Cihan'dan...
Aynada yüzüme baktıktan sonra yüzümde kalan bir parça köpüğü havlu ile kuruladım. Mükemmel görünüyordum. Her zaman ki gibi... Okulda ki tüm kızların neden bana âşık olduğunu daha bir anladım. Bana âşık olmamak elde miydi? Ben bile kendime bir kez daha âşık oluyordum her aynaya baktığımda. Gözlerimi birkaç kez kapatıp açtım ve gülümsedim. Gerçekten her gün uyandığımda daha bir yakışıklı oluyordum. Kahretsin ya!
Saçlarımdan elimi geçirerek, çaldığım ıslık eşliğinde banyodan çıktım. Giyinmek için odama gitmeden önce bir şey yapmam gerektiğini hatırladım. Her gün gelen gazeteyi almak için kapının dışına çıktım. Dışarı çıkınca hafifçe esen rüzgâr ile iliklerime kadar donduğumu hissederken hızla birkaç adım attım. Gazeteyi almak için eğildiğimde kenarda duran kocaman koliyi gördüm. İstemsizce gülümsedim tabii ki... Yine hayranlarımdan biri hediye getirmişti. Genelde hediyeleri benimle konuşabilmek adına bizzat verirlerdi. Paket büyük olduğu için kuryeyle falan kapıma bırakmış olmalılardı.
Tarihi hatırlayıp hangi özel güne geldiğini anımsamaya çalıştım. Sevgililer günü ya da bir başkasına denk gelmiyordu. Koca senede, özelliği olmayan tek gün bu mu? Hiçbirine uymuyor gerçekten. Tabii ya! Bugün doğum günüm.
Ahhh şu kızlar, hiç rahat bırakmıyorlar beni.
Etrafıma bakınıp gerçekten kimseyi göremeyince soğukta daha fazla kalmamak için harekete geçtim. Bugün doğum günümdü ama o bile aklıma gelmeden önce içimde bir enerji vardı. Bugünün özellikle güzel geçeceğini hissediyordum.
Gülümseyerek kutuyu kucakladım. Kaldırmaya çalışmam ile belimde ufak bir sızı hissettim. Birkaç eklemimde ince çıtırtılar duydum neredeyse. Ne kadar ağırdı bu kutu? Sanırsınız içinde hayvan ölüsü var. Offf ne koydunuz kızlar bu kutuya? Doğrulduğumda yolda koşan kızı görüp hiçbir sıkıntım yokmuş gibi duruşumu düzelttim. Kız utangaç bir şekilde bana gülümsediğinde alışkanlıkla hafifçe göz kırptım. Sendeleyip son anda düşmekten kurtulduğunda ise kıza gülmeden edemedim. Utanan kız koşmaya devam etti. Başımı sağa sola sallayıp yanımda duran kutuya geri döndüm.
Bir iki denemeden sonra, bir tarafımı incitmeden kutuyu içeri taşıyamayacağımı anladığım için sürükleyerek içeri taşımaya karar verdim. Etrafıma bakınıp gelen geçen kimseyi görmediğim bir anda fırsatı değerlendirip kutuyu hızla eşiğe kadar ittirdim. Kapı eşiğinde bir iki nefes alıp yine tüm gücümle hemen girişteki salonun ortasına kadar kutuyu aynı şekilde ilerlettim. Kutuyu salonun ortasına getirdiğimde yaptığım onca spora rağmen ciğerlerim yanıyordu. Kutuyu bırakıp rahat nefes almak için doğruldum. Birkaç nefesle ferahlamıştım. Beni bu kadar uğraştıran kutunun içinden ne çıkacağını merak ediyordum doğrusu. Umarım sabahın bu saatinde daha kahvemi bile içmeden yorulmama değmiştir.
Kutunun etrafına sarılı olan iplere elimi uzattığımda kapı çalınca büyük bir of çekerek doğruldum. Kızlar sabah sabah hiç üşenmeden, 'Cihan'ı doğduğuna pişman edelim' hediyeleri getiriyordu... Saçımın içinden elimi geçirip üzerimdeki tişörtü düzelterek duruşumu dikleştirdim. Bu sırada kapı ısrarla birkaç kez daha çaldı tabii ki. Yavaş adımlarla kapıya giderken, gözlerime her zamanki o ilgisiz bakışların kendiliğinden yerleştiğini, holdeki eski aynadan görebilmiştim. Bu iyi bir şeydi. Hoşlanmadığım kızların boş ümitlere kapılmasını istemezdim.
Kapıyı açtığımda karşımda, gözünü kocaman açarak bana dikmiş bir kız vardı. Kızı hatırlamıyordum ama uzun boylu, alımlı bir şeydi. Siyah saçları, ela gözleri ile incecik vücudu vardı. Başka zaman olsa belki birkaç kelime edecek kadar zaman tanıyabilirdim ama şu kutuda ne olduğunu acayip merak ediyordum. Kıza konuşmasına izin verecek kadar zaman tanımak amacıyla sıkıntıyla beklemeye başladım.
Utana sıkıla gülümseyerek elindeki kutuyu uzattı. Tek kelime etmeden sevimli köpek bakışları atarak bekliyordu. Kaşımı kaldırdığımda kekeleyerek konuşmaya başladı sonunda.
"Doğum günün kutlu olsun!" dedi ve beklentiyle yüzüme bakmaya başladı. Ne yapmamı istiyordu anlamıyorum. Boynuna sarılıp aşkımı falan mı itiraf edecektim? Uzattığı kutuyu elime alıp gitmesi için beklemeye başladım.
"Kurabiye, ben yaptım da.” diye mırıldandı. Ben tepki göstermeyince yüzü düştü ve hızla arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı.
Ne yani bir kurabiye pişirdi diye aşık mı olacaktım kıza? Konuşmaktan acizdi daha. Hem, kendisini diğer kızlardan farklı görmesinin sebebi neydi? Cesaretinin kaynağını çok merak ediyorum. Beni etkileyecek kız, diğerlerinden açık ara farklı olmalı. Aşırı güzel ve seksi olması gerektiğini söylememe gerek yok sanırım.
Kız gider gitmez elimdeki kutuyla birlikte açık kapıdan içeri girdim. Kapıyı kapatıp birkaç adımda mutfağa girdim. Yemeyi düşünmediğim ve içindeki bol miktardaki yağ yüzünden ağzıma koymayacağım kurabiyeyi, Ali gelince dolapta yemek yok diye isyan etmesin diye rafa bıraktım. Ali, veterinerlik okur, iyi çocuktur; yanından geçen âşık olunası bir kız olmadığınız sürece güvendesiniz yani. Dolabın kapağını kapattıktan sonra üşüyen kollarımı ovalayarak acele adımlarla kutuyu açmak için salona yürüdüm. İçinden ne çıkacağını merak etmiştim.
İçeri geçip kutunun bağını çözmeye çalıştım. Çok sıkı bağlamışlardı! Kutu beni uğraştırdıkça içinden çıkacak şey için merakım artıyordu. Bağlara birkaç kez asıldım. Çözülmeyince mutfağa gidip bir bıçak aldım. İpleri hızla kesip kutunun kapağını kaldırdım. Kutuyu açtığımda istemsizce bir adım geri çekildim. Hayretle gözlerimi kırpıştırıp tekrar tekrar baktım. Sımsıkı kapatıp tekrar açtım. Hala önümde duruyordu. Bu kadarına pes doğrusu!
Hangi aklı kıt bana böyle bir şey getirmişti? Tepki veremeden elimde bıçakla kalakalmıştım resmen. Elimde hala duran bıçağı bir kenara bırakıp kutuda yatan kıza doğru eğildim. Nasıl bir cesarettir bu? Ne içmişti ne yemişti ya da ne kullanmıştı da... Resmen düşüncelerimi bile toparlayamıyordum.
Kutunun içinde bir kız vardı!
Çırılçıplaktı ve iğrenç durumdaydı. Kir pas içindeydi. Kesin bana yaklaşabilmek için kendisini kutuya koydurmuştu. Ya da biri eşek şakası yapıyordu! Artık alışmıştım kızların saçmalıklarına ama bu hepsinden fazlaydı doğrusu.
Kutuya ayağımla ufak bir tekme attığımda hafifçe inlemesi ile kaşlarımı çattım. Sesi acı çekiyor gibiydi. O kadar süre kutuda hareketsiz durunca hem soğuktan hem de çıplak bir şekilde acı çekmesi normaldi. Kendi düşen ağlamaz kızım.
"Hadi numara yapmayı bırak, çık kutudan!"
Bağırtıma karşılık kız hafifçe inlemekten başka bir şey yapmadığından eğilip parmağımın ucuyla dürtükledim. Uyuya mı kalmıştı ne? Bu ne gamsızlıktır arkadaş.
"Kalk kızım, kendine başka bir salak bul.” dedim.
Uzun saçları vücudunu birazcık kapatsa da saçlarının örtemediği yerler ortadaydı. Yani kir pas içinde olmayan minik kısmı. Kız tepki vermeyince koluna asıldım. Elimi ona değirmek bile midemin bulanmasına yetmişti. Uzun süre geçeceğini de sanmıyordum.
"Kime diyorum ben! Başıma bela mısın?"
Hafifçe inlediğinde iyice asılıp doğrultmaya çalıştım. Bedeni buz gibiydi ve anlamadığım şeyler sayıklıyordu. Doğrulttuğumda üzerime yığılınca bir an boş bulunup geri ittim. Kız yere düştüğünde yüzü açığa çıktı. Başından yüzüne akıp kurumuş kanı gördüğümde yutkundum. Yere de hızlı düşmüştü. Kahretsin! Ölmüş olamazdı değil mi?
Eğilip kızın kirli boğazına parmağımı uzattım. Nabzını hissetmeye çalışırken tenine değmek zorunda olmak oldukça acı vericiydi benim için. Sonunda nabzına bakıp attığından emin olduktan sonra parmak ucumla saçını ittirip başına baktım. Başında nereden geldiğini anlamadığım bir kan lekesi vardı. Elimle dokunup yarayı bulmaya çalışırken tiksintiyle yüzümü buruşturdum. Yara yoktu. Sanki hızlıca iyileşmiş ve kapamıştı yarası. Orada olması gerekiyordu ama yoktu. Anlam veremesem de kızı bu halde bırakırsam sokağa öleceğinden emindim. Bütün geceyi sokakta geçirmiş olmalıydı. Koltuğa yatırmak şöyle dursun dokunmak bile istemiyordum.
"Ahhhhhh," diyerek elimi saçıma atacakken son anda durdum. Ellerim kir içindeydi. Zavallı saçlarıma bu eziyeti reva göremezdim.
Şimdi polisi arasam, beni iki saat sorgulayacaklardı. Arafta kalmıştım.