Ateş ellerini avuç içleri yukarı bakacak şekilde açıp öne doğru eğildi.
"Çaylaklarımıza hoş geldin demeye hazır mısınız?"
Coşkulu kalabalık aynı anda onaylar halde bağırınca tüylerim diken diken oldu. Beynim de sanki uyuşuyormuş gibiydi. Ben kazanmıştım. Aslında büyük bir boşluktu tek kazandığım. Fakat ilk hedefime ulaşmıştım. Sarhoş olmak için kendime fırsat verebilirdim. Arkamı toplayacak bir dayım olmamasına rağmen!
"Bu sınavda en çok zorlanan, en büyük fedakarlığı yapan biri vardı. İşte o bu yıl ki çaylakların en kıdemlisi olacak. Hatta belki aranızdaki çoğu ustadan daha kıdemli."
Kimden bahsettiğini anlamak için uğraşamadım bile. Bugün dayımla beraber girdiğimiz bütün emeklerin karşılığını onsuz ve tek başıma alıyordum. İşte bu aklıma gelecek en son şeydi.
"İs, gel tatlım."
Adımı duymam ile başımı düşüncelerden çekip etrafıma bakındım. O an bakışlarım çılgın gibi alkış tutan kalabalıkta sessizce duran Kavin'e takıldı. Başıyla onayladığında tereddütlü hareketlerle olduğum yerden kalktım. Ateş'in yanına geldiğimde yumruklarımı sıkmaktan kendimi alamıyordum. Yüz ifademden ne okunduğu hakkında ise hiç bir fikrim yoktu.
Kavin'in onayı ile Ateş'e gidiyordum. Bir düşmandan diğerine. Kendimi hiç bu kadar kimsesiz ve yalnız hissetmemiştim.
Ateş elini belime koyup beni biraz daha öne çıkardı. Belimde hissettiğim dokunuşu bile midemi bulandırıyordu.
Sonra benim bile tepkimi gizleyemeyeceğim bir açıklamada bulundu.
"Bundan sonra İs AEsir topluluğunun Freyjasıdır. Yaptığı fedakarlık ve iyilik ile bu konumu hak etmiştir."dedi.
Bekledi topluluğun şaşkınlığından memnun halde gülümsedi. Devamında yüksek ve kalın sesiyle beni tamamen dumura uğratan cümlesini sıraladı.
Bakışları bana döndüğünde yemin edebilirdim ki yılanlar geziyordu gözlerinde. Ve sesi tıslama halinde döküldü ortalığa.
"Şimdi yeni Freyjanıza selam verin."
Ateş'in talimatıyla tüm salon tek dizlerinin üstünde eğildiğinde içimde hala nefes almaya devam eden o şeytan iç gıdıklayacak şekilde ortaya çıktı.
Gözüm tekrar salonu tararken Kavin' in üzerinde takılı kaldı. Dudakları yana doğru samimiyetsiz bir tebessümle kıvrılırken oda hafif bir hareketle eğildi. Şeytan insan yaratıldıktan sonra önünde eğilmemişti oysa ki.
Bu gösterilerin ardından, ki Ateş ayrı Kavin ayrı gösteri yapmıştı,yeni çaylaklar dövmelerini edinmek ve damgalarından kurtulmak için büyük salonun yanında olan siyah kapılı odalara girmeye başladılar. Ben de nereye gideceğimi hesaplarken parmaklarımda ısrarcı birinin elini hissettim. Avucuma tutuşturduğu kağıda dikkatlice açıp baktım.
Not baykuşla gelmese de Kavin'den başkasına ait değildi. "Bir numaralı odaya gel." Yazıyordu.
Odaların numaralarına bakıp en solda üzerinde bir sayısı olan yere geldim. Kapıyı vurmadan içeri girdim. Önüme klasik dövme masasından başka bir şey çıkmaması içime su serpti. Kavin hemen masanın başında duruyordu.
Yavaş adımlarla masaya yaklaştım.
"O makinayla insan öldürülebilir mi?" Dedim bir yandan.
Eldivenleri eline takıp başıyla koltuğu işaret etti. Ne mükemmel bir şans. Tarikat dövmemi veliaht yapacaktı.
"Elimdeki alet ne olursa olsun, benim elimdeyse, azrail olur."
Ufak bir göz devirme ile hevessiz ama emin bir tavırla karşısındaki koltuğa oturdum. Gözlerimi gözlerine odaklayıp dudaklarımı yaladım.
"O zaman azrailim olman için can atıyorum." dedim sesimdeki en yapmacık coşkuyla.
Hiç bir tepki vermedi. Hayatındaki en önemli şey bu dövmeyi yapmakmış gibi işine odaklıydı. Sessizlikten rahatsız oldum. Belki ortaklığımız adına bir kaç cevap alabilirdim.
"Ateş'in bu yaptığı da neydi?" dedim sakince.
Bir müddet yine cevap vermeden makine ile uğraştı. Ardından omuzlarımdan sarkan saçlarımı toplamam için elime siyah düz bir toka tutuşturdu.
Neredeyse belime uzanan saçlarımı gelişi güzel bir topuz yaptım. Oturduğu sandalyeyi oturduğum koltuğa biraz daha yaklaştırdı. Enseme yapacağı dövme için kişisel alanıma epey bir dahil oldu.
Sonra AEris'in o karışık fakat çok derin anlamları taşıyan dövmesini derime kazımaya başladı.
Artık cevap vermeyeceğini düşünmeye başlamışken Kavin beni şaşırtıp konuşmaya başladı.
"Tolga'nın ölümüne çok sevindi." dedi durdu. Duraksamasında bir duygu aradım. Fakat buzdan sarkaçlar bile daha duygu yüklü olabilirdi.
"Öldürene ise en büyük mükafatı verdi. Ama bu konuma fazla güvenme derim. Tolga'nın sevgilisi olarak göründüğün için senin de her şeyi bilme ihtimali hep aklında olacak. En küçük açığında ulaşacağın tek sonuç. Ölüm."
Kavin'in kurduğu cümlenin uzunluğu bir ayrı şaşırtırken, zaten bildiğim şeyleri söylediğini fark ettim. Bu hamle tamamen stratejikti. Kesinlikle takdir edilmiş bir konum değildi.
Daha sonra Kavin'in işi bitene kadar hiç konuşmadık. Ensemde hissettiğim soğuk nefsini ve makinenin çıkardığı ince sesi umursamamaya gayret ettim. Artık iyice uyuşan vücudum yüzünden acı bile hissetmez olmuştum.
Dövme işi bittiğinde merak ettiğim söylenemezdi. Ne olduğunu biliyordum. Daha çok bu dövmeyi almak için kaybettiklerim canlanıyordu gözümde.
"Bakmak ister misin?"dedi.
Başımı hayır anlamında salladıktan sonra Kavin'e doğru döndüm.
"Şimdi gelelim bizim anlaşmamıza."dedim. Kaşlarını çattı.
"Burada olmaz. Alnındaki izi de hallettikten sonra odama gideriz."dedi ve odanın diğer ucuna gitti.
Tamam anlamında başımı salladıktan sonra beklemeye başladım. Çok beklemeden Kavin elinde garip renkli bir tozla yanıma geldi. İşaret ve orta parmağını toza batırıp alnımdaki izin üstüne sürmeye başladı.
Gözlerimi kapattım. Dayımın kollarında aldığım bu izi şimdi onsuz sildiriyordum. Dayımla olan tüm izlerim yavaş yavaş silinirken kendimi de silmek istedim.
Arat ile iletişime geçmem, onunla konuşmam lazımdı. Ama hangi yüzle? Ben, babamın katilini öldürmeye gelmişken Arat'tan beni sevmeye devam etmesini kollarına almasını nasıl beklerdim? Yüzüne nasıl bakardım?
Alnımdan uzaklaşan parmaklarla gözlerimi açtım. Kavin izin tamamen gidip gitmediğine bakıyordu. Memnun olmuş olacak ki kağıt havluyla alnımı sildikten sonra arkasını dönüp eldivenlerini çıkarmaya başladı. Tüm işlemleri yüzünde tek mimik oynamadan yapacak kadar kontrollü müydü, yoksa yüzü bu ifadede takılıp kalmış mıydı acaba?
O eldivenler ile uğraşırken koltuktan kalkıp kapıya yöneldim.
"Kapı şifresi 0690k. Beni bekle."
Başımı aşağı eğip dediği şifreyi aklıma yazarak odadan çıktım. Artık bu tarikatın bir üyesiydim. Göstermelik de olsa konum sahibi bir üye üstelik.
Geldiğim yolu geri dönerek ana salona çıktım. Oradan da merdivenleri çıkarma işlemi için gizli bölmeye. Kavin'in verdiği şifreyi girdikten sonra elimi karanlık boşluğa sokup merdivenleri aktifleştirdim. Hızlı adımlarla odaya ulaşıp merdivenleri tekrar ortadan kaldırdım.
Deri koltuğa yayılıp gözlerimi kapattım. Şimdi planımı hazırlamalıydım. Ne Ateş ne Kavin atak sırası beklemeyecekti. Kendime bir yol çizmeliydim.
Kavin'in babasından intikam almak istediği ortadaydı. Sırrı bilen tek insan olduğumu var sayarsak ortak olmak istemesi de normaldi. Başka birinden yardım almak asıl veliaht olmadığının yayılmasına sebep olacaktı ki Kavin bu tarikatı gerçekten önemsiyordu. Ateş'i öldürmek ortak noktamızdı. Fakat benim bir hedefim daha vardı ki bu da beni Kavin ile düşman yapıyordu. Tarikat tamamen ortadan kalkmalıydı. Amacım bir nazi holokostu yapmaktı. Bu yüzden yapılacak tek bir şey vardı. Plan içinde plan yürütecektim.
Gözlerimi açıp etrafa bakındım. Koltuktan kalkıp odada yürümeye başladım. Kavin'in planımın ikinci kısmından haberi olmaması lazımdı.
Henüz ikinci turumu atarken Kavin odaya geldi. Odaya ilk girdiğimde yaptığım gibi oda koltuğa yayılmıştı.
"Evet. Artık bir sonuca ulaşalım."dedim. "Öncelikle neden benimle ortak olmak istiyorsun?"
Baygın bakışlarla baktı yüzüm. "Bir kez söyleyeceğim iyi dinle." Dedi. Kocaman bir göz devirme ile karşıladım bakışlarını.
"Ateş annemi öldürdü. Bu yanına kalamaz. Hesabını vermeli. Tarikatı yürütme işinde berbat. Lider olma vasfı her insana verilmiyor maalesef..."
Burada araya girip 'he sende o vasıf var yani.' demek istesem de sessizliği korudum.
"Seninle ortak bir amacımız var ve sen, şimdilik bu olaydan haberi olan tek insansın. Ve benim bu savaşta mümkün olan her koza ihtiyacım var." Sözü bittiğinde yüzüme bakıp ne düşündüğümü anlamaya çalıştı. Ben ise sadece başımı salladım.
Sonra oda ağır ağır başını salladı. Ardından öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine yasladı.
"Şimdi, görünüşte çok basit ama uygulaması oldukça zor bir planımız var. Ateş'in fanusa girmesini sağlamak. Fakat benim işin içinden sıyrılmam ve başa geçmem lazım. Onu hain yaparsak soyundan olduğum için liderlikten olurum."
Gerginlikle yatağın ucuna oturdum. Kollarımı göğüs hizamda bağlayıp olasılık hesabı yaparak Kavin'i dinliyordum.
" Ateş ölünce soyu da öldürülüyorsa senin Ateş' in soyundan olmaman işine yarar işte." Dedim. Çünkü planım bu gerçeği ortaya çıkarmaktı.
Başını iki yana salladı. Tekrar geriye yaslanıp kollarını göğsünde bağladı.
"Ateş' in kardeşinin oğluna fayda sağlamış olurum sadece."
Öldürülecek bir yığın insan vardı. Sıkıntıyla nefesimi verdim.
Kavin ardımdan devam etti. " Senin önerin ne? Buraya bir plan yapmadan gelmemişsinizdir herhalde."
Evet, dayımla yaptığımız bir planımız vardı elbette. Şartlar nedeniyle biraz evrime uğramış bir plandı artık.
Başımı evet anlamında salladım.
"İlk önce güven sağlamamız gerekliydi. Zaten Tolga bu yüzden- "
Öldü. Diyemedim. Dayımı bu yüzden öldürdüm demeye dilim varmadı. Kısa bir duraksamadan sonra devam etmem gerekti. Boğazımdaki yumruyu es geçmeye çalıştım.
"Sonra Ateş'in annem ve babama yaptıklarının kanıtlarını bulup konseye verecektim. Burada ki insanlarla da iletişime geçtim. Bilgi almak adına. Şimdi gerekli kanıtı buldum ama sanırım kullanılmaz hale geldi." dedim omuzlarımı silkerken.
Kavin her kelimemi dikkatle dinledi.
"Evet tamamen kullanılmaz." Dedi. "Ateş'i başka şekilde fanusa sokmalıyız. Oyun içinde oyun yapacağız. Diğer yönetici üyelere de kumpas kuracağız. Hepsini tek tek avlayıp birbirine düşüreceğiz. Tüm bunları yaparken dikkatli ol dememe gerek yoktur sanırım."
Egosu batasıca dedim, ama içimden. dışarıdan uysal uysal başımı salladım. Oyun içine oyun doluyordum resmen. İnsanları sana karşı hatta ve hatta tarikat olgusuna karşı da dolduracağım diye de ekledim. Tabi yine, içimden.
İkna olmuş olmalı ki sonunda bakışlarını gözlerimden çekti. Hızla ayağa kalktı. Bende stresle oturduğum yataktan kalkıp odadaki tek koltuğun en ucuna oturup sırtımı kol kısmına yasladım. Bu plan kurma işi odada köşe kapmaca oynatıyordu bize.
"Fakat sevgili rolü yapmamız gerek. Hatta oyunu ileriye taşımamız lazım. Sevgili olmamız yeterli gelmez. Evlenmemiz lazım." dedi. Odanın içinde koca cüssesiyle baş parmağını dudaklarının çerçevesinde gezdiriyor, aynı zamanda ileri geri yürüyordu.
Bir bu eksikti çünkü. "Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyoruz?" dedim.
Nasıl anlamazsın der gibi baktı yüzüme.
"Ateş seni öldürmeden önce bir kaç posta da tecavüz etmesin diye?" dedi çok bariz ortadaymış gibi ellerini öne doğru açarak. Bu hareketi aynı Ateş gibi yapmıştı. Onu sinirlendirmemek için söylemedim.
Sonra kurduğu cümle kulağımdan beynime ilerledi. Bir an içim buz kesti. "Yok artık." Dedim gayri ihtiyari.
"Emin ol yapar."diye ekledi. Korkmuş olmamdan memnun şekilde.
"Tamam. Sevgililik anlaşılır bu durumda tabi. Ama evlilik?" Dedim. Yani Ateş tecavüz etmesin, öldürmesin diye Kavin'e mi razı olacaktım?
Yeni ceza almış mahkum gibi ileri geri volta atmaya devam ediyordu. Sonunda bir yerde durdu. Yönünü bana çevirdi. Tekrar gözlerime odaklandı.
"Benim ulaştığım her yere sende ulaşabilirsin. Benim olmadığım yerde bile. Hiç bir şeyi gözden kaçırmamış oluruz. Hem Ateş'i senden uzak tutmamız lazım. Sevgili olmamız buna yeterli gelmez." dedi.
"En iyi bilgi için Ateş ile sevgili olmam daha iyi olmaz mı?" Dedim. Tamamen teorik olarak bahsetmek bile midemi bulandırdı.
"Hayır." dedi başını sağa sola oynatırken.
"Ateş yanındaki hiç bir kadını işlerine karıştırmaz. Senden bekleyeceği tek şey iş davetlerinde yanında olman ve yatağına girmen olur."
Ateş aynı yatakta olma fikri kalbimi sıkıştırdı. Düşüncesi bile asla asla katlanılmaz olurdu. Kavin kesinlikle haklı olmalıydı.
"Evlenmemiz en doğru olanı. Plan bittiğinde ayrılık işini düşünürüz." dedi.
"Evet, Ateş'in yerine geçtiğinde beni öldürüp beni aldatıyordu der yakandan silkersin." dedim istemsiz.
Dediğim an da içime pişmanlığı buyur ettim. O an öyle bir baktı ki. Bakışları içime kor ateşleri tek seferde attı. Acele ile toplamaya çalıştım.
"Özür dilerim. Bir anda çıktı ağzımdan. Yani öyle demek istemedim. Elisa geldi bir an aklıma. " dedim sona doğru içime kaçan sesimle. Elisa annesiydi zaten seni geri zekalı diye mırıldandım.
Bakışları git gide sertleşirken neyse ki odağını gözlerimden ayırdı. Sessizce koltuğa biraz daha sindim.
Bir müddet bekledi. Sakinliği sağladığında konuşmaya devam etti.
" İnsanları ayaklandıracağız. İdaredekğ herkesin açıklarını toplayacağız. Bulamadıklarımızı bir yaratırız." Kendi planını başını sallayarak kendi onayladı.
"Özellikle evlilik işinden önce toplayabildiğin kadar yandaş toplamalısın. Fakat ayrıntıyı atlama. Ateş'e karşı ayaklanıp beni desteklemeleri gerek. Hem konseyde bu işinde olacağı için bölmek kolay olacak. Onları da avlarsak tüm idare bize kalır."
Başımı tamam anlamında salladım. Fakat benim için bu durum pek tamam değildi. Ben sadece Ateş'e savaş açmamıştım. Kavin'e yandaş toplamam demek düşmanıma yardım etmekle aynı yola çıkardı. Tebaayı ikiye ayırmam gerekecekti. Ateş'e karşı ayaklananlar, Kavin'e karşı ayaklananlar. Ve bu hiç kolay olmayacaktı.
"Diğerleri ne olacak? Amcanın oğlu var."
Ayağa kalkıp dolanma sırası bana geçmiş gibiydi. Kavin' in oturmasıyla ben ayaklanıp gezmeye başladım.
"Tüm bu işlerle ikimiz başa çıkamayız. Bu konuda suikastçılarla da iş birliğinde olmamız gerekecek." dedi.
Şaşkınlıkla olduğum yerde kaldım.
"Suikastçılar Ateş'in karşısında mı?" dedim oldukça tiz çıkan bir sesle. Sesim beni bile rahatsız etmişti. Kavin aptalmışım gibi bakıyordu şimdi bana. Tabi ki karşısındaydılar. O ekip tamamen Kavin' in yandaşıydı. Hepsi yetiştirilirken birlikte olmalıydı. Fakat neden suikastçılar bu kadar ayrışmışlardı diğer üyelerden? Bunu da öğrenmem lazımdı.
" Şuan için bilmen gereken Ateş'in sana ilk fırsatta bulaşacağı. Ve fırsat yaratmada çok ustadır. Bu yüzden evleneceğimizi bir an önce duyurmalıyız."
Oda üstüme üstüme gelmeye başladı. Çok mu hızlı gidiyoruz yakışıklı dememek için dilimi ısırdım. "Tolga daha yeni..." Sustum. Sanırım bu kelime dilime artık hiç bir zaman hafif gelmeyecek beni hep bir yerde duraklatacaktı. " Yani, evleneceğiz demek için çok erken değil mi?" Diyerek tamamlayabildim sonunda cümlemi.
"Fakat dayın bir hain olarak yargılandı." Sanki birbirimizi çok sevmişiz de aramızdaki tek engel olan dayım ortadan kalkmış gibi.
"Babam diyecektin." Diyerek düzelttim Kavin'i hırsla.
Babası olduğunu inatla kabul etmiyordu. Beklediğimden daha hafif bir tepkiyle sadece kötü bakışlarını yollamıştı. Ve tabi yok saymıştı.
"Bunlar bile onu durdurmayacak elbette. Sana boşuna rütbe vermedi. Etrafında olmaya dikkat edecek. Oğlunun sevgilisi olman kendini geri tutmasını sağlamaz. Evlilik daha sağlam olacak."
Tam Ateş'den beklenecek bir durumdu. Oğlunun sevgilisine bile göz koyabilecek bir adamdı. Üstelik benimle ilgili şüpheleri bitmemişti.
" Peki ne yapmalıyım. Seninle evcilik oynarken onunla flört mü edeceğim?" İşi daha ne kadar iğrençleştirecektik ki?
"Tarikat liderine saygılı olacaksın. Her dediğini yapacaksın. Liderliğini övüp ona taparken bir yandan da kendini geri çekmeye gayret edeceksin. Bunu yapabilirsin değil mi?"
Başımı salladım. "Daha fazlasını bile yapabilirim inanamazsın." dedim.
Memnun olmuş olmalı ki yüz ifadesi bir nebze olsun yumuşadı.
* * * * *
Daha önce dayım sayesinde beslenen ben, bugün ilk kez açlıktan uyuyamamıştım. Kavin gittikten sonra tüm geceyi kutlama partisinde geçirmek için biraz uyumaya çalışıyordum. Fakat midem buna pek müsaade vermiyordu. Üstüme ince bir hırka alıp kapıya ulaştım. Aşağı indiğimde her yer sessizliğin ürkütücülüğüne oynuyordu. Yemeklerin nereden alındığını dayıma daha önce sormadığım için kendime söylendim.
Şans eseri karşılaştığım birine nerede yemek yiyebileceğimi sorduğumda yüzüme, yemekten haberi olmayan bir türmüş gibi bakmasına rağmen tarifi ile yemekhaneyi bulabildim. Sakince yiyecek bir şeyler aldıktan sonra ilk önüme gelen masaya oturdum. Açlığıma karşın oldukça yavaşça yemeğimi yerken yanımdaki sandalyenin geriye kaymasıyla başımı yemek tabağından kaldırabildim.
"Selam yüce tanrıça."
Konuşan kişiyi tanımam biraz zamanımı alsa da ayaklandırma için konuştuğum ilk kişi olan Cem olduğunu hatırladım.
"Şimdi seni kutsamalı mıyım?"
Dedim. Söylerken ki amacımı bende bilmiyorum.
"Henüz 29. Kademeye geçmedin." Dedi gülümseyerek.
Kademe işinin tanrıçalara da uygulandığını bilmiyordum.
"Veliahtı da kapmışsın. Vay canına ne yükseliş ama. Sevgilini öldürmenin karşılığı ha?"
Açlığım birden kesilmişti işte. Kendime söylemekten korktuklarım başkalarının dilinde idi. Böyle olacağı o kadar belliydi ki. Yine de mimiklerime ve ifademe sahip çıkmaya çalıştım.
Bu sözleri duymaya alışmalıydım. Ben buydum ve benliğim yüzüme çarpılmaya devam edecekti...