Cem yüzümün değiştiğini fark etmiş olmalıydı ki boğazını temizleyip yanıma oturdu.
"Özür dilerim. Bu kadar üzüleceğini düşünmemiştim." dedi.
"Neden? Burada ölen insanlar için yas tutulamaz mı?" Ne kadar engellemeye çalışsam da sesim sitemkar çıktı.
"Fanusta ölenler için yas tutmak ihanet sayılır. Fakat ölen sevgilin olduğu için duymamazlıktan geleceğim." dedi böbürlenerek. Gözlerimi devirmemek için ciddi bir efor sarf ettim.
Sanırım Cem bana planlarım için yardım edecek en son kişi olabilirdi. AEris'in kurallarını ezbere bildiğinden eminim. Ateş biliyor mudur acaba? Cem elini omzuma koyup destek vermeye çalışarak omzuma iki kez vurdu yanımdan kalkarken. Aslında tam olarak bunun olmasını istiyordum. Yalnız kalıp aklımı başıma toplamaya ihtiyacım vardı.
Ellerimi saçlarımın arasından geçirip başımı avuçlarıma dayadım. Kollarımın arasından etrafa göz gezdirirken bir köşede sakince oturan kıza gözüm takıldı. Oldukça sakin bakışları varmış gibi dursa da, yenmiş tırnakları ve devamlı salladığı bacağı aksini işaret ediyordu. Hem dayımın başrol olduğu düşüncelerimi bölmek hem de planı aksatmamak için yanına gitmek için ayaklandım.
"Oturabilir miyim?"
Ağır aksak bir edayla bakışlarını yüzüme çevirdi. Aynı ağırlıkla omuzlarını silkti. Onay verdiğini varsayarak karşısına denk gelen tabureye oturdum. Söze nasıl girmeliyim diye düşünürken beni bu dertten kurtardı.
"Kaybın için üzgünüm. Cesur davrandın."
Dayımın öldüğünü unutmam pek mümkün olamayacak gibi duruyordu.
"Sağ ol... Fanusta ölenlerin arkasından taziye de yasak olur sanıyordum."
Kız yüzüne çok yakışan bir tebessüm yerleştirdi.
"Peki aptal yasaklar diyebilir miyiz?"
Ve bingo! Birini bulmuştum.
"Bence daha fazlasını bile söyleyebiliriz." Büyük tebessümüm arasında kendimi tanıttım.
"Ben İs."
Uzattığım elimi samimi ve sıcak bir dokunuşla sıktı.
"Memnun oldum. Ben de Gece."
"Memnun oldum Gece."
İkimizde gülümserken hala nasıl konuya girebileceğimi bilmiyordum. En iyi yol bildiğin yoldur mottosuyla aynı taktiği uygulamaya karar verdim.
"Ne zamandır bu tarikattasın Gece?"
"Oldukça uzun zamandır. Hatta kendimi bildiğimden beri. Bu tarikatın içine doğdum ben. Ailem yirmi dokuzuncu derecedeler."
Vay canına, bu da mı gol değil be diye bağırasım vardı. Yine bayağı sağlam kayaya çarpmıştım. Tarikatta derecelendirme sistemi vardı. Ve yirmi dokuz oldukça yüksek bir rütbeydi. Ateş'in fikir alışverişi yapabileceği kadar yüksek. Konseye girecek kadar yüksek. Gece, uzun süren sessizliğimden olsa gerek daha sesli gülmeye başladı.
"Korkmuş gibi duruyorsun."
Bu dediğine bozulduğum halde belli etmemeye çalıştım. Artık daha fazla ne için korkabilirim bilmiyorum.
"Daha önce aile olarak yüksek derecesi olan kimseyi tanımamıştım. Şaşırdım sadece."
"Ateş ve Kavin dışında sanırım." Ve yine o tatlı gülüşü.
"Haklısın. Onlar dışında."
"Aslında göründüğü kadar havalı bir rütbe değil. En azından benim için. Görev olan günleri saymazsak buradan dışarı doğru düzgün çıkmadım. Ailem devamlı çocukları olan ben değil de Ateş ve Kavin'miş gibi davrandıkları için oldukça yalnız kalıyorum. Ama tabi bunlar AEris için yapılması gereken fedakarlıklardan bir kaçı olarak oldukça önemsizler." Gözlerini devirdiği cümlenin sonu bana ışık oldu.
Sanırım o kadar da kötü bir kaya olmamıştı bu kız. Güvenini kazanırsam bana yardımcı olabilecek bilgilerin kaynağı da olabilirdi.
"Gerçekten buradan hiç çıkmadın mı?"
Hayır anlamında başını salladı. "Görev dışında hayır." Üzülmüştüm.
"Bir gün beraber çıkıp gezmek ister misin?" derken aklımdan ne geçiyordu inanın bilmiyorum. Kendimi çocuk avutuyormuşum gibi hissetsem de Gece bunu dememi bekliyormuş gibiydi.
"Çok isterim. Peki karşılığında sen ne isteyeceksin?"
"Bir karşılık isteyeceğimi de nereden çıkardın?"
Şimdi şaşıran taraf o olmuştu işte. Oturduğu yerden kalkıp önümde yerlere kadar reverans yaptı.
"Yüce tanrıçam. Bahsedildiği kadar iyi kalplisiniz. İstediğiniz kişiyi seçin. Seçin ki sizin için kurban edebileyim."
Yaptıklarının şaşkınlığını attığımda uzun soluklu bir kahkaha attım. Öylesine gülmüştüm ki bir ara gözyaşlarımın arasından Kavin'in şaşkın yüzünü gördüğümü sandım. Gülmemin sebebi ise Freyja olarak bereket ve iyiliğin tanrıçası seçilmişken yeni nesil AEris tarikatında dokuz erdem adı altında insanların kurban edilişini izleyebiliyorduk. İnsanlar inançlar uğruna kırmızı rengi sever hale geliyordu.
"İşin aslı sandığın kadar iyi biri değilim. Burada hiç kimseyi tanımadığımı varsayarsak sende bana arkadaşlık ederek karşılığını vermiş olacaksın."
Bu bedelden oldukça memnun olduğunu yüzündeki gülümsemeden anlayabiliyordum.
Gece ile oldukça şaşırtıcı derecede iyi giden sohbetimizin arasında biraz önce gözüme takılan Kavin hala aynı yerde durmuş bizi izliyordu. Ailesinin derecesi göz önüne alınırsa, kim olduğum hakkında az da olsa bilgisi olan biri için bu konuşma oldukça şüphe uyandırıcı olabilirdi. Gece'den müsaade isteyerek masadan kalkıp Kavin'in yanına ilerledim.
"Dayının acısını unutman kolay olmuş anlaşılan."
İşin aslı Gece oldukça iyi arkadaş olunabilecek biriydi ve evet, Kavin hatırlatana kadar dertlerimi biraz olsun askıya almıştım.
"Sanırım beni Gece'den kıskanmış oluyorsun."
Yine tüm dişlerimi gösteren gülümsemem eşliğinde Kavin'e meydan okudum. Kavin üslubunu hiç bozmadan arkasını dönüp yürümeye başladı. Arkasından onu takip ederken eski ciddiyetime bürünmeyi başardım. Odasının önüne geldiğimizde bu odaya en son girişim canlandı gözümde. Mümkünmüş gibi biraz daha çatıldı kaşlarım.
Kavin her zamanki yerine oturup ellerini masanın üzerine koydu. Bende her zaman olduğu gibi masanın önünde başıma gelecekleri beklemeye başladım.
"Sevgili olduğumuz yayılmaya başladı. Bir hafta sonra da evleneceğimizi açıklarız."
Bu evlilik işinin bu kadar ani olması gerçekten beklemediğim bir ataktı. Onun aksine ben daha bu konuyla ilgili ne yapacağıma tam karar vermemiştim.
"Ben henüz evlilik olayını düşünmedim. Çok erken bir karar gibi geliyor bana."
"Düşünmene gerek yok. Ben senin yerine de düşünürüm."
Şeytan kalk patlat diyordu da işte. Ateş'in veliahtı Ateş'i aratacak kadar cüretkardı. El atmadığı bir düşüncelerim kalmıştı.
"Çok hızlı karar veriyorsun. Daha doğru düzgün yas bile tutmadan sevgiliyiz dedik."
Başını ağır ağır salladı. Oturmam için koltuğu işaret etti. Konuşmanın uzun olacağı belli olmuştu. Ayakta durduğumu bile unutmuş haldeydim. Hatırlatmasıyla kendimi koltuğa bıraktım.
"işin aslı Tolga için zaten yas tutamazsın. Ve ben kararı çoktan verdim. Bir haftan var. Bu sürede düşün ne düşünüyorsan. "
Ukalalığını şaşkınlıkla izliyordum.
"Ah. Tabi ki. Yalnız biliyor musun? Çok cesursun. Bu teklifi kabul edeceğimi nereden çıkardın?"
Çok farklı bir şey söylemişim gibi baktı.
"Kabul etmemek mi? Canına susamış olman lazım."
Tam bir yürüyen öz güvendi. Yersiz değildi aslında. Ama benim için artık kaybetmek diye bir şey yoktu.
"Bana yapabileceğin hiçbir şeyden korkmadığımı bilmen lazım. Benim fikirlerimi de dikkate almak zorundasın. Ben henüz tamam demedim. "
Sinirlenmeye başlamıştı. Kasılan çenesi ve çatılan kaşlarından belli oluyordu.
"Peki. Madem öyle istiyorsun."
Bu kadar diretip birden bırakması hayra alamet olabilir miydi? Devamlı ters köşe oluyordum.
Güven sorunu yaşayan biri değildim aslında. Ama burada kimseye güvenemezdim. Şuan Kavin'in Ateş adına yanımdaymış gibi görünmediğine nasıl emin olabilirdim? Arat en güvenebileceğim kişiyken o bana çok uzaktı. Babasının katili olmuşken nasıl ondan yardım isteyebilirdim? Üstelik ona ulaştığım fark edilirse onun da canına mal olabilirdi.
Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. Kavin çoktan konuyu kapatmış elindeki nereden geldiğini anlamadığım dosyalara odaklanmış görünüyordu. Burada daha fazla durmama gerek yoktu. Sakin ve sessiz adımlarla kapıya yöneldim. Kavin'in tepkisiz kalışı gitmemi istediğini belli ediyordu.
Ben Kavin'in odasından çıkarken Sem koridorun başında belirdi. Oldukça rahat tavırlarla yanımdan geçerken sanki ben orada yokmuşum gibi davranmıştı. Evet, sanırım birden bire görünmez olmuştum.
Yavaş adımlarla odaya ilerlemeye başladım. Düşüncelerimin arasında odanın yolunu tutmuşken yanından geçtiğim kalabalıktan birkaç cümle kulağıma çalındı.
"Veliaht ile sevgili olabilmek için Tolga'yı öldürmüş. Veliaht bizzat kendi istemiş onun öldürmesini. Tolga zaten suçluymuş."
Beynime çivi çakmışlar gibi hissettim bir an. Artık şaşıramıyordum çünkü son otuz yılda bile oldukça çok entrika görmüş bir tarikattı burası. Adını herkesin bildiği ama kimsenin kanıtlayamadığı bir topluluktu.
Tarikatın tarihçesi aslında oldukça netti. Odin soyundan gelen herkes dokuz erdemin ışığında insanları yönetirdi. Fakat modern AEsir'de erdem anlayışı epey değişmişti. Bir zaman sonra inanışa uymaları gerekirken, inanışı kendilerine uydurmuşlardı. Ve şimdi iyiliği ve doğruluğu erdem edinmiş inanış birden Abbadon'un en gizli ve tehlikeli tarikatına dönüşmüştü.
Düşüncelerin dalgınlığı ile çoktan odaya gelmiştim. İçeri girip direk kendimi yatağa attım. Ne yapacağıma karar verme zamanım gelmişti.
Evlilik olayını omuzlarıma yük edebilmem için kendimi sağlama almam gerekti. Çok fazla bilgiye ulaşmamı sağlasa bile bu evlilik bir yandan elimi kolumu bağlayacaktı. Hem ters bir durumda Kavin ile beraber bende açık olur öldürülürdüm. Bunun önüne sadece kanıtlarla geçebilirdim. Hain olanın Kavin olduğunu kanıtlayabilmem gerekirdi. Hatta soydan olmadığını.
Ateş'in doğru ve Odin soyuna uygun bir lider olmadığını da kanıtlamak gerekti. Bunun içinde bilgi ve kanıt. Kavin haklıydı bu bilgilere sadece evli olursak ulaşabilirdim. Bu evlilik gerekliydi. Diğer yandan Elisa' nın yazdığı mektubu elime geçirmeliydim. Hem evlilik işinden sağlam çıkabilmem için hem de Kavin beni gözden çıkardığında kendimi garanti altında tutabilmek için.
Düşüncelerimin ağırlığı iyice uykumu getirmişti. En rahat pozisyonu bulup yatağa iyice gömülüp gözlerimi göz kapaklarıma teslim ettim.