Sabah olduğunda oldukça dinç halde yataktan kalktım. Resepsiyondan kahvaltımı odama getirmelerini istedim. Üzerime kot şort ve askılı bluz giydim. Saçlarımı at kuyruğu yaptım. Sağ olsunlar Kaya ve Pi sayesinde ben de yaz tatiline gelmiş gibi hissediyordum artık. Odama gelen kahvaltıdan atıştırdıktan sonra yan odaya geçmek için odamdan çıktım.
Kapıyı çaldığımda karşıma ilk Hera çıktığı için hafiften bozulsam da içeride Sem ve Şah'ı görünce rahatlamıştım. Neye bozulup neden rahatladığımı ise sonra analiz edecektim. İçeri girip herkese selam verdim. Herkes bulduğu yere oturmuştu. Oda benim odamla aynıydı. Ben de Sem'in beni çağırması üzerine onunun yanına yatağa oturdum. Kavin ortalarda gözükmüyordu. Tam nerede olduğunu soracağım sıra da banyo kapısı aralandı ve içeriden gösterişli bedeniyle Kavin belirdi.
"Pi ve Kaya'dan haber var mı?" dedi boş olan sandalyeye otururken.
"Şimdi konuştum. Murat şirkete geçmiş. Fakat hemen arkasından kim gitmiş bil bakalım?" dedi Hera. Bizim aksimize o ayakta duruyordu. Sem yanımdan kalktı ve yatağın üzerinde duran bilgisayarı Kavin'e uzattı.
Kavin ekrana baktı ve çenesi gerildi. " Bu piçe güvenip mi çıkmış karşımıza?" dedi.
Kavin'den sonra bilgisayarı ben aldım. Ekranda gördüğüm adamsa beni şaşırtmıştı. Bu adamı tanıyordum. İşimiz sandıklarından uzun sürecekti.
Kavin işaret parmağını dudaklarının üzerinde gezdirdi. Bu hareketi düşünürken çok sık yapıyordu. "Bu adam işimizi uzatır." dedi.
"Volkan Pullukçu." dedim tüm bakışları üzerime toplayarak. "Bu adamla başa çıkmak çok zor." diye ekledim.
Herkesin bakışlarında benim bu adam hakkında nereden bilgim olduğunu anlamazlar bakışlar oluştu. Sırtımı dikleştirdim.
"Ne? İlk işimin burası olduğunu mu sanıyorsunuz?" dedim sitemle.
Sem ve Şah bu dediğime güldüler.
"Sen de daha neler var merak ediyorum." dedi Şah.
Sem ise Şah'ın sözü üzerine göz kırptı. İnsanları şaşırtmayı seviyordum.
"Hakkında ne biliyorsun?" dedi Kavin buz gibi bir sesle.
Gülüşümü topladım. Kavin'e onun ifadesi ile karşılık verdim.
"Pek bir şey değil. Başka bir çete için bu adamın para işlerine bakan kişiyi vurmuştum. Önemsiz bir çalışan için tüm çeteyi patlattı. Koskoca çeteyi bir kaç saatte dağıttı." dedim.
"Off." dedi Şah. "Destek çağıralım mı?" diye sordu Kavin'e.
Kavin ise bakışlarını benden çekmeden cevap verdi. "Gerek yok. Murat'ı Volkan'a çaktırmadan paketleyeceğiz. Volkan beyle de toplantı günü ilgileneceğiz." dedi.
Söze karışmak istemesem de kendime hakim olamadım. "Yakınına bile yaklaşamayız. Adam her gittiği yere ordu götürüyor. Her yere keskin nişancılar yerleştiriyor." dedim.
Kavin bakışlarını yere çekmişti. Fazla sinirlenmiş görünüyordu.
"Bu adamdan neden şimdi haberimiz oluyor Sem." dedi. Konuşması oldukça sakindi. Sadece sesiyle şah damarınızı kesebilirdi o kadar.
"İstihbarat söylemedi Kavin. Murat'ın işi olsa gerek." dedi Sem kaşlarını çatmış suçlu duruyordu.
Kavin sinirle boynunu iki tarafa çevirip kütletti. Bu tavrı cidden çok havalıydı.
"Pi ve Kaya gözetlemeye devam etsinler." dedi. Yavaşça ayağa kalktı. Ellerini arkasında kavuşturdu ve oda da olta atmaya başladı.
"Toplantı günü önce bu Volkan denen piçi öldürüyoruz. Murat iti bunun öldüğünü duyunca kaçmaya çalışacak ve hata yapacak. O sırada bindiği araç bizim ayarladığımız binaya gelecek. Ertesi gün Şirketteki elemanların hepsine izin verilecek. Sadece istihbaratı yapan yavşaklar işe gelsin." adımları ile aynı andan durdu. Bakışlarını Sem'e kaldırdı.
"Tüm kapıları kilitleyin ve o şerefsizler içerideyken binayı patlatın." dedi. İşte o an dudaklarından ses zahirinde ölüm döküldü...
⚔️⚔️⚔️⚔️⚔️⚔️
Tüylerim diken diken oldu Kavin konuşurken. Katliam planlıyorduk resmen.
"Şirkete giden tüm yollar kapansın hepsi ölene kadar ambulans, itfaiye istemiyorum." Sem söylediği tüm talimatları alırken Kavin birden bana döndü.
"İs, toplantı günü Volkan piçini indirme işi sende." dedi.
Ayağa kalktım bıkkınca. "İmkansız o dediğin. Nasıl geçeyim onca korumayı?"
Gözlerini gözlerime dikti. Üzerime doğru yürümeye başladı. Geri adım atmamak için kendimi tuttum.
"Bir çok imkansız gördüm. İnan bana sen bile daha imkansız işlere kalkıştın."
Çok sinirlendim. Herkesin içinde Ateş'i öldürme işinden bahsedemezdi. Ellerimi yumruk yapıp sıkmakla yetindim. Dişlerimin arasından "Tamam" dedim sadece.
Kavin sinsi bir gülüşle başını salladı. Beni sindirmek hoşuna gitmişti. Rövanşını daha sonra nasılsa alacaktım.
"Şimdi herkes hazırlansın şu Murat bey'i bir ziyarete gidelim." dedi ellerini ileri doğru uzatıp.
İzniyle hepimiz odalara dağıldık. Odama geldiğimde hızlı hareket etmeye çabalıyordum. Bu sebeple dizimi yatağın kenarındaki ayağa çarpıp bunun içinde Kavin'e uzun bir küfür dizdim. Acele ettirecek ne vardı ki?
Üzerime beyaz ince bir gömlek altıma kloş kesim mini etek ve ince topuklu ayakkabılar giydim. Hafif makyajın ardından saçlarımı at kuyruğu yaptım. Yanıma aldığım çantama küçük bir silah koydum. Her şey tamam olduktan sonra lobiye indim.
Lobiye girdiğimde gözlerim küçük bir taramadan sonra bizimkileri buldu. Kavin'in arkası dönüktü. Hera ve Sem ise beni görünce güldüler. Beni aralarına alıyorlardı yavaş yavaş. En azından Hera ile atışmıyorduk artık. Onlara doğru ilerlediğimde Sem ayağa kalktı elimi tutup dudaklarına götürdü.
"Gözlerimi kamaştırdınız hanımefendi." dedi. Gülümseyip Sem'in kalktığı yere oturdum.
"Teşekkürler beyefendi. Çok zarifsiniz." dedim Sem'e.
Hera'ya baktığımda o da benim gibi gömlek ve etek tercih etmişti. Sem ve Kavin takım giymişlerdi. Tamam, Sem de takımla harika görünüyordu evet, ama Kavin takım giyen erkekler furyasının altını üstüne getirirdi. Lacivert takımı gözlerinin yeşili ile harika bir uyum içerisindeydi. Gözlerim yavaşça bedeninden gözlerine çıktığında Kavin'i bana bakarken buldum. Yine o pis tek taraflı gülüşü vardı yüzünde. Onu incelediğimden olsa gerekti. Ben de ona bakıp güldüm. Benim ona baktığımı görüyorsa o da bana bakıyordu. Bakışlarını benden çekmeden ayağa kalktı.
"Çıkalım." dedi.
Onunla beraber hepimiz ayaklandık. Hera ve Sem bir arabaya biz bir arabaya yerleştik. Eteğimin kırışmasını önlemek için üstün bir çabayla arabaya oturdum. Kavin de araca bindiğinde arabayı çalıştırdı.
"Bana toplantı yerinin ve çevresinin krokisi lazım." dedim. Başını sallamakla yetindi.
Biraz sonra ise "Başka hangi çetelerle çalıştın?" diye sordu.
"İsimlerini bilmiyorum. Yüz yüze görüşmedim hiç. Dayım işleri bağlıyordu ben de yapıyordum. Volkan ekstra bir olay olduğu için tanıyorum." dedim.
Başka bir çeteden geldiğimi düşünüyor olmalıydı ki bu olaya bu kadar takıldı. Münferit bir intikam planı içerisindeydim sadece. Nasılsa ileride anlardı.
Şirketin önüne geldiğimizde bayağı bir şaşırmıştım. Şirket binası çok güzeldi. Siyah cam ve siyah duvarla örülmüş bir binaydı. Fazlası ile yüksekti. Kavin anahtarı valeye verdi. Sonra hızlı adımlarla havalanan ceketini düzeltme gereği duymadan binaya ilerledi. Sem, Hera ve ben de ördek yavrusu gibi ondan kalan rüzgarın ardından şirkete girdik. Kapıdan girdiğimizde bizi bir kadın karşıladı.
"Hoş geldiniz efendim." dedi fakat Kavin ona sadece başını sallayarak cevap verdi.
Herkesin önünde beklediği asansörün aksine bir kaç adım yanda önünde kimsenin olmadığı asansörün önüne gittik. Bu asansör sadece üst düzey yöneticiler için olmalıydı. Asansör en üst kata çıktı. Kapı açıldığında bizi kapıda Murat ve şaşkın suratı bekliyordu. Bizi görünce hemen ceketinin düğmesini ilikledi.
"Efendim hoş geldiniz." dedi fakat Kavin yüzüne bile bakmamıştı. Büyükçe bir odaya girdik. Kavin önce camın önüne gitti. Biz ise girişte ayakta beklemeye başladık. Kavin biraz sonra bize döndüğünde Sem odanın kapısını kapattı. Murat denen adam kapıda bekliyordu şimdi. Kavin sakin hareketlerle büyük koyu kahve masanın arkasındaki koltuğa oturdu ayaklarını masanın üzerine çapraz bir şekilde koydu. Hemen arkasında büyük bir tablo vardı. Ensemizde işli olan tarikatın amblemiydi tablodaki. Hera ve ben de Kavin'in yanına gittik ve iki yanında ayakta beklemeye başladık. Sem kapının yanında duruyordu hala.
"Al bakalım beyefendiyi içeri." dedi Kavin.
Sem başını sallayıp Murat'ı kolundan tuttu ve sanki pis bir şeymiş gibi odanın ortasına doğru iteledi. Adam başı önde ses çıkarmadan duruyordu.
"Sem." dedi Kavin otoritesini destekleyen sesiyle. "Bu şirketle ilgili sıkıntılarımız neler?"
Adam Kavin'in konuşması ile bakışlarını Hera ve benim üzerimde gezdirdi.
"Gelir seviyesi yüzde kırk oranında azaldı efendim". dedi Sem.
Kavin tek elini masanın üzerine koydu. Eline masadaki kalemlerden birini aldı. Elinde çevirmeye başladı.
"Demek öyle." dedi bunu sanki şuan da öğreniyormuş gibi.
"Efendim." diyerek lafa girdi adam. "Bir yanlışlık olmalı. Dosyaları incelersek eğer..."
Murat sözünü bitirmeden Kavin girdi lafa." Sem tüm dosyaları incelemeye alın." dedi.
Ardından bana bakıp başıyla Hera'nın tarafında olan büfeyi gösterdi. İşaret ettiği yere baktığımda ne istediğini anladım. Masanın arkasından çıkıp Murat'ın önünden geçerek büfeye gittim. Bardağın içine üç parça buz atıp çeyreği kadarını viski doldurdum.
"Efendim, sadakat ve bağlılıkla işlerinizi devam ettiriyoruz.." gibi saçma cümleler zırvalayan adamın önünden geçtim tekrar. Kavin'e viskiyi uzattım. Gözlerini gözlerimle buluşturdu, içkiyi elimden aldı. Tekrar arkasını işaret etti. Arkasındaki yerime geçtim.
"Bizi yalnız bırakın Sem." dedi Kavin. Bakışları bardağına inmişti.
Sem adamı kolundan yakaladı tekrar ve kapının dışında bıraktı. Kapı tekrar kapandığında Sem masanın önündeki koltuklardan birine oturdu. Onu Hera takip etti. Ben ise camın önüne ilerledim.
"Yediği haltı saklamıyor da piç. Volkan'a ne kadar güveniyorsa. Yoksa it gibi titrerdi burada." dedi Sem.
"İkisini de itin götüne sokacağız az kaldı. O mağrur halini o zaman görürüz bakalım." dedi Kavin. Adam Volkan'a güvenmekte haksız değildi tabi. Bunu dile getirmedim.
"Şimdi Volkan'a haber uçurmuştur çoktan." dedi Hera.
"Toplantı ne zaman?" dedim ardından.
Sem kendine içki almak için kalktı. "Üç gün sonra." dedi viskisini doldururken Kavin'e döndü. "Abi buradan çıkınca oraya da uzaktan bir göz atalım." dedi. Kavin Sem'i onayladı.
"İs'e de bir kroki ayarlayın." dedi.
Geldiğimiz gibi tehlike rüzgarları estirerek şirketten geri çıktık. Sem'in dediği gibi toplantının yapılacağı yere geldik. Araçlardan inmeden şöyle bir göz gezdirdik. Herkes artık geldiğimizi bildiğinden görülüp planımızı belli etmek olmazdı. Binaların hepsi çok yüksekti. Bu işime geldi.
Kısa gözlemin ardından otele geri döndük.
"Takip edilmediğimizden emin miyiz?" dedim. Kavin Hera'ya bir şeyler söylerken sorumu görmezden geldi.
"Cesaret edemez. Volkan'ı bildiğimden haberi yok riske atmaz." dedi Sem.
O sırada Şah geldi. Kavin'e yaptığı araştırmaları anlatmaya başladı.
"Çok temiz olacak bu iş elime gelen bilgiye göre Volkan da zor durumdaymış..."
Ben ve Sem ikisinin konuşmasına odaklanmışken Hera birden heyecanla ayağa kalktı. "Hadi hep beraber yemek yiyelim." Herkes acıkmış olmalı ki, hep birlikte bunu bekliyormuş kalktılar.
Hera'nın önerisi ile otelin yemek salonuna indik.
"Buranın deniz ürünlerini yemek isteyebilirsiniz. En iyilerden." dedi Sem.
Masaya geldiğimizde Sem Hera'nın Şah benim sandalyemi çekti. İkimiz de onlara gülerek teşekkür ettik. Şah ve ben karşılıklı oturduk. Sem ve Hera da bizim gibi otururken Kavin masanın başına oturdu.
Sem'in tavsiyesi üzerine Kavin hariç herkes deniz mahsüllerinden seçti yemeğini. Kavin ise etten yana tercih yaptı. Yemeklerimizi yerken Hera yine ortaya bir fikir attı.
"Bu gece bara da inelim mi?" derken Kavin'e en etkileyici bakışlarını atıyordu. Kavin onun bu bakışlarına güldü. Yavaşça başını salladı. Hera herkese teker teker bakıp onay alırken sıra bana geldi.
"Benim plan çıkarmam lazım." dedim gülerek. Hera gözlerini devirdi bana.
"Tamam çok çalışkansın. En çalışkan sensin hatta. Ama Her zaman böyle eğlenebileceğin görevler gelmez bak." dedi bıçağını bana doğru tutup.
Bakışlarım Kavin'e kaydı bir an. Önündeki tabağa geleceğini inşa eder gibi bakıyordu. Sessizliğimi bozmadım. Gerçekten görev dışına çıkacak hiç bir etkinlikte bulunmak istemiyordum.
Yemekler yendikten sonra herkes odalarına çekildi. Kendi odama girer girmez ayağımdaki ayakkabılardan ve kıyafetlerden kurtuldum. Üzerime bol bir tişört geçirip kendimi balkona attım. Dünkü gibi sandalyemi aynı yere çektim ve sigaramı yaktım.
Dayım, annem, babam. Hepsi ölüydü ve onların koparıldıkları dünya üzerinde eğlenmek bana suçlu hissettiriyordu.
Sabah olduğunda aklıma ilk gelen kişi Arat oldu. Ona uzun zamandır ulaşmamıştım. Öyle çok özlemiştim ki. Telefonumu elime aldım. Yatağın başına sırtımı yasladım. Üçüncü çalışta da açılmadığında cesaretim kaçmıştı. Dayımın öldüğünü duymuştu ve beni istemiyordu diye düşünüp dolan gözlerimle baş başa kalacakken telefon açıldı.
"Nefes!" dedi. Sesini duymamla dudaklarımdan kaçan hıçkırığa mani olamadım.
"Güzelim, ağlama. Bak kalbimi acıtıyorsun." dedi kederle. Elimde değildi. Arat'ı babasından ayırmıştım. Oysa ki beni babamdan ayıranların intikamını almak için uğraşıyordum.
"İs. Neredesin güzelim söyle geleyim alayım seni." dedi. Derin bir nefes aldım.
"Gelemezsin Arat. Ne olduğunu biliyorsun değil mi?"
Derin bir nefes sesi geldi önce. "Sen de babamın seni bana emanet ettiğini biliyorsun." dedi Arat.
"Deme öyle Arat. Beni azat etmelisin artık. Babalarımızın intikamını alacağım." dedim gözyaşlarımdan tamamen kurtulup.
"Sonra ne yapacaksın? Oradan elini kolunu sallayarak çıkamazsın." Sesi telaşlandığını belli ederek yükselmişti.
"Umurumda değil. Arat ben hallediyorum her şeyi. Merak etmeni istemiyorum beni sil diyemem ama öldü bil."
"İs saçmalama!" Bağırışını bile özlemiştim. "Beni oraya getirme İs. O tarikatın her bir köşesini yakarım." dedi.
"Arat saçmalama. Öyle bir şey yaparsan ikimizi de öldürürsün. Bak ben iyiyim. İntikamımı aldığımda daha iyi olacağım. Ama sen bana böyle yaparsan olmaz. Ben bu vakitten sonra iflah olmam. Hiç bir şey olmamış gibi yaşayamam. Beni engellemeye çalışırsan, yoluma çıkarsan da yıllardır yapmaya çalıştığım şeyi yapar kafama sıkarım."
"Nefes..." dedi Arat. Sesinin tükenmişliği canımı acıtsa da buna mecburdum. Babasız kalmış adamı şimdi bir de kardeşsiz bırakıyordum. Kendimden nefret etmem için bolca sebep dolduruyorum küfeme.
"Seni seviyorum Arat." dedim.
"Beni seviyorsan bu iş bittiğinde bana gel." dedi. İstemeden gülümsedim.
"Bu iş bittiğinde eğer benden geriye bir şey kalırsa geleceğim. " dedim.
"Bekleyeceğim." dedi bekledi. "En küçük bir yardımım olacaksa bana ulaşacaksın. Bu bir tek senin davan değil. Söz mü?" dedi.
"Söz." dedim. Hayatımda söylediğim en büyük yalanı kucakladım Arat yerine.
Telefonu kapattıktan sonra kalan yaşlarımı akıttım. Önce üzüldüm sonra sinirlendim. Elimdeki telefonu ve hattı olabilecek en küçük parçalara ayırdım. Arat'a beni unut derken ben unutamamanın lanetini üzerimden nasıl atacaktım ki. Aramızdaki tek iletişim yolunu da parçalayıp balkondan aşağı attım. Olması gerektiği gibi son kalan bağımı da kopardıktan sonra artık arkama bakmam için de sebep kalmamıştı.