Dayımın ve kanının başrol olduğu kabustan bu kez daha sakin ve kontrollü uyandım. Nefes nefese kalmış susuzluktan kurumuştum. Yatağın yanında duran sürahiden hızla iki bardak suyu doldurup devirdim. Sonra gözüm Kavin'e takıldı. Uykusuna devam ediyordu. Koltukta uyuduğundan yaşadığı huzursuzluk yüzünden takılı kalmıştı. Ya da devamlı bu ifade ile uyuyordu kim bilir. Sessiz olmaya özen göstererek yataktan kalktım. Sigara ve çakmağımla balkona çıktım.
Buranın balkonu, oda dayımın odasından daha yukarıda olduğu için, daha geniş bir manzaraya sahipti. Geniş bakış açısı sayesinde ise bütün Abbadon gözler önündeydi. Tüm suçlar, pislikler, günahlar. Hepsi en çıplak hali ile karşımdaydı. Hızlı hızlı içtiğim ilk sigara rüyamın etkisini dağıtamadı. Diğer sigarayı yakarken odanın ışığı yandı. Balkona uzun bir gölge düştü.
"Uykusuzlar ikiye çıktı." dedim benim sesim olmakla alakası olmayan bir sesle. Sigara paketinden bir dalı daha çıkartırken Kavin'de elimdeki paketten kendine bir dal çekti. Önce kendi sigaramı yaktım ardından çakmağı ona uzattım. Sigarasını yaktıktan sonra o da benim gibi sırtını duvara yasladı. Bir eli cebinde diğer elinde sigara bakışlarını şehrin silüetine değdirmeden başını gökyüzüne kaldırdı. Derin ve yanaklarını çökertecek kadar uzun bir nefes çekti içine. Sapık gibi adamı kesmekten vazgeçip bakışlarımı şehre çevirdim.
"Bir gün sonra yola çıkacağız. Yarın da alışverişe çıkarız." Sesi uykudan uyandığını belli edercesine boğuktu. Yani irademe sahip çıkmam fazla elzemken çıkamamam içinde sebep çoktu. Hiç bir cevap vermedim. Zaten vereceğim cevap belliydi.
Yavaşça yere doğru çöktüm. Bacaklarımı karnıma doğru çektim. Biraz sonra Kavin'de benim gibi yere oturdu. Farklı olarak bacağının birini öne doğru uzattı. Boyu posu sağolsun tüm balkonu kapladı. Adamın kendi balkonu olduğundan tabi 'topla lan bacaklarını' diyemedim. Oysa ki Arat olsaydı tekme bile atardım. Sigaradan derince bir nefes çekme sırası bana geçti.
"İlk kez bu balkonda sigara içiyorum." dedi. Bakışları sanki sigara ile konuşuyormuş gibi yarısına geldiği dalın üzerindeydi. "İyiymiş." diye devam etti yamuk bir gülüşle.
Ben de sırf altta kalmamak için bakışlarımı manzaraya çevirdim. " Ben de şehri ilk kez bu kadar yukarıdan görüyorum. İyiymiş." dedim. Sanki adam şehrin mimarı gibi tavır almıştım ama sonuçta ben de balkonun mimarı değildim.
Balkon da zaten ilk kez bu kadar kalabalık oluyordu muhtemelen. Kavin ile aramızdaki ilişki ne olsun ikimiz de karar veremiyor gibiydik. O da, ben de güven meselesinde sıkıntı yaşıyorduk. Fakat bunu bir yerde yenmemiz gerekti. Aynı taşın altına elimizi koymuştuk. Derin bir nefes çektim içime.
"Ateş'in etrafında oldukça, hep daha çok oksijene ihtiyacın olacak. İyi depola." dedi üzüntülü bir tebessümle. Hımm. Gece ve uykulu olan bir adamdan faydalanma fırsatım olacaktı demek ki.
"Ateş ile aran nasıl? Yani, şey olarak." Durdum. Sesimi biraz kıstım ve öne doğru eğildim. " Baba oğul olarak." Halimi garipsemiş olsa gerek dudağı yana doğru kıvrıldı.
"Ateş her zaman çok iyi bir baba, iyi bir eş, iyi bir lider gibi görünür. İşin aslını kimse göremez. Çünkü kimseyi o kadar yakınına almaz."
Ateş'in oğlu olmakta iyi değildi demek ki. "Kimse o kadar yakınında değil mi? Konsey ?" dedim merakla.
"Değil. Zaten konseyde memnun değil bu durumdan. En yakını annem ve bendim." dedi.
Eh annesinin durumu ortadaydı. Oğlu ise arkasından intikam planı yapıyordu.
* * * * *
Sabah olduğunda gece konuşulanlar birer birer doldu aklım. Başımı kaldırıp odaya baktım. Kavin ortalarda görünmüyordu. Banyodan da ses gelmiyordu. Yataktan kalkıp yeni güne başlamak için hazırlandım. Üzerime hızlıca kotumu ve tişörtümü giydim. Her zaman olduğu gibi siyahlara bürünmüştüm. Saçlarımı serbest bırakıp omuzlarımdan akmalarına izin verdim.
Hazırdım hazır olmasına da alışverişe Kavin ile çıkmak istemiyordum. Zaten sevgililik rolü sebebiyle beraber fazla vakit geçirecektik. Alışverişi de beraber gitmesek olurdu. Aklıma Gece'ye verdiğim söz gelirken içimin rahatlaması ile gülümsedim. Hızla odadan çıkıp Gece'yi aramak için aşağıya inecektim ki açılan kapıdan içeri Kavin girdi.
"Hazırsan çıkalım. " dedi. Kavin'de siyah gününde olmalıydı ki benim kadar siyah giyinmişti. Odaya girip koltuğun üzerinde duran cüzdanını ve anahtarını aldı.
"Hazırım ama." dedim. Başını kaldırıp ciddi ve meraklı bir ifadeyle baktı. "Ben arkadaşımla gitsem daha iyi olur." dedim.
Kaşları usulca çatıldı. Anlamaya çalışır gibiydi. " Senin burada arkadaşın mı var?" dedi çok imkansız bir şeymiş gibi şaşkındı. Gözlerimi devirdim.
"Olamaz mı?" dedim şaşırmasına hayret eden bir sesle.
"Ne çabuk arkadaş edindin. Öyle dost canlısı birine de benzemiyorsun." dedi sesinde bariz bir küçümseme vardı.
"Oysa ki sen gördüğüm en munis insansın."dedim sinirle. Gülümsemesi iyice genişledi.
"Düş önüme bakalım kimmiş arkadaşın. Hayal falan değildir umarım." diye söylendi. Umursamadan önüme döndüm ve kapıdan çıkmaya kaldığım yerden devam ettim.
Büyük salona girdiğimde hızla Gece'yi aradı gözlerim. İlk bakışta Gece'yi göremedim ve bu keyfimin kaçmasına yetti. Bir insanı bulamamaktan bu kadar korktuğum olmamıştı herhalde. Bir kez daha etrafa bakınca ise Gece'nin sağa sola sallanan eli görüş açıma girdi. Hızlı hızlı yanına ilerledim.
"Selam olsun sana tanrıçam." dedi teatral bir eda ile ve gülerek öne eğildi. Gülümsemesine eşlik ettim.
"Madem tanrıçam dedin, eh teklifimi de reddedemezsin." diyerek koluna girdim. Bir yandan kolundan onu çekiştirip bir yandan anlatmaya çalışıyordum.
"Hani seni dışarı çıkartacağım diye söz vermiştim ya. Şimdi sözümü tutuyorum işte." dedim.
"Tamam da bu acele ne?" dedi Gece tam o anda Kavin'in önüne geldik. Kavin Gece'yi gördüğünde her zaman takındığı sert ifadesine büründü. Gece'de ondan farklı bir tepki vermediğinde benim için anlaşılmıştı ki aralarında öğrenmem gereken bir olay vardı. Gece gelmemek için türlü bahaneler sunsa da bana kabul ettirememişti.
Ben ön koltukta, Gece arka koltukta, Kavin şoför koltuğunda, arabanın içinde çalan şarkı ile şehre doğru gidiyorduk. Gergin ortam ellerimin bile terlemesine sebep oluyordu. Hani biri biraz sert nefes alsa kavga çıkacak gibiydi. Yaklaşık beş şarkı bitmişti ki alışveriş merkezinin önüne geldik. Gece daha tekerler dönmeyi tam durdurmadan kendini arabadan dışarı attı. Ben de arabadan inmek üzereydim ki Kavin bileğimden tuttu. Kalktığım koltuğa tekrar oturdum.
"Bunu al. Kart kullanma artık. Sadece nakit." Uzattığı eline baktığımda bir deste para gördüm. Bu kadar para ile nasıl gezecektim acaba. Destenin içinden yaklaşık on tane banknot aldım.
"Bu yeterli olur. O kadar para ile gezemem." dedim. Başını aşağı yukarı salladı. Tam tekrar iniyordum ki bu kez adım ile seslendi. Tekrar yarım kalan kalkma işlemi ile koltuğa geri oturdum.
"Bunu da al. Aradığımda açmamazlık etme dememe gerek var mı?" diye belirtti elindeki telefonu bana uzatırken. Telefonu aldım elime. Başımı onaylar anlamda salladım sadece. Gece dışarıda anıta dönecekti. Bu kez arabadan inmeyi başarıp kapıyı kapatacaktım ki Kavin tekrar adımı seslendi.
"Ne var Kavin, ne?" dedim sitemle.
Yüzünde hiç bir mimik oynamasa dahi içinden güldüğüne yemin edebilirdim.
"Sadece üç saatin var." dedi ciddiyetle. Başımı sol tarafa çevirdim sabır dilenircesine.
"Tamam. Git artık." dedim kapıyı sertçe kapattım. Kapıyı kapatmamla araba harekete geçti.
Gece'yi bekletmek için yapmadıysa ben de bir şey bilmiyordum. Adımlarımı hızla Gece'nin yanına attım. Abbadon'un içini ben de Gece gibi bilmediğim için buradan alışveriş yapacaktık.
"Yemek yedin mi?" dedim. Başını olumsuz anlamda salladı. Birlikte önce karnımızı doyurmak için yemek katına yöneldik. Gece'nin ailesinin rütbesi bir kaç bilgi almam için belki yardımcı olabilir diye düşünüyordum. Fakat daha önce neler olduğunu öğrenmek istiyordum. Ailesi konseyde olan biri neden Kavin ile düşman olurdu ki?
Yemek katına geldiğimizde ikimizde yiyeceklerimizi alıp oturduk. Gece Kavin'i gördüğünden beri durgunlaşmıştı. Soru sorup rahatsız etmek daha doğrusu onu kaçırmak istemedim. Sessiz geçen yemeğin ardından mağazaları gezmeye başladık. Sadece kendi tarzımda değil göreve uyacak her tarza göre kıyafet bakıyordum. Sem'in geçen akşam anlattıklarına göre görevimiz şirket işleri ile ilgili olacaktı. O yüzden gömlek ve etek gibi kombinler de yaptım. Gece daha çok üzerine giydiği tarz da deri kıyafetlere bakıyordu. Adı gibi hep siyah bir makyaj ve siyah kıyafetler içinde görüyordum onu. Gerçi tarikatta herkes siyaha fazla yakındı zaten. İç çamaşırlarıma kadar her şeyi aldım. Gece benim kadar fazla alışveriş yapmamış olsa da onunda elleri dolmuştu. Kavin'in gelme saatine yakın hem dinlenmek hem de sigara için merkezin önüne çıktık. İkimizde sigaralarımızı yaktıktan sonra artık sormamak için kendimi daha fazla kasamadım.
"Gece." dedim. Sesimle başını yerden kaldırdı. "Kavin'i gördüğünden beri yüzün toplanmadı. Anlatmak ister misin?"
Gözlerini tekrar yere çevirdi. "Tüm gün somurttum tabi." dedi dalga geçercesine bir gülümseme ile.
"Anlatmak zorunda değilsin." dedim fakat anlat diye yakasına yapışmamak için zor duruyordum.
"Ben anlatmasam Kavin anlatır zaten. Benden öğrenmen daha iyi olur." dedi. Kavin anlatmaz nerede onda öyle şeyler demedim sadece sessizce başımı salladım.
"Çok eski bir olay aslında. Çok sevdiğim birinin bir hatasını buldu." dedi. Bekledi. Acı bir gülümseme yerleşti yüzüne. Sigarasından derin bir nefes çekti.
"Kavin çok yaratıcı bir adam. Tam da tanrı soyu."dedi. Bir nefes daha aldı sigaradan. Çok zorlanıyor gibiydi. Anlatmak zorunda değilsin demek istesem de diyemedim. Öğrenmem gerekti. Fakat bu kadar zorlanmasını da beklemiyordum. Bitirdiği sigarasını yere atıp ayağı ile ezdi.
"Bir arkadaşım görevlerin birinde bir hata yaptı. Hatası ihanetti. Fakat bilerek yapmamıştı. Ateş onu az bilgilendirdiği için olmuştu aslında. Tabi Kavin böyle bir bahaneyi kabul etmedi. İhanet kabul edilemezdi." Durdu tekrar derince oksijen aldı içine. "Yaratıcı olduğunu söylemiştim. Küçük bilyeleri aldı. Harlı ateşin içinde renkleri griden kırmızıya dönene kadar bekletti. Daha sonra o küçük bilyeleri ona yutturdu."
Ellerim buz kesti. "Tüm o çığlıkları hala kulağımda. O yalvarışları. Ölürken bana dönen gözleri hala gözümün önünde." Gece sanki arkadaşı hala karşısındaymış gibi sabit bir noktaya bakıyordu. Soğuk ellerimle yüzüne dokundum bana bakmasını sağladım. Gözleri dolmamıştı bile. Fakat öyle boş bakıyordu ki içim acımadan edemedim.
"Ne dedi biliyor musun? Herkesi topladı ve 'Bu herkese ders olsun. Bir işi batırdığınız zaman nelere mal olacağını görün.' " Tam da Kavin'in söyleyeceği cümlelerdi. İnsanların ölümleri onlar için bir şey ifade etmiyordu. Varsa yoksa Aeris'ti.
"Ateş ne yaptı?" dedim.
"O zaten Kavin'e tapıyor. Bizim ona taptığımızdan fazla hem de. Kavin'in en doğru kararı verdiğini söyledi sadece. Ama ben biliyorum aslında benim yüzümden oldu. Ben onların grubundaydım. Fakat tercih yapmam gerekti. Ben de onları seçmedim. Kavin de yanlış olanı seçmemin cezasını, seçtiğim adamı benden alarak verdi."
"Sevgilin miydi?" dedim. Usulca başını salladı. Gözleri dolmaya başlamıştı.
"Kim olduğunun önemi var mı? Hangi insan böyle bir ölümü hakeder." Öyle haklıydı ki ona haklısın bile diyemedim. Bom boş bir laf gibi geldi dilime. Ne uğurlara ölüyordu insanlar. Tarihte ve günümüz de böyle işkenceler içinde ölen insanlarla dolu değil miydi? Konuşanların anlatmaları, haklı olmaları neleri değiştirebiliyordu?
İkimizde sessizliğe daldığımızda düşüncelerimizi bölen çalan telefon olmuştu. Öylesine darbe yemişti ki beynim arayanın kim olduğuna bile bakmadan açtım telefonu.
"Efendim."
"Arkanızdayım." dedi telefondaki ses. Şuan duymak isteyeceğim en son ses onun sesiydi. Fakat duymak zorundaydım. Hatta görmek zorundaydım. Gece bugün benimle gelerek oldukça büyük bir zorluğun altına girmişti onu şimdi daha iyi anlıyordum.
Gece'ye başımla arkamı işaret ettiğimde birlikte ayaklandık. Bir kaç adım atmıştık ki Kavin yanımıza geldi. Benim iki elimde tuttuğum çantaları aldı. Gece'ye yardım etmemesi Gece'ye karşı mahcup hissetmeme sebep olurken ben yardım için uzandım. Fakat Gece bana izin vermeden arabaya doğru yürüdü. Bende onunla beraber yürüdüm. Şu an buradan kaçmak istiyordum. Fakat intikamını almam gereken insanların sayısı artıyordu. Beni de Aeris'e, intikam ateşine perestiş olmak bağlıyordu.