Yengesinin diken diken olmuş ifadeyle Şirin’e baktığını gören genç kız, yavaşça gülümsedi. “Of yenge, acıttın ya,” dedi, dudaklarını büzerek.
Yengesi, kaşlarını çatarak, “Kızım, hâlâ dalga mı geçiyorsun? Nerelerdeydin sen? Yüreğimi ağzıma getirdin,” dedi.
Şirin iç çekti ve yere bakarak, “Sana ne anlatacağımı bilmiyorum. Bugün gerçekten çok korktum yenge. Hâlâ elim ayağım titriyor,” dedi. Gözlerini kaçırarak, “Ormanda bir ayı gördüm,” diye ekledi, sesi biraz daha titrek çıkmıştı.
“Nasıl ayı gördün ki?” diye merakla sordu Yengesi.
Bir şeyin yok dimi?
Yok bal yengem bir şeyim yok.
Şirin, kafasını kaşıyarak, “İnsan gibi kaşlarını çatarak bana bakıyordu,” dedi. Bu sırada içinden güldü, ama yüzünde belli etmemeye çalıştı. “Neyse ki kaçtım,” diye ekledi, yanaklarındaki kızarıklığı gizlemek için şalını yüzüne çekti.
Gülizar, Şirin’in sözlerini dinledikçe kaşlarını daha da çattı. “Bak hele sen, bir de gülüyorsun ha? Ya sana bir şey yapsaydı?” diye bağırdı.
Şirin, yengesinin telaşını görünce sakinleştirici bir sesle, “Korkma yenge, çok uzaktaydı,” dedi. Ancak, Karan’ın saçlarının arasından hissedilen nefesi aklına gelince yüzündeki hafif gülümseme silindi. O anda kendine kızdı. “Saçmalama Şirin,” diye düşündü.
Ynegesi, derin bir nefes alarak, “Hemen içeri geç. Hiç akıllanmaz mısın sen? Kaç kere söyledim, bu orman tehlikeli. Ya baban öğrenirse? O zalim adam seni hiç acımadan seni öldürür,” dedi.
Yengesinin bu sözleri üzerine Şirin’in içindeki burukluk yüzüne yansıdı. Ama bu hislerini gizlemeye çalıştı ve yengesinin yanına gidip, yanağından bir makas aldı. Hafifçe gülümseyerek, “Haklısın yenge, ama çok seviyorum orayı üzüldüğümde, sevindiğimde her şey orası bana,” dedi.
Gülizar, Şirin’in bu masum gülümsemesine bakarken iç çekti. Onun bu hâline hem üzülüyor, hem de çaresiz hissediyordu. İçinden, “Bu güzel görümcemin tek mutlu olduğu yer orası... Nasıl kıyarım ona?” diye düşündü.
Şirin, hızlıca malzemelerini yatağının altına itti. Babasının eve gelmediği bu kısa anları fırsat bilerek, yengesine yardıma mutfağa geçti. Yengesiyle birlikte kahkahalar eşliğinde yemek hazırlamaya başladılar.
“Şirin’im,” dedi Yengesi, “Şöyle güzel bir fırın sütlaç da yapalım. Elinin lezzeti bir başka oluyor.”
Şirin, yengesinin bu sözleri üzerine gülümseyerek başını salladı. “Hemen yaparım yenge,” dedi. Elleri hamur karıştırırken, mutfağın havası tatlı bir huzurla doluyordu. Ancak her ikisi de bu huzurun geçici olduğunu biliyorlardı.
Akşam, işten dönen abisi ve babası kasabada çalıştıkları araziden yorgun bir şekilde eve girdiler. Ancak Şirin’in içi huzursuzdu. Babasının her zamanki huysuz hâlinden farklı bir gerginlik vardı.
Şirin’in endişeleri, babasının beklenmedik bir şekilde bağırmasıyla yerini korkuya bıraktı:
“Sen bizim adımızı namussuza mı çıkaracaksın, ha?” diye gürledi.
Şirin, bir an donup kaldı. “Ne oluyor?” diyebilecek kadar bile cesaret bulamadan, babasının öfkesi üzerine yürüdü.
“Ormanda seni görmüşler! Ne işin vardı ha? Anlat çabuk!” diye bağırdı.