⚔️9

2286 Words
Yattığım yatağın rahatlığının hakkını vermek için iyice gerindim. Ah gerçekten yatağı buluttan yapmış olmalılardı. Böylesine harika bir yatak ve uyku dayımın odasında mümkün olamazdı. Evet. Olamazdı, o zaman ben neredeydim?    Hızla gözlerimi açıp etrafıma baktığımda dayımın odasıyla alakası bile olmayan bir odadaydım. Geniş, bakımlı mobilyaların olduğu bu odaya ben nasıl gelmiştim? Her yer griye batırılmış kurumaya bırakılmış gibi duruyordu. Tahmin ettiğim kişi olmamasını umarak yataktan kalktım. Dün çalışmaya nasıl gittiysem o haldeydim. Beni buraya getirenin sapık olmadığını anlamak biraz olsun rahatlattı içimi. Daha sonra etrafa bir göz attım fakat odanın sahibi hakkında griyi sevdiği ve sapık olmadığı dışında hiç bir fikir edinemedim.    Boş boş gezinmeyi bırakıp kendi odama gitmek için kapının yanındaki boşluğa elimi soktum. Kapı açıldıktan sonra yavaş yavaş ortaya çıkan merdivenlerden inmeye başladım. Oldukça yüksekte olan odanın merdivenlerinden indikten sonra kendi odamın merdivenlerini tuşladım. Saatin kaç olduğunu öğrenmek için başımı kaldırdığımda devasa saat yine nefesimi kesmişti. Bu binanın mimarını tanımayı çok isterdim. Saat tam olarak altı olmuştu. Akşama kadar uyumuş olduğuma inanamayarak odaya girdim.    Dayım yine ortalıkta yoktu. Dayımın odaya gelmesini beklerken kısa bir duş alıp, üzerimi giyip, saçlarımı kuruttum. Tam işlerim bittiğinde dayım içeri girdi. Beni odada bulmanın yüzüne verdiği rahatlamayı izledim önce. Sonra çatılan kaşlarını ve ileri atılan bedenini. "Gece neredeydin?" İşaret parmağını sanki gözüme soksa rahatlayacakmış gibi hafif bir titremeyle bana doğruluyordu. "Sana da merhaba dayıcığım. Gece plan yerini hazırlamakla başladım. Sonra ise muhtemelen bir daha göremeyeceğim harikalıkta bir yataktaydım. Uyandığım gibi de buraya geldim." Dedim.    Dayım sert bir ifadeyle yüzüme bakarak, ki artık bakışlarından korkmaya başlamıştım, kendini koltuğa attı. "Bakma öyle. Merve de kaldım desem daha mı iyiydi?"  Demiş oldum. Berbat espiri stoğumu açtırmıştı bana bakışları işte. "Gevezeliği bırak İs. Kimin yanında kaldın?"    Sırıtarak yanına gittim. Koltuğun diğer ucuna oturup ayaklarımı karnımda topladım. "Gece boyu toprak eşeledim. Kazma kullandım. Ardından arabada uyuyakalmışım. Uyandığımda pamuktan yapılmış bir yataktaydım. Öyle rahattı ki böyle güzel uyumamıştım hiç."    Dayımın kaşları üzerindeki bantlar serbest kaldı düzelmeye başladı derken tekrar çatıldı. "Nasıl bir odaydı?" Aeris'in tüm odalarını biliyormuş gibi sorunca cevap vermeden edemedim tabi. "Normal bir odaydı işte. Gri renkli bir oda. Üst katların birindeydi epey merdiven inmek zorunda kaldım." Dedim. Dayım sol eliyle sakallarını karıştırırken bir yandan bakışlarını zeminde dolandırıyordu. "Kavin'in odası olmalı. Neden seni odasına götürdü ki?"    Kendi kendine konuşuyormuş gibi olan dayımdan duyduklarım beni hem heyecanlandırmış hem de meraklandırmıştı. Gerçekten neden beni odasına götürmüş olsunduki? "Akşam kazma elimdeyken ne haldeysem öyle uyandım. Odada benden başka yaşam belirtisi de yoktu."    Dayım ben konuşurken bana bakıp sözüm bittiğinde tekrar düşüncelerini zeminle paylaşmaya devam etti. Ben de kendimce bu duruma sebep ararken aklıma dayıma anlatmam gerekenler geldi. "Aslına bakarsan sana anlatmam gereken daha önemli şeyler var."    Dayım dalgın bakışlarını yavaşça yerden kaldırıp tekrar bana bakmaya başladı. "Dün toplantı bitiminde işsiz kaldım. Bu zamanı değerlendirmek için de Kavin'in o kattaki odasına girdim."    Dayımın gözleri olduğunun iki katına çıktığında açıkçası ben de gözlerinin bu kadar büyüyebilmesine şaşırdım. "Ne yaptım dedin?" Birden oturduğu yerden ayaklandı. "Hey. Sakin ol lütfen. Öğrendiklerinden sonra bana teşekkür edeceksin." Derken ellerimi istemsiz yukarı kaldırdım. Dayım sert hareketlerle önümde olta atmaya başladı. Bu gün biraz garip mi davranıyordu? "Hangi bilgi, planı daha da önemlisi kendini tehlikeye atmanı masum gösterebilir? "    Haklıydı fakat buna değmişti. İlgisini sinirlerinden çekmek için öğrendiklerimin en şok etkisi verecek olanını seçtim. "Ateş kısırmış."    Pat diye ağzımdan çıkan sözler dayımın alnına şaplak atmışım gibi sendelemesine sebep oldu. Gözleri ne kadar daha açılabilirdi merak ediyordum. "Ne? Ne? Nasıl? Ne demek kısır?"    İstediğim ilgiyi elde ettikten sonra bacaklarımı koltuktan aşağı uzattım. Ellerimi koltuğa dayayıp en başından her şeyi anlatmaya başladım. "İlk görevde çaldığım kutuyu buldum. İçinde bir mektup ve resimler vardı. Mektupta ise Kavin için gerçekten travma yaşamasına sebep olacak şeyler yazılıydı. Elisa Ateş'le mecburiyetten evlenmiş. Ateşin elinde bir koz varmış, önemli bir koz. Ateş'in ısrarla Elisa'yı istemesi ise Elisa'nın hamile olduğunu bildiğindenmiş. Kendi çocuğu olması imkansızmış çünkü kısırmış. Elisa'nın terk ettiği sevgilisi ise Kavin'in gerçek babasıymış tabi. Adamın bir şeyden haberi yok. Mektupta Kavin'e babasını bulmasını bunu da bir tek Ateş'in bildiğini yazıyordu. Ondan öğrenmeliymiş."    Sonlara doğru cümlelerim yavaşladı.Dayımın yüzünden her cümlem ile beraber ruhunun bir parçası düşmüş gibiydi. Elleri titremeye ve ayakta duramamaya başladı. Ne olduğunu anlamadan ona destek olmak için hızla yerimden kalktım ve koltuğa oturmasına yardım ettim. Ateş'in kısır çıkmasına bu kadar üzüleceğini düşünememiştim. Kavin'in soydan varis olmaması dayımı neden bu kadar etkilemişti anlam veremedim. Fakat asıl mesele bu değil gibiydi. "İyi misin dayıcığım? Su ister misin?" Bir yandan konuşuyor bir yandan yüzünü bana bakması için zorluyordum.     Dayım baktı bana ama sanki orada olduğumu yeni fark ediyormuş gibi baktı. Sanki beni tanımıyormuş gibi. Bakışlarındaki yabancılık, gözlerindeki kızarıklık, sanki nefret ettiği biriymişim gibi kısılan gözleriyle bana attığı bakışlar. Ellerim yavaşça yüzünden omuzlarına oradan kendi kucağıma kaydı. "Beni yalnız bırak."    Tıslar gibi söylediği sözlerin ardından koltuktan kalkıp banyoya yöneldi. İçeri girip kapıyı sertçe yüzüme kapattığında ellerim iki yanda şaşkınlıktan aralanmış dudaklarımla koltukta kala kaldım. Üzerimdeki aptallığı atmaya çalışırken ayağa kalkıp önce sağa, sola sonra ileri, geri adımladım . İşe yaramayınca elimi saçlarıma koydum ve bir kaç saniye düşünmek için kendime zaman tanıdım. Düşüncelerim zihnimin ortasına bomba atılmış gibi etrafa kaçışırken neyi düşünmem gerektiğini yakalayamadım. En sonunda dayımın daha doğrusu dayımın içine kaçan yabancının sözünü dinledim. Deri ceketimi elime alıp odadan ayrıldım. Merdivenlerden inip suikastçıların olduğu odaya gittiğimde aklımda hala tek bir düşünce vardı. Dayım neden bu kadar yıkılmıştı? Elisa'yı önceden tanıdığı kesindi. Fakat bu kadar yıkılacak kadar mı tanıyordu onu? Beni annemin karnından aldığı zaman Kavin çoktan doğmuş olmalıydı. Yani Elisa'da çoktan... Hiçbir şey tam yerine oturmuyordu. Aklım tamamen pazar yeri gibi olmuştu. Tamamen çıldırmak üzereydim. Uzun bir nefes verip kafamı geriye attım.  Yanımda oluşan hareketlilikle odaya girip öylece bir koltuğa oturduğumu yeni fark ediyordum. Ne ara buraya oturduğumu düşünürken yanımdan gelen sesle dikkatim oraya toplandı. "Alacağın cezanın büyüklüğü mü bu duruma soktu seni? " dedi bir ses.  Ardından havayı kokladı. "Korkunun kokusu mu bu yoksa? "    Günlerdir beni insan yerine koymayan biri şimdi benimle konuşuyordu. Tabi buna konuşmak denirse. "Ne istiyorsun Hera? Oradan muhabbet modunda gibi mi duruyorum?"  Göz kapaklarım yarı açık Hera'ya bakıyordum. "Aslına bakarsan buradan daha çok köşeye sıkışmış sıçan gibi duruyorsun."    Sözleri mümkün olsa ağzından çıktığı gibi havaya karışmak yerine boğazıma sarılacak gibi duruyordu. Ne derdi olduğunu anlamak dahi istemedim. Nedensizce çakılıp kaldığım koltuktan kalkmak için yeltendiğimde sözleriyle beni tekrar yerime oturttu. "Kavin sana ne ceza verdi?" Başımı yavaşça yüzüne çevirdim. "Bunu sen nereden biliyorsun?"    Kollarını göğsünde birleştirip bacak bacak üstüne attı. Ağzını yaya yaya konuşması sabrımı iyice zorluyordu. "Senden nasıl haberi olduğunu hiç düşünmedin mi?"  Yok artık. Beni ele veren Hera mıydı? "Sen nereden biliyorsun?" Israrla sorduğum soruya cevap alamamak dişlerimi sıkmama sebep oldu. "Hım. Belki gittiğin koridorun sadece Kavin'in odasına çıkıyor olması dikkatimi çekmiş olabilir. Takip edilmiş olabilirsin."    Sinirle deri koltuğa tırnaklarımı geçirdim. Sinirim ona değil kendimeydi. Takip edildiğimi nasıl anlamadım? Nasıl böyle bir aptallık yapabildim? Her şeyi tek bir hareketimle berbat ettim.    Sıkıntı ve sinirle ayağa kalktım. Dayımdan sonra bir de bunu öğrenmek içimin iyice şişmesine sebep olmuştu. Hırsımı alamayarak odadan çıkacakken Şah beni durdurdu. "Nereye gidiyorsun?" Önce dirseğimi Şah'ın elinden kurtardım. Sonra baygın bakışlarımı ŞAh'a çevirdim. "Hiçbir yere. Biraz hava almam gerek." Dedim. Hera sanki bu kadar sinire batmam yetmiyormuş gibi suratındaki koca gülümsemeyle kırıtarak önümden geçti. Tabi birde göz kırpmayı ihmal etmedi. Şah tiksinircesine kendimden uzaklaştırdığım kolunu diğer koluyla göğsünde bağladı. Patronculuk oynayası gelmişti sanırım. "Şimdi hava almanın sırası değil. Hazırlanmamız gerek. Kafandaki her neyse kenara bırak ve plana odaklan."    Hera'ya olan sinirimin yansıması gözlerimden silinmeden bakışlarımı Şah'a çevirdim. Başımı sallamakla yetindim sadece.    Kimsenin bir suçu yoktu. Aptal Hera'nın bile. Kendi hatamın cezasını çekiyordum sadece. Ayrıca Şah haklıydı. Bir hata yaptım diye bütün planı tehlikeye atamazdım. Artık cezam neyse çekmekten başka çözüm yoktu. Beni affetmelerini dilemekten başka.    Aklımda şaha kalkan düşünceleri bırakıp gece için yanıma silah almalıydım. Hırslı adımlarla malzeme odasına girdim. Masaların üstlerindeki silahlara bakarken kendi silahımın yanımda olmasını istedim. En iyi kullandığım silah oydu. İntikam ruhum o silahın içindeydi. Kendi silahımı düşünürken gözüm bir diğer silaha takıldı. Safari master'ın siyah renkli olanıydı. Kendi silahım yanımda olamıyorsa ben de kuzeniyle iş ortağı olurdum. Silahı belime yerleştirdikten sonra birde küçük bir bıçak aldım elime. Bu bıçağı da göğüs arama sakladıktan sonra zaten planı kimse ölmeden bitirmem gerektiği için daha fazlasına gerek duymadan odadan çıktım.    Saat kaç olmuştu bilmiyordum fakat en kötü ihtimalle yarım saate çıkmamız gerekti. Vurgunu yapacağımız yer neredeyse bir saatlik uzaklıktaydı. Önceden gidip saklanmamız gerekiyordu.    Odadan çıktığımda tahmin ettiğim gibi herkes hazır halde ayaktaydı. Gözüm içlerinden en gösterişlisine ilişti hemen. Kavin elindeki silahı kontrol edip kilidini kapattıktan sonra  belinin arkasına yerleştirdi. Her hareketinden güç akıyordu. Ateş'in oğlu olmamasına rağmen tıpkı Ateş'e benzemesine anlam veremiyordum. Acaba Kavin öğrendiğinde ne yapmıştı? Hep baba mı derdi Ateş'e ya da hala diyor muydu?    Düşünceler yine tepeme duman yapıyordu. Herkes odadan çıkarken peşlerine takılıp kendime gelmeye çalıştım. Geçen sefer olan her şey tekrar yaşanıyor gibiydi. Arabalara oturma düzenimiz bile aynıydı. Dünün aksine bugün gram uyku yoktu gözümde. Bir de kendimi uyanık tutmakla uğraşmayacaktım. Planı hayal edip defalarca kamyonu sürdüm. Her şey tersine dönmüşken planım da suya düşerse ben biterdim. Ceza almayı bırak tarikattan bile kovulurdum.   Çatal yola yaklaşık yüz metre uzaklıkta iki araba da durdu. Yıkık dökük bir evin arkasına arabaları park ettikten sonra herkes toplandı. Herkes benim komutlarımı beklemeye başladığında kendime telkin etmeyi bırakıp cesaretimi topladım. "İlk ekip yani Sem ve Kaya sağ yolda. İkinci ekip ben ve Şah ortada bekleyeceğiz. Hera dikkati dağıtan kız olacak. O zamana kadar da Pi ile sol yolu gözlemeye gelenleri halledecekler. Plan duruma göre değişikliğe uğrayabilir. Kulaklıklardan irtibatta olmaya devam edeceğiz. Değişen durumlarda verdiğim tüm komutlardan ben sorumluyum. Bu yüzden itiraz etmeden uyun lütfen."    Tüm ekip başlarını sallarken Kavin bizden biraz daha uzakta arabasına yaslanmış duruyordu. Elindeki telefonla ilgilendiğini gördüğümde kendimizi büyük bir planın içinde değil de okul bahçesinde gibi hissettim. Oldukça ilgisiz görünüyordu.    Önüme döndüm. Artık başlamamız gerekti. Tekrar Kavin'e döndüğümde gayet ciddi bir yüzle bana bakıyordu. Gitmek için başımı eğerek müsaade istedim. Karşılığında oda başıyla ileriyi gösterdi. Gösterdiği yöne dönüp derin bir nefes aldım.    Önden yürüyüp kendimden ve planımdan emin olduğumu kanıtlamaya çalıştım. Tereddütsüz adımlarla yere sağlam bastım. Bir müddet yürüdükten sonra Sem ve Kaya bizden ayrılıp görev yerlerine ilerledi. Bizde yerimize varıp yere uzanarak gizlendikten sonra hazırdık. Kulaklıktan guruba daha doğrusu Sem ve Kaya'ya konuştum. "Hazır mısınız Sem, Kaya?" Aynı anda ikisi birden cevap verdi. "Evet." Cevap vermeleriyle büyük kamyonun yolun ilerisinden ışıkları göründü. "Güzel. Araç görüş alanına girdi. Başlıyoruz."    Birazdan kamyon önümüzden geçip sağ yola girdi. "Hedef sağa döndü." "Hazırız."      Şah elindeki dürbünü bana uzattı. Elinden alıp ilerideki kamyonu izlemeye başladım. Şoför tam tahmin ettiğim gibi mayın tümseklerini ve acemice gizlenmiş arabayı fark edip kamyonu durdurdu. Önde oturan adamların üç tanesi araçtan indiğinde kamyon geri doğru gelmeye başladı. Araç yol ayrımına kadar geldiğinde Sem ve Kaya araçtan inen üç adamı çoktan bayıltmıştı. Aracı kullanan adam direksiyonu sola kırıp on metre kadar ilerleyip durdu. Ardından kamyonun arkasından beş kişi daha araçtan inip aracın önünden yolu kontrol etmeye gitti. Hera ve Şah'a başımla işaret vermemin ardından karanlığın avantajıyla ilerleyen beş adamın arkasına takıldılar. "Sem ve Pi. Sol tarafa destek verin." Dedim. Bir kaç hışırtı sesi ile beraber Pi'in sesi geldi."Gidiyoruz."      Her şey yolunda gidiyordu. Aracı kullanan adam oldukça rahat görünüyordu. Aptal bir plan hazırladığımızdan ve eve sağ dönemeyeceğimizden emin gibiydi. Sakince beklemeye devam ettim. Yaklaşık on dakika kadar sonra kamyondan beş kişi daha indi. Ön koltuktaki adam ise artık o kadar da rahat değildi. Birbirlerine hararetli el kol hareketleri yapıp ardından diğerlerinin gittiği yoldan gittiler. Kalan herkes dışarı çıkıp arabanın etrafını sardı. Birbirleriyle koruma yerlerinden ayrılmadan konuştukları için bağırış sesleri buraya kadar geliyordu, fakat ne konuştuklarını anlamıyordum. Bir müddet daha geçtiğinde tüm gurup teker teker yanıma gelmeye başladı. Kendimizin bile zor duyduğu kadar sessiz konuşuyorduk. "Hera'nın gitme zamanı geldi." Şah'ı onaylar şekilde başımı salladım. "Hera şu saçını başını biraz dağıt hırpalanmış gibi görün. Pi sende Hera ile git. Başarısız olmuşsunuz ve kavga ediyormuşsunuz gibi."   Hera öldürücü bakışlarını üzerime odaklamışken başımla ileriyi gösterdim. Kızgın gözleriyle uğraşacak zamanımız yoktu.     Pi ve Hera bulunduğumuz yerden uzaklaşıp yoldan geliyormuş gibi kavga ederek adamların yanına doğru yürüdüler.     Artık sıra yavaş yavaş bana geliyordu. Elimdeki dürbünü Şah'a verip kamyona doğru sürünerek ilerlemeye başladım. Çalıların arkasında mümkün olabilecek en sessiz halimle sürünüyordum. İyice yaklaştığımda artık konuşulanları duyabiliyordum. "O zaman aptal hareketinizin cezası olarak kızın biraz bize çalışması gerek." "Ah dostum. Al lütfen benim başıma fazlasıyla bela oldu." "Ne! Seni pislik. Senin yüzünden düştüğüm hallere bak. Beni bu hayvan heriflere mi vereceksin?"      Açıkçası oyunculukları oldukça iyiydi. Hera kaçma bahanesiyle kamyonun arkasına doğru gittiğinde Pi'de onu yakalamak için peşinden gitti. Bu fırsatla bende orta oyun izler gibi keyiflenen aptal heriflerin boşluğundan yararlanıp, aracın sürücü kısmına doğru koşmaya başladım. Parmak uçlarımda koşmaya dikkat ederken Pi ve Hera dikkatleri üzerlerinde tutarak kavga etmeye devam ediyordu. Kulaklığımdan Şah ve Kaya'ya komut vermek için elimi kulağıma koydum. "Şimdi araca biniyorum. Pi, Hera elliye kadar sayıp araca atlayın. Şah ve Kaya siz arabalara koşmaya başlayın."     Komutları verdikten sonra aracın yanına gidip sırtımı yasladım. Artık kavga sesleri bile kalp atış sesimden az geliyordu kulağıma. Sürünerek ön kapıya geldiğimde açık kalan kapının da avantajıyla kendimi direk yukarı çektim. Koltuğa oturup lanet anahtarlar olmadığı için kabloları çıkarmam gerekti. Bu iş biraz zamanımı alsa da sonunda aracı çalıştırdığım gibi tüm dikkatler üzerime toplandı. Kendi kapımı kapatıp gazı köklerken bir yandan Pi ve Hera'nın araca binmesini bekledim. Tabi bu arada adamlar çoktan ateş etmeye ve kapıları zorlamaya başlamıştı. Eğilmiş halde kilitler kırılmadan kamyona binmelerini bekliyordum. Gazdaki ayağımı biraz daha geri çekip el frenini indirdim. Vitesi geri atıp yavaşça geriye doğru kayarken beklediğim haber geldi. "İçerdeyiz devam et."     Gazdan çektiğim ayağımla doğrulup tekrar gazı köklediğimde geri geri epey bir yol gitmiştik. Silah sesleri giderek uzaklaşırken kurşunlar yüzünden kırılmış camdan kimse görünmüyordu. İyice uzaklaştığıma emin olduktan sonra arabayı durdurdum. Pi ve Hera kamyonun arkasından çıkıp yanıma geldiklerinde Pi'nin direksiyonu alması için kenara kaydım. Hera yanıma Pi'de direksiyona geçtiğinde içimde havai fişekler patlıyordu. Başarmıştım. Bunu da atlatmıştım işte. Artık tek bir görevim kalmıştı. Onu da başardığımda asıl amacıma ulaşacaktım...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD