seveyim. Bize yıllardır babalık yaptın, Ayfer yenge bize anne gibi oldu. Yusufu abim bildim. Baran’ı kardeşim yerine koydum. 3 yıldır kazandığım her kuruşu sana verdim. Sana asla karşı çıkmadım ama Yeliz’i bilmediğim bir yere gönderemem. Daha çok çalışırım, daha çok kazanırım. Yeter ki beni kardeşimle sınama...” dedim. Amcam dizini ellerimin altından çekip gözlerini benden kaçırdı. “Ben son sözümü söyledim. Hadi odana git.” Gözyaşlarım ardı ardına inerken bu halde Yeliz’in yanına gidemezdim. Ayfer yenge kolumdan tutup kalkmama yardım etti. “Hadi benimle gel, elini yüzünü yıkayalım. İki kaşık da yemek ye.” Yengem beni önce banyoya sürükledi. Ardından mutfağa zorla götürdü. Önüme bir tabak makarna koydu. Yanına da bir bardak su verdi. “Ayran kalmadı.” “Aç değilim Ayfer yenge. Ben biraz hava almaya çıkacağım.” Elimi tuttu. “Hatrım için, iki lokma ye.” “Peki.” Yengemi kırmadım. Zorlada olsa aç karnımı birkaç kaşık makarna ile doyurdum. Zaten daha fazlasını yiyecek meralim kalmamıştı. Oysa bu evlilik meselesinin iptal olduğunu duyduğumda hiçbir şey beni üzmez sanmıştım. Büyük konuşmuşum. Hırkamı giyip kollarımı bedenime doladım. Gecekondu mahallesinde gece vakti kediler bile dolaşmaz, hayat biterdi. Az ilerde üçkağıtçı bakkalın ışığı yanıyordu. Mahallenin bitişinde küçük bir park vardı. Gidip oraya oturdum. Ne yapacağımı kara kara düşünmeye başladım. Yeliz’e ne diyeceğim? Yetiştirme yurduna verileceğini duyduğunda ne tepki verecek? İçim daraldıkça bu hayata isyanım büyüyordu. Sonra bizden daha kötü durumda olan insanları düşünüp kendimi teskin ettim. Ya gözlerim görmeseydi, ya duyma engelli olsaydım? Amcamın istediği mucize defalarca aklımdan geçti. Bu zoraki evlilik sona erdiği için sevincim kursağımda kalmıştı. Şimdi ise bu evliliğin olmasını amcamdan daha çok istiyordum. Belki de bir yolu vardı. O yolu sabaha kadar bulup Yeliz’in bu saçmalığı duymasına engel olmalıydım. Küçük kardeşimizi, Anne ile babamızı kaybettiğimiz zaman yaşadığımız travmaya bir yenisini daha ekletmeyecektim. Yurtlarda ne pislikler vardı. Genç kızları tuzağa çekip hayat kadını olmaya zorlayanların olduğu ortama kardeşimin gitmesine izin veremem. Asıl acı olan ise, amcamın yurt gerçeklerini bildiği halde Yeliz’i oraya gönderecek kadar çaresiz olması... Pes etmeyeceğim. O mucizenin gerçek olması için elimden geleni yapacağım. Tanımadığım bir adamın karısı olmak pahasına kardeşimi koruyacağım. “Anne... Baba... Asya’nız daha güçlü olacak. Bakmayın siz böyle ağladığıma, göründüğüm kadar kötü durumda değilim. En azından bir umudum var. Kardeşime sahip çıkacağım, söz veriyorum.” Gözyaşlarımı silip geldiğim yolu hızlı adımlarla yürümeye başladım. Bu defa hiç olmadığım kadar kararlıydım. Yengemin dediği gibi milyonluk gelin olmak için gerekirse tüm gemileri yakacağım. Gecekonduya girip amcama görünmeden odama girdim. Yeliz çoktan yatağını serip uyuya kalmıştı. Ben de yer döşeğini yere serip yanına oturdum. Üçlü prizi yanıma çektim. Hemen telefonumu şarja taktım. Birkaç dakika sonra telefonum açılmıştı. Önce bu veliaht kimmiş ne bok yemişte evlatlıktan kendini men ettirmiş öğrenmem gerekiyordu. Aramaya “Adanalı iş adamı Ahmet Uygur’un oğlu,” diye yazdım. İlk çıkan haberi açtığımda “Melik Şah Uygur İstanbul gecelerinde boy göstermeye devam ediyor. Uzatmalı sevgilisi manken Ferda Özel ile dudak dudağa objektiflere poz verdi...” yazısından sonra kaşlarımı çattım. Madem sevgilisi var babası ne demeye amcama bu bahsi açıyor? Hayret ya! Sonraki haberlere göz attım. Burada Melik Şah denen adamın fotoğrafı vardı. Ancak telefonum eski model olduğu için görüntü kalitesi aşırı kötüydü. Haberi okuyunca babasına hak verdim. Adamın işi gücü barlarda içip sevgilisi ile eğlenmek... En son çıkan haber ise beni şok etti. Ferda tarafından aldatıldığına dair olan haberin üstüne bir de adamın evden kovulduğu manşet olmuştu. Sokakta ayakkabısız hayatının aşkını aradığını, babasına da teşekkür ettiğini söylüyordu. O da en az benim kadar bitik durumda, diye içimden geçirdim. Belki onu bulup konuşuyorsam babası ile arasını düzeltmesine yardımcı olabilirdim. Ya da direkt babası ile konuşup oğlunu affetmesi için yalvarabilirim. Sanırım iki seçenekten başka yolum yoktu. Kendimi yatağa bırakıp telefonu yastığın yanına bıraktım. “Hadi bakalım Asya Nur, bu işi çözebilirsin. Milyonluk gelin olup kardeşini amcanın elinden kurtarabilirsin!” Kendime gazı verdikten sonra yüzümü Yeliz’e döndüm. Her şeyden habersiz ne güzel uyuyordu. “Kurtaracağım seni, bana güven küçük cadı.” Kalkıp ışığı kapattım. Alarmı mı sabah 6’ya kurdum. Amcama kalkıp kahvaltı hazırlayacak ve Uygurlara ulaşmanın yolunu soracağım. Yarın beni uzun bir gün bekliyor... *** Sabah erken uyanıp hemen elimi yüzümü yıkadım. Gidip çayı koyduktan sonra sessizce kardeşimle paylaştığım odaya döndüm. Bayramlarda giydiğim siyah kumaş pantolonum ile üstüne yeşil badimi giydim. Saçlarımı düzgünce taradım. Zaten pırasa gibi saçlarım olduğu için şekil vermek vaktimi almıyordu. Çantama telefonu mu koyup çoraplarımı da giydikten sonra hazırdım. Hemen mutfağa koştum. Çay demlenince amcama zeytin ile peynir çıkardım. Yanına bir parçada ekmek koydum. Yusuf abi ise dün gece eve gelmemişti. Hanımı ile çocukları Adana’dan erken dönünce o da evine gitmişti. Amcamın ayak sesleri gelince yere çaydanlığı indirdim. Amcam bağdaş kurarak oturdu. Ben de çayını doldurmak için karşısına oturdum. Ekmeğini koparırken göz ucuyla beni süzdü. Kumaş pantolona biraz daha fazla baktı. “Hayırdır, niye bu kadar süslendin sabah sabah? O pantolonu bayramlarda sayranlarda giyersin. Bir şey mi var?” diye sordu. “Ben düşündüm. Sana hak verdim amcacım.” “Hangi konuda? Yeliz için mi?” diye sordu. Hayır diyecekken dilimi tuttum. “Evlilik konusunda sen haklıydın. Benim Ahmet Uygur’un oğlu ile evlenmem tüm aile için en doğrusu olacak.” “Ee gerizekalı, dün ne dedim? Adam oğlunu kapıya koymuş. Beş parasız adamla evlenip ne yapacaksın? Bitti o iş.” “Biliyorum. Ne konuştuğumuzu kelimesi kelimesine hatırlıyorum. Şu bahsettiğin mucizeyi de...” “Ne mucizesi? Ahmet Beyin oğlunu affetmesi artık mucize bile olmaz, imkansız.” “Bir baba oğlundan, canından kanından öyle kolay kolay vazgeçmez. İnternetten araştırdım. Ahmet Uygur’un başka çocuğu da yokmuş. O halde oğlundan vazgeçmesi daha da zor olur. Eminim ki oğlunda en ufak ışık görse bu kararından vazgeçer.” Amcam başını salladı. “Haklısın, ben şu sefaletimde bile ne oğullarımdan ne de sizden vazgeçebildim. Haa Yeliz’den de vazgeçtiğimi sanma. Bir arkadaşım bana bu aklı verdi. Kafama da yattı. Hem Yeliz artık aklı başında bir kız oldu. 1 yıl kalır yetiştirme yurdunda, ondan sonra işkurdan falan ayrıcalıklı olur. Daha iyi iş imkanı olur, dediler. Halimizi görüyorsun. Bir ekmeğin hesabını yapar oldum. Günde fazla alınmış bir ekmek aylık elektrik faturasına denk geliyor. Hem benim yüküm azalır hem de Yeliz’in geleceği daha iyi olur. Fena mı? Elimde olsa Baran’ı da yetiştirme yurduna verirdim de biliyorsun o asidir. Hem de 18 yaşına girdi. Almazlar artık.” Amcam bana içini dökünce ona olan kızgınlığım geçti. Huyu suyu babam gibiydi. Düz ve kabaydı. Belki de bu yüzden amcamı seviyordum. Babama benzediği için... “Haklısın amca ama ben yine de kardeşimin yurda gitmesini istemiyorum.” “Ben kararımı verdim. Bugün işten bir saat aldıktan sonda gidip yurda başvuru yapacağım.” “Buna gerek kalmayacak amca, ben o adamın oğluyla evlenip 1 milyon dolarlık çeki sana teslim edeceğim.” “O nasıl olacak?” “Seninle holdinge gelip Ahmet Bey’e gerekirse yalvaracağım. Oğlunu affedip benimle evlendirmesi için ne gerekirse yapacağım. Ama günün sonunda sen zengin bir adam olacaksın. Söz veriyorum amca, ne kardeşim ne yengem ne de kuzenlerim artık geçim derdi yüzünden sıkıntı çekip ağlamayacaklar. İnsan gibi yaşayacaklar.” “Hele şükür aklın başına gelmiş. İyi kalk gidelim o halde. Bakalım günün sonunda milyoner mi olacağız yoksa sefalet içinde çırpınmaya devam mı edeceğiz?” “Senden bir söz istiyorum amca.” “Ne sözü?” “1 milyon doların dörtte ikisini benle Yeliz’in hesabına yatıracaksın. İkimizinde hayatını garanti altına almak istiyorum. 4’de ikisi de Yusuf abim ve Baran arasında pay edersin. Veya bir iş kurup oğullarına da pay verirsin.” “Tek derdin bu olsun Asya. Sen hele bu işi hallet herkese adil olarak pay ederim.” “Sağol amca.” En azından bu konuda aksilik yapmıyordu. Amcam ile birlikte evden çıkmadan önce Yeliz ile Baran’ı uyandırdım. Yeliz’e bakıp kendimi motive ettim. Bunu başarabilirdim. Yeliz için, amcamın ailesi için bunu başarmalıyım. ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD