MŞAN / Gerdek geleneğine bağlı koca

3606 Words
Asya Nur / gerdek geleneği Havluları almak için yine Melik Şah’ın kapısına dayandım. Kapıyı tıklattım. Ancak ses alamadım. Belki uyumuştur, diye umarak kapıyı yavaşça açtım. Minik adımlarla içeriyi kolaçan ettim. Arkası dönük bir halde yatağında uyuyordu. ‘Ohh’ dedim. Banyoya girdim. Sessiz olmaya çalışıyordum. Bu defa da yakalanırsam gerçekten yuh artık. Havluları dolaptan alıp banyodan çıkarken ilk iş yatağa baktım. Uyuyordu. Yakalanmamış olmanın verdiği mutlulukla kapıya yöneldim. Melik Şah’ın sesi kulaklarıma çalındı. “Kapıyı kapatmaya unutma, kapı açıkken uyuyamıyorum.” Yatakta doğrulmuş, üstünde ise hiçbir şey yoktu. Umarım altında vardır. “Olur,” dedim gözlerimi bedeninden kaçırarak. Gece lambasının aydınlattığı kadarıyla onu görmüştüm. Bu şekilde onu görmek daha ilgi çekiciydi. Acaba onu rahatsız ettiğim için kızgın mıydı? Ya da onun çıplak bedenine arsızca baktığımı fark etmiş miydi? “Hırsız gibi de girmene gerek yok. İki gün sonra da odaya hatta yatağıma hırsız gibi girmeyeceğini umuyorum.” “Hatırlatmasan olmaz mı?” “Neden? Korkuyor musun?” “Neden korkacakmışım?” “İlk geceden... Sana yapacaklarımdan... Kadınım olmaktan... Korkmuyor musun?” Yutkundum. “Korkmuyorum,” dedim titreyen sesimle. Şu an gerçekten ikna oldu. Ben olsam ikna olmuştum. Aptal Asya! “Belli. İki gün sonra göreceğiz.” Sağ kolunu başının altına koyarak uzandı. Ona meydan okumak tamamen saçmalıktı ama “Göreceğiz!” demekten de kendimi alamadım. “İstersen şimdiden gelip bana cesaretini gösterebilirsin. Hiç sorun değil,” dedi alaycı bir tavırla. “İki gün sabretmen lazım.” “Ben sabırlı bir adamım. Beklerim. Yeter ki beklediğime değecek bir şey olsun.” Kapıyı kapatıp ona doğru yaklaştım. Ona bunları söylemeden rahat uyuyamazdım. “Senin ilkin olmayacağım için çok da beklediğine değecek bir durum yok bence. Eminim ilişki yaşadığın kadınların sayısını bile bilmiyorsundur. Bu durum midemi bulandırsa bile bu evliliği kabul ettiğim için benden istediğini alacaksın. Tek farkla, seni istediğim için değil yatağına girmeyeceğim. Sadece resmi nikahlı eşin olarak görevimi yapacağım. Beklentini yüksek tutma derim. Sonra hayal kırıklığına uğramanı istemem.” Melik Şah ayağa kalktı, çarşaf üstünden düşerken altındaki siyah eşofmanı görünce rahatladım. “Yaşına göre fazlasıyla cesursun küçük hanım. Ayrıca çok açık sözlü... Bu senin için iyi değil! Hem de hiç!” “Ne yapacaksın? Dövecek misin?” “Hayır. Kadına şiddet uygulamam. Eşit yaratılmadık. Ancak sana yapacaklarımdan sonra bu lafları ettiğine çok pişman olacaksın!” “En fazla ne yapabilirsin?” “Bu da bende kalsın. İki gün sonra anlarsın.” “İyi geceler!” Arkamı dönüp odadan çıktım. Gerçekten pisliğin tekiydi. Tecrübeli olduğu için beni kolayca etkileyebiliyordu. Bu özgüvenin kaynağı da kesinlikle buydu. Ancak bitti! Melik Şah’a prim vermek yok! Üstümden çıkardığım gecelikle iç çamaşırları da alışkanlıktan hemen alıp elimde yıkadım. Onları nereye asacağımı da bilmiyordum. Sonra arkamdaki dolaba göz attım. İçinde çamaşır makinesi ve üstünde kurutma makinesi vardı. Vay be! Boşuna elimde yıkamışım. Yıkadıklarımı kurutma makinesine atıp duş kabinine girdim. Sinirle duş aldıktan sonra havluyu alıp vücudumu kuruttum. Bir havluda saçımı sardım. Etrafa baktım. Geceliğim ve temiz çamaşırlarım yoktu. Odamda mı unuttum? Ne yaptığımı asla hatırlamıyorum. Melik Şah yüzünden! Hep onun boş laflarından dolayı bende akıl kalmadı. Bornuzu koltuğumun altına dolayıp banyodan çıktım. Yeliz artık makinede kuruyanları alıp getirir nasıl olsa. Kimseye görünmeden odama girdim. Yeliz beni görünce “Nihayet, ağaç oldum beklemekten,” diye yakındı. “Ayrıca niye havlu ile geldin. Pijamana ne oldu?” “Geldim. Banyoda öncekileri yıkayıp kurutma makinesine aldım. Beyaz dolabı açtığında görürsün. Yanıma aldığım temiz pijamayı da burada unuttum sanırım.” “Hımm, tamam ben gidiyorum.” Yeliz çıkıp gidince etrafa bakındım. Nereye koydum? Kapı açılınca Yeliz geri geldi sandım. “Bir şey mi unuttun Yeliz?” diye sordum. “Sen banyomda şu minik külodunu ve bu tatlı pijamanı unutmuşsun.” Arkamı dönünce Melik Şah’ı kapıda dikkatle bana bakarken gördüm. Havlu popomun altında bittiği için bacaklarım olduğu gibi ortadaydı. Beni böyle süzerken kendimi çıplak gibi hissetmiştim. Elimi göğsüme koyup havlunun ucunu sıkıca tuttum. “Arkanı dön! O elindekileri de hemen yere bırakıp git odamdan!” dedim sert bir tavırla. Ancak beni dinlemesi bir tarafa daha da aksine üstüme doğru gelmeye başladı. Saçlarımdan havluyu çekip ıslak saçlarımın çıplak omuzlarıma dökülmesini ilgiyle izlerken “Benden utanıyor musun?” diye sordu. “Yok canım niye utanayım? Normal de yarı çıplak dolaştığım için gayet normal bir durum…” Gözlerimi devirip “Çıkar mısın lütfen!” dedim. Bedenimi süzerken “Müstakbel eşimin duru güzelliğine bakmam yasak mı?” diye sordu. “Yasak desem de takmayacaksın. Bak hadi, iyice bak!” Gerçekten bu adamın benimle derdi neydi anlamak imkansız. Ya aptallığımdan ya da onun amaçsızlığından kendimi bir çıkmazın içinde bulmuştum. Uzak durmak için çabaladıkça o gelip burnumun dibinde bitiyordu. Daha evlenmeden durum böyleyse evlendikten sonra düşünemiyorum. Derin bir nefes alıp verdim. “Yeterince baktıysan çık hadi.” “Güzele bakmak sevaptır. 5 yıl boyunca sevaplarım günahlarımdan çok olacak sayende. Bunun için seni kırmayıp gidiyorum. Yarın kahvaltıda görüşürüz sevgili nişanlım.” Yeliz gelmeden odadan çıkacağı için sevinirken arkadan Yeliz’in gülme sesi geldi. “Ayy siz ne tatlısınız, güzele bakmak sevap sevap bak valla.” Melik Şah, başını çevirip kardeşime göz kırptı. Yeliz benim halen havluyla dikildiğimi fark edince yüzü kızardı. Bana garip garip bakarken “Aaa şey ben yanlış bir zamanda geldim galiba,” dedi. Odadan çıkarken Melik Şah onu durdurdu. “Tam ben de gidiyordum. Abla kardeş keyfinize bakın. İyi geceler.” “İyi geceler,” dedi Yeliz. Melik Şah çıkınca kapıyı kapatıp yanıma koşturdu. “Ablaaa,” dedi yine lafı uzatarak. “Efendim Yeliz.” “Havada aşk kokusu var sanki. Çek bakayım,” nefesini yavru köpek gibi çekti. “Evet, evet aşk kokuyor.” Offlayıp Melik Şah’ın yere bıraktığı pijamayı alıp “Arkanı dön, giyineceğim!” dedim sinirle. İkisi bir olmuş resmen beni deli etmeye uğraşıyorlardı. “İyi kızma ya takılıyorum.” Arkasını döndüğü halde çene çalmaya devam etti. “Şimdi ben gelmeseydim öpüşecek miydiniz?” “Saçmalama Yeliz! Giyindim.” “Şimdi sen arkanı dön,” dedi garip bir şekilde. “Niye? Sen giyiniksin zaten.” Omuz silkti. “Dön işte.” Arkamı döndüm. Yeliz yatağa geçip “Sona kalan dona kalır, ışığı kapatmak ayaktakine kalır.” dedi kıkırdayarak. Bu bizim çocukluğumuzda en çok yaptığımız şeydi. “Ama saçlarımızı kurutmadık.” Elini saçına götürdü. Dudak büktü. “Evet yaa,” diyerek yataktan çıktı. “Saç kurutma makinesi var mı?” Olumsuz anlamda başımı salladım. “Gidip banyoya bakacağım.” “Birlikte gidelim. Saçımızı banyoda kuruturuz.” “Peki, daha iyi olur. Sesten rahatsız olmasın kimse.” Banyoya kardeşimle ses yapmadan indik. Kurutma makinesiyle önce kardeşimin saçlarını kuruttum. Sonra da Yeliz bana yardım etti. Sanırım Ahmet Bey’e bu gece için bile ömür boyu minnettar kalacağım. Hem kardeşimin hem de amcamların hayatını fedakarlık yaparak kurtardığım için şu an hiç pişman değilim. İki gün sonra pişman olabilirim. Ancak anı yaşamak gerekir değil mi? *** Sabah uyandığımda Yeliz’in dolabın önünde dikilip kıyafet seçmeye çalıştığını gördüm. “Günaydın. Niye bu kadar erken uyandın?” “Okula gideceğim. Ancak ne giyeceğime bir türlü karar veremedim.” “Okula gitme iki güncük. Olmaz mı?” Yeliz yeşil gözlerini kırpıştırıp dudaklarını çocukça büzdü. “Ama derslerimden geri kalırım.” “Peki, o halde okulun biter bitmez buraya gel. Anlaştık mı?” “Anlaştık.” Yeliz’e yardım etmek için ayaklandım. Dolapta ona uygun sarı salaş bir triko kazak buldum. Üstüne kot ceket verdim. Altına da aynı tonda yüksek bel kot pantolon verdim. Yeliz hızlıca giyinip “Nasıl?” diye sordu. Kazağını pantolonunun sol tarafından içine bir kısmını sokup biraz daha şekil verdim. “Oldu.” Yeliz de yeni kıyafetlere aşkla bakarken “Hem de süper oldu. Ayy okulda benim giydiklerimle dalga geçenler şimdi de dalga geçsin bakalım. Kuş beyinliler, insanları giydiklerine göre değerlendiriyorlar. Kafataslarının içinde beyin yerine bence saman balyası var,” diyerek içini döktü. “Boşver herkes kendine yakışanı yapar. Sen de onlara uyup hava atma. Onlardan farkın kalmaz.” “Haklısın ablacım.” Ellerini saçlarına attı. “Şöyle en sırtlısından bir balık örsene bana,” dedi. Gülümsedim. “Balık sırtı örerim, sen yeter ki iste.” “Ablaların en hünerlisi! Uygurların gelini ama yine de oturup saç örüyor. Yok böyle bir sosyete gelini.” Kardeşimi yere oturtup ben de odadaki ikili kanepeye geçip oturdum. Onun saçlarını örerken bir yandan da abartmalarına gülüyordum. “Uff ya acıttın!” “Nazlanma, az kaldı.” Oysa daha başındaydın. Bir müddet durduktan sonra “Abla, Melik Şah abi göründüğü kadar iyi mi?” diye sordu. “Nasıl yani?” “Ne bileyim, bana abimmiş gibi davranıyor. Sana karşı çok ilgili. Ama televizyonda görmüştüm geçenlerde, hep uzun bacaklı kadınlarla yakalanıyor. Artık gecelere akmıyor değil mi?” “Ya sen neleri düşünmüşsün böyle, görüyorsun dün gece evdeydi. Ondan önceki gecede evdeydi. Hem iki güne düğün var. Evli bir adam olarak artık öyle haberlere karışamaz.” “Haklısın. Artık evli barklı olacak. Bitti bekarlık günleri. Evinde karısının dizinin dibinde otursun biraz da.” Umarım diye geçirdim içimden. Eğer yine eski yaşantısına geri dönerse babasının onu affetmesi çok zor olacaktı. Bu yüzden ona engel olmam şarttı. En azından 5 yıl boyunca sorun istemiyorum. *** Melik Şah “Evet sayın seyirciler, ünlü iş adamının çapkın oğlu Melik Şah Uygur’un düğünündeyiz. Burası adeta adım atılamayacak kadar kalabalık durumda. Hem iş dünyasının önde gelen isimleri hem de Adana’nın güçlü isimleri düğüne teşrif ettiler. Gelinin kim olduğu merak edilenler arasında. Ancak bugün gelinin kimliğini değil güzelliğini herkes konuşuyor.” Düğün bitmiş, eve gelmiştik. Babam televizyonun karşısına dikilmiş düğünle ilgili kötü bir haber var mı diye bakıyordu. “Peder Bey, düğün aceleye geldi hiç konuşamadık. Benle Asya nerede yaşayacağız?” “Sus da haberlere bakayım.” Televizyonun sesini açtı. “Gelin ile Damat ilk danslarını yaparken oldukça mutlu görünüyorlar. Bu görüntülerin ardından herkes bu aşkın büyüklüğünü görmüştür. Akıllarda tek soru var. Ferda Hanım mı Melik Şah Uygur’u aldattı yoksa Melik Şah Uygur mu Ferda Hanımı aldattı. Çünkü bu düğünün kısa sürede olması akıllarda soru işareti bıraktı.” Peder Bey alayla döndü bana, “Şu paçoz kadın yüzünden düştüğün duruma bak. Neyse ki kendine başka enayi bulup düştü yakandan. Yoksa senin akıllanacağın yoktu,” dedi. “Ben o paçoz dediğin kadını defalarca aldattım. Onun da beni aldatmasına takılmadım. Geç bile kalmıştı. Televizyondaki bu haberler veya hakaret dolu sözler canımı yakmıyor. Ferda ile ciddi bir ilişkim hiç olmadı. Zaten o da bunu biliyordu.” “Neyse ne. Daha bitti o bekarlık günleri. Bundan sonra hatanı görürsem affetmem!” Sinirlenmemeye çalıştım. Ancak bu adam damarıma basmayı çok iyi biliyordu. “Affetme. Asya ile nerede kalacağız?” Babam ters ters baktı. “Nerede kalacaksınız? Dur bir düşünelim. Nişantaşı olur mu?” “Fark etmez.” Pederden uzak olayım da neresi olursa olsun. “İyi o halde. Gel holdingde çalış, paranı kazan ondan sonra evini tek başına geçindirebileceğin zaman istediğin yerden gidip evini tut.” “Ne? Beni zorla evlendirip yine sefalete mi mahkum edeceksin?” “Öyle bir şey mi dedim?” Ayağa kalktım. “Ne dedin o halde?” “Diyorum ki ya kendi imkanlarınla gider hayatını kurarsın ya da yalıda Asya ile birlikte kalmaya devam edersin. Karar senin.” Öfkeyle soludum. Ancak onu ikna etmek için öfkemin işe yaramayacağını biliyorum. O yüzden “Biz yeni evliyiz! Burada kalamayız! Asya rahat etmez,” dedim. Peder Bey ise hiç oralı olmadı. “Siz üst kattasınız. Ben alt kattayım. Yeliz’in odasını da zemin katta hazırlattık. Gülay da odasını giriş katına taşıttı. Yardımcılar zaten müştemilatta kalıyor. Yine rahat etmezseniz teras katındaki odaya geçebilirsiniz.” “Gerek yok! Bari balayına birkaç günlüğüne bir yere gidelim.” “O olur. Zaten uçak biletlerinizi bile aldım. Yarın sabah erkenden gidiyorsunuz.” “Nereye?” “Antalya’da bizim yazlık villada rahat edersiniz diye düşündüm. Canınız sıkılırsa otele de gidebilirsiniz.” “İyi bari. Şu haberlere de fazla takılma. Bu yaşta iyi değil.” Habere bakmaya devam edip son söylediğimi takmadığını bu şekilde belirtti. Bir yandan elini beni def edercesine sallayıp “Gelini ilk günden bekletme hadi git artık,” dedi. “Keyifli seyirler Peder bey.” “Melik Şah Uygur’un takımını yurt dışından getirttiği, gelinliğin ise özel tasarlatıldığı...” diye devam ediyordu. Babamın magazin haberi izlemesine sebep olduğum için kendimi tebrik ediyorum. Sırf benim imajımı düzeltmek için bu kanala tonla para döktüğüne eminim. Elimde kanıt yoktu, gerçi umurumda da değildi. Odama doğru çıkarken artık benim olduğum katta kimse kalmadığı için ıslık çalarak koridorda ilerledim. Kapının koluna uzandım. Birkaç saniye durup kapıya boş gözlerle baktım. İçerideki kadın beni bekliyordu. Karım olmak için imza atmıştı. Şimdi de bedenini bana teslim etmek için içerideydi. Garip olan ise Asya ile bu yola girdiğimde bu gecenin geleceğini biliyordum ancak ilk defa biriyle birlikte olacakmışım gibi heyecanlanacağım aklıma gelmemişti. Kravatımı gevşetip yüzümü hafif bir tokat attım. ‘Kendine gel Melik Şah, o senin ilkin değil. Sen onun ilkisin. Bırak o heyecanlansın. Sen eğlenmene bak.’ Kapı kolunu kendime verdiğim ara gazla açtım. Yatağın üstünde gelin görmeyi beklerken beni boş bir yatak karşıladı. “Asya?” diye seslendim. Banyoya baktım. Balkona baktım. Hatta benim kattaki tuvaleti bile kontrol ettim. Neredeydi? Yeliz’in yanında olabilir mi? Asansörü çağırdım. Yeliz’in odasına alel acele gittim. Kapısına dayandım. Kapıyı dinledim. Ses yok. Kapıyı çaldım. Cevap gelmeyince kapıyı açtım. Oda boştu. Yoksa kaçtılar mı? Parayı aldı nasıl olsa, niye kaçmasın ki! Öfkeyle üst kata çıkarken önce babama müjdeyi vermeye karar verdim. Babam televizyon karşısında uyuklarken omzunu dürttüm. “Ahmet Uygur, uyan sabah oldu!” Babam gözlerini kırpıştırıp “Ne var, ne oldu? Niye odanda değilsin?” diye sordu. Ardından bir güzel esnedi. “Asya ile kardeşi yok. Kaçmışlar.” “Ne kaçması? Ne saçmalıyorsun.” “Bayaa, kaçmışlar. Yoklar.” Babam ayağa kalktı. “Boş boş konuşup durma. Asya yapmaz öyle şey.” “Niye yapmasın? Parasını almadı mı? Aldı. Onu tutan ne olabilir? Parayla satın alacağın milyonluk gelin de ancak bu kadar sadık olabilir Peder Bey! Hadi şimdi de uyu uyuyabilirsen!” Peder kafasını kaşıdı. “Emin misin? Baktın mı her yere?” “Seslendim, tuvalete banyoya balkona, Yeliz’in odasına baktım. Evde ses var mı? Yok! Saklambaç oynamadığımıza göre gitmiş işte.” “Akif’i arayayım bekle bi.” Babam telefonunu alıp amcasını aradı. Ancak telefonu kulağından indirip “Yok ulaşılmıyor,” dedi boğuk bir sesle. “Hadi bakalım, magazincileri şimdi de çağır. Görsünler milyonluk gelinin maharetlerini. Ne de güzel saf saf takıldı değil mi? Bir ara ben bile inandım. Hem de benimle param için evlendiğini bile bile!” “Anladık tamam. Gülay nerede?” “Uyuyordur.” “Git uyandır çabuk!” diye gürledi. Ardından koltuğa çöktü. Onun bu perişan halini gördükçe bir yandan ‘beter ol’ diyordum. Bir yandan da biraz da olsa acıyordum. Gülay’ın kapısını çaldım. Yine ses yok. Uykusunu bölmek zorunda olduğum için içeri girdim. “Eee Gülay da yok. Tövbe tövbe... Ne oluyoruz bu gece?” Babamın yanına geri döndüm. “Gülay da yok.” “Nasıl yok?” “Yok işte.” “E biz hep birlikte yalıya girmedik mi?” Babamın sorusuna başımı salladım. “Evet ama yoklar şimdi.” “Çık şu bahçeye bir bak.” Bahçeye çıktım. Oturma alanlarına bir bir baktım ancak yoktu kimse. Babam da o arada evi ayağa kaldırmış. Tüm yardımcıları kaldırmıştı. Herkes evi karış karış ararken kimseyi bulamadığımız için artık işin rengi değişmeye başlamıştı. Çünkü Gülay evden kaçmaz. Güvenlik kameraları kontrol edildikten sonra Samet haberi verdi. “Efendim 3 kişi yalıdan gizlice çıkmış, bir taksiye binip gitmişler.” “3 kişi mi?” “Evet 3 kadın. Ancak yüzleri karanlıktan seçilmiyor.” “Sen nerdeydin o sıra? Nasıl görmezsin!” “Efendim tuvaletteydim. Kusura bakmayın.” “Ön kapı güvenlik sayısını ikiye çıkarın! O kapı boş kalmayacak!” “Tamam Ahmet Beyim, affedin.” “Bir daha gözünüzden sinek kaçsa affetmem! Bilmiş ol!” Gülay’ı defalarca aradığım halde telefonu açmamıştı. Asya’nın zaten ben de numarası bile yoktu. Karımın numarası ben de yok. Gerçi olsa açacak sanki. “Gelinlik olan var mı?” diye sordum. “Hayır efendim.” Babam gil Asya’yı ararken daha fazla sabredemedim. Aklıma takılmıştı gelinlik durumu. Odaya çıkıp baktım. Giyinme odasına girdim. Gelinlik askıdaydı. Ayakkabıları da düzgün bir şekilde rafa koyulmuştu. Bu gelinliği benim çıkarmam gerekiyordu. Acaba, kaçarken Gülay’ı da fidye için mi kaçırdılar. Düğün takılarını almışsa eğer artık şüphem kalmayacak. Giyinme odasındaki aksesuar dolabının üstündeki kutuya gözüm takıldı. Açıp baktığımda tüm takıların olduğu gibi burada olduğunu gördüm. O halde Gülay’ı fidye için kaçırmaları saçma. Kafayı yiyecektim. Sinirle dolaba tekme attım. Ceketimi de çıkarıp yere fırlattım. Kravatımı da öfkeyle yere savurup gömleğin düğmelerini kopartırcasına çekiştirmeye başladım. “Hangi cehennemdeyseniz sizi bulacağım!” Pantolonu da çıkarıp kot pantolon ile tişört giyindim. Giyinme odasını darmadağınık halde bırakıp dışarı çıktım. Alt kata indiğimde kahya kadın babama tansiyon ilacını veriyordu. “Ben gidiyorum,” dediğimde başını çevirdi. “Nereye?” “Üç kaçağı bulmaya!” “Gerek yok. Geliyorlar.” Şaşırmıştım. Ceketimi koltuğun kenarına bıraktım. “Nereden geliyorlar?” “Karakoldan.” “Ne alaka ya? Onların ne işi olur polisle?” “Baran’ı misafirlerden biri hırsızlık ile suçlamış. İş büyümüş. Akif benden çekinip Gülay’ı aramış. Daha artık nasıl olduysa hepsi birlikte karakoldaymış.” “Haydaa, o nasıl bir iş. Kimmiş Baran’ı hırsızlık ile suçlayanlar?” “Bilmiyorum. Gelsinler de öğreniriz zaten.” Babam içeride beklerken ben de ceketimi alıp bahçeye çıktım. Onları beklemeye koyuldum. Gerdek gecesi kuzenini karakoldan çıkarmak Asya’ya mı kaldı? Hem de benden habersiz! Gizli gizli yapılacak iş mi bu? En azından kaçmamıştı. Bir de bu skandaldan sonra düşmanlar kına yakardı. Neyse ki böyle bir saçmalık yaşanmadı. Gerçi yaşanmayacağının garantisi yok. Taksi güvenlik kontrolünden geçtikten sonra bahçeye girerken ellerimi kot pantolonun cebine sokuşturdum. Gülay önce taksiden indi. Ardından Yeliz indi. En sonunda ise Asya taksiden çıktı. Benim anlamadığım diğer konu ise niye Gülay’ın arabası ile gitmek yerine taksiyle gittiler. Üçü bana bakarak yürürken “Bermuda şeytan üçgeni mi oldunuz? Nedir sizin olayınız? Kendinizi Charlienin melekleri mi sanıyorsunuz?” diye çıkışmaya başladım. Gülay oflayıp “Hemen gider geliriz sanmıştık. Ortalığı karıştırmayalım dedik ama görüyorum ki birilerini kızdırmışız. Neden acaba?” dedi utanmadan. “İçeri girin bakalım, amcana hesap ver önce sonra da bana hesap sorabilirsin Gülay!” “Ahmet amca çok mu kızgın?” “Benden daha çok sinirlendi, ateş püskürüyor.” Gülay, ağlamaklı bir sesle “Bittim ben ya...” dedi. Ardından Yeliz’e dönüp “Tatlım sen arka bahçe kapısından içeri girip odana git olur mu?” dedi. Yeliz başını sallayıp “Olur ama yardımım dokunacaksa Ahmet Bey babayla konuşabilirim. Sonuçta bu İşte beraberdik. Tek başına yüklenmen gerekmiyor,” dedi iyi niyetle. “Ben amcamın delirmiş hallerine alışığım. İdare edebilirim.” “Peki gidiyorum.” Asya’ya sarılıp kulağına bir şey söyledi. Asya “Tamam,” dedi. Ne dediğini merak etmiştim ancak bunu sorsam bile söylemeyeceklerini biliyordum. Ben, Asya, Gülay salona girdiğimizde Peder beyefendi hemen ayaklanıp ayağındaki pufları sertçe yere vura vura yürüdü. Üstündeki sabahlıkla gerçekten ürkütücü. Gülsem fırçayı kızlara atmak yerine bana atacak. Tut kendini oğlum. “Gülay! Asya! Yeliz nerede?” Babam yoklamayı kükreyerek alırken kızlar korkup birbirine baktı. Asya cevap verdi. “Yeliz tuvalete gitti. Çağırayım isterseniz.” Ne güzelde yalan söylüyor. “Gerek yok! Evde olduğuna eminseniz tabii!” Bu defa ben lafa karıştım. “Gördüm, evde şu an.” “Sana da çok güven olmaz ya neyse.” “Kırıldım doğrusu.” Babama alayla cevap verdiğimde onun sinirlenmesini seviyordum. Belki de babamla ilgili sevdiğim tek şey buydu. “Karına önce adam gibi sahip çık, sonra bana kırıl zırzop!” Benden sonra Gülay’a döndü. “Anlat bakalım ne oluyor? Neden bu evden gizlice çıkıp gittiniz? Hem de böyle bir gecede! Çabuk anlat Gülay!” Gülay yutkundu. “Amcacım önce oturalım. Sen sinirlenince tansiyonun oynuyor.” “İyi al oturdum, siz de oturun anlatın hadi.” Gülay ile Asya suçlu gibi babamın karşısına oturdu. Ben de tekli koltuğa oturup seyre koyuldum. “Şimdi benle Yeliz, Asya’ya odasında yardım ediyorduk. Duvağını, saçını falan çözmek için... Sonra Baran, Yeliz’i aradı. Zor durumda olduğunu, iftiraya uğradığını söyledi. Hırsızlık ile suçlamışlar. Yeliz tek başına gidecekti ama Asya duyunca kuzenini kurtarmak istedi. İkisini yalnız bırakmak istemedim. Hem zaten Baran’ı kurtarmak için şirket avukatını da aradım. Tek başımıza ne yapacağımızı da bilmiyorduk.” Babam sinirle kaşlarını çattı. “Biz burada bostancı başımıyız. Neden bana haber vermediniz?” “Baran rica etti. Babam duyarsa anlayıp dinlemeden kemiklerimi kırar dedi. O yüzden sizden de sakladık. Hemen gidip geliriz sanmıştık. Ancak sorunu çözmek saydığımızdan da uzun sürdü.” “Ne olursa olsun! Bundan sonra benden habersiz tek adım atılmayacak! Anlaşıldı mı?” diye bağırdı. “Tamam amca, kusura bakma.” Ardından da Asya’ya döndü. “Ve sana gelecek olursak gelin hanım. Artık senin soyadın Uygur. Ailemize yakışacak şekilde hareket etmelisin. Amcanın ailesinin sorunları artık seni tek ilgilendirmiyor. Eğer bir problem varsa önce kocana söyle. Bunu kendi aranızda çözüme ulaştıramazsanız ben buradayım. Bana söylersiniz bir çözüm yolunu illa ki bulurum. Anlaşıldı mı?” Asya mahcup bir şekilde başını salladı. “Anladım Ahmet Bey, bundan sonra bu sözlerinizi dikkate alacağıma emin olabilirsiniz.” “Tamam herkes odasına, haydi.” Asya ile Gülay kalkınca ben de kalktım. Bunu ben yapsaydım beni daha fazla fırçalardı. Resmen çifte standart. Gülay ile babam odalarına girerken Asya önümde yürüyerek merdivenlere yöneldi. Etrafta kimse kalmayınca aklıma gelen fikirle gülümsedim. Arkasından hızla ilerleyip onu kollarımın üstüne aldım. “Ayy ne yapıyorsun!” dedi korkuyla. “Gelini kucaklayarak odasına taşımak adettendir. Belli etmiyorum ama ben geleneklere bağlıyımdır.” “Gerçekten hiç belli etmiyorsun. Başka geleneğe uyduğunu görmedim.” Kolunun birini boynuma dolayarak düşmemek için sımsıkı tuttu. “Gerdek geleneğine de uyacağım. Birazdan onu da görürsün sevgili karıcım.” Derince yutkundu. Gözlerini kucağına dikip sessizleşti. Yanakları kızarmaya başlamıştı. Koridorda ağır adımlarla ilerlerken kollarımdaki ince bedenin sıcaklığı şimdiden beni heyecanlandırmıştı. Asya’nın kocası olarak onun bedenine sahip olacaktım. Bu düşünce ilkel bir şekilde bana haz veriyordu. Kapıya geldiğimizde Asya elini kapı koluna uzattı. Kapıyı açtı. Krem rengi çarşafın üstüne dökülmüş gül yapraklarının süslediği yatağa Asya’yı usulca bıraktım. Gözlerime bakmaktan itinayla kaçınırken sanki yüzüme bakmazsa bu gecenin gerçekleşmeyeceğini sanıyor gibiydi. “Yüzüme bak.” Asya başını kaldırıp gözlerime baktı. Koyu yeşil gözleri masumca bana bakarken onun kaçtığını sandığım ana geri gittim. Eğer beni terk etmiş olsaydı şu an karşımda çaresizce durmak zorunda kalmayacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD