Odaya çıktığımızda Kavin kendini hemen banyoya attı. Ben de belimde kalan silahı odadaki sehpaya koydum. Bavulumdan sigaramı aldım. Benim de duş almam lazımdı fakat ruhum içimden çekilmiş gibiydi. İlk sigaramı bitirip ikinciye geçtiğimde Kavin banyodan altına giydiği karnındaki v çizgisini gizlemeyen eşofmanıyla çıktı. Islak saçları küçük damlalarla alnına doğru süzülüyordu. Bu yüzündeki sertliği biraz olsun azaltmıştı. Kendi sigarasını yaktı ve koyu renkli sandalyeye oturdu.
"Yatakta sen yat. Hasta gibi görünüyorsun."
"Tamam." Dedikten sonra bakışlarımı kirli camdan, tatlı esintinin gezdiği sokağa çevirdim.
"Doğru düzgün yemek de yemiyorsun." Bütün bedenimi süzüp kilo kaybımı hesaplar gibiydi.
"Ne kadar ilgili bir sevgiliymişsin." Diye mırıldandım kısık sesle.
"Senlik bir şey değil. Yakında önemli bir görev var ve başarısızlık istemiyorum." Dediğine güldüm.
"Şimdiki halimin yarısı kadar olsam bile yeter bu göreve." Dedim biraz öncekinden daha yüksek sesle.
İkinci sigaram da bittiğinde bavulumu açıp pijamalarımı çıkardım. Banyoya gidecek halim bile kalmamıştı. Hızlıca üzerimi değiştirip yatağa yattım. Aklımdaki tilkileri üçe kadar sayamadan uyumuştum.
Susuzlukla uyandığım bir ara, sehpanın üzerinde duran su için yataktan kalktım. Plastik şişenin içindeki suyu içmem saniyeler aldı. Susuzluktan ölmek üzereymişim meğer. Uykum biraz daha açıldığında odaya bir göz attım. Gözüm iki sandalye arasında uyuyup kalan koca bedene takıldı. Sigara içerken oturduğu sandalyenin karşısına bir tane daha sandalye çekip, bacaklarını da ona uzatmıştı. Başı öne doğru düşmüş uyuyordu. Bedenim ona doğru çekilirken ay ışığı yüzünün bir kısmını aydınlatıyor, diğer kısmı onu ilk gördüğüm andaki gibi karanlıkta kalıyordu. Sonra gözüm ensesinde duran dövmeye kaydı. Parmak uçlarım tenine değmeden dövmesinin üzerinde gezdi. Çok farklı bir adamdı Kavin. Kusursuz denecek kadar gizemli, kusurlarını sevdirecek kadar gerçek. Parmaklarımın altındaki dövme bile kumral teninde, kaosun içindeki düzen gibi duruyordu.
Göz kamaştırıcı tenine dikkatli bakarken birden bir farklılık dikkatimi çekti dövmesinde. Olması gereken Aeris dövmesinden farklıydı. Dövmede bulunan kuşun kanatları arasında bir desen daha vardı. Bir baykuş deseni. Çatık kaşlı, sinirli bir baykuştu. Sonra birden aklıma benim dövmemi de Kavin'in yaptığı geldi. Çıkardığım eşyalarımın arasından arabada bana verdiği telefonu buldum. Banyoya girdim ve aynanın karşısında kendi dövmemin fotoğrafını çektim. Telefonun ekranında gördüğüm ise tam da beklediğim şeydi. Benim dövmem de onunki gibi farklıydı. Bu ne demek oluyordu? Kavin benden önce de bir baş kaldırı mı planlıyordu? Annesini benden önce mi öğrenmişti acaba?
Sorular içimi kemirirken telefondan fotoğrafı silip yatağıma döndüm. Yarın görev günüydü ve uykumu almış olmalıydım. Aklımı çalan düşünceleri bir kenara kaldırmaya çalıştım.
* * * * * *
Büyük gün gelip çattığında Kavin'in dışarıda olmasından faydalanarak rahat rahat hazırlandım. Siyah bir tayt giydikten sonra yine bir siyah badi geçirdim üzerime. Saçlarımı ördüm ve tekrar dolayıp topuz yaptım. Gözlerimin rengini gizlemek için siyah lensler taktım. Deri eldivenleri de ellerime geçirdim ve düz postallarımı giydim. Sırt çantamın içine yedek şarjör ve Mac'imi koydum. Keskin nişancı silahını son kez kontrol ettikten sonra çantasına yerleştirdim. Telefonumu çantaya atıp kulaklığa uzanmıştım ki Kavin odaya geldi.
"Hazır mısın?" diye sordu. Kulaklığı kulağımın içine taktıktan sonra Kavin'e döndüm. "Evet." derken onun da baştan aşağı siyah giyindiğini gördüm.
"Herkes yerini aldı, biz de çıkalım." Başımı sallayıp sırt çantamı taktım. Nişancının içinde olduğu çantayı elimde aldım. Odadan çıkıp arabaya bindik. Diğerleri ne yapıyordu acaba. Kaya ve Pi şirketi patlatacak, Sem ve Hera da Murat'ı kaçıracaktı. Şah ise depoda onları bekleyip aynı zamanda koordinatörlük yapacaktı. Ben ise hiç heyecanlı değildim. Daha çok meraklıydım. Volkan'ı gerçekten öldürebilecek miydim? Hala emin değildim.
Araç pusu kuracağım binanın arka kapısının olduğu yerde durdu. Tüm yol boyunca olduğum gibi sessizlik içinde arabadan iniyordum ki Kavin bileğimden tuttu ve "Dikkatli ol İs." dedi. Başımı sallayıp "Merak etme." dedim. Fakat ben bile merak içindeydim. Araçtan inerken maskemi de yüzüme taktım ve arka kapıdan geçip hızla merdivenleri tırmandım. Bu sabah buraya gelmiş bir kaç ayarlama yapmıştım. Binanın elektrik tesisatını bozmak gibi. Bina ezberimde olduğundan rahatça çatıya ulaştım. Demir kapıyı yavaşça açarken gündüz geldiğimde yağladığım kapı en küçük ses bile çıkarmadı. Bu binayı seçme sebebim hem çok fazla girinti çıkıntıya sahip olması, hem de Volkan'nın bulunduğu bina ile arasında bir sokak olmasına rağmen görüşü açık olmasıydı.
Binanın ön kısmına doğru ilerledim hazırlanmaya başladım. Hem hızlı hem de sessiz hareket etmeye çabalıyordum. Sırt çantamdan nişancıyı sabitlemede kullanacağım bipodu çıkardım ve kurdum. Ardından nişancıyı çıkardım ve parçalarını birleştirdim. Atışı kaydedebilmek için getirdiğim dürbünlü kamerayı da nişancıya taktım. Kabaca bir bakıp kontrol ettim. Volkan ile aramda yaklaşık doksan beş metre olduğundan irtifa kaybı yaşamayacaktım. Rüzgarın etkisi kalmıştı sadece ayarlamam gereken. Tüm hazırlıklarım bittiğinde dürbüne eğildim. Dürbünün bulanıklık ayarını ayarladım ve işte Volkan tam karşımdaydı. Sakin sakin kravatını bağlıyordu ve önünde yine bir koruma vardı. Odanın içini şöyle bir süzdüğümde içerisinin beş korumayla daha donatıldığını gördüm. Adam yatağa bile korumaları ile giriyordu. Bu haldeyken bu adamı nasıl vuracaktım ki? Ayrıca binanın çatısında bir nişancı vardı.
Kulaklığıma dokundum. "Ben hazırım. Volkan'ı gördüm fakat atış yapabilecek kadar net değilim. İçeride altı koruma var. Çatıda da görebildiğim kadarı ile bir nişancı var. Bu durumda atış yapmam imkansız." dedim.
"Şerefsiz çok sıkı." Dedi Sem. Demiştim dememek için dilimi ısırdım.
"Biz bombaları hazırladık. Yerimize geçiyoruz." Dedi Pi.
Sonunda Kavin'in sesi de duyuldu.
"Tamam Pi. Komutu bekleyin. İs, ben Volkan'ın yanına gideceğim. Korumalar savunmayı bana göre düzenler o sıra da atış sende." Dedi.
Nasıl diye sormak istemedim. Kendi canını tehlikeye atıyordu şuan. "Anlaşıldı." Dedim endişelendiğimi sesimden belli etmemeye çalışarak. Son olarak eldivenlerimi düzelttim. Rüzgar ölçeri çıkartıp son kez hesaplarımın sağlamasını yaptım. Tekrar dürbüne eğildim ve nefeslerimi düzenledim. Volkan şimdi aynada kendine bakıyordu. Önündeki koruma sayısı iki olmuştu.
Kulaklıktan "İçeri giriyorum." cümlesi geldi. Çok geçmeden Volkan'ın odasında hareketlenme oldu. Kavin içeri girdi. Volkan'ın etrafını adamları sarmıştı. Volkan tam ortada duruyordu. Bir açık yakalamaya çalışıyordum tekrar tekrar kontrol edip. Kavin rahat hareketlerle konuşuyordu Volkan ile. O sıra da aklıma bir fikir geldi. İmkansızın kıyısıydı belki ama başka çarem de yoktu.
"Kavin, sekiz yönündeki koruma eğer yere eğilirse iş biter." Dedim. Kavin'in gülümsemesini gördüm , ardından elini saçlarının arasından geçirdi. Sanırım bu hallederiz demekti. Sonra diğer elini cebine atıp bir zarf çıkardı. Zarfı iki parmağının arasında tutup önüne ve arkasına çevirdi. Sırıtışı iyice büyüdü ve elini öne doğru savurması ile zarfı Volkan'ın üzerine attı. Zarf tahminen Volkan'ın gövdesine çarptı ve ardından yere düştü. Kavin ellerini ceplerine sokup benden bu kadar duruşu sergiliyordu resmen. O sırada ben korumanın zarfı almak için eğilmesini beklerken enteresan bir şekilde Volkan eğildi. Kavin ona neyi bildiğini söylediyse bu çok önemli bir bilgi olmalıydı ki bizzat kendi almak istemişti. Fakat sakındığı o bilgi beyninde küçük bir deliğe mal olacaktı. Son kez içime çektiğim nefesi bıçak gibi kestim. Siyahla kaplanmış işaret parmağımın altındaki tetikten çıkan kurşun, bir saniyede, dürbünün ortasındaki kırmızı noktanın değdiği yere, Volkan'ın şakağına ulaştı. Artık beyninde 7.62mm'lik bir mermi bulunan Volkan tam yerdeki zarfı almışken öne doğru devrildi. Silahımı hızla yerini tespit ettiğim ikinci kurbana, yani nişancıya çevirdim. Bir derin nefes daha aldım ve adamın eli tam kulağına gitmişken ikinci mermiyi sıktım. Nefesimi gerçek bir rahatlama ile geri bırakırken odaya tekrar baktığımda korumalar telaş içindeydi. Kavin ise odadan çıkmış görünüyordu. Artık benim de çıkmam lazımdı.
Kolumdaki saatin kronometresini çalıştırmak için, tek bir titreme olmayan parmağımı, saatin yan kısmındaki küçük düğmeye dokundurdum. Etraftaki eşyaları başlayan geri sayımla eş zamanlı toplamaya başladım.
"Bu harikaydı." Dedi Kavin'in neşeli sesi. Olduğu yerden kaçıyır olsa gerek nefes nefese konuşmuştu.
"Ney harika? Ne oldu?" Araya giren meraklı ses Pi'ye aitti.
"İs Volkan'ı korumanın bacak arasından vurdu. Hemde bir saniyelik zaman diliminde." Dedi Kavin. Kendini tutmasa kahkaha atacak gibiydi.
Ben ise sessiz olmaya özen göstererek havanın yoğunluğundan daha hızlı hareket ediyordum. Her eşyanın çantadaki yerini aldığından emin olduktan sonra sırt çantamı sırtıma geçirdim.
"Hadi be! Ben de görseydim keşke." Dedi Pi sesindeki ciddi üzüntüyle. İstemsizce gülümsedim.
"Kameralı dürbün taktım Pi. Bir şey kaçırmış sayılmazsın." Diyerek fısıldadım.
"Hemen gelin. Acele edin." Dedi Pi. Umarım diye mırıldandım sadece.
Silahın bulunduğu çantayı tüm gücümle kapıya doğru sürüklenecek kadar sert şekilde itekledim. Etrafta başka nişancı olması ihtimaline karşı yüz üstü yere uzanıp dirseklerimin ve parmak uçlarımın üzerinde sürünerek çantanın açtığı yolu takip ettim. Kapıya ulaşıp ayaklanırken yerde duran çantayı aldım ve gölge adımlarımın yardımına başvurdum. Merdivenlere değen varla yok arası adımlarım sayesinde bir katı hayalet gibi indim. Binadan içeri benimle giren adım seslerinden beni bulmak için geldiklerini anldım, iki katı daha sessizce inip gündüz ayarladığım evin kapısına neredeyse dokundum. Bu varla yok arası dokunuş yeterli oldu ve kapıyı açan sarı, kıvırcık saçlı ve yüzü maskeli kadın beni gördüğünde önce ürkse de, yaklaşıp maskemi kaldırdığımda beni tanıdı ve geçmem için kapıyı araladı. Kadının isteksizce, benim bile zor geçebileceğim kadar az araladığı eşikten geçtim. Girdiğim antreyi göz ucuyla süzdüm ve bakışlarımı saatime çevirdim. Henüz üç dakika kaldığını görmemle sırt çantamı tek omzumdan indirip içerisinden bir deste parayı çıkardım. Hala korku ve tereddüt içinde olduğu belli olan kadına parayı uzattım. Titreyen parmaklarını gizleme gereği duymadan ve yüzüme bakmadan elimden parayı aldı. Bir adım atıp sağ yanıma geçti ve arkamda kalan, bir kısmı buzlu cam olan kapıyı benim için açtı. Aynı sessizlik ve hızla açılan kapıdan dar ve az eşyalı odaya girdim. Bakışlarım tekrar saatime kaydı. Son elli saniye kalmıştı. Uzun perdeyi kenara çekip ahşap çerçeveli camın demir kulpunu kullanarak yavaşça açtım. Camın arkasından etrafa kısa bir göz gezdirdim. Gece, sessizliği ölümle bozulmamış gibi durağandı. Yavaşça aşağı baktığım esnada siyah jaguar tam camın altında durdu. Kavin indiği aracın kapısını kapatmadan etrafına baktı. Bir sonraki bakışları ise benim bulunduğum cama değdi. Hızlı adımlarla camın altına geldi. Ellerini cebinden çıkarıp yukarı kaldırdı.
Önce elimdeki ve sırtımdaki çantaları sırayla aşağı gönderip yerlerine ulaştıklarından emin olduktan sonra Kavin'in arabanın sağ kapısını açıp çantaları içeri atmasını bekledim. Çantaları halledip tekrar başını kaldırdı ve bana baktı. Başımı iki yana salladım. Hızlı ve dikkatli hareketlerle pek güven vermeyen camın çerçevesine tutunarak dışarı çıktım. Bedenimi camın altına kadar sarkıtıp derin bir nefes aldım ve kendimi durağan gecenin içinde, geceden daha karanlık olan bu adamın tutmasını umarak aşağı bıraktım. Sert ve acılı bir çarpma anı bekleyen tenim Kavin'in sert kollarıyla buluştu. "Tuttum." Dedi Kavin sessizce ve beni hali hazırda açık olan arabanın yolcu koltuğuna bıraktı. O arabaya binmek için ilerlerken neyse ki maskem hala yüzümdeydi ki muhtemelen al çökmüş yanaklarım kamufle oldu.
Arabaya binip çalıştırdığı gibi hızla ayrıldık olduğumuz yerden. Adrenalin seviyemin yaptığı zirve, etkisini şimdi göstermiş olsa gerek tüm bedenime sıcak bastı. Kavin'in arka koltuğa bıraktığı çantayı çekip aldım ve yere, bacaklarımın arasına koydum. Başımdaki maskeyi çıkardım önce. Ardından üzerimdeki uzun kollu badiyi uzaklaştırdım bedenimden. Altımda kalan sporcu atleti sayesinde arzuladığım serinliğe kavuştum. Saçlarımdaki topuzu çözüp örgüyü serbest bıraktım ve kulağımda duran kulaklığı çıkardım. Bu kadar hafiflemeyle bile rahatlayan bedenimi koltuğa doğru bıraktığımda hala adrenalinin verdiği enerjiyi atamamıştım bedenimden. Kavin'in geceye rağmen parlayan yeşil gözlerinin bende olduğunu fark ettim.
"Neden bakıyorsun?" Dedim sesime merak tınısı karışmasına engel olamayarak.
"Lensleri de çıkarsana." Dedi Kavin'de talep tınısı karışmış ifadesiyle. Gözlerimi devirdim.
Lenslerin ilkini çıkarıp, torpido gözünden aldığım peçeteye koydum. Diğerini de çıkarıp peçeteye koyduktan sonra peçeteyi buruşturup çantaya attım.
"Böylesi daha iyi." Dedi memnuniyetle. Başımı salladım ona nedenini bilmeden. Başımı cama çevirip, devam eden gecenin içinde ilerlediğimiz yola bıraktım düşüncelerimi. Başarmış olduğuma hala inanamıyordum. Öyle imkansızdı ki yaptığım şey...
Sessizliğim içimdeki hayretleri gizlerken Kavin'de hiç konuşmuyordu. Buluşma yerine doğru gidiyorduk. Diğerleri ne durumda bilmiyor, sormaya da Kavin ile konuşmuş olmamak için kalkışmıyordum.
Ardımızda bıraktığımız cesetlerin elleri iki omzumda, yeni ayarlanmış ve eşyalarımızın çoktan taşındığı, buluşma yerine vardık sonunda. Cümleler aramızda anlamsız kaldığından olsa gerek koca yol boyu da dahil konuşmadık hiç Kavin ile.
Bu kez ıssızda müstakil bir ev ayarlanmış. Arabadan çantalarımızı alan Kavin'in peşine takıldım ve eve ilerledik. Muhtemelen dublex olan evin siyah kapısını Hera açtı. Kavin'i resmiyetle selamlarken, geniş omuzların arkasında kalan beni gördüğünde gülümsedi. Hera'ya zoraki bir gülümseme ile karşılık verdim. Henüz yeni başladığımız arkadaşlığı üzmemek adına.
Kavin'in girdiği odaya girmem ile iki kol tarafından sarılıp kucaklanmam ve ayaklarımın yerden kesilmesi bir oldu. Pi'nin bu beyhude hareketine de küçük çığlığım eşlik etti.
"Ben böyle bir şey duymadım. Nasıl indirdin adamı öyle? Artık bir numaralı nişancım sensin." Derken etrafında bir tur döndürüp, beni odanın ortasına bıraktı.
"Pi! Sen deli misin?" Derken, elini omzuma attı ve yanağımdan makas aldı.
"Ben değilim. Deli olan sensin. Hadi izleyelim şu atışı." Derken televizyonun hemen karşısındaki üçlü koltuğa oturttu. Ekranın tam karşısı olduğundan herkes yanıma oturmuş, sadece Kavin hemen yandaki tekli koltuğa geçmişti. Şah ise arkamızda ayakta kalmıştı.
"Çantada hala dürbün." Dedim hayretle. Bunu söylemem ile Pi beni bırakıp Kavin'in antreye bıraktığı çantaya yöneldi.
Bu sırada herkes bu gecenin başarılarından konuşuyordu. Bina mükemmel hesaplamayla patlatılmış, Murat kaçırılıp gerekli işkenceler yapılmıştı.
Bu gece olanlar sayesinde tüm şirketlere göz dağı da verilmişti. Artık herkes kendine ne olabileceğini bilip ona göre edinebildiği cesaret kadarı ile ihanet ederdi. İbreti alem açısından da çok iyi bir iş olmuştu.