Kapının çalması ile balkondan içeri girdim. Kapıyı açtığımda çatılmış kaşları ile Kavin tam karşımdaydı.
"Telefonun önce meşgul çaldı. Sonra kapandı. Neler oluyor?" dedi.
"O mu? Gece ile konuşuyordum. Telefon elimden kaydı balkondan aşağı düştü." dedim. Artık kolayca yalan söyleyen dilime mi yoksa zekama mı teşekkür etmeliydim bilmiyorum.
"O yüzden de ağladın mı?" dedi.
Gözlerimi kıstım. "Neden beni sıkıştırıyorsun?" dedim.
Kısık gözleriyle baktı bir müddet yüzüme. "Herkes plaja gidiyor gelecek misin?" dedi. Gitmezsem dikkatleri üzerime çekecektim fakat bu ruh halimle kimseyi de kaldıramazdım.
"Siz gidin. Yalnız bana yeni bir telefon lazım." dedim. Başını sallayıp gitti.
Sigaram ile olan saatlerde yine balkondaydım. Bir gün evim olursa eğer bir oda ve balkon olacaktı. Kulağımı dolduran deniz sesi ile düşünüyordum öylece. Düşüne düşüne bitiremiyordum aklımdakileri.
Yaklaşık bir saat oldu olmadı kapım çaldı tekrar. Yine beni çağırmaya gelmiş olmalılardı. Bu kez gidecektim yanlarına dikkatleri üzerime toplamamak için. Kapıya giderken ağlamaktan şiş ve kırmızı gözlerimle karşı karşıya geldim duvardaki aynada. Önce banyoya gidip yüzüme biraz su çarptım. Sonra kapının önüne gelip kapıyı açtım. Açtığım kapının ardında ise yüzüme tutulan tahmini 6,35 mm'lik bir silah varmış. Tabi bunu kapıyı açmadan bilmem daha avantajlı olurdu.
"Bakın burada kim varmış. Ufak tefek bir fahişe." dedi silahı tutan adam. Hemen arkasındaki arkadaşı güldü onun bu lafına. Komik olmadığını söylemek için yanlış zaman olacağını düşündüm.
"Ne istiyorsunuz benden?" dedim ellerimi yukarı kaldırarak.
"Gel bakalım bizimle. Yolda anlatırız ne istediğimizi." dedi yine arkada olan adam.
Tam bu esnada kattaki asansörden ses geldi. Adamlar mecbur odaya girmek zorunda kaldı.
"Hasiktir." diye söylendi adam. Silahlı adam silahı alnıma doğru tutup geri geri gitmemi sağladı. Diğeri ise kapıyı kapatıp delikten bakmaya çalışıyordu. Daha iyi bir fırsatım olamazdı. Teslim olmak için kaldırdığım elimi bana silah tutan adamın bileğine sert ve hızlı bir darbe atmak için kullandım. Adam bileğine gelen beklenmedik darbe ile silahı bırakınca hızla silahı aldım omzuna sıktım. Diğer adam arkasını döndüğünde namlunun ucunda artık o vardı.
"Ne oluyor amına koyayım." dedi ellerini yukarı kaldırırken.
Yerde omzundan yaralanıp kıvranan adamın ense köküne silahın kabzası ile vurdum. Karşımdaki adama gülerek baktım.
"Nasıl sıkılmıştım anlatamam. Şöyle hırsımı alacak bir şeyler lazımdı." dedim.
Diğer adama silahını atmasını söyledim. Onun silahını da belime taktım. Ayık olan aptala bayılmış olan aptalı yatağın kenarına kadar taşımasını ve bağlamasını söyledikten sonra onun da ensesine kabzayı geçirdim. İkisininde yırtılan çarşaftan yaptığım bağlarını kontrol ettikten sonra banyodan getirdiğim su ile ayılmalarını sağladım. İki aptal ayıldıklarında hala şaşkın şaşkın yüzüme bakıyorlardı.
"Ee, beyler." dedim. Sandalyeyi getirip ters şekilde karşılarına oturdum. "Nasıl fantezi? Artık biz fahişeler arasında böylesi moda. Sevdiniz mi?"
İki adam birbirlerine baktı. "Ötün bakalım kim yolladı sizi." dedim elimdeki silahı yüzlerine doğru sallayarak. Gücün bende olduğunu hissettirmek ve hızlı konuşturmak için.
İkisinden de ses çıkmayınca diğer tehdite başvurdum. "Bakın şimdi bana konuşmazsanız birazdan arkadaşlarım gelecek. İnanın bana ben yanlarında çok insaflı kalıyorum. İşkence seviyorlar." dedim.
Omzundan yaralı olan dayanamadı. "Bizi bir adam yolladı. Kızı alın gelin dedi sadece. Başka bir şey bilmiyoruz zaten." dedi.
"Bu adamın adı yok mu?" dedim.
Yaralı olan "Biz bilmiyoruz." dedi sadece.
"Sen ne dersin yakışıklı. Küs müyüz? Hiç konuşmadın." dedim. Adamın gururu kırılmıştı sanırım. Yirmi yıllık eğitim aldığımı bilemezdi sonuçta. Adam ağzını açıp tek kelime etmeden nefretle baktı yüzüme sadece. Ben de omuz silkmekle yetindim.
"Anladım bir kadına tuş oldun diye sinirlisin ama cidden diğerleri gelmeden ötmen faydana olurdu." dedim.
Ağızlarından başka laf alamamıştım. O işi nasılsa Kavin halleder diye pek uğraşmak istememiştim aslında. Aradan üç saat geçmişti. Vurulan adam kan kaybından olsa gerek ara ara diğer tarafı yoklayıp geri geliyordu. Telefonumu da kıracak zamanı bulmuştum. Kimseye ulaşamıyordum. Beklemekten sıkıldığım dördüncü saatin sonunda kapım çaldı. Bu kez kapıyı açarken daha dikkatliydim.
Önce "Kim o?" dedim. "Benim Sem." dedi. Tanıdık sesle rahatladım. Kapının kilidini çevirdim. Biraz araladım.
"İs. Ne yapıyorsun bir bakayım dedim. Kapın neden kilitli sorun mu var?" dedi. Kapıyı tamamen açıtım.
"Hiç kızlarla oturuyorduk. Sıkılmaya başlamıştık tam gelsene" dedim. Sem anlamaz bakışlarla bakarken içeri geçmesi için elimle odamı gösterdim.
İçeri girdiğinde kaşları havaya kalktı. "Bunlar kim?" dedi.
Yüzündeki ifadeye güldüm. "Ziyarete gelmişler sağ olsunlar." dedim. Sonrasında anlattım olanları tek tek. Sem gülerek elini omzuma koydu. "Kız sen tam bizlik gelinsin." dedi.
Telefonunu aldı cebinden. Ben de o sırada yatağıma oturdum. Yorulmuştum.
"Abi ne yapıyorsunuz?" dedi Sem önce.
(..........)
"İs iyi abi yalnız buraya gelmelisiniz."
(......)
"İs bize sürpriz hazırlamış." dedi güldü.
(........)
"Yok abi ne şakası. Gelin hadi."dedi. Sonra da telefonu kapattı.
O da yanıma geldi. "Kavin gözleri kırmızıydı, iyi görünmüyordu deyince bakayım dedim ama..." dedi adamlara baktı. "Kötü halinle bile bomba gibisin kız." dedi.
Güldüm. "Aptal herifler fahişe olduğumu düşünüp ihmalkar davrandılar. " dedim. "Artık kadınları hafife almamaları gerektiklerini öğrenmişlerdir." diye ekledim.
Sem fahişe lafını duyduktan sonra adamların yanına gitti. Sağlam adamın yüzüne sıkı bir yumruk geçirdi. "Demek fahişe öyle mi?" dedi. Üçüncü yumruğa geçtiğinde Sem'i kolundan tutup durdurdum.
"Bayılacak şimdi yeter." dedim. Geri çekildi.
"Haklısın. Kavin gelmeden bayılmamalı." dedi. O sırada telefonu çaldı.
(..........)
"İs'in odası abi. Tamam." dedi kapattı.
Bir dakika kadar sonra kapı çaldı. Sem kapıyı açmaya giderken ben de biraz uzaklaştım adamlardan. Sem kapıyı açtığı gibi kendinden önce sesi geldi Kavin'in.
"İs nerede?"
Sert adım sesleri ile içeri girdi. Gergin yüz hatları beni görünce bir nebze rahatladı. Diğerleri de aşağı yukarı aynı ifadelerle odaya doldular. Hera beni şaşırtarak yanıma kadar gelip beni baştan aşağı süzdü ve hasar analizi yaptı. "İyi misin?" dedi.
Başımı sallamakla yetindim.
"Ne oluyor burada?" dedi Kavin ellerini beline koymuş sert bakışları adamların üzerindeydi.
Herkes bağlı duran adamlara odaklandı. Sem de o sırada bütün olanları bana fahişe dediklerine kadar anlattı hepsine. Kavin her duyduğu cümlede kaşlarını daha çok çatıyordu. Tahminlerimiz üzerine adamlar Murat'ın adamlarıydı. Dille itiraf etmeseler bile, henüz, bakışlarından anlamıştık sahiplerini.
"Demek o piç benim sevgilimi kaçıracak kadar cesaretlendi." dedi gülerek. Sevgilim lafını her tekrarladığında kalbim atış hızını arttırıyordu. Taşikardi olmama çok az kalmıştı.
"Şu Murat bey'e bir mesaj gönderelim." dedi gülüşü daha cani bir hal alırken. Aslında tepkisi hafif bile kalıyordu. Yaptıkları şey büyük bir hakaretti.
"Sem bize sakin bir pansiyon bul. Bunları da Murat için ayarladığımız depoya götür. Eğlenceye biraz erken başlayacağız. Isınmış oluruz." dedi.
Sem Kavin'i başıyla onayladı ve odadan çıktı. Kaya ve Şah da adamları bağladığım yerden çözdüler ve yaka paça taşıdılar. Kavin yanıma geldi elini belime koydu.
"Çantalarınızı hazırlayın. İs önce sen toplan oradan Hera'nın odasına geçeriz yalnız kalmayın." dedi. Kavin'i onaylayıp belimdeki elinin etkisinden çıktım. Yanıma kıyafetlerimi alıp banyoda hızla giyindim. Etrafa saçılan bir kaç küçük eşyamı hızla toparlayıp çantama koydum. Kavin çantayı elimden aldı. Silahımı hızla belime taktım. Koridora çıktığımızda Kavin önce kendi odasına girdi. Bir dakika geçmeden çıktı. Hera odasına girerken kapıda bekledik.
"Eşyalarımı senin çantana attım." dedi tek kaşını kaldırıp soru sorar gibi. Başımı salladım sadece. Herkesin eşyaları hazır olunca lobiye indik. Kavin resepsiyondaki işleri halletti. Jaguara binip yola koyulduk. Kavin o arada birini aradı.
"Ayarladınız mı?"
(....)
"Tamam. Sem. Bana bir hat ve telefon da ayarlasana acil."
(.........)
"Önemli değil... Tamam." dedi.
Yavaşça etrafa yayılan karanlığın içinde son hız ilerliyorduk. Kaldığımız otelden oldukça küçük başka bir pansiyonun önünde durduk.
Resepsiyon olmak için fazlası ile küçük olan masanın arkasındaki adamı uyandırmak için Kavin masaya bir kaç kez vurdu. Adam gözlerini açıp bizi görünce hızla toparlandı.
"Buyurun kardeşim." dedi eliyle saçını düzeltmeye çalışırken.
"Bize üç oda." dedi Kavin.
Adam arkasında kalan panodan üç tane anahtar verdi eline. Kavin tutarından oldukça fazla parayı masaya bırakıp merdivenlere yöneldi. Hera ile ben ise arkasından koşuyorduk.
"Hera yan odaya çantanı bırak gel." dedi Kavin elindeki anahtarı uzatarak. Hera anahtarı alıp yanımızdan ayrıldı.
"Biz birlikte kalacağız." dedi Kavin. Odanın kapısını açtı içeri girip çantayı bıraktı. Bende usulca arkasından onun hareketlerini izliyordum. Telefonu çaldı.
"Tamam geliyoruz." dedi ve telefonu tekrar ön cebine koydu. Bana döndü baştan aşağı tüm bedenimi süzdü.
"İyi olduğuna emin misin?" dedi.
"Eminim tabi. Hadi ama adamları görmedin mi?" dedim.
Gülümsedi. "Gördüm." dedi.
Girerken açık bıraktığımız kapıdan Hera başını uzattı. "Çıkıyor muyuz?" dedi. Kavin bakışları benim üzerimdeyken başını salladı. Odadan çıkıp tekrar arabaya gittik. Geldiğimiz hızın üç katı bir hızla yola koyulduk. Yarım saat gibi bir zamandan sonra, fazlaca ağacın olduğu yerdeki tek açıklıkta yer alan, büyük ve karanlık bir binanın önüne geldik. Park halindeki diğer iki aracın yanına durduk.
Kavin büyük bir sabırsızlıkla araçtan inip bizi önüne kattı. Ardından hızlı hızlı simsiyah boyanmış binaya girdik. Bizden başka herkes içeride elleri ve ağzı bağlı adamların yanında bekliyordu. Soğuk binanın içinde adamların kıpkırmızı suratları yer yer kanla kaplanmıştı. Kavin yanımızdan ayrılıp adamların önüne geçti. Giydiği siyah gömleğin kollarını yukarı kıvırmaya başladı.
"Demek sevgilimi kaçıracaktınız." dedi tehditkar sesi ile.
Omzundan vurduğum adam yalvaran gözlerle bakıyordu Kavin'e.
"Abi valla bilmiyorduk. Sal bizi gidelim. Bir daha gözüne görünmeyiz. Etme eyleme çoluk çocuğumuz var." diye yalvarması karşısında Kavin'in gözlerinde bir gram merhamet belirmedi.
"Bilecektiniz lan. O Murat piçi de bilecek." dedi.
Adamların etrafında daire çizmeye başladı. Av yakalamış heyecanlı bir köpek balığı gibi dolanıyordu. İkinci turun ardından bizim çocukların önünde duran metal masanın önüne gitti. Sonra üzerindeki gömleğin düğmeleri ile uğraşmadan ensesinden çektiği gibi çıkardı.Masanın üzerinde adını bile bilmediğim envaiçeşit alet vardı. Dövmeli parmaklarını şöyle bir aletlerin üzerinde gezdirdi. Eli bir aletin üzerinde durdu. Çatal gibi bir aleti aldı. Bana döndü.
"Sana fahişe diyen adam bu muydu?" dedi elindeki aleti omzundan vurduğum adama doğru tutarak. Sesim benden çok uzaklarda olduğundan başımı sallamakla yetindim.
Bakışlarını korkudan canını vermek üzere olan adama çevirdi. O kadar sakin davranıyordu ki bir insanın sakinliği ilk kez beni korkutuyordu. Sem ve Kaya'ya bir bakış attı. İkisi hemen adamın yanına gitti. Sem adamın çenesini tutup başını sabitlerken Kaya'da ağzını açmasını sağladı. Kavin tekrar masaya döndü ve eline birde makas aldı.
Aklıma gelen şeyi yapmasından deli gibi korkuyordum. Adamın yanına gitti ve öne doğru adamın yüzünü daha rahat görebileceği kadar eğildi.
"Bir insana hakaret etmeden önce bir düşünmen lazım. Bu laf benim dilime zarar verir mi diye. Mesela, sen şimdi sevgilime fahişe dedin ya. Ben o dilini sikip atacağım bak." dedi.
Adamın gözleri yuvalarını zorlayarak kadar açıldı. Kavin sol elindeki çatalı adamın diline sapladı. Ortalığı boğuk bir bağrış kapladı. Adamın ağzı daha şimdiden kan dolmuştu. Makası çatalın aralıklarından geçirerek adamın dilini baya jülyen jülyen kesmeye başladı. Adam can havliyle kendini kurtarmak için çırpınırken Sem ve Kaya onu tutmakta zorlanıyordu.
"Çok hareket ediyorsun simetriyi sağlayamıyorum." dedi Kavin.
Herkes onun bu tavrına alışık olmalı ki, oda da bağlı olan diğer adam ve benden başka dehşete düşmüş ifade yoktu. Evet ben de birilerini öldürmüştüm. Fakat burası bana çok fazla geliyordu. Daha fazla dayanamadım ve kendimi binanın dışına attım. Hatta adamın yakarışlarını duymamak için binadan biraz daha da uzaklaştım. Bir kaç adım atmıştım ki mide bulantıma engel olamadım. Arkamda beliren kişiyi uzak durması için engellemeye çalıştım fakat inatla yanımda durmaya devam etti. Biraz kendime geldikten sonra elime tutuşturulan peçete ve suyu kullandım.
"İyi misin?" dedi Hera'nın zarif sesi. Başımı salladım. Bulantım geçip kendimi toparladıktan sonra Hera elini omzuma koydu ve diğer yöne doğru ilerledik.
Binanın arka tarafına geldiğimizde kendimi duvarın önüne bıraktım. Ellerim ile ceplerimi yokladım fakat sigaramı bulamadım. Hera ne aradığımı anlayıp farklı marka bir paket uzattı.
"Al hadi." dedi ben yüzüne boş boş bakarken. Bir dal alıp Hera'nın yaktığı çakmakla ateşledim. Ne bitmez bir gündü böyle.
"Böyle şeylere alışman lazım." dedi Hera kendine bir sigara yakarken.
"Doğru." dedim ona değil de daha çok kendime. Yanlarında çok zayıf kalıyordum. Hem konuyu dağıtmak hem etkilendiğimi daha da göze sokmamak adına Hera'yı konuşturmayı denedim.
"Ne zaman tanıştınız?" dedim.
Gülümsedi. "Kendimi bildim bileli tanıyorum onu..." Sigarasından çekti. "Bebekliğimiz bile bir arada geçti." dedi. "Üyelerin çocuklarıyız Şah dışında hepimiz." diye ekledi.
Şah en büyükleriydi zaten. "Şah?" dedim.
"Onun burada bir ailesi yok. Sonradan dahil oldu bize." dedi.
"Gece de sizinleydi." dedim bu kez de.
Bana baktı. Başını salladı ve bakışlarını tekrar ağaçlara çevirdi.
Binanın içinden hala bağrış ve yakarış sesleri geliyordu. Duymamaya çalıştım.
"Neden devam etmedi sizinle?" Aşağı yukarı bilsem de olayı bir de Hera'dan duymak istiyordum.
"Başkasını bize tercih etti. Yanıldı. Bir daha geri gelme şansı olmadı zaten." dedi. Bakışlarından eskiyi özlediği anlaşılıyordu. Daha çok irdelemek gelmedi içimden. İkimizde bir müddet hafif rüzgarın salladığı yaprakları izledik. Sonra Hera derin bir nefes aldı.
"Bak ilişkimiz pek iyi başlamadı biliyorum ama, aramıza yeni gelmiştin. Hemen bizim guruba girdin. Yani, bizden eksilenler oldu ama sonradan kimse girmemişti. Ön yargılı davrandım sana karşı. Baştan alalım olmaz mı?" dedi.
Açıkçası bunu beklemiyordum. Hepsi ilk bakışta göründükleri insanlardan oldukça farklıydılar.
"Olur." dedim. Gülümsemesi yüzüne yayılınca aynı şekilde karşılık verdim. "Ben de farklı davranmazdım. O yüzden sana pek kızmadım." dedim.
"Yeniden başlıyoruz o zaman." dedi elini uzatarak. Elini tuttum başımı sallarken.
Aradan saatler geçmiş biz Hera ile muhabbeti ilerletmiştik. Sesler kesilmişti fakat oralı olmadık.Kavin gurubun eski anılarını, Kavin'in işkence severliğini uzun uzun anlattı. Bende biraz normalleşme arzusuyla onu dinledim. Konuştuklarımız normal olmasa da. Hayatımın önemli bir kısmı Kavin ve arkadaşlarına ayrılmıştı sanırım. Buradan gidince onları nasıl hatırlayacağımı şimdiden merak ediyordum.
İkimiz de çıkan ayazla üşüdüğümüzde içeri girmeye karar verdik. Açıkçası içerideki manzarayı görmek istemiyordum. O sebeple adamların bağlı olduğu tarafa hiç bakmadım. Eminim tanınmayacak hale gelmişlerdi. Çocuklar adamları çözerken Kavin elindeki kanı havlu gibi bir beze siliyordu. Bizim dışarıdan geldiğimizi görünce kaşlarını çattı.
"Siz nereden geliyorsunuz?" dedi. Psikopat adam gittiğimizi bile fark etmemişti demek. Nasıl bir mazoşistlikse.
"İs'in midesi bulandı biraz hava aldık." dedi Hera benim yerime. Sonra da diğerlerinin yanın gitti.
"İyi misin?" dedi Kavin endişeli gözlerle. Bu günde ne çok duymuştum bu soruyu. İyi olmasam ne değişecektiyse.
"Evet." dedim sessizce. İyi kalabilmek için gözümü kana bulanmış bedenlerden uzak tutuyordum.
"Tamam. Biz çıkalım onlar kalanı halleder." dedi Kavin. Bu gün için aldığım en iyi direktifti.
Kavin diğerlerine seslendi. "Sem biz gidiyoruz. Adamları Murat'a yollayın." dedi. Bir yandan da gömleğini geri giyiyordu.
Pi'nin sesi duyuldu hemen.
"Adam mı kaldı ortada amına koyayım. En iğrenç işler de bize kalsın hep... Al Hera, bak adamın dilinin bir parçası kalmış yerde getir bakayım." dedi. Pi'nin Hera'ya söylediğine Hera "Iyy ellemem ben ona." diye cevap verince "Iyy tabi... Biz eşek gibi elliyoruz ama bizdeki de mide anasını satayım." diye cevap verdi.
"Ne çok söylendin anasını satayım. İs kötü olmuş onu götüreceğim ben." dedi Kavin gülerek. İstemsizce bende güldüm Pi'ye.
"Tamam, tamam. Gidin hadi." dedi Pi elini tersini sallayıp bizi kışkışladı.
Kavin bana bakıp göz kırptı. Keyfi yerine gelmişti. Bu beni biraz, çok azcık ürkütse de belli etmemeye çalıştım. Yani az önce adamları doğramaktan dünyanın döndüğünü unutan bir adamla aynı arabaya ve odaya girecektim. Binadan çıkınca vücudum ürperdi. Soğuktan mı tam emin olamadım.
Kavin bana dokunmamaya özen göstererek arabanın kapısını açtı. Keyfi yerinde olunca centilmen de oluyordu demek ki.
Geldiğimiz yolu radyoda çalan şarkı eşliğinde geri dönüyorduk. Bakışlarımı Kavin'den uzak tutmaya çalışıyordum.
"İyi olduğuna emin misin? Sararmış yüzün". derken gülümsüyordu. Ya sen az önce bir adamın dilini doğradın adam diyesim geliyordu.
"Evet." dedim bakışlarımı hiç yoldan çevirmeden.
Kahkaha sesi doldurdu arabayı. "Çok tatlısın." dedi.
Birden dönüp yüzüne baktım dehşetle.
"Bana bakmamaya uğraşıyorsun." dedi gülmeye devam ederken. Yüzümü yola çevirdim tekrar. Karşılık vermek istemediğimden susuyordum. Çünkü ciddi anlamda rahatsız hissediyordum.
"Korkuyorsun da..." Biraz daha ciddileşmiş sesiyle analizde bulundu. Yine cevap vermedim.
"Peki. Ama bunlara alışman gerek."
"Hiç bir şeye alışmama gerek yok. Buradaki işim bittiğinde bir saniye fazladan kalmayacağım." dedim kendimi tutamayarak.
"Ben olsam o kadar kesin konuşmazdım." dedi Kavin. Dalgalı ifadesi kesilmişti.
Ve bu da son konuşmamız oldu. Pansiyona kadar kalan yolu düşünce bulutlarına bırakarak devam ettik.