Okuduklarıma inanamadım bir süre. Hangisine şaşıracağımı bile bilemedim. Bu nasıl bir kaderdi böyle? Ne düşünmem gerektiğini bile kestiremedim. Kutuda duran diğer kağıtları elime aldım. Titreyen parmaklarımla güzel Elisa'nın ve Kavin'in gerçek babasının resimlerine baktım. Babasının yüzü karalanmıştı. Fakat Elisa'nın güzel ve mutlu yüzü çok güzel görünüyordu. Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Diğer resimde ise yine Elisa vardı. Kucağında ise bir bebek. Yemyeşil gözleri olan bir bebek. Bu muhtemelen Kavin'di. Elisa'nın gözlerindeki sevgi, merhamet ve şefkat resimden bile okunabiliyordu. İyice ağlamaya başlamıştım ve buna engel olamıyordum. Diğer bir resimde yine Elisa'nındı fakat bu kez o mutlu yüzü değil morarmış göz altları, gözyaşları olmasa bile hüzün damlatan gözleri vardı. Yanındaki adam ise bu kez Ateş'ti. Üç resim bile neler döndüğünü anlamak için yeterliydi.
Böyle güzel bir kadın böylesine korkunç bir acıyı hak etmiyordu. Gözlerindeki yaşamın böylesi sebeplerden dolayı alınmış olması, Ateş'e kurban gitmesi içime sığmıyordu. Bir kadını tanımadan sevmek ne kadar mümkündü bilmiyorum, ama yaşıyordum. Belki Ateş'e düşmanlığımdan, belki benim annemle benzeşen kaderlerinden sevmiştim. Ama bu kadının bencil bir erkeğin elinde parçalanması içimi ezdi.
Anılar arasında fazlaca vakit geçirdiğimi fark ettim. Her an biri gelebilirdi. Hızlıca yaptığım her şeyi topladım. Çekmeceyi yerine taktıktan sonra dikkatlice masanın altından çıktım. Kaç dakikadır buradaydım anlamamıştım fakat tüm vücudum tutulmuştu. Odadan çıkarken her şeyin yerinde olduğuna dikkat ettim. Kırılan tırnağımı bile yanıma almıştım. Yavaşça geldiğim gibi sessizlikle odadan ayrılırken aslında hiç de geldiğim gibi değildim. Yüreğime, kendi dertlerimin yanına bir de Elisa'nın derdini yüklemiştim. Kavin için ise ne hissedeceğimi ne düşünmem gerektiğini bilemedim.
Büyük salona çıktığımda etraf yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Profesyonel davranıp suç işlediğimi yüzümden okumalarını engellemeliydim. Buraya geldiğimden beri iyice yüzüme yapışan mimiklerimi kullanıp kaşlarımı çattım.
Önce bir şeyler içmeyi düşündüm. Öğrendiklerimi hazmetmem için yardımcı olacak bir şeyler. Fakat akşamki görev aklıma gelince bundan vazgeçip odaya çıkmaya karar verdim. Bildiklerimi dayıma da anlatmalıydım ama bunu da yarına erteledim. Merdivenleri açıp odaya çıkmaya başladım. İçeri girdiğimde dayımın burada olmamasına sevindim. Kendimi yatağa atıp düşünmeye ihtiyacım vardı.
Tavanı izlerken sadece Elisa'nın gülen yüzünü görüyordum. Ateş'in elinde nasıl bir koz vardı ki Elisa onunla olmayı seçti? Ateş'in kısır olması ise asıl bombaydı. Bunu kendi lehime kullanabileceğim bilgiler kısmında tuttum. Kavin'in babası ise tamamen bir muammaydı. Öğrendikçe içeri çekildiğim hikaye bambaşka bir yere gidiyordu. Ben bu karmaşada nerede durmalıydım işte asıl soru buydu. Kendi intikamım için çıktığım yolda başka hikayeleri de göğüslüyordum elimde olmadan.
⚔️⚔️⚔️⚔️⚔️⚔️⚔️⚔️⚔️⚔️
Sakin olmalıyım. Evet cinayet çok güzel bir seçenek ama mantıklı olmalıyım değil mi? Lütfen biri çıksın ve beni ikna etsin.
Şuan nerede miyim? Planı uygulayacağımız yerde. Ne mi yapıyorum? Kavin bey'in kurşun sıkan bakışları arasında toprak kazıyorum.
Mayınları gömme işi bittiğinde fazlasıyla yorulmuştum. Kavin tüm gece başımızda emirler verirken sinirlenmemeye çalışmak oldukça zordu. Aklıma, babasının Ateş olmadığını öğrenmesi, Ateş'in annesini öldürmesi, çocukluğunun bir döneminde piç diye anılması geldiğinde merhamet duygularım yükselse de Kavin'in merhamete ihtiyacı olmadığı ortadaydı. Asıl merhamete aç olan biz zavallı sıradan insanlardık.
Hayatımda ilk kez bu kadar toza bulanmıştım. Benimle beraber diğer iki kişi de aynı durumdaydılar, fakat planın beyni olarak biraz ayrıcalık görmek istemem çok normaldi. Son olarak sıra yanımızda getirdiğimiz ortalama bir aracı daha önce kullanılan boşluğa, biraz görünmesini sağlayarak yerleştirdikten sonra bombaların düzeneğini kurmaktaydı. Bu iş için de kollarımı sıvamışken Kavin işi Sem ve Kaya'ya verdi. Bana da başka bir iş bulduğunu düşünüp sıramı bekledim.
İkisini izlemek için yanlarına gideceğim sırada Kavin'in bakışları altında ezildiğimi hissettim. Asla yapmamam gereken şeyi yapıp onun olduğu tarafa baktığımda başıyla yanına gelmemi istedi. Tedirgin görünmemek için öyle hissetmemeye çalışarak yanına doğru ilerledim. Bakışlarındaki soğukluk insanın içini donduracak türdendi. Nefesim her an dudaklarımdan sigara dumanı gibi çıkabilirdi.
Yanına gidip tam önünde durdum. Başımla küçük bir referans yapıp beklemeye başladım. Bakışları üzerimde değildi fakat ne yaptığımı biliyor gibi davranıyordu. Herkes aynı şeyi yapıyormuş da bunlara alışkınmış gibi. Aslına bakılırsa alışkındı. Elindeki sigarasını yere attıktan sonra iki elini birden cebine soktu. Bu hareket kaslarının daha belirgin görünmesini sağldı.
"Odama neden girdin?" Sorusu dudaklarından çıkıp kulaklarıma ulaştığında temelim şöyle bir sarsıldı.
Büyük bir darbeye dayanmaya çalışmakla aynı eforu sarf ettim. Kaslarının nasıl göründüğünü düşünürken düşüncelerim bir anda bundan nasıl haberi olduğuna kaymıştı. Ne demem gerektiğini tartacak kadar toparlayamıyordum kendimi. Aptal bir hatam yüzünden tüm planın batmasını kendime nasıl yedirirdim. Sakin kalmaya çalışıp iyi bir yalan düzeneği kurmaya çalıştım.
"Merak ettim efendim."
Tabi ki girmedim diyerek aptallık yapmayacaktım. Nasıl anladığını düşünmeyi ise sağ kalma ihtimalime bıraktım.
"Neyi?" Derken ellerini, sanki tüm toprakla o uğraşmış gibi birbirine çarparak silkeledi.
Çok sert konuşuyordu. Bakışlarındaki sabitliğe zıt bir sertlik hem de. Sesindeki sertlikten korkmak mı, bakışlarındaki sabitliğe güvenmek mi doğru kestiremiyordum. Fakat gözlerine güvenmeyi seçtim ve mantıklı olanı söyledim.
"O gün görevden aldığım kutuda neler olduğunu."
Ben sadece öldürdüğüm kadının sözlerinden dolayı meraklı davranmış yeni üyeydim. Bunun başıma fazla bela açmayacağını düşünmek istiyordum. Hatta inanmak. Hatta Kavin'i de inandırmak.
Bu kez beni incelerken dürüstlüğümü ölçüyor gibiydi. Ya da bu kadar doğruyu söylememe şaşırmış da olabilirdi emin değilim. Biraz daha bekledikten sonra öldürücü sessizliği bozdu.
"Ne öğrendin?"
İşte bu soru için ne cevap vermeliydim emin değildim. Dürüst olursam başıma gelecekler hakkında bir fikrim yoktu. Yalan söylersem de ne olacağını bilmiyordum hoş.
"Hiç bir şey efendim. Odanız bomboştu."
Tekrar ifademi ve hareketlerimi süzdü. Kollarını göğsünün üzerinde bağladı. Eğer kol kaslarını ortaya çıkartıp korkmam için uğraşıyordu ise kesinlikle başarıyordu.
"Özür dilerim. Cezam ne ise razıyım. Lütfen atılmama müsaade etmeyin."
Ellerimi önümde birleştirdim. Başımı ise olabildiğince göğsüme yapıştırdım. Suçlu çocuklar gibi göründüğüm için nefret etmemeye çalışıp gerçek bir af diledim.
Yüzüne bakamadığım için ne düşündüğünü anlama şansım yoktu. Çünkü bakabildiğim zaman kitap gibi okuyordum zaten adamı diye geçirdim içimden. Böyle beklemek ise gerçek bir ceza gibiydi. Kaç saniye bekledim bilmiyordum fakat hiç bir şey olmadı. Öylece döndü ve gitti. Adım seslerinden cesaretle arkasından baktığımda geniş omuzlardan başka bir şey göremedim. Podyumda yürüyen bir mankenden farkı yoktu. Bu yürüyüşe çalışmış mıydı acaba?
Sem'in sesiyle saçma sapan düşüncelerimden çıkıp arkamı döndüm. Bu burada kalmazdı elbet.
Alacağım cezanın ne olacağını merak ederek eliyle beni çağıran Sem'in yanına gittim. Getirdiğimiz eşyaları toplayıp elimize aldıktan sonra geldiğimiz arabanın yanına doğru yürümeye başladık.
Düşündüklerimin ağırlığı taşıdıklarımın ağırlığını hafifletiyordu. Ters orantı dedikleri bu olsa gerekti. Odasına girdiğimi nereden öğrendiğini bulmam gerekti. İleride ki adımlarımın güvenliği için hayati olabilirdi bu bilgi. Kamera olmadığına çok emindim.
Sem'in tam önümde durmasıyla kendime geldim. Sırtına çarpmaktan son anda kurtulup bir kaç adım geri gittim. Sem arkasını dönüp elimdekileri alıp arabanın bagajına yerleştirdikten sonra kapağını kapatıp ön koltuğa yöneldi. İzlemeyi bırakıp ben de arka koltuğa yerleştim. Kaya'nın diğer kapıyı açıp poposunu koltuğa koymasıyla araba birden öne atıldı. Ellerimle, kendimi Sem'in koltuğunun arkasına yapışmaktan son anda kurtardım. Tam sövmek için ağzımı açmışken gözlerim dikiz aynasında gözlerimdeki yaşam ferini söndürmek isteyen yeşil gözlerle kesişti. İşlediğim suç dilimi bağladığı için yerime yerleşip yolu izlemeye koyuldum.
Gecenin üçü veya dördü olmalıydı. Oldukça uykum gelmişti. Karanlığın içinde bir belirip bir kaybolan ışıkların arasında süzülen bakışlarım yavaşça göz kapaklarıma yenik düşmeye başladı. Ruhumun bedenimden ayrılmaya başladığını, dolaşmak için kendine yer aradığını hissedebilecek kadar kendimdeydim ancak. Birinin beni kucakladığını, havada olup düşmemenin eğlencesini, eğlenmeye vaktim olmadığını hatırlayıp birilerini öldürmem gerektiğini düşünürken birden bir karartı geldi ve son olarak bu düşüncelerde aklımdan uçup gitti...