⚔️16

1749 Words
Bugün yola çıkıyorduk. Üç araba ile gidiyorduk. Bir araba da Sem, Şah, Hera diğer araba da Pi, Kaya ve son araba da ben ve bilinen şahıs vardı. Sabah güneşinin ışıkları bile gökyüzüne vurmadan herkes uyanmıştı. Büyük bir esnemeyle yürümeye çalışırken bavulumu yere koyup geriye doğru gerindim. Bu saatten herkes büyük salondan yeni çıkmış ve sızmış olurdu. O yüzden herkes ben gibi uyuşuktu. Yere koyduğum bavulu benden önce arabaya giderken gördüm. Ne oluyor demeye kalmadan Kavin bavulumu bagaja atmıştı bile. Sanırım aramızda tek uykusuzluk çekmeyen Kavin'di. Aksini de beklemezdim zaten. Kavin' deki enerjiye inat daha da uyuşuk adımlarla arabaya ilerledim. Ben arabaya vardığımda herkes yerleşme işini bitirmişti.  Pi, esnemeyi biraz önce kesip bağırmaya çalıştı. "Hey millet, hadi canlanalım. Görüp görebileceğimiz en güzel şehre gidiyoruz."  "Biri tatile gitmediğimizi açıklasın." dedim bezmiş bir ses tonuyla. Pi'nin heyecanına limon sıkmak istemiyordum ama okul arkadaşlarıyla tatile gidiyormuşuz gibi hissetmeyen de bir bendim sanırım.  Pi yüzünü buruşturdu. "Geçen yıl bu zamanlar yaptığımız görevde olsaydın şimdi havalara uçuyor olurdun." "İlk görevini yazlık yerden aldı. Şimdi anlamaz. Bir kaç ay sonra görürüz İs'i." dedi Sem sağ gözünü kırparak. "Neymiş geçen yıl ki görev merak ettim. Bu kadar şikayete kanalizasyonda gezmiş olabilirsiniz ancak." dedim yan bir gülüşle. Öylesine söylediğim tahminim Sem ve Şah'ın birbirlerine bakıp gülmesine sebep oldu. "Vurdu gol oldu."Dedi Pi bir eliyle omzumu sıkıp. Şöyle bakınca bu adamlar daha havalı işlere gidiyormuş gibi duruyordu.  Herkes arabalara geçerken ben de Kavin'in arabasına bindim. Benden sonra Kavin de arabaya bindi. Beklemeden arabayı çalıştırdı ve yola koyulduk. Yüzümdeki gülümsemeyi fark ettiğimde tüylerim diken diken oldu. Buradan bu insanlarla gülerek göreve gitmek inanılır gibi değildi. Görev ile ilgili hiç bir şey bilmiyorum üstelik. Kavin sessizlik içinde yola odaklanmıştı. Kaçacak yeri olmaması soru sormam için fırsattı. "Yol çok uzun mu?" Siyah gözlükleri ile yandan bir bakış attı soruma. Devamlı dik ve küçük dağları ben yarattım havasında durmaktan yorulmuyor muydu acaba? "Akşam üzeri varırız." dedi. Çok uzun sürecekti. Şimdiden sıkılmıştım. "Geçen yıl ki görevi anlatsana." dedim. Sıkılmış bir ifade ile başını sağa sola eğdi. Boynu kırılacak sandım bir an. "Tahmin ettiğin gibiydi işte." dedi. Ruh hastası olma ihtimali çok yüksekti bence. Çünkü insanlık ve öküzlük arasında bu kadar hızlı geçiş yapmak normal değildi. "Onca saat heykel gibi sadece yola odaklanacaksan ben başka arabayla gideyim." dedim trip atarken, trip atıyor gibi görünmemeyi umarak.  Dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. Gözlüklerini tek eli ile çıkarıp direksiyonun önünde ki boşluğa koydu. Başını bana çevirdi.  Tatlı bir sesle "Böyle iyi mi?" dedi. Çift yönlü yolda giderken böyle havalı havalı davranması canımıza mal olacaktı. Ne kadar inat etmek istesem de korkum ağır bastı. Elimde çenesinden tutup bakışlarını yola çevirdim. "Yeter. Öldüreceksin bizi." dedim sinirle.  Gülümsemesi genişlerken tekrar yola odaklandı. "Ölmene izin vermem bu konuda meraklanma." dedi. "O zaman meraktan ölmemi de engelle. Birkaç soru sorayım."  Başını onaylar anlamda salladı. "Ateş sen olmasan beni yanına alacaktı değil mi?"  "Cevabını kendi kendine verebileceğin soruları geç." dedi. Sinir bozucu bir tavrı vardı. Kendini beğenmiş. "O gün Ateş'e neden seni korumak için dedin?" dedim.  Kısa bir bakış attı. "Bunu da kendi kendine cevaplayabilirsin ama işe yarar bir şey sormayacaksın belli ki." durdu. "Fark ettin mi bilmiyorum birbirimizden pek haz etmiyoruz. Seni tarikatın geleceği adına yanımda tuttuğumu düşünüyor. Korumamız gereken ortak bir sırrımız var."  Yani, Ateş'in bu sırrın ortak olduğundan haberi olmasa da, bu sırrın saklanması ikisi içinde hayati önemde. "Sana karşı hep sıcak davranıyor ama bakışlarındaki soğukluk gören biri için çok belli. Çocukluğunda nasıldı?" Biraz durdu. Baktı. Güldü. Yine. O kadar komik biri değildim. "Çocukluk travmalarımdan mı bahsedeceğiz şimdi?" dedi. Kaşlarım istemsiz çatıldı. "Bahsedemez miyiz? Ne var bunda. Hayır çok sevdiğiniz tarikatınız yüzünden tek senin çocukluğun travmatik geçmedi üstelik." Sinirlenmiştim. Dalga geçmesine, hafife almasına sinirlenmiştim.O da cevap vermedi zaten. Evet onun yaşadıklarımla ilgisi yoktu fakat o da Ateş kadar Aeris'e bağlı, hırslı ve caniydi. Benim olayımda payı yoktu ise başka masum insanlara yaptıkları vardı. Bu insanların bir şeye körü körüne inanma sevdaları başka insanları öldürüyordu. İkimiz de sessizliğe bürünmüşken konuyu değiştirmek istedim. "Görev hakkında bir şey bilmiyorum." dedim. Direksiyonu sola doğru kırarken parmaklarındaki dövmeler gözüme ilişti. Çok güzel görünüyordu. "Tarikatın geliri nereden geliyor biliyor musun?" dedi bakışlarını yoldan çekmeden. "Vurgun, uyuşturucu, kumar, yolsuzluk. Yani tüm pislik işler." dedim küçümseyerek. Dediklerime yandan bir gülüş sergiledi. O da bu durumdan pek hoşlanmıyormuş gibi başını salladı. "Doğru, ama eksik. Tarikatın asıl geliri holdinglerden geliyor. Neredeyse her şehirde şirketlerimiz var. Onlarla üyelerimiz ilgileniyor. Biz şirketleri açıyoruz onlar yürütüyor, Aeris'e de yıllık belirli miktarda ödeme yapıyorlar. Gittiğimiz şirket silah üzerine. Başındaki üye ise bizim paramızla bize kafa tutuyor. Biz de kafasını omurgası ile beraber bedeninden sökmeye gidiyoruz." dedi hırslı bir gülümseme ile. İşkence denince aklına zevk gelen birisi varsa o da Kavin'di. Adamın ağzı sulanmıştı resmen.  "Bir hafta çok değil mi bu iş için?" dedim.  "Öyle. Bizimkiler eğlenmek için uzun tuttular planı." dedi. "Yaptıkları işe bakarsak fazla hayat dolular." dedim homurdanarak. Kavin arkadaşlarından söz açılınca keyiflendi. "Görevler dışında dışarı çıkmaya pek vakitleri olmuyor." dedi. Devamlı çalışıyorlardı cidden. Geceleri loca da oturdukları zamanlar hariç hiç boş olduklarını görmemiştim. Sabah ışıkları tamamen yükseldiğinde benim de uykum geldi. Başımı sağa doğru yatırdım. Yarı açık gözlerim boş boş yola bakarken bilincim uykuya karıştı. * * * * *  "İs! İs! Hey hadi uyan." Kaya'nın sesi ile yavaşça gözlerimi açtım. Her yerim tutulmuştu. "Geldik mi?" dedim. Ayılmamı bekleyen Kaya'ya. Sabırsız görünüyordu. "Hayır mola verdik. Acıkmış olmalısın. Hadi gel bir şeyler ye." dedi. Başımı tamam anlamında salladım. Acıkmamıştım ama bir sigaraya yok demezdim. Arabadan uyuşuk hareketlerle indim. Sırt çantamı alıp önce bir lavaboya uğradım. İşimi halledip yüzümü yıkadıktan sonra sigaramı çıkardım. Lokantaya doğru yürürken sigaramı yaktım. Boydan boya cam olan yere geldikten sonra bizimkileri gördüm. Pi ve Kaya ellerini sallayıp masayı işaret ediyorlardı. Ben de onlara sigaramı gösterip başımı salladım. Buraya intikam için gelmemiş olsaydım onlarla arkadaş olmak çok güzel olurdu. Çok kafa çocuklardı.  Sigaram bittiğinde yanımdaki ayaklı küllükte söndürdüm. Çantamı düzeltip içeri girdim. Hızlı adımlarla yanlarına gittim. Herkes yemeklerini söylemiş ve bitirmek üzereydi. "Otur İs. Kavin senin için çorba söyledi." dedi Pi eliyle yanındaki sandalyeyi gösterirken. Başımı sallamakla yetindim. Gülerek yanına oturdum. Uykudan uyandığım gibi konuşkan bir insan olamıyordum. Kavin'in 'benim için' söylediği çorbayı içmeye başladım. En sevdiğim çorba olsa bile yeni uyanmışken bir şey yemek içmek bana göre değildi. İsteksiz bir kaç kaşık aldım ve kaşığı tabağın yanına bıraktım. "Sevmedin mi?" Kavin'in sorduğu soruya şaşırdım. Neden ilgileniyordu ki? "Sen söylemişsin Kavin sevmez mi?" dedi Hera. Gözlerimi devirdim. "Sevdim. Pek acıkmamışım ama." dedim.  "Başka bir şey istersen söyle." dedi bu kez de. İlgili davranması garip hissettiriyordu. Bir de huzursuz. Hem suçlu da hissediyordum. "Gerek yok doydum." dedim. Bakışlarını masaya çevirdi. Başını aşağı yukarı küçük hareketlerle salladı. Benim doydum dememle herkes ayaklanmaya başladı. Hesap ödendi. Sessizce herkes tekrar arabalarına dağıldı. Yolculuğun ikinci kısmında bu kez sıkıntıdan uyumuştum. Kavin diline kilit takmışlar gibi asla konuşmuyordu. Artık hava kararmış ve kalacağımız yere gelmiştik. Bu kez beni uyandıran Kavin olmuştu. Tabi ki Kaya gibi kibar değildi. Arabadan inerken kapıyı öyle sert kapatmıştı ki sıçrayarak uyanmak zorunda kalmıştım. Kavin'in arkasından sinirle baktım. Sonra bakışlarımda kafasını kıramayacağım için çantamı alıp arabadan indim. Sırt çantamı sırtıma takıp bagaja ilerledim. Kavin bavulumu elime verip kendi çantasını aldı ve bagajı kapattı. Otele girdiğimizde Kavin resepsiyondan tüm anahtarları alırken biz lobide bekledik. Elinde yedi anahtarla döndü. "Odaları iki kişi aynı katta olacak şekilde aldım. Olur ya bir sıkıntı çıkarsa hepimiz aynı yerde olmayalım." durdu. "Sem, Şah siz birinci kata. Pi ve Kaya siz ikiye." dedi. Çocuklara anahtarlarını verdi. "Hera, İs ve ben üçteyiz." dedi ama benim anahtarlarımı vermedi. Herkes onaylayıp başını salladı ardından odalarına doğru harekete geçti. Benim anahtarımı bana vermediği için onu bekledim. Bir ara ortalıktan kayboldu. Tekrar yanıma geldiğinde bavulumu alıp bir şey demeden yürümeye başladı. Ben de ona yetişebilmek için koşturuyordum. Çünkü çok hızlı yürüyordu. "Çantamı neden alıyorsun? Ben taşıyabilirim." dedim nefes nefese. Ben kondisyonlu biriydim! Birden durdu. Ani duruşuyla ben de durdum. "Çantasız bile çok yavaş yürüyorsun." dedi. Ardından yürümeye devam etti. Yine durduk yere beni sinirlendirmişti. "Bir buçuk metre bacağın var. Yani ben yavaş değilim." dedim dişlerimin arasından. Güldüğünü sesinden anladım. " Bacak boyu uzun olması gereken sen değil miydin?" dedi ve bu çok adiceydi. "Bir kadına göre oldukça uzun benim bacaklarım." dedim gayri ihtiyari. Ne dediğimi idrak edince Kavin'e daha çok sinir oldum.  Uyuz adam bir de asansör varken tüm katları yürüyerek çıkmıştık. Nefes nefese kalmıştım. Kalacağımız kata geldik ve bir odanın önünde durduk. Çantamı odanın önüne koydu. Elindeki kartı bana uzattı.  Kartı alırken "Hera ve sen neredesiniz?" dedim. "Yan oda benim odam. Karşında da Hera var." dedi. Başımı sallayıp hızlıca kartı kapıya okuttum ve kendimi içeri attım. Yol boyu uyumuş olsam da yorgun hissediyordum. Çantamdan şortlu pijama takımımı çıkarıp yatağın üzerine attım. Klasik otel odalarından birindeydim. Oda kahverengi ve sarı renklerle dekore edilmişti. Odanın içindeki kapılardan biri balkona biri banyoda açılıyordu. Banyo yöneldim. Uzun bir duş aldım. Duştan çıktıktan sonra hazırladığım gecelikleri giydim ve sigaramı alıp bu kez balkon kapısına yöneldim. Nemli saçlarım şehrin tuzlu havasıyla dalgalandı. Balkon nispeten büyük yapılmış ve masa sandalye yerleştirilmişti. Sandalyelerden birini korkulukların yakınına çekip deniz manzarasını karşıma alıp oturdum. Bacaklarımı balkon mermerine uzattım. Kendimi öne çekip başımı sandalyenin arkasına yasladım. Şimdi gözümün değdiği yerde gökyüzü, içime çektiğim hava da deniz kokusu vardı. Keyfe gelip sigaramı da yaktım. Dumanı bıraktığım semada yıldızlar da çıkmıştı. Aklıma gelen melodi ile sözleri mırıldanmaya başladım. Uzun zamandır böyle huzurlu hissetmemiştim.  Neden sonra mırıldandığım şarkıya bir çakmak sesi karıştı. Başımı sesin geldiği yöne çevirdim. Kavin'de sandalyesini benim gibi koymuş yine benim gibi oturmuş gökyüzüne bakıyordu. Bakışlarımı kaçırıp eski pozisyonuma döndüm. "Seni nasıl kurtarmış dayın?" dedi Kavin. Huzurum bu soru karşısında arkasına bakmadan yola çıktı. Zaten yatıya da gelmemişti. Uzun bir nefes çektim sigaramdan. Dilimi daha çok zehirlesin de anlatacaklarımın acısını hissetmeyeyim diye. "Dayım, Ateş'in onları öldürdüğünü duyunca hemen yanlarına gitmiş. Odalarında öldürülmüşler. Babam kapının hemen önünde annem gerisinde yatıyormuş. Annemin eli karnındaymış. Alnının ortasında bir kurşun. Ama eli benim üzerimdeymiş. Dayım onlar için bir şey yapılamayacağını anlayınca hemen annemin karını kesmiş. Beni çıkarmış içinden. Hala yaşıyormuşum işte şans. Ölmemişim maalesef. Anlaşılmasın diye annemin karınını doldurup giydirmiş bile. Sonra da gizlice kaçmış." dedim. Bir süre sessizlik oldu. Sonra "Garip." dedi Kavin. Başımı çevirip ona baktım."Neresi garip?" dedim. Kavin bakışları hala ufuktayken " Bu olayı benim duymamış olmam." dedi. Tekrar eski halime döndüm. "Normal değil mi? Gizlice kaçmış dedim." "Hayır, o değil. Ahit'in ablası ile ilgili hiç bir şey duymadım. Nasıl fark edilmez." dedi. Garip miydi? Bu olaylar olurken Kavin en fazla üç yaşındaydı. "Ailemin cesetlerini dayımın arkadaşları kaldırmış. Ondandır." dedim. Adamları bulup yargılamazdı bu saatten sonra herhalde.  Yaklaşık bir paket kadar sigarayı bitirdikten sonra yerimden kalktım. Yarın görev başlayacaktı. Ben içeri girerken Kavin hala balkondaydı. Sanki orada değilmiş gibi davranıp kendi kendime kalmanın huzuru ile yatağa iliştim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD