"Her zaman benim yanımda oldunuz. Çocukluğumuzdan beri eksildik, ama hiç kopmadık. Bugün ise ben karşınıza çok başka bir insan olarak çıkıyorum. Eğer beni böyle de kabul eder ve yanımda olursanız bilmelisiniz ki tehlikeli ama şanlı bir yola giriyoruz."
Kavin'in nasıl bir etki bıraktığını anlamak için şöyle bir yüzlerine baktım herkesin. Oldukça şaşkın ve beklenti dolu bakıyordu herkes. Sadece Şah biraz tedirgin olmuş görünüyordu. Bunu onun yaşına bağlıyordum. Herkesin sorumluluğunu üzerinde hissediyor olmalıydı.
"Bize bunu gerçekten soruyor musun?" Dedi Kaya uzun bir sessizlikten sonra. Hera ve Pi onu başlarını sallayarak onayladılar.
"Biz hep bir arada olduk. Ne olursa olsun." Dedi Hera da.
İstemsizce güldüm bu tepkilerine. Hiç bir zaman böyle bağlı olduğum bir arkadaş grubum olmamıştı. Arat vardı bir tek o da kuzenimdi zaten.
Kavin bir an bana baktı. Görüyorsun değil mi? Der gibi başı ile grubu işaret etti.
"Şimdi size anlattıklarımı Aeris'e girdikten sonra asla ama asla dile getirmeyeceksiniz. Üzerine en küçük bir yorum ve ima bile olmayacak. Görevler için çıktığımız zamanlarda konuşacağız bunları."
"Hay amına koyayım anlat artık amma gerdin ya." Sem Kavin'in gizemli tavrına daha fazla dayanamamıştı. Hera ettiği küfür sebebi ile Sem'e yandan kötü kötü baktı.
"İs'in ilk görevinde öldürdüğü kişi kimdi?" Dedi.
İstemsizce kızın masum yüzü gözümün önüne geldi. Peri kızları gibi kibar ve narin hali. Fakat kim olduğunu ben de bilmiyordum. Benim için de yeni bir bilgiydi bu. Kavin kimseden cevap gelmeyeceğini anladığında derin bir nefes çekti içine. Önemli biri olsa gerekti.
"Asima." Dedi sadece. Bana oldukça yabancı olan bu isim diğerlerine çok tanıdık olsa gerek odadaki tüm nefesler kesildi. Bir anda yer çekimsiz ortama çekilmişiz gibi hava bile devinimini durdurdu. Bir kaç saniye sonra Hera'dan küçük bir inleme sesi çıktığında bakışlarımı Kavin'den zorlukla ayırdım. Kavin'in çökmüş omuzlarından Hera'nın kızaran gözlerine döndüm. Bu halleri daha suçlu hissetmeme sebep oluyordu. Kaya'nın yumruklarını sıkıp dizine vurduğunu gördüm.
"Yani Asima öldü. Öldü mü?" diyerek bana döndü Sem.
Ne diyeceğimi bilemeyerek nefessiz kaldım bir an. Sem'in ısrarla cevap isteyen bakışlarından sonra ise başımı iki yana salladım. Bir beş dakika herkesin olayı sindirmesini bekledik. Kavin daha fazlasına sabredemeden söze başladı tekrar. Konuşmanın başlangıcını bile yapamamıştık henüz üstelik.
"Biliyorsunuz Ateş ısrarla ölmesini istiyordu Asima'nın. Biz onu ikna ettikten sonra Aeris'e girmesine izin vermedi. işte o günden beri, o gece girdiğimiz evde yaşıyordu tek başına. Bir süre önce bana bir not ulaştırdı Asima. Ölmesinin sorun olmadığını bir şeyler bildiğini yazmış. Muhakkak öğrenmem gerektiğini." Durdu. Buradan sonrası onu fazlası ile zorlayacak gibi görünüyordu. Nasıl söyleyeceğini bilemiyormuş gibiydi. Bir an ben söyleyeyim demek istesem de karışmamanın daha mantıklı olacağına karar verdim.
"İs o gün bana oradan bir kutu getirdi. Asima'nın ona verdiği kutu." Adımlamayı kesti. Yüzünü biz döndü. Omuzlarını dikleştirdi. "Asima'nın dediğine göre ben Ateş'in oğlu değilmişim. Annem Ateş ile evlendiğinden zaten bana hamileymiş. Ateş annemle evlenmiş çünkü kısırmış. Ben doğduktan sonra ise konseyinde yardımı ile annemin onu aldattığı yalanını söyleyip onu öldürmüş."
Kavin'in güçlü duruşu sesinin bile titrememesi ve veliaht olmadığını zorlansa bile söylerken gözünü kırpmaması bir an oğlu ile gurur duyan bir anne gibi hissetmeme sebep oldu.
"Yok ebesinin amı!" Diye bir serzenişte bulundu Sem. "Siktir." Diye mırıldanan ise Pi oldu. Hera bir eli kalbinde diğer eli ağzında kocaman olmuş gözlerle bakıyordu Kavin'e. Kaya şaşkınlıktan çok sinirliydi. Kaşlarını ortada birleştirecek kadar çatmıştı. Şah'da şaşkın şaşkın bakıyordu yalnız en hafif tepkiyi yine o veriyordu. Adam neler görüp geçirmişse artık en'lerine girecek bir olay olmasa gerekti.
Kavin herkese yine gerekli şaşırma payını verdikten sonra tekrar söze başladı.
"Biraz araştırma ve Tolga sayesinde..." Tolga derken bakışlarını bana çevirdi. "...bunların gerçek olduğunu öğrendim."
Tekrar durdu. Ellerini arkasında kavuşturdu. "Şimdi ise hem annemin hem de Asima'nın intikamını istiyorum." Dedi. Gerginliği bir nebze olsun azalmış. Ben zehrimi kustum buyrun ne yaparsanız yapın demiş gibiydi.
"İs hiç şaşırmadı bunlara." Dedi Pi. Bu durumun ne zaman dikkat çekeceğini düşünüyordum bende o sırada. Artık sıra bana gelmişti.
"Şaşırmadım çünkü hikayenin bir kısmı benim hikayemle kesişiyor." Dedim.
Koltuktan yavaşça kalktım ve Kavin'in yanına ilerledim. Tam Kavin'in yanında durdum ve kollarımı onun gibi göğsümde bağladım.
"Oğlum neler oluyor lan? Siz ciddi misiniz?" Dedi Pi hayretler içindeydi.
"Tolga yirmi üç yıl önce de bu tarikattaydı. Tabi siz bunu biliyorsunuz..." Herkes başını salladı. "...ve Kavin'in annesi ile sevgiliydi. Annem ise bana hamile. Doğum zamanı oldukça yakındı. Tolga, yani dayım..." dedim herkesin şaşkın bakışlarına kısaca karşılık vererek "...Kavin'nin annesi ile sevgiliyken Kavin'e hamile kalınca kurallara göre suç işler. Fakat bunu kimseye söylemez. Tolga her şeyden habersiz Esila ile evlenmek için ailemi de yanına alarak Ateş'e gider. Fakat Ateş Esila'nın hamile olduğunu herkesten önce öğrenir. Evlenmelerine asla izin vermeyeceğini hatta kendi evleneceğini söyler. Ailem ve dayım buna karşı çıkar tabi. Ateş annem ve babamı bu sebeple öldürtür. Tolga da o esnada Esila'yı alıp kaçmak ister fakat Esila birden bire Ateş'le evlenmek istediğini söyler. Dayım tabi yıkılır liderle evlenmeyi bana tercih etti diye. Sonra eve geldiğinde ailemin cesetlerini bulur. Annem ve babam için çok geç olduğunu fakat benim için belki umut olacağını düşünüp anneme sezaryen yapar. Şansa bakın ki beni ölmek üzereyken kurtarır. Sonra beni de alıp kaçar Aeris'den. Sonrasında ise bu yaşıma kadar beni eğitir ve büyütür. Çünkü alınması gereken intikamımız vardır. Eğitimim yeterli seviyeye gelince ise artık intikam için geri sayım başlar." dedim ellerimi yukarı doğru kaldırarak.
Soluksuz bir masal anlatmışım gibi hissediyordum. Kavin arkamdan elini omzuma koyup destek olmak istercesine sıktı. Diğerleri ise ciddi anlamda şoka girmişti. Kimse nefes bile almıyordu.
"Hala kamera açık ve siz bizimle taşak geçiyorsunuz." Dedi Sem gerçekten öyle olmasını dileyen ifadesiyle.
"Peki siz nasıl birbirinizden haberdar oldunuz da voltran oluşturdunuz?" Hera aralarında en çabuk toparlanmış olan gibi görünüyordu.
"Senin beni şikayet ettiğin gün odaya Asima'dan aldığım kutuyu bulmaya gitmiştim. Sen beni gammazlayınca tabi Kavin anladı bildiğimi. İkimizde de parçalar birleşti."
Pi sonunda konuşmayı başardı. "E siz şimdi. Yani sen Tolga'nın yeğenisin. Sen de oğlusun." Birden durdu. "Ben neler diyorum ya." Dedi.
"Siz kuzensiniz yani."Dedi Sem Pi'yi tamamlayarak.
"O konuyu hiç sorma." Dedim az önce kalktığım yerime oturarak.
"E sevgililik işi yalan mı?" Diye sordu Pi.
"Tolga'yı öldüren Ateş, İs'i Freyja yapınca anladım bir işler çevirdiğini. Tolga'yı öldürüp onu sağ bırakmazdı. Sırrımı da bir tek İs biliyordu. Öldürmesine göz yumamazdım."
"Yani sevgili değilsiniz. Eh bu akşam için iyi bir haber çıktı en azından." Dedi Pi şaşkınlığını biraz daha atmış gibi görünüyordu. Karşılığında ben göz devirirken Kavin "piç" demişti.
"Aklımda o kadar çok soru var ki hangisinden başlasam bilemiyorum." Dedi Hera. Herkes duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Şah bile duvarın kenarında yere çökmüştü.
"Asima ölmeden olmuyor muydu?" Dedi Kaya. Konuşmanın başından beri ilk kez konuşuyordu. Onun bu sorusu üzerine Hera'nın gözleri dolmuştu.
Pi'yi kendime doğru çektim. "Kim bu Asima?" Dedim fısıldayarak.
"O da bu takımdaydı." Dedi Pi birden ciddileşen bir tavırla.
"Ölmemesini ben de tercih ederdim Kaya." Kavin gerçekten bu konu hakkında oldukça üzgün görünüyordu.
Kaya ise sinirlendikçe sinirleniyordu. Kendini tutamamış olsa gerek sert ve hızlı adımlarla odadan çıktı. Kavin derin bir nefes verdi ve Kaya'nın arkasından gitti.
"Ben biraz hava almalıyım. Daraldım." Dedi Hera ve Sem ile beraber onlarda odadan çıktı.
"Kaya ve Kavin kavga etmesin ben de onlara bakayım." Dedi Şah. Herkes birden çili yavrusu gibi dağıldığında odada ben ve Pi kalmıştık.
"Şerefsizler senin soru soracağını anladılar kaçtılar." Dedi Pi açıklama yaparak.
"Gerçekten mi? Ben de neden dağıldı herkes diye düşünüyordum." Dedim. Kurbanım olarak Pi'yi seçmişlerdi.
"Sor hadi. Çekinme." Dedi Pi yan dönerek koltuğun yan kısmına sırtını dayadı ve kollarını göğsünde bağladı.
"Asima neden çıktı guruptan?" Diye başladım ben de fırsattan istifade hazır cevaplanacakken sorularım.
"O da bizimle beraber küçüklüğünden beri bu takımdaydı. Fazlası ile de Kavin'e aşıktı."
Bunu beklemiyordum. Tüylerim ürperdi birden.
"Fakat Kaya'da Asima'ya aşıktı."
"Kavin kime aşıktı?" Sormazsam olmazdı. Madem her şeyi anlatacaktı.
"Bana." Dedi. Öyle dikkatle dinliyordum ki Pi'yi bir an afalladım olabilir mi diye. Pi kaşlarını yukarı kaldırıp indirdi.
"Of. Salak." Dedim Pi'nin koluna elimi indirirken.
"Bak artık salak falan deme bana. Hazır yengem de değilmişsin. Alırım kız seni belki." Dedi yanağımdan makas alarak.
Gülerken elini ittirdim. "Ben sana varıyor muyum bakalım?" Dedim ve koltuktan kalktım.
"Varırsın neden varmayasın? Ev falan yaparım üzerine. Dirseğine kadar bilezik falan."Dedi ben de kalkınca boş kalan koltuğa uzanırken.
"Pi altmış yaşıma gelince konuşalım bu konuyu." Dedim odadan çıkarken. Sonra ne dediğini duymadım.
Tekrar mutfağa girip sigara içmeye niyetlenmiştim fakat masaya güzellik katan paket artık orada yoktu. Kaya almış olsa gerekti. Aşık olduğu kadının öldüğünü öğrendiğini düşünürsek bir paket kesmezdi de hatta. Şöyle bir hesapla tüm gece sigarasız kalamayacağımı düşünerek markete gitmeye karar verdim. Antrede kapının hemen yanında duran çantalardan bana ait olanı buldum. İçinden kartımı alacakken Kavin'in nakit kullan dediği aklıma geldi. Daha önce alışveriş için verdiği paradan kalan son banknotları aldım. Ceketimi üzerime geçirmek üzereyken Kavin'in sorusunu duydum.
"Bir yere mi gidiyorsun?" Sorusu gayet masum olsa da sesi 'nereye gittiğini sanıyorsun?' diyordu bildiğin.
"Evet, markete." ceketimi giydikten sonra kapıya yöneldim.
"Ne lazım? Çocuklar alsın gelsin çıkma bu saatte." Kapının önüne benden önce gidip önüme geçti.
"Gerek yok ben çıkarım. Zaten hava almam lazım." Önümden çekilmeden durduğunu görünce bıkkınlıkla nefes verdim.
"Kısa bir hatırlatma Kavin. Gerçek sevgilim değilsin ve ben, senin kölen değilim. Beni düşünmek zorunda da değilsin." Sinirlenmek istemiyordum.
"Biliyorum İs. Tırnaklarını çıkarma hemen. Sadece saat çok geç."
Gözlerimi devirdim. "Ben bu gece birini tam şakağından vurdum." işaret parmağımla şakağımı gösterdim. "Yani, kendim gidip gelebilirim."
"Peki madem git bakalım."
"Lütfettiniz efendi hazretleri." Dedim öne doğru eğilerek.
Dudakları iki yana doğru gerildi. "Lütfederim arada öyle." Dedi pişkin pişkin.
Kapıdan çıkarken kendimde güldüğümü fark ettim. Ne ara yayıldıysa ağzım ergen kızlar gibi. Kendi kendime söylenmelerim eşliğinde evden çıktıktan sonra açık marketin uzak olması umudu ile yola çıktım. Yürümek, hatta özellikle geceleri yürümek belki de sigaradan sonra dünyevi olarak zevk aldığım tek şeydi. Kesinlikle gece insanıydım. Hafif esen rüzgarda yoldaşlık edince asla geri dönesim gelmezdi. Tabi geceleri yürümek güzel olduğu kadar tehlikeliydi de. Mesela şuan arkamdan gelen motor sesi adeta bir geyik gibi tetikte olmama sebep olmuştu.
Kulaklarım uzun olsalardı kesin dikilmiş olurlardı. Motor sesi beni bir müddet takip ettikten sonra kesildi ve arkamdan adım sesleri gelmeye başladı. Her zaman cebimde taşıdığım çakımı yavaşça cebimden çıkardım. Ardından açılırken çıkardığı ses duyulsun ve her kimse defolsun diye bedenimden uzaklaştırıp düğmesine bastım. Arkamdan gelen adımların durmadığını anlayınca yavaşladım. Arkamdan gelen kişi kimse bir organına veda etmek sorunda kalacaktı. Omzumda hissettiğim dokunuşla hızla arkamı döndüm. Adamın omzumdaki elini yakalayıp sola doğru büküp, boğazına bıçağı dayamak üzereyken uzun boylu adam yapacağım hamleyi zaten biliyormuş gibi elimi, elinin tersi ile itti ve boğazına dayadığım çakıyı tek bir hamle ile yere düşürmemi sağladı.
Şimdi sıçtım dememe kalmadan karşımdaki adam beni serbest bıraktı ve başındaki kaskı çıkardı. Karşımda gördüğüm yüz ile iki elim de çığlıklarımı bastırmak için ağzıma kapanmıştı. Ayını anda içim hasretle kavrulurken kollarımı karşımda duran uzun boylu adama doladım.
"Arat! Sensin!" Öyle ki dudaklarım bile özlemişti ismini anmayı. Sımsıkı sarıldık birbirimize. "Benim tabi küçük fare." Dedi kaburgalarımın birbirine geçmesini sağlayacak kadar sıkı sarılırken. Kollarını boynuna dolamış kokusunu içime çekerken gözyaşlarım benden habersiz boynuna dökülmeye başlamışlardı.
"Şşşt. Ağla diye gelmedim ki be kızım." Dedi saçlarımın arasından.
"Gözyaşlarım bile özlemiş seni Arat durmuyorlar." Dedim gülerek.
"Tamam. O zaman buradan uzaklaşalım hadi birileri görmeden. Gittiğimiz yerde devam edersin hasret gidermeye." Dedi Arat. Sesi bile özlenir mi bir insanın? Özlenirmiş meğer.
"Tamam." Dedim biraz da Arat'ın nefes alması için geri çekilerek. Ben Arat'ın koluna girerken Arat kaskını tekrar başına taktı. Bir kaç adımda Arat'ın yanına geldiğimizde yedek kaskı çıkarıp benim başıma taktı. O öne ben arkasına motora yerleştiğimizde kollarımı beline doladım sımsıkı. Rüya gibi huzurlu yolculuğumuzun ardından küçük bir tepeye gelmiştik. Neresi olduğunu bilmediğim gibi umursayamıyordum da. Motordan indikten sonra Arat kolunun altına aldı ben. Biraz yürüdük ve yüzeyleri çiğ tutmuş çimlerin üzerine, güneşin doğacağı yöne doğru dönerek oturduk. Geldiğimizden beri sessizdik. Çünkü ben ilk hasretle sarılabildiğim o şevkimi kaçırmıştım. Artık hasretten ziyade utanç ile sarılmıştı etrafım. Arat ise halimi anlamış olsa gerek bir müddet izin veriyordu bana.
"Nefesim. Susmaya devam mı edeceksin. Orada kalsak daha iyiydi." Dedi gülümseyerek.
"Arat gülme şöyle. Nasıl gülebiliyorsun bana. Nefret etsene benden." İsyan etmemek elde değildi resmen.
"Saçmalama İs. Ne nefreti? Seni oraya sokan babamdı. Sen benden nefret et asıl."
"Özlemiyor musun?" Dedim fakat sesimi çıkarmakta zorlanmıştım.
"Özlüyorum. İkinizi de. Babamı bir şekilde kaybettim. Seni elimde tutmaya çalışıyorum. İşte bu yüzden özlüyorum Nefes."
"Sana deli gibi sarılmak istiyorum Arat ama çok utanıyorum. Hak etmiyorum sendeki kardeşliği. Affet beni." Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Arat yanıma sokuldu iyice, sımsıkı sarıldı yine. Elimde kalan tek akrabam. Sıradan kardeşlerin bile düşman olabildiği yerde tek kardeşim. Onun da kaderine ben düşmüştüm işte.
"Ne affetmesi kızım. Hem sence babam olacakları bilmiyor muydu? İnan ki biliyordu. Asla kızgın değilim sana. Ben de babamda. At şu düşünceyi kafandan. Anlat bana her şeyi."
Uzun uzadıya anlattım hepsini. Bazen gülerek bazen kaşlarını birleştirerek dinledi hepsini. Çoğunlukla ise şaşkındı. O da benim gibi beklemiyordu bunları.
"Vay anasını satayım." Dedi en son cümlemden sonra. Güldüm.
"Arat." Dedim aklıma gelen son düşünce ile.
Tek kaşını kaldırıp baktı."Daha ne olabilir ki? Söyle bakalım"
"Artık bir ağabeyin var." Bir an durdu. Ardından alayla güldü.
"Bir ağabey eksikti başıma çünkü." Dedi küçük bir isyanla.
"Öyle deme. Son kişi ailenden kalan."
Beni kendinden uzaklaştırdı. Yüzüme bakmak için eğildi. "Aile olmak için sadece kan lazım değil Nefes. Benim tek ailem sensin artık. Diğer piçi de düşünürüz bir ara şu kargaşa bitsin hele." Gülümsedim yanağına koca bir öpücük kondurdum.
"Güveniyor musun sen ona?" Dedi tam bir ağabey edası ile.
"Bilmiyorum. Bazen evet bazense hayır. Ama bu intikam için bana lazım."
Gözlerini devirdi. "İntikam almak sana lazım değil ama."
" Arat beni dinliyor musun hiç?" Dedim somurtarak.
Derin bir nefes çekti içine. "Nefes, yemeklerine dikkat et bari. Kaç kilo oldun. Kırk falan. Gözlerin uyutun beni diye yuvalarından çıkıp gidecek gibi. Kendine bakmayacaksan seni ciddi söylüyorum kaçırırım."
"Tamam. Söz bakacağım kendime. Kilo alacağım ve düzenli uyku. Tamam."
Güldü. Başını salladı. Tekrar sarıldık birbirimize Bakışlarımız yeniden ve yılmadan doğmaya devam eden güneşe döndü. Günün başında neyse ki Arat yanımdaydı.