Kaya, Pi'nin getirdiği dürbünden hafıza kartını alıp gerekli işlemleri yaptığında ekranda yaklaşık bir buçuk saat öncesi belirdi.
Görüntü önce Volkan'ın olduğu binanın üzerindeki keskin nişancı işe başlıyordu. Pi televizyonun sesini açtığında odayı benim sesim doldurdu.
Oysa ki işin içine sesim girene kadar ben de heyecanlanmıştım. Bu cihazlardan çıkan garip sesi kendi sesim olarak kabul etmiyordum asla. Çünkü sesim bu kadar çirkin ise konuşmadan önce herkesten özür dilemem gerekirdi.
Kavin'e görüş alamadığımı söyledikten sonra odada nefes seslerim kaldı sadece. Kamera, Volkan'ın odasına giren Kavin'e döndü. Ardından tekrar Volkan'a. Tekrar sesim duyuldu.
Atıl anına az kalmışken şöyle bir etrafıma baktım. Tüm gözler ekrandaydı. Kavin bile olay gözünün önünde olmasına rağmen nefessiz izliyordu. Yani, kabul etmem gerekirdi ki bacak arasından headshot yapmak benim için bile fazlaydı.
Artık kayıttan nefes seslerim bile gelmez olduğunda bakışlarımı tekrar ekrana çevirdim. Sonra nefesim tamamen kesildi ve olan oldu. Benden can borcu olanlar kuyruğuna iki kişi daha eklendi.
Kayıt bittiğinde Pi, garip sesler çıkartıp atışı, onunla aynı anda izleyen Sem'e anlatıyordu. Herkesin heyecanı gözlerindeki parlaklıktan okunuyordu. Şah bile ki, kendisi en yaşlı ve ağır başlı olanıydı, suratındaki büyük gülümseme ile elini omzuma attı. "Harikaydı." Dedi.
"Ben böyle efsane bir şeyi ömrümde görmedim. Bunu tüm insanlık görmeliydi." Dedi Pi kocaman açtığı gözleri ile.
"Açıkcası çok atış gördüm ama bu cidden sanattı." Dedi Sem' de bana göz kırpıp.
Ben de bu sırada övgülerimi kucağıma sığdırmaya çalışıp gülerek poz veriyordum herkese.
"Eh bizim video bu kadar efsane olmasa da, biz de güzel patlattık." Dedi Pi ayağa kalkarken. Arka cebinden çıkardığı hafıza kartını Kaya'ya uzattı.
Kaya ekibin bilgisayar uzmanı gibi bir şey olsa gerekti. Çünkü ne zaman bu tarz gereksinimler olsa en basitinde bile, işin başında Kaya oluyordu.
Ekranda tüm ışıklarının yandığı holding belirdiğinde tekrar ekrana odaklandı herkes. Kameranın önünde bir adam belirdi ardından. Yüzündeki maske sebebi ile sadece gözleri görünen kişi gri göz rengi ile Pi'den başkası değildi. Zaten göz rengi olmasa da kameraya el sallamasından o olduğunu anlardınız hemen.
Pi kameraya doğru eğildi. "Az sonra ortalık biraz toz olacak camları kapatın." Dedi. Odayı kıkırtılar sardı.
Sonra Pi kameranın açısı dahilinde kalırken elinde siyah bir kutu belirdi. Bombaları etkinleştirecek alet olsa gerekti. Kolunu havaya kaldırdı, başını çevirip kameraya göz kırptı. Ardından havadaki eli sert bir darbeyle siyah kutuya indi. Önce büyük bir patlama sesi, ardından koca binanın çökme görüntüsü geldi.
Bu sırada Pi ve Kaya'nın bağrışları duyuldu. Kamera birden açı değiştirdi. Şimdi görüntüde başından beri çekimi yapan Kaya da vardı. Pi'nin omzuna kolunu atmış zıplıyorlardı.
"Lay lay lay lay lay lay lay lay lay laaay oo Aeris! Lay lay lay lay lay lay lay lay laaaay oo Kaviin!"
Onların bu hali çok tatlı ve sempatik gelse de içime düşen sıkıntıya mani olamıyordu. Buraya gelme sebebim onlara sempati duymak değildi. Dayım arkamda boğazından akan kanlar bedenine yayılırken bana bakıp başını sağa sola sallıyormuş gibi hissediyordum.
Hera onlara gülerken "Çok şapşalsınız." Dedi.
"Eh bizim öyle karizma karizma hareketlerimiz yok tabi." Dedi Pi bana bakarak. Zorlama bir tebessüm gönderdim ona.
"Yani, bizim de yok. İyi kötü biraz sanat icra ettik işte bizde." Dedi Hera ayaklanırken.
"İşkence sanatı, en sevdiğim." Dedi Sem ve gülerek Hera'nın videoyu açmasını beklemeye başladı.
İşkence lafını duyunca biraz kıpırdadım yerimde istemsizce. Kavin anlamış olsa gerek "Çık istersen biraz." Dedi.
"İlk kez işkence görecek değilim." Derken sesim biraz sitemli çıktı. Evet heveslisi değildim ama dile getirilmesini de istemiyordum.
"Bizimkini ilk kez göreceksin ama." Dedi Sem. "Bir Kavin değilsek bile marka olma yolundayız." Diye ekledi.
Gözlerimi devirmekle yetindim sadece.
Video başladığında Pi kolunu omzuma attı. Hani kaçarsam bırakmayacakmış gibi.
Ekranda bu kez bir deponun içi olsa gerek karanlık sorgu odası gibi bir yer vardı. Tepede isteksiz gibi yanan beyaz bir lamba, altında ise, gibisi fazla baya isteksiz bir şekilde oturan, eli kolu bağlı bir Murat vardı. Nefret dolu bakışlarını hiç çekinmeden etrafa saçıyordu.
"Neden buradayım ben?" Dedi aynı nefreti sesine de paylaştırıp.
"Bilmiyor musun Murat? Gerçekten mi?"
Hera ekranda, onu kötü bildiğim halinden bir kaç ton daha koyu bir suratla Murat'a bakıyordu.
"Oysa adamların kapımıza ne yapmak için geldiklerini gayet iyi biliyorlardı." Durdu. "Hem sen de Volkan ile iş birliği yaparken ne yaptığını gayet biliyor gibiydin." Diye devam etti Hera.
"Hah hem de bizim gelini sıkıştırdılar. Bak şu işe." Diye yorumda bulundu Pi.
Gözlerimi devirip omzuna sıkı bi yumruk attım. Kolunu omzumdan çekerken "ah! Ne?!" Dedi bir de pişkin pişkin gülerek.
"Neyse ki bize uygun bir gelin. Fena sıkı çıktı bak." Dedi. Bu kez kendimi gülmekten alamadım. "Çok salaksın." Tespitinde bulunmakla yetindim.
Video akmaya devam ederken Sem elinde bir kaç aletle belirdi ekranda. Bu saatten sonrası bol kanlı ve çığlıklı sahneler olacak olduğundan daha fazla kalmak istemedim.
Yavaşça ayaklanırken "ben bir mola vereyim." Diye mırıldandım. Kimse gidişimle ilgili yorumda bulunmadı neyse ki.
Siyah ve beyaz kombinli mutfağa girdiğimde etrafta çaresizce sigara aradım. Çok geçmeden de duvarın önünde duran cam masanın üzerinde bir paket buldum. İçinden bir dal çıkartıp ocakta yaktıktan sonra cam kenarına gidip evin bahçesine bakan büyük camı açtım. Sigaramdan uzun ve haz dolu bir nefes çektim içime.
"Ne zaman ortalıktan kaybolsan serseri sigara dumanını takip edip bulabiliyorum seni." Dedi kulaklarıma dolan malum ses.
"Tiryaki olmak bunu gerektirir çünkü." Diyerek bakışlarımı kapının yanındaki adama çevirdim.
Yavaşça ilerleyip masada duran paketten benim gibi bir dal da o aldı. Fakat ben gibi ocağa gitmektense adımlarını yanıma yönlendirdi. Tam önümde durup ellerini cebine koydu ve sigarasını dudaklarında yalnız bıraktı. Ardından onun ki gibi sadece dudaklarımın temas ettiği sigarama doğru eğildi.
Yine ikimizi aynı noktada buluşturan sigaramın ucundaki 'ateşi', sigarasının ucuna değdirdi. Derin, yanaklarının içine çökmesine sebep olacak kadar derin bir nefes aldı. Sigarası tutuşurken içine çektiği dumanı burnundan dudaklarına doğru şelale oldu. Kısık gözlerinin ardından bana baktı. Geriye doğrulduğunda ise artık tutuşan tek varlık sigarası değildi.
Bence bilerek yapıyordu. Bildiğin şovdu çünkü bu yaptıkları. Bir adamın havalı hareketleri uğruna kurban giden sigaramı dudaklarımdan aldım sonra normal derinlikte bir nefes çekip yine normal şekilde dumanı dışarı üfledim. Şov yapmadan!
"Bizimkiler hazır buradayken Ateş ile ilgili planımızı anlatmayı düşünüyorum." Dedi.
Az önce yakaladığım büyüyü bozması için bu cümle yeterli olmuştu.
"Ondan önce şu dövmelerimizdeki farklılığı anlat bana." Dedim gözlerine sabitlediğim gözlerimle baş kaldırarak.
Uzun azı dişlerini gösterecek kadar geniş bir gülümseme yayıldı yüzüne. Yere çekti bakışlarını. Sonra tekrar gözlerime baktı.
"Fark ettin demek." Benim yaptığım gibi karşılık veriyordu gözleri. İkimizde başkaldırıyorduk. Hem düzene, hem Ateş'e, hem de birbirimize. İlk önce kimin başı gövdesine yaklaşacak zamanla görecektik.
"Açıklayacak mısın?" Biten sigaramı paketten aldığım diğeri ile yer değiştirdim. Konuşacağımız konu için sanırım bir sigara daha içilirdi.
"Açıklamazsam?"
Güldüm. Bu, açıklamazsam neyi göze alıp ortaya ne koyacaksın ona göre risk alacağım demekti.
"Açıklamazsan ben de tatlı suikastçılık oyununuza katılmam Kavin. Sen arkamdan iş çevirirken sana sadık olmamı bekleyemezsin değil mi?"
Düşünceli bakışlarını üzerimden çekip cam masaya doğru ilerledi. Biten sigarasının izmaritini masadaki cam küllüğe bastırdı. Şuan bakışlarının ardından siyah ekran üzerine yeşil yazıların aktığı kar zarar hesaplaması yaptığına yemin edebilirim. Sigarayı iyice ezip bir daha yanmaya başlamayacağından emin olduktan sonra tekrar cama doğru yöneldi. Az önce omzunu yaslayarak dayandığı cama bu kez sırtını yasladı. Bir karar vermiş olsa gerek bakışları sonunda benim üzerimde yoğunlaştı.
"Risk almama değmelisin İs." Durdu. Tekrar yere indirdiği bakışlarından ne gibi düşünceler geçiyordu tamamen merak konusuydu.
"Senin planladığın şu baş kaldırı olayını ilk planlayan sen değilsin." Dedi.
"Sen neden böyle bir şey planlıyorsun peki?" diye sormaktan alamadım kendimi. Bu mesele sadece annesi için başlattığı bir şey değildi belli ki.
"Hiç Machiavelli okudun mu İs?" Diye sordu birden. Konuyu dağıtmaya mı çabalıyor yoksa bir şeyler anlatmaya mı çalışıyor anlamıyordum.
"Hayır, okumadım." Dedim engel olamadığım şekilde kısılan gözlerim Kavin'i didik etmek ister gibi bakıyordu eminim.
"Prens kitabında der ki Machiavelli 'her prens zalim olarak değil de merhametli olarak anılmayı istemelidir.'" Camın önünde olan sakin bedeni, yere bakan düşünceli ifadesi birden yerini hırslı ve yerinde duramayan bir Kavin'e bıraktı. Mutfağın içerisinde ileri geri volta atamaya başladı.
"İşkence konusunda neden bu kadar ustayım sence?" Diye sordu fakat pek cevap bekler gibi değildi.
"Çünkü Ateş tarikatta ki herkesin beni işkencelerim ile tanımasını istedi. Yaptığım her eziyet biçimi itibari ile tamamen onun imzası iken tuvalin altında benim adım yazıyor. Beni zalim bir veliaht olarak tanıtıyor. Bugün ona baş kaldırsam insanlar benim gibi işkence sever bir lider yerine onu seçer. Anlayabiliyor musun?"
Anlayabiliyor muyum? Ben de emin değildim. Herkes veliahtını ne kadar sevdiğini biliyor neden böyle bir şey yapsın?
"İnsanları manipüle ediyor diyorsun peki neden?" Aklımdaki sorular yüzünden unuttuğum sigaram elimde beklemekten bitmişti. İzmarite şaşkın bir bakış atıp masaya yaklaştım. Kavin'in söndürdüğü izmaritin yanına bıraktım kendi izmaritimi. Ardından masanın yanındaki sandalyeye çöktüm.
"Çünkü beni veliahtı gibi görmüyor. En başından beri görmedi. Veliahtlığın bana değil kardeşinin oğluna kalmasını istiyor."
"Emin misin Kavin? O zaman neden senin için evlendi bu adam. Benim ailemin sebebi oldu?"
Hüzünlü bakışları beni buldu bir an.
"Evlenmeyi o istemedi de ondan. Konsey onu mecbur bıraktı buna. Odin soyu kısırlık barındıramaz çünkü. Ateş öyle akıllı bir adam ki eline fırsat geçti. Düşünsene kısırlığını ortaya çıkaramadığı için ya konsey tarafından suikasta maruz kalacaktı ya da liderliği kardeşine bırakacaktı. Konsey ona Elisa'yı sunduğunda kabul etti. Böylece kısır olduğu kimseye afişe edilmeyecekti. Fakat ben Odin soyundan değilken veliaht olacaktım. Bunu nasıl engelledi peki?"
Yaşadığım küçük bir aydınlanma ile tüylerim diken diken olmuştu.
"Seni kötü bir veliaht olarak gösterdi. Böylece insanlar sıra sana geldiğinde kardeşi liderliğe geçmek isteyecek ve sen kötü olduğun için insanlar kardeşini seçecek. Hem kendi veliaht olmuş olacak hem de soyu korumuş olacak." İçime gelen ürperti ile kollarımı birbirine doladım. Yıllar sonrasını kapsayan bu planı en başından hesaplamış bir adamla karşı karşıyaydık.
"Fakat kardeşi öldüğü için plan yeğeni üzerinden devam ediyor." En sonunda Kavin volta atmayı bıraktı. Bu kez kalçasını mutfak tezgahına yasladı. Kollarını göğsünde bağlayıp bakışlarını bana kilitledi.
"Dahice değil mi?"
Başımı sallamakla yetindim. Tam şuan arkama bakmadan kaçmak istiyordum. Dayımın bu planlardan haberi olsa ne yapardı acaba. Ateş'in bu kadar şeytanca planlar yapmasını bekler miydi? Arat'a öylesine ihtiyacım vardı ki şuan.
"Peki neden hala işkence yapmaya devam ediyorsun. Bu algıyı değiştirmiyorsun?"
Başını iki yana sallarken gülümsedi. "Sence bunu değiştirsem bunu anlaması ne kadar sürer?"
Haklıydı. Kavin'in bunları bildiğini bilse planını revize ederdi. Başımı ellerimin arasına aldım ve şakaklarımı ovalamaya başladım.
"Ben gitsem Ateş'i öldürsem. Öyle ulu orta. Bu saçmalıklar bitse. Ben buraya entrika ayıklamaya değil intikam almaya geldim." Dedim isyan karışan sesimi engelleyemezken.
"Aslında ortak bir amaç içindeyiz. Bu yüzden Tolga gibi ölmene izin vermedim ya zaten." Gözlerini açabildiği kadar açtı. Ellerini iki yana avuçları yukarı bakacak şekilde ayırdı. Çok bariz bir şeyi nasıl göremediğime anlam verir gibiydi.
Dayımın adını başka seslerden duymak içimdeki özlemin kabuğunu hırpalıyordu.
"Dövmeler işin neresinde?"
"Ben başa geçtiğimde bu baykuş herkesin dövmesine eklenecek. Bu benim direnişimin en büyük göstergesi olacak. İleride tarihe geçecek bir değişim. Benim soyumun amblemi o itinki ile aynı olmayacak. Benim liderliğimde Odin öğretileri tahrip edilmeyecek. Aeris'i olması gereken haline geri döndüreceğim. O şehir, farklı insanların dışlanmak ya da ölmek zorunda olmadığı tek yer olacak. Ateş bunu unutmuş olsa da bizim tarikatımız farklılıkları korumak için kuruldu." Dedi. Şuan kendini benim gözümden görseydi eğer çoktan lider olduğunu anlardı. Zaten geniş olan omuzları gözümde iyice genişlemiş neredeyse sırtından kanat çıkacak kadar gerilmişti.
Bunun yanında belli bir baykuş seviciliği vardı zaten Kavin'in. İlk zamanlar görevleri baykuşla gönderdiği geldi aklıma. Dayımın yanımda olduğu o zamanlar.
"Suikatçılar biliyor mu peki bunları?" Gerçi saçma bir soruydu. Tabi ki biliyorlardı.
"Ateş'in yaptıklarını evet. Benim onun oğlu olmadığımı hayır."
"Şimdi anlatalım diyorsun yani. Nasıl karşılayacaklar peki?"
Gülümsemesi yüzüne yayılırken güven tohumları filizlendi bakışlarında.
"Her zaman yanımda oldular. Yine olacaklar." Dedi.
Umarım dediği gibi olurdu. Yoksa bu işin altından sadece ikimiz kalkamazdık.
Verdiğimiz karar üzerine içeri girip konuşma zamanımız gelmişti. Zaten şimdiye kadar kimsenin gelmemesinden anladığım kadarı ile Kavin herkesi tembihlemiş olmalıydı. Kimse bölmeden bizim konuşmamızı beklemişlerdi. Şimdi de onlarla konuşmamız gerekiyordu. Ben ağır ve düşüncelerimin sırtımda yük yaptığı adımlarla ilerlerken Kavin, benim aksime büyük ve hızlı adımlarla gidiyordu salona. İçeri girdiğimizde herkes sakinleşmiş videoların etkisinden çıkmıştı. Sem ve Pi, Kaya, Hera ve Şah iki grup olmuş konuşuyorlardı. Ben eski oturduğum yere Sem ve Pi'nin ortasına giderken Kavin odanın ortasında durmuştu. Benim de yerime oturmamla Kavin tüm planlarımızı anlatmak üzere ellerini beline koydu.
"Aslında buraya sadece Murat'ın ifadesini almak için gelmedik. Buraya aynı zaman da uzun zamandır aklımda olan, sonradan İs'in de dahil olduğu bir planı konuşmaya geldik." Dedi. Biraz önce olduğu gibi, aklındakileri anlatırken girdiği stresten olsa gerek odanın içinde ileri geri yürümeye başladı.