MŞAN/ Nişan Töreni

3074 Words
Melik Şah / Nişan Töreni Aşağı indiğimde salonda büyük bir telaş başlamıştı. Gülay etrafa emirler yağdırırken beni fark etti. “Melik Şah, iyi ki geldin.” “Ne oluyor? Bu tantana ne böyle?” “Nişan için...” “Onu biliyorum da, aile arasında olmayacak mı?” “Saçmalama! Amcam herkesi davet etti. Magazinciler bile olacak.” “Onlar ne alaka?” “Senin çapkın playboy imajını düzeltmek için uğraşıyoruz.” “Etkilendim,” dedim alayla. Lacivert takımın içinde şimdiden sıkılmıştım. Zaten kravatımı da bağlayamamıştım. Bir de Asya tepemi attırmıştı. İyilikten anlamayan dik kafalının teki. İnsan yerine koyduk yine yaranamadık. “Hayır o çiçekleri oraya koymayın dedim! Sağa! Biraz daha sağa!” Gülay dayanamayıp çalışanların elinden çiçeği alıp kendi yerleştirdi. Kapıdan iki uçan balon geldi. Birinde A diğerinde M yazıyordu. Gülay balonları görünce sinirden deliye döndü. “Bu ne ya!! Bu ne!” “Ne oldu Gülay Hanım, istediğiniz renk olmamış mı?” “A M mı yapın dedim ben size?” “Nişanlı çiftin isimlerinin baş harfini istemediniz mi?” Gülay neredeyse ağlayacaktı. “Yaa şu iki harfi yan yana koyup bi bakın Allah aşkına! Hiç olmuş mu! Küfür etseniz daha iyiydi!” A ile M harfi gerçekten olacak iş değildi. “Patlatın şu balonları! Birazdan sinirden hepinize patlayacağım yoksa! Ben sizden Melik Şah ile Asya Nur yazılı balonlar istedim. Gerçekten olacak iş değil!” Balonları adamların elinden alıp masanın iki yanına bağladım. M harfini başa aldım, A harfini ise sona. Kalbi de ortaya koydum. M ❤️ A Gülay ne yaptığımı görünce sakinleşmiş “Demokraside çare tükenmez diyorsun. İyi bakalım oldu böyle,” diyerek bir bardak su içti. “Senin saçlarının hali ne Melik Şah, off bugün bitmez.” Bu defa bana sarmıştı. “Ne olmuş saçlarıma?” “Ben de onu soruyorum ya, ne yaptın saçlarına?” “Kuruttum. Birazda şekil verdim.” “Serseri saçı gibi. Nişanlı konseptine uygun değil! Hemen kuaförün yanına gidip saçlarını düzeltmelerini iste.” “İyi de erkek kuaförü gelmedi ki!” “Asya için gelen kuaförler erkek saçından da anlarlar. Hadi git artık. Az vaktimiz kaldı.” Oflaya puflaya kuaförü aramaya koyuldum. Kuaförlerin hala Asya’nın odasında olduklarını öğrenince biraz daha acele ettim. Kapıyı çalıp içeri girince Yeliz’e makyaj yapıldığını gördüm. Asya’yı aradı gözlerim. Onu o koyu kırmızı elbisenin içinde yine gördüğümde beğeni ile süzdüm. Giyinme odasında öptüğüm omzuna gözüm takıldı. Sonrasında ise bana verdiği tepki... Bu kadınla uğraşmak en sevdiğim hobim haline gelmişti. Yeliz, “Melik Şah abi, bir şey mi lazım?” diye sordu. “Evet, kuaför arkadaşların işi bitince benimde saçlarıma el atmaları gerekiyormuş. Aşağıdan böyle talimat aldım.” “Ablamın işi bitti aslında, beni bekliyor.” “Harika, girebilirim değil mi?” diye sordum. Yeliz, “Tabii ki” dedi. “Ancak Melik Şah Bey, erkek saçından anlayan arkadaşımızı getirmedik. Bize sadece kadınlar için kuaför lazım denildi.” “Hımm peki o zaman kendim bir şeyler yapmaya çalışayım.” “Gerek yok ki, senin saçlarını ablam yapabilir,” dedi keyifle. Bunu duyunca şaşırmıştım. “Asya erkek saçı yapmayı biliyor mu?” diye sordu. “Evet, biliyor.” Ablasına döndü. “Yapabilirsin değil mi abla?” Kuaför kadınlar birbirlerine şaşırarak bakmıştı. En az benim kadar şaşırmışlardı. Asya bunu fark edip “Bir zamanlar kuaför yamağıydım. Mahallenin tek kuaförü olduğu için ve berber amca da uzun saçlı erkeklerin saçını üç numaraya verdiği için mahallenin gençleri bayan kuaförüne gelip saçlarını yaptırırdı,” dedi. Mahallenin gençleri demek... “Ne güzel, müstakbel eşim sayesinde kuaför derdim kalmayacak.” “Maşallah Asya Hanım hem güzel hem yetenekli hem de mütevazi. Bu devirde böyle bir eş her erkeğe nasip olmaz.” diyen orta yaşlı kadına diğerleri de hak verdi. “Hakkınız var. Gerçekten çok şanslıyım.” Sandalyeyi çekti yardımcılardan esmer olanı. Asya ayağa kalkıp ellerini saçlarıma geçirdi. Aynanın karşısında oturduğum için onun her mimiğini görebiliyordum. Aynada kesişti bakışlarımız. Siyah gümüş tonlarında boyanmış göz kapaklarının altından parlayan zümrüt gözleri insanı hipnotize edecek kadar derindi. “Saçlarını nasıl yapalım?” “Bilmem, nişan konseptinden bahsetti Gülay. O nasıl bir şeyse artık öyle yapabilirsin.” Saçlarımı parmaklarıyla geriye doğru taradı. “Peki, başlayalım o halde.” “Menekşe Hanım bana fön makinesi ve saç fırçası verebilir misiniz?” Menekşe Hanım dediği orta yaşlı olan kadındı. İstediği malzemeleri verdikten sonra ustalıkla saçlarıma şekil vermeye başladı. En son ellerine vaks sürüp saçlarımı geriye doğru verdi. Gerçekten güzel olmuştu. “Vayy, Melik Şah abicim yıkılıyorsun!” “Gerçekten nişan konsepti diye bir saç şekli varsa bundan iyisi olamazdı.” Kadınlar gülüşürken ayağa kalktım. Asya’nın karşısına geçip yanağına düşen bir tutam saçı omzunun arkasına attım. “Teşekkürler aşkım, düşündüğümden de güzel oldu.” “Severek yapınca her şey güzel olur.” “Severek yaptığına eminim.” Yanağına bir öpücük kondurmak için eğildim. O esnada kulağına fısıldadım. “Gülümse.” Dediğimi yapıp mahcup bir edayla etrafa gülüşünü gösterdi. “Herkes hazırsa inelim mi?” diye sordu. “Hazırız.” Yeliz enerjik bir şekilde hepimizden önce çıktı odadan. Aradan geçen yarım saatin ardından salon tamamen süslenmiş, misafirler gelmeye başlamıştı. İlk gelenler ise Baran ve ailesiydi. Yusuf ile eşi, çocukları, Akif beyle eşi de salondaki yerlerini almışlardı. Akif beyle Yusufun eşleri ile birebir tanıştıktan sonra Asya ile yerimize geçtik. Bir yandan gelen misafirleri karşılıyorduk. Bir yandan da bundan çok memnunmuşuz gibi gülümsüyorduk. Nihayet Peder Bey teşrif edince nişan töreni resmen başlatıldı. Hafif bir müzik eşliğinde davetlilere atıştırmalıklar, tatlılar dağıtıldı. Sosyetenin en önde gelen babamın aile dostları da nişana gelmişlerdi. Vefa Hanım kızı ile birlikte yanımıza gelip bizi tebrik ettikten sonra “Aslında bu ani evlilik hepimizi şaşırttı. Özellikle bizim cemiyetimizden olmayan biriyle evlenmeyi nasıl kabul ettin açıkçası anlayamadım. Umarım Ferda’ya misilleme yapmak için hayatının hatasını yapmıyorsundur tatlım,” dedi. Vefa Hanımın kızı üzgün görünüyordu. Belli ki cemiyetten bana uygun gördüğü kendi kızıydı. “Vefa Hanım, bunun Ferda ile ilgisi yok. Asya’yı ilk gördüğüm anda ‘işte evlenmek istediğim kadın’ dedim. Hiç inanmadığım aşka Asya’yla karşılaştığım ilk anda inandım. Cemiyetten yapacağım evliliğin bana aşk değil ancak statü sağlayacağını biliyoruz. Ancak benim statüye değil gerçek aşka ihtiyacım var.” Asya yanımıza gelirken Vefa Hanım, “Senin adına sevindim,” diyerek kızını da alıp yanımızdan uzaklaştı. “Gergin misin?” diye soran Asya’ya dönüp “Yok, değilim. Saçma sapan konuşup gitti. Takılacak bir şey yok,” dedim. Peder Bey ellerini havaya kaldırıp müziği susturdu. “Pek sevgili misafirlerim ve değerli dostlarım. Bugün buraya beni kırmayıp geldiğiniz için sizlere tek tek teşekkür ederim.” Asya ile birlikte babama doğru ilerledik. “Bugün biricik oğlum, kıymetlim bu hayattaki tek mirasçım olan Melik Şah Uygur’un nişanını kutluyoruz. Düğün de en kısa zamanda olacak. Düğünümüze de tüm dostlarımız davetlidir.” Gülay makas ile yüzükleri bir tepsi üstünde getirdi. “Buyur amcacım.” “Pek değerli abim Mehmet Uygur’un kurdelayı kesmesini rica ediyorum. Kendisi oğlumun nişanı için Adana’dan kalkıp geldi. Alkış lütfen.” Mehmet amcamı nerdeyse iki yıldır görmüyordum. Biraz yaşlanmıştı. Ancak yine de yaşına göre dinç ve karizmatik duruyordu. “Teşekkürler Ahmet, yine çok incesin ancak kurdelayı birlikte kesmek daha uygun olur.” İki kardeş birbiriyle tokalaşıp anlaştılar. Kurbanlık koyun gibi benle Asya’nın kurdelasını keseceklerdi. Aile saadeti. Magazinciler aniden içeri doluştular. Ancak hiçbirinde mikrofon veya muhabir yoktu. Sadece kameranlar görüntü alıyordu. Amcam ile babam kurdelayı kestikten sonra herkes alkışlamaya başladı. Nişan töreni bittikten sonra herkes dağılmaya başladı. Babam ile amcam ise bizi karşısına aldı. Mehmet amcam “Asya’yı sakın üzeyim deme, o bizim yıllarca emektarlığımızı yapmış Kayha Hasan’ın torunudur. Nur içinde yatsın, dağ gibiydi. Bize babamızdan daha çok sahip çıkıp arkamızı kollamıştır. Hakkı ödenmez,” dediğinde şaşırmıştım. Peder Bey, “Öyle, çok yüce gönüllü bir adamdı. İlk zamanlar tarlada ırgat olarak çalışırmış. Yaşı geçince de babamızın yanında kahyalık işini devraldı. Elinden her iş de gelirdi. Sertti ama bir o kadar da merhametliydi,” dedi. Asya’nın ailesinin de Adanalı olduğunu duymuştum ama dedesinin ailemizde böyle sevildiğini bilmiyordum. Belki de babam bu yüzden Asya’ya güveniyordu. Dedesine çekmiştir diye umup beni yola getireceğini sanıyordur. Asya’nın amcası Akif bey bu defa gururla “Babam mert bir adamdı. Cesurdu. Kimseden korkusu yoktu. Hep çalışırdı. Bir gün olsun off demezdi. Asya’da tıpkı dedesi gibi, hiçbir şeyden şikayet etmez. Olduğu kadarıyla yetinmeyi bilir ancak çalışmaktan da gocunmaz. Abimle yengemi bir de küçük yeğenimi depremde kaybettiğimizden beri elimde büyüdü. Hem saygılı hem de edeplidir. Lisedeyken okul birincisiydi. Hep takdir alırdı. Keşke imkanlarımız olsaydı da üniversiteye verebilseydim,” dedi üzgün bir şekilde. “Sen elinden geleni yapmışsın Akif. Keşke zamanında bize deseydin. Asya kızımızı şirketin öğrencilere verdiği burstan verip okumasına yardımcı olurduk.” “Cahillik işte, hiç bilemedim ki Beyim.” “Neyse artık zaten Asya kızın çalışması gerekmiyor. Evini çekip çevirsin. Bizim Melik Şah’a evlat da verse zaten bundan ötesi ne olabilir?” Mehmet amcamın son sözüyle kaskatı kesildim. Bebek mi? Benim bebeğim mi olsun istiyorlar? Daha neler! “Yeni nesil artık çok çocuk yapmak istemiyor. İki tane bebekleri olsa yeter.” diyen ise Ayfer Hanımdı. Asya benim kadar tepkisiz kalamayıp “İki tane mi?” diye sordu. Mehmet amcam tek kaşını kaldırdı. “Kaç çocuk düşünüyorsunuz ki?” “Henüz hiç...” deyince herkes şaşkınlıkla bana döndü. “Hiç mi?” dedi Mehmet amcam. Asya pot kırdığını anlayıp “Yani henüz hiç düşünmedik. Ancak ben en az 3 çocuğumuz olsun isterim,” dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum. Bu kızın yalan söyleme yeteneği takdire şayan. “3 az bence, 4 iyidir.” Bunu dediğimde babam bana inanmayan gözlerle baktı. Bol keseden salladığımı gayet iyi biliyordu. “Maşallah, bu devirde çocuk seven çift pek az bulunur.” Ayfer Hanım keyifliydi. Bize inanmış olmasına şaşırsamda belli etmedim. “Bayılırım çocuklara.” Ayfer hanım “Asya eve bizimle gelecek misin? Damat bey iyileşmiş görünüyor,” dedi. Asya’nın gitmesini istemiyordum. Ancak iyileştiğim içinde ona engel olamazdım. Peder Bey, “Düğün birkaç güne kadar olacak. Bugünden sonra Asya’nın peşinde magazinciler olacaktır. Asya’nın bir gecekondu mahallesinde yaşarken görüntülenmesi Uygurlar ailesini zor duruma sokar. O yüzden burada kalması daha uygundur.” “Tamam Beyim, hakkınız var. Nasıl uygun görüyorsanız öyle olsun. Asya’m önce Allah’a sonrada size emanettir.” “Öyle tabii. Bir de düğün hediyesi olarak holdinge yakın bir ev aldım size. İki üç güne kadar evin bakımı biter. Siz de taşınabilirsiniz. Ev iki katlı, bir katına Yusuf yerleşir bir katına da senle hanımın.” Akif Bey sevinçten babamın eline sarılıp öpmeye çalıştı. “Allah senden razı olsun Beyim. Bu yaptığını nasıl öderim hiç bilmiyorum.” Ayfer Hanım ise gelinine sarılıp ağlamaya başlamıştı. “Allah’ım şükürler olsun” diyordu. “Ayrıca kız kardeşi de sizinle kalmayacak. Konaktan bir oda ayarlarız. Asya ile kalması daha uygun olur. İki kardeş zaten ailelerini kaybetmişler bir de birbirilerine hasret kalmasınlar.” Yeliz sevinçle ablasına sarılmıştı. “Ayrı düştük diye çok üzülüyordum. Allah dualarımı kabul etti abla,” dedi gözyaşları akarken. Asya kızarmış gözlerle Yeliz’in gözyaşlarını eliyle silip “Ağlama bak, artık hep birlikte olacağız. Sen benim her şeyimsin,” dedi kardeşinin yanağından öperek. Babam su isteyince Akif bey ile ailesi gitmek için ayaklandı. Asya onları uğurladıktan sonra müsade isteyip kardeşi Yeliz ile birlikte yukarıya çıktı. Yeliz’in bizimle kalacak olmasına sevinmiştim ancak babamdan böyle bir atak hiç beklemiyordum. Mehmet amcam ile babam salonda oturmaya devam ediyordu. Ortalık sessizleşince “Düğün ne zaman?” diye sordu amcam. “Peder Bey ne zaman uygun derse,” dedim sakince. Babam pası alıp “İki gün sonra,” dedi. “İyi o halde ben de iki gün İstanbul’u gezerim. Adana’ya git gel yapmayayım iki gün sonraysa.” “Aynen, zaten Gülay da seni özlemişti.” dedi Peder Bey. “Gülay nereye kayboldu hakikaten?” “Babam senin kızını çok yoruyor amca. Ne yapsın yorgun düşüp erkenden uyumaya gitti.” Mehmet amcam surat astı. “Ahmet, doğru mu?” “Gülay kendisi yapmak istiyor. Emrinin altında bin tane adam var. Yine de her işi kendi yapmak istiyor. Ben ne yapayım Mehmet?” Mehmet amcam, “Anası da böyle, rahatlık batıyor. Evde kırk tane çalışan olsa yine de o mutfağa girip yemeklere bakması lazım. Ne olacak bu kızın hali? Gel evlen diyorum yanaşmıyor. Gel bizim işlerin başına geç diyorum istemiyor. İstanbul’da bok var sanki! Gül gibi Adana’yı bırakıp burada çalışmasını bir türlü anlayamadım gitti,” dedi. Babam; “İstanbul’a bir alışan bu şehri kolay kolay bırakıp memleketine dönemez. Garip bir şehir, her pislik var ama güzelliği de var. Dikenli gül gibi...” dedi. İki kardeş sohbet ederken ben iki gün sonrasını düşünmeye başlamıştım. Ben de müsade isteyip odama çekildim. Önce bir duş aldım. Sonra da yatağıma girdim. Başımı yana çevirince yastıktan gelen bahar kokusuyla Asya diye geçirdim içimden. Yastığa yüzümü gömüp uykuya daldım. Belki yine rüyamda annemi görürüm diye umdum. *** Asya nur “İnanmıyorum yaa! Resmen seninle bir yalıda yaşayacağım!” “Ben de hala inanmakta güçlük çekiyorum. Sanki rüyadayım.” Yeliz yatağın üstüne çıkıp zıplamaya başladı. “Abla hadi sende gel, çok yumuşak.” Gülümseyerek onu izliyordum. Ancak yatağa çıkıp zıplayacak kadar enerjim kalmamıştı. “Hadi in aşağı, üstümüzü çıkaralım sonrada şu saçma makyajı silelim. Aynadaki Asya’yı tanıyamıyorum. Bu ben miyim?” “Sokakta görsem ben de seni tanıyamazdım. 20 yıllık ablamsın oysa.” “Henüz 20 olmadım. Ayrıca mantık olarak 17 yıllık ablanım. Çünkü sen daha 17 yaşındasın.” Yeliz kendini sırt üstü yatağa bırakıp “Bayan mantık dehası konuştu. Çok sıkıcısın ya,” diye mızmızlandı. “Bazen biz nasıl aynı anadan doğduk diye düşünüyorum. Bence beni evlatlık aldılar.” Yeliz’e göz devirdim. “Ailemizin maddi durumu çok iyiydi ya, o yüzden bir de evlatlık alalım demişlerdir.” Bana dil çıkardı. Ardından kafama yastık fırlattı. Bu savaş ilanı değilse nedir? Ben de diğer yastığı alıp üstümdeki abiyeyi umursamadan yatağa çıkıp Yeliz’e gelişi güzel vurmaya başladım. Yeliz de bana vuruyordu. Yastıklar dağılınca kuş tüyleri havaya saçıldı. İkimizin saçı başı yolunmuş tavuk gibi olmuştu. Kendimi yatağa bırakıp kahkaha atmaya başladık. Kapının çalınması ile ‘mümkünmüş gibi’ saçlarımdaki tüyleri silkeleyip yataktan kalktım. Yeliz de kendine çeki düzen vermeye çalışıyordu. Kapı açılınca Melik Şah eşikten bana şok olmuş bir ifadeyle bakmaya başladı. Ardından kahkahayı patlattı. “Birazdan geliyorum Yeliz,” “Tamam abla.” Koridora çıkıp kapıyı arkamdan çektim. “Ne var? Ne istiyorsun gece gece?” diye sordum. Saçımdaki bir tüyü alıp parmaklarının ucuna üfledi. “Hiç, öyle sesinizi duydum. Bir sorun mu var diye bakayım dedim. Görüyorum ki içerde kuşları katletmişsiniz.” “Ha ha, çok komik!” “Dur ben sana daha komik bir şey daha söyleyeyim,” diyerek kollarını önünde bağladı. “Eee, söyle hadi.” “Düğünümüz iki gün sonra yapılacak.” “Ne? Bu kadar çabuk mu?” “Evet sevgili nişanlım. İki gün sonra benim çok kıymetli eşim olacaksın. Şimdiden ilk gecemizin nasıl geçeceğini merak ediyorum. Malum üç çocuk için sıkı çalışmalıyız. Ya da dört mü desem?” Telaş içimi kaplamıştı. Melik Şah benimle dalga geçerken sinirlenmem gerekirken ben sadece korkumla baş etmeye çalışıyordum. “Susup kaldın. Bu defa ‘ha ha’ diye gülmeyecek misin aş-kım?” Bana heceleyerek aşkım deyince korkumu bir tarafa bırakıp onun gözlerine küçümseyerek baktım. “Ha iki gün ha iki ay, ne fark eder. Ne kadar erken o kadar iyi. En azından 5 yıllık süreç daha erken başlamış olur. Bu saçmalık da bir an önce biter işte, daha ne olsun?” Kulağıma doğru eğildi. “Beyaz olsun,” dedi fısıltıyla. Geri çekildim. “Anlamadım?” Tekrar bana doğru geldi. Ben de bir adım geriye doğru attım. Sırtım duvara çarpınca kaçışım sona ermişti. Parmaklarının tersini boynumdan göğsüme doğru hafifçe temas ettirerek göğüs dekolteme baktı. Bu beni kızdıracağına heyecanlandırmıştı. Tekrar kulağıma doğru eğilirken bu defa dudaklarının hareketini bile yanağımın yan tarafında hissetmiştim. Boğuk bir sesle “Yumuşak tenin gibi, beyaz bir gecelik giy diyorum. Sana yakışacaktır,” dediğinde nefes almayı dahi bıraktım. Kalbim hızla çarparken nefes almazsam sakinleşirim sandım. Ancak Melik Şah belimi tutup bedenini bedenime yasladığında bu çarpıntı daha da artmıştı. Nefes almaya başladığımda ise başım dönmüştü. Düşmemek için Melik Şah’ın omzuna tutundum. Bunu yanlış anlayıp “İki gün sabret,” dedi. Dudaklarıma uzanıp sadece küçük bir öpücük kondurdu. Utançla kızardım. Beni bırakmadan önce “Gerdek gecesinde yüzünde makyaj görmek istemiyorum,” dedi. Aptal gibi başımı salladım. Gerçekten başıma ne geliyorsa bu aptallığım yüzünden geliyor. Hazır ben baş sallamışken “Beyaz, unutma” demeyi de ihmal etmedi. Aklımı başıma toplayana kadar Melik Şah çoktan yanımdan uzaklaşmış, odasına girmeden önce de bana göz kırpmayı ihmal etmemişti. Kafama hafifçe vurup “Aptal Asya! Makyajsız, beyaz gecelik! Çok beklersin Melik Şah!” diye söylenip odaya girdim. Yeliz halime bakıp “Bir sorun mu var?” diye sordu. “Düğün iki gün sonraymış.” “Aaa ne kadar çabuk,” dedikten sonra omuz silkti. “Gerçi zaten Melik Şah abiyle aynı evde yaşıyorsunuz. Erken düğün olması daha mantıklı. Zaten sizin ki görücü usulü evlilik. Bu tür evliliklerde iş bir imzaya bakar.” “Bana mantık dehası diyene de bakın! Hahh!” Abiyeyi üstümden sıyırıp pijama giyindim. Aynanın karşısına geçip oturunca yüzümdeki makyaja dalgın dalgın baktım. Beni makyajsız mı beğeniyor gerçekten? “Hayırdır ablacım, yoksa yakışıklı kocana aşık mı oluyorsun? Ondan mı bu haldesin? Daldın gittin.” Yüzümdeki makyajı kremlediğim pamukla silerken kuaförün bıraktığı ürünlerin işe yaramasına sevindim. Yoksa bu makyaj suyla sabunla çıkacak gibi değil. “Abla, sen gerçekten aşık mı oluyorsun yoksa? Sustun kaldın.” “Ne alakası var? Ben gayette mantık evliliği yapıyorum. Kocam olacak züppeye de aşık olmam imkansız. Hem zaten biliyorsun beni, kalbim odundan yontulmuş. Aşık olursa eğer o ateşle yanarım. Artık kalbimin küllerini havaya savurup ‘odun kalpliydi ama yine de aşık olacak kadar aptaldı,’ dersiniz.” “Amaaan ablaa sen de odunsan, ben daha tohumum. Senin karşına sevebileceğin kimse çıkmadıysa bu senin mi suçun? Hem zaten ben hissediyorum. Sen kesin Melik Şah’a aşık olursun.” “Niye ben ona aşık oluyormuşum? O bana aşık olsun!” “Eee olsuuun. Çok yakışıyorsunuz. Bence görücü usulü de olsa birbirinize aşık olacaksınız.” “İki gün görüşmedik, bakıyorum medyumluğa soyunmuşsun. Var mı başka ön görülerin? Mesela biraz daha boş konuşursan abla dayağı yiyeceğine dair sinyaller aldın mı?” Makyaj temizleme işim o arada bitince yüzümü tonikle sildim. Yeliz kıkırdayarak “İyi ya tamam, ben banyoya gireceğim. Daha da bu konuda konuşmam,” dedi. “Olmaz canım, önce ben duş alacağım. Çok uykum var.” “Koca yalıda bir banyo mu var?” “Büyük odaların içinde de banyo var yani en azından Melik Şah’ın odasında var ama kullanıma açık misafir banyosu sadece bir taneymiş. Herhalde çok misafir almıyorlar.” “Hımm olabilir. Neyse bana havlu pijama versene.” “Bekle.” Dolaptan pijama takımı bulup verdim. Havlu yine bulamayınca aklıma Melik Şah’ın banyosuna benim için koyulmuş havlular geldi. Yine mi ya? “Yeliz, şöyle yapalım. Gidip havlu bulayım. Çıkmışken de oradan banyoya geçerim. Senin için havlu da bırakırım. Olur mu?” “Olur ya, ablam ne derse o.” “Canımsın.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD