"Ahhh! Kızım manyak mısın?" dediğinde anlamayan gözlerle ona baktım. Ne yani sen yemeye çalış bir şey yok, ben bir ısırık alınca manyak de. Hem manyak ne be?
"Ben demiştim tuzlu oluyor diye, tü tü tüüü.” diyerek ağzımdaki tuzlu tattan kurtulmaya çalışırken dudağını tutup bana kötü kötü bakan Cihan'a aynı derecede kötücül bakmayı da ihmal etmedim.
"Deli misin kızım, dudağımı kopartacaktın.” dediğinde gülümsedim.
Birkaç saniye düşündüm deli de ne demek be? Kesin iyi bir şey ama ben daha bilmiyorum anlamını. Öğrenince gerektiği gibi teşekkür ederim ona artık... Kesin övüyor beni, yoksa neden bu kadar parlak gözlerle gözlerime bakıp yüksek sesle haykırsın ki? Değil mi?
"Neyse teşekkürler, kıyafet gibi bir şey diyordun hani? Amca çok bekledi kızacak.” dediğimde beni itekleyip söylene söylene içeri yürüdü. Niye böyle yaptı ki şimdi? Birkaç saniye sonra elinde büyük bir tişört ve pantolonla geri geldi.
"Şimdilik bunlarla idare et sonrasında başka kıyafetler alırım ben sana.” dediğinde hızla elindekileri alıp yere bıraktıktan sonra üzerimdeki eteğin ucunu tutup çıkartmak için yukarı kaldırmam ile bağırması ve ellerimi tutması bir oldu.
"Kızım manyaksın anladık da hiç mi kafan basmıyor? Ne demeye ulu orta soyunuyorsun? Kamera şakası mı bu? Dedem beni denemek için mi tuttu seni? Yok yok buldum kesin bir özür kaldı senin beyninde. Yoksa benim gibi birinin önünde kıyafet soymaya çalışmazdın. Sonunun nasıl biteceğini biliyorsun ve yine de devam mı ediyorsun? Bak demedi deme, benim de bir sabrım var!" arka arkaya laf sayıp duruyordu ama ben nerede hata yaptığımı anlayamadığım için boş boş bakıyordum.
"Ya ne oldu ki? Ne yanlış yaptım ki? Hem sen ne bağırıp duruyorsun bana ya? Giyin dedin giyiniyorum işte.” dediğimde elini saçlarından geçirip oflayarak kenardaki sandalyeye bir tekme attığında geri çekildim. Şimdi neden saldırı becerilerini gösteriyordu ki bana? Aklı sıra kur mu yapıyordu? Bizim erkeklerimiz güçlerini hoşlandıkları kızlara sergilerlerdi ama bu acınası güçle mi beni etkileyecekti şimdi bu? Hıhhhh!
Önce sallanıp sonra yana devrilen sandalyeye bir tekme attığımda ayağım hafif acısa da umursamadım. Sandalye kapıya çarpmış bir ayağı kapıya saplanmıştı. Güç diye buna derim ben. Eyvah bu kadar güçlü olmamam gerekiyordu galiba, bana bakışları hiç hayırlı gelmiyor gözüme.
"Ayyy o sandalye nasıl gitti oraya ya öyle?" diyerek yerdeki kıyafetlere eğilince gözleri hızla yine bacaklarıma kaydı. Gözleri açılırken bir şeyler mırıldandı ve yine elini yüzünden geçirip arkasını dönerek bir şeyler mırıldanmaya başladı. Çocuk şarkısı mı, Ayinlerde okunan ritüel dualarından mı bilemedim ama hiç ahenkli bir şey değildi. Bir büyü yapmaya çalışmıyordur umarım; kesin ters teper bir tarafı yamulur bu şekilde yaparsa.
"Sen giyin gel, ben dışarıda bekliyorum.” diyerek sandalyeyi düzgünce alıp bir kenara bıraktıktan sonra hızla dışarı çıkıp kapıyı sertçe kapadı. Ev hafifçe sallanırken üç ayağı üzerinde duran sandalye geri devrildiğinde dışarıdan yine o pislik, koca çeneli köpeğin havlaması gelmeye başladı.
"Bir sen eksiktin.” diyerek üzerimi çıkarttım. Nasıl giyindiğimi biliyordum ama aynı yolla çıkartmak çok zor oluyordu. Hem bu elbiseyi sevmiştim ben. Asılıp parçalarsam geri düzeltmek için beş gün boyunca uğraşmam, üç ayrı ritüel gerçekleştirmem gerekecekti. Periler gibi asamız olmadığı için bir kez daha lanet ettim. Şanslı minik pislikler.
Elbisenin eteğinden tutup başıma doğru kaldırdıktan sonra bir türlü başımdan çıkartamayınca kollarım yukarıda asılarak zıplamaya başladım. En uygun güç miktarını uygulamak için yavaş yavaş uyguladığım gücü arttırıyordum. Kontrolsüzce güç uygulayıp elbiseyi paralamak istemiyordum. Birkaç kere daha zıplayıp, elbiseyi yırtmadan çıkartamayacağımı anlayınca aklıma gelen fikirle gülümsedim. Kediye dönüşür isem? Sonra elbisenin içinden kıvrılıp çıksam?
Ya O arada Cihan veya dedesi gelirse?
Offf of yakalanırsam ne olur peki? Diğer yakalananlara neler olduğunu anlatan yaşlılarımızın hikayeleri geldi aklıma. Parçalayıp inceleyen caniler bile vardı... Yok yok o da olmaz. Ne yapsam?
"Kızım daha giyinemedin mi? Müsait misin, geliyorum bak.” diyen Cihan'ın sesini duyunca ferahladım. Hala ellerim kafamın iki yanında elbiseyi çekiştiriyordum.
"Geldim, ohaa. Allah sahibine bağışlasın.”
"Sahibim sen...” Ay ne diyorum ben ya. Az kalsın söyleyecektim.
"Cihan, bu çıkmıyor ya.” dedim kendimi toparlayıp.
"Tamam geldim sen arkanı bir dön baş belası.” diyerek yürümeye başladığını ayak seslerinden anladım.
"Kesin beni delirtmeye çalışıyor bu kız, anladım ben. Bu yaşa kadar nasıl geldi anlayamıyorum. Mantıklı değil bu kadar saf olması.” dediğinde zıplamayı kesip arkamı döndüm. Ne diyordu hiçbir fikrim yok ama sesi kısıktı. Demek ki kızmamıştı. Hem neden kızıp duruyor ki... Kafam karmakarışık oldu işte. İnsanlar önce de acayipti, şimdi daha acayip olmuşlar. Anlamadığım bir sürü yeni kelime konuşuyorlar. Bir sürü değişik cihaz var. Ben bunlara nasıl ayak uyduracağım ki...
"Eğileyim mi?" diyerek öne doğru hafif eğilince derin bir nefes alan Cihan hızla bağırınca doğruldum.
"Sen insan olamazsın! Sen insansan bugüne kadar gördüklerim ne?" dediğinde telaşa kapıldım. Nereden anladı ki şimdi. Ne yaptım, nerede hata yaptım. Köpekler kovalasın beni.
"İnsanım tabii ki. Ne diyorsun sen?"
"Kızım dur sadece.” dediğinde durup bekledim sabırsızca. Anlamamıştır ya. Anlamadı. Anlayamaz. Anlamamalı. Ben buna hizmet ederek kalan ömrümü çürütemem. Daha okula gideceğim. Dünyayı gezeceğim. O gördüğüm köpüklü sulardan içeceğim. Pişmiş, üzerinde kırmızı beyaz kremler olan o yuvarlak etten yiyeceğim. Bir sürü yeni arkadaş edineceğim. Top oynayacağım ben. Hala neden yardım etmiyor ki?
"Hadi ama çabuk. Nefes alamıyorum.” dedim.
Sıcaktan bunalmıştım artık. Bu elbise de nefes alamı güçleştiriyordu. Telaştan ıslanmıştım, terlemiştim.
"Ben de.” diyerek elbisenin bir iki yerini çekiştirip bir şeyler yaptıktan sonra gevşediğini hissettiğim elbiseyi hızla kafamdan çıkartıp attı.
"Sen neden nefes alamıyorsun, sana ne oldu ki?" dedim onu incelerken. Yüzünden çenesine doğru inen bir damla suyu parmağıma aldığımda elimi tutup hızla ittikten sonra yerde duran kıyafetleri alıp elime tutuşturdu. Hızla kapıyı 'bu kez daha sert' çarpıp çıktı.
"Dokunulmaktan hoşlanmıyor.” diyerek kendi kendime mırıldandım. Yerdekileri alıp öğrendiğim gibi giyindikten sonra dışarıdan bağıran yaşlı normalin sesini duydum. Hızla dışarı çıkıp yanlarına gittim. Hala havlıyordu o pislik. Kemiğine baldıran sürüp onu öldürsem kuralı bozmuş olmazdım değil mi? Olmazdım bence. Ne de olsa o normal bir köpekti.
"Katie kızım nerede kaldın. Fahriye kızım yalnız kaldı uzun süredir. Hadi bir an önce gidelim.” dediğinde başımı salladım. Saygıyla eğilip ellerini tutup yüzüme yasladıktan sonra birkaç saniye bekleyip bıraktım.
"Peki Bekir Reis Amca.” dedim. İsmi Bekir Reis'ti öğrendiğim kadarıyla.
"Cihan, çok cici oğlum bu kız. Bak ne diyor bana.” dediğinde sırıtıp koluna girdikten sonra Cihan'ın arabasına doğru ilerledim. Bekir Reis Amca kolumu çekip durdurunca baktım yine. Niye duruyorduk ki. Acele edelim diyen o değil miydi?
"Kızım benim araba ile gidelim biz seni bırakır eve döneriz Cihan eşeği ile.” dedi. Demek Cihan da normal değildi. Eşek soyundan geliyordu!
"Bekir Reis Amca siz hiç eşeğe benzemiyorsunuz ama... Bu Cihan başkasının ailesinden mi?" dediğimde gür bir kahkaha atıp, beni yanına geldiğimiz beyaz arabaya doğru ittirdi.
"Âlem bu kız oğlum. Ne komik bir şey, Ali'ye söyle döndüğünde sık sık ziyaretime getirsin bu kızı.” dedi. Sonra ben arabaya binip Cihan'ın öğrettiği gibi emniyet kemeri dediği siyah şeyi taktım. Gereği yoktu ama yine de kurallara uyup çok göze batmamak için taktım.
"Bekir Reis Amca, Fahriye Halanın olduğu yerde yemek de var mıdır? Acıktım ben.” dediğimde Arabanın arka koltuğuna oturan Cihan bir şeyler mırıldandı yine.
"Aç işte, aç doğmuş aç ölecek.” gibi bir şey diyordu ama arabanın çalışmam sesinden net anlayamadım. Ne vardı bunda bu kadar büyütülecek anlamıyordum. Acıkmıştım işte. Ben daha büyüme çağındaydım. Yaşıtlarım bir bufaloyu yarım saatte yiyebiliyordu.
"Cihan kızıma bir şey yedirmedin mi eşek herif?" diyen Bekir Reis Amca'ya dönüp dudak büktüm.
"Azıcık yedik.” deyince Cihan sinirle atıldı.
"Çüş kızım, yarım öküz yedin be. Evde ne varsa, bulaşık macunu da dahil yedi bu dede. Doymuyor kız. Midesinde tazmanya canavarı var sanki.” dediğinde hemen arkaya dönüp hatasını düzelttim.
"Ben California asıllıyım. Santa Barbara'dan. Tazmania ile alakamız yok. Karıştırıyor Bekir Reis Amca.” dedim. Cihan'a yaptığı büyük gaf sebebi ile kötü bakışlar atmayı da ihmal etmedim tabii ki. Tazmanialı kuzenlerimizi nereden biliyordu ki bu. Onların biraz daha obur olduğunu biliyordum ama dünyaya yayılması pes dedirtmişti bana doğrusu.
"Ben sana yiyecek bir şeyler alırım kızım. Önce bir hastaneye varalım. Orada da büyük bir lokanta var.” dediğinde başımla onayladım. Yiyeceğim yemeklerin hayalini kurmaya başladım. Dilimi dudağımın üzerinde geçirip arkama yaslandım. Patilerimi, ay yani ellerimi birbirine sürtüp yediğim yemekleri hayal ederken araba zıplayınca öne savrulup başımı cama vurdum. Hem de emniyet kemerine rağmen. Cam hafif çatlarken, acıyarak cama bakıp alnımı ovuşturmaya başladım.